- 3567 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İYİ BİR İNSAN YA DA İYİ BİR YÖNETİCİ NASIL OLMALI
İYİ BİR İNSAN YA DA İYİ BİR YÖNETİCİ NASIL OLMALI
Hayat bir oyundur. İnsan yaşadığı hayat içinde güzel huy ve alışkanlıklarla ruhunu bezeyip yaşamasını bilmeli.
Hayat, yetişkinler için kurallı, yetişkin olmayan çocuklar için ise kuralsız oynanan bir oyun alanıdır. Yetişkin olan herkes kurallı oyun oynamayı öğrenmek zorundadır. Çünkü geleceğimize yönelik hayatın doğru akışı buna bağlıdır.
Kuralsız oyun, oyun alanındaki herkesin güvenini sarsar, eşitliği bozar. Adalet duygusunu ortadan kaldırır. Verimliliği düşüşrür. Samimiyeti, muhabbeti ortadan kaldırır. İnsanları karamsarlaştırır. Karakterlerini zayıflatıp zaafa düşürürür. Hırçınlıaştırıp sevgisiz, hoşgörüsüz yapar.
En sonunda da kurulu düzeni bozar düzensizlik yaratır. Kargaşa çıkarıp, kaos yaratarak huzuzu bozar. Verimi düşürür.
İnsan yaratılışı gereği hayatın her evresini doya doya yaşarsa verimliliği artar. Aksi takdirde huy bozuklukları kişiyi geçimsiz, paylaşımsız, hırçın, huysuz ve uyumsuz eder. Bu olumsuzluklar hayat içinde sürekli kişinin başkaları ile uğraşır olması başarısını engeller. Çünkü bu türden insanlar toplum içinde büyümemiş, küçük kalmış büyük çocuklar olarak hayatlarını sürdürürler.
Sürdürürlerkende sürekli çocukca oyunlar oyanayarak kendilerini tatmin etmenin yollarını ararlar. Ararlarkende etraflarındaki herkesi rahatsız, huzursuz ve mutsuz ederler. Hatta sağlıklarını bile bozarlar.
Böyle bir kişi şayet yöneticiyse yönettiği kişileri sevimsiz tutumuyla farkında olmadan kendi gibi sevgisizleştirip hırçınlaştırarak her birini sonunda kendine birer düşman yetiştirir.
Onun için iyi bir yönetici her şeyden önce iyi bir insan olmalı. Karşısındaki her insanı en azından tanımadan önce kendisi gibi bilip, kendisi gibi görmeli. Yaratılışına saygı duyup, yaratandan ötürü sevmeli.
İyi bir yönetici karşısındakini öncelikle yaratandan dolayı sevmeli. Daha sonra kişiye kazanım ve yetenekleri ölçüsünde değer verip, değerlendirilmeli. Değerlendirirken de değer verdiği kişiye öncelikle güven verip, yeteneklerinin ortaya çıkmasını sağlamalı. Çünkü Allah her kuluna bir güzellik, bir yetenek vermiştir. O nedenle yaratılışta Hak yanında herkes birbirine eşittir.
İyi bir yönetici verimi artırmak için personelinin hep iyi ve olumlu yönünü görüp ortaya çıkarmalı. Herkese yeteneği ölçüsünde görev verip sorumluluk yüklemeli. Görev verip sorumluluk yüklerken elbette çok iyi bilip tanıdıklarına öncelik vermeli. Ancak hiç kimseye yeteneğinin üstünde ya da altında görev verip sorumluluk yükleyerek onu ezip, küçümseyip alçaltmamalı. Çünkü hayat bir oyundur. Oyun her yerde, her zaman kuralına göre oynanmalı ki, orada başarı artsın. Herkes sağlıklı yaşayıp, huzur bulup mutlu olsun.
Allah’tan gayrı hiç kimse mükemmel değildir. Böyle bir kul da bu güne kadar yaratılmamıştır. Onun için iyi bir yönetici kendini haşa bir ilah gibi görüp, ilah yerine koymamalı. Sonu hüsran olur.
Onun için iyi bir yönetici her şeyden önce herkese eşit mesafede durmasını bilmeli. Cinsiyetine, boyuna, posuna, kaşına, gözüne, kendine yakınlığına, benzerliğine, yiğitliğine, güzelliğine, vs. ne bakıp seçim yapıp kişiyi haksız yere öne çıkarıp güc verip ilerleterek personel arasından haksız rekabete sepep olup, haksızlık etmemeli.
Bu ülke hepimizin, hepimiz hep birlikte çalışıp kazanıp sevgiyle paylaşıp yemesini öğrenmeliyiz. Bunun için hırslarımıza yenik düşüp hiç kimseyi bilerek küçümseyip hakir görerek oyun dışına atmamalıyız. Yeri geldikce herkesten akıl, bilgi, yeteneği oranında yararlanmalıyız. Aksi takdirde sonunda ülkemize yarar sağlayacak adamlar değil, arkamıza geçip bizi parçalayıp yiyecek arslanalr yetiştirmiş oluruz.
Büyük kurum ve kuruluşlarda ortak akılların kullanımına dayanmayan hiçbir işte kalıcı başarı sağlanmaz. O nedenle de iyi bir yönetici personeli arasında hakka dayalı görev paylaşımı yapmadan istenilen başarıya ulaşamaz.
Özellikle yakınımız, eşimiz, dostumuz, hemşehrimizdir diye herkese olur olmaz görev ve sorumluluk verilmemeli. İşi ehline vermeyen yönetici Allah katında bu sorumluluktan yemin ederim ki, kurtulamaz. Bu konuda kendine emanet ediilen Hak’a riyaet etmeyip çevremizdeki kişilere haksız yere görev verirsek işte o zaman da bizi ilerde yargılayıp ateşe atacak çevremizde birçok sahte ilahlar yetiştirmiş oluruz. Sonunda devleti kemiren keneler üretmiş oluruz. Onun için vicdanlı bir yöneticilerin kulağına bu sözüm küpe olsun.
Bu türden yanlış uygulamaları yapıp yerine getiren ya da yaygınlaştırıp göz yuman insanların sonu sevimsizlik, yalnızlık, çaresizlik, hiçliktir. Çünkü Hak’ın verdiğine karşı kadir kıymet bilmezliktir. Kul hakkına tecavüzdür.
Yaptığı haksızlıklar karşısında da vicdanı onu ömür boyu rahatsız edip huzursuz kılar. Mutsuz eder.
Onun için iyi bir yönetici akıl ile yüreğini birleştirmeli. Görevini yaparken de aklıyla halka, yüreğiyle Allah’a yakın olup hizmetlerini ona göre yapıp yerine getirmeli. Çünkü dünyada öğretmeni Allah olan tek ilahi okul vicdandır. Herkesin başına bir polis dikilemeyeceğine göre biz insanları eğitip öğretirken özellikle vicdanlı insanlar yetiştirmeye çalışmalıyız. Bu gün herkes her şeyi çok iyi biliyor ama maalesef hepimizin vicdanında bir sorun var. Hepimiz yatıp kalkıp namaz kılıp ibadetler yapıyoruz ama maalesef hiç birimizin vicdanında Allah korkusu yok.
Onun için hepimiz nefsimiz adına her şeyin en iyisini kendimize hak görürken, karşımızdakileride her haktan mahrum edip, kötü şeyleri de onlara layık görüp haksızlık ediyoruz.
Onun için dünyada bize her şeyi kendi değer ve ölçüsü içinde takdir edip, veren Allah’tır. Onun bize takdir edip verdikleri ile ne kadar akıllı, zeki, bilgili, becerikli ve yetenekli olursak olalım. Yine de O’nun bize verdiklerine şükredip, her birinin kadir ve kıymetini Allah adıan bilerek yaşamalıyız. Yaşarkende tüm yarattıklarına elimizden geldiğince Hak için eşit mesafede durup, mütevazı davranıp, sevgi, saygı, hoşgörü ve muhabbet içinde olmalıyız ki, yaptığımız işlerde yüce Allah’ında rızasını kazanıp huzur bulup mutlu yaşayabilelim.
Bu dünya yaratılışı gereği sayısal çokluğu oluşturduğundan matematiktir. Ama içindeki yaşamı oluşturan hayat şekli edebiyattır. Her ikisini öğrenip yaşamak ise bizler için asıl olan insanlıktır. Çünkü insanlığın gelişip ilerlemesi matematik ve iletişimden dolayı sosyal olmaya bağlıdır. Çünkü insan sosyal bir varlıktır. Sosyal olmadan da bu dünya hayatı doğru dürüst yaşanmaz. Yaşanmayacağı içinde günahsız kul olmaz. Olmayacağı içinde yaratılmış varlıkta mükemmeliyet aranmaz. Ama mükemmelliyette Hak’a yakınlık aranır. Çünkü mükemmelin en mükemmeli bir tek Allah’tır.
Kulun mükemmelliği ise Allah’ın ona bahşedip verdiklerinin doğru yönde kullanılıp değerlendirilmesiyle kazanılıp elde edileceğinden, o da ancak kulun göstereceği çalışıp çabalamaya bağlı kazanımı oranında olacaktır. Onun da değerini ölçüsünü bir tek Allah bilir.
Onun için mükemmelliği arayan ya da mükemmel olmaya çalışan birisi varsa, o da kul olduğunu unutarak haddini aşıp, hâşâ ilahlaşma yolunda Allah’la boy ölçüşüyor demektir. Buna kula verilen aklın gücü yetmez. O nedenle de böyle düşünüp böyle yaşamaya çalışanların sonu ruhi tatminsizlikten dolayı huzursuzluk, mutsuzluk, yalnızlık ve hastalıktır.
İyi bir yönetici için birilerileri ile sürekli yarışmak, onları kendine rakip görüp devamlı gözetleyip denetlemek korkaklıktır. Normal bir insanın fıtratına uygun doğru davranış biçimi değildir. Bu da kendine güveni olmayan korkak insanların yapabileceği bir iştir. İnsan yaratılışı gereği başkasıyla değil kendisiyle yarışmalıdır.
Aksi takdire insanlar kendi zaaflarından oluşan korkularını yenmek için başkalarının zaaflarından yararlanıp özel yaşamına müdahale ederek onları güçsüzleştirip kendilerini güçlü kılmak için yapılan yanlış bir harekettir. En basitinden bunun adı fırsatçılıktır. Fırsatçılık insanlığa ve iyi bir yöneticiye yakışmayan kötü bir davranış biçimidir.
Güçlü olan iyi bir yönetici şiddet uygulamaz. Öfkelenip gazap yapmaz. Çünkü zaten güç kendindedir. Gücü kendinde tutan asla öfkelenip şiddet uygulamaz. Çünkü öfke ve şiddet insanları birbirinden uzaklaştırıp yalnızlaştırır. Halbuki, insanlığın gayesi barış içinde paylaşım, paylaşım içinde birlikteliktir. Aksi takdirde insanlar birbirinden uzaklaşıp yalnızlaşarak sevgisizleşerek Hak’tan da uzaklaşırlar.
İyi bir insan ya da yönetici kibir ve gururdan uzak durur. Kibir ve gurur insan ayağına bağdır. Bağ insanın başarısını engeller. Yürümekte bile zorlanırken o nasıl koşup başarıya ulaşabilir.
Yönetici eleştire de eleştirinin dozu asla kaçırılmamalı. Karşındakini suçlayıp utandırarak mahcup edip kişinin hafızasını köreltmemeli. Varsa eleştirlecek bir husus, büyük bir olgunlukla yol gösterici olup, öğretip eğiterek yapmasını bilmeli.
İnsanları suçsuzken haksız yere yargılayıp suçlamak, kişiyi saf dışı edip üretimden alıkoymak demektir ki, bu da iyi bir yöneticinin gösterebileceği hoş bir davranış şekli değildir. Kendine, kişiye ve üretime zarar verir.
İnsanları hor görüp aşağılamakta, onlara karşı içimizde duyup biriktirip gizlediğimiz nefret duygusunun bir türlü dışa yansımasıdır ki, bu da yanlış ve kötü bir davranış biçimidir.
İyi bir yönetici her personelinden terbiyeli ve ahlaklı olmasını arayabilir ama herkesten her şeyi çok iyi bilmesini ya da bilgili olmasını aramamalı. Çünkü herkesin her şeyi çok iyi bilmesi gerekmez. Ama herkesin yeterli derecede görev yaptığı birimle ilgili genel bir bilgiye sahip olması gerekir. Aksi takdirde hiç kimse dünyada kendisine biçilen hayat oyununu doğru dürüst oynayamaz. İki arada bir dere de kalıp sıkışıp oynayamayınca da insan, ister istemez hem kendine hem de bir başkasına zarar verebilir. Onun için iyi bir yönetici buna fırsat vermemeli.
Personeli yanında olur olmaz zamanlarda bilgiçlik yapıp, bilgisiyle övünüp karşısındakini utandırıp mahcup etmemeli. Karşısındaki kişiyi bilinçsizce küçültüp dünyasını karartmamalı.
İyi bir yönetici aşırı sertlik ve yumuşaklıktan uzak olup, davranışlarındaki tatlı ve sertliği ince bir çizgide korurken sevecen ve hoşgörü içerisindeki davranışıyla mütevazı olup anlayışlı bir davranış biçimi sergilemeyi de unutmamalı. Çünkü bu davranış biçimi insan fıtratına uygun yapan bir yönetici, personelin zekâsını parlatıp ufku açar.
İyi bir yönetici zekâ ve bilgisini yeri geldiğinde kullanmasını çok iyi bilmeli. Bu yönde bilgili ve bilinçli olan iyi bir yönetici her şeyin farkında olup, farkındalık duygusunu yeterince geliştirmiş olacağından, zekâ ve bilgisini lüzumlu lüzumsuz her yerde göstermez. Yeri ve zamanı gelince de adeta karanlıkta bir ışık gibi parlayıp yanmalı ki, bulunduğu yerde karanlık kalmasın.
İyi bir yönetici şahsi çıkar peşinde koşmaz. Zaten konumu onu bulunduğu her yerde koruyup gözetir. Onun böyle şeylerle ilgilenip uğraşması gerekmez.
Bulunduğu yerde menfaatine yönelik işlerle uğraşan üst düzey yönetici ya da personel varsa onları da fark ettikçe sistemden dışarı atmayı bilmeli. Yoksa iyi bir yönetici değil, iyi bir hırsız yetiştirmiş olur.
İyi bir yönetici mahyetindekileri korurken onun kişiliğine özen gösterip zarar vermemeli. Onun hakkında onun adına kararlar alıp hayatını ve yaşam tarzını değiştirmeye çalışmamalı. Aşırı korumacılık kişiyi gölgede bırakır. Büyültmeyip küçültür. Yani çocuklaştırıp kişiliksiz yapar. Sonunda da karşındakine iyilik yapayım derken bilinçsizce kötülük yaparak onu hayattan koparıp atmış olur.
Başkalarına sürekli hoş görünenler ya da görünmeye çalışanlar da aslında duygu yoksunu, zayıf karakterli insanlar olduklarından kendilerini başkalarına karşı daima olduklarının çok üstünde göstermeye ihtiyaç duyarlar. Çünkü bu şekildeki bir davranış biçimiyle zayıf taraflarını başkaları üzerinden kapatmaya çalışırlar. Dolayısıyla da kişilik olarak zayıf, tutarsız ve duyarsızdırlar. Her şeyi gizleyip saklamak onlar için büyük bir marifet gibi algılanır. Hâlbuki herkes iyisiyle kötüsüyle insandır. İyisi kötüsü olmayan insan, insan olur mu? Olmuş olsaydı, zaten Allah herkesi tornadan çıkmış, birbirine benzer bir çıta yığını gibi yaratıp var ederdi. Etmediğine göre herkesi olduğu gibi kabul edip birlikte yaşamanın yollarını arayıp bulmak zorundayız. Onun için iyi bir yönetici insanın sadece et ve kemikten ibaret bir varlık olmadığını bilmelidir. Onun için karşısındakinin de kendi gibi bir insan olduğunu unutmamalı. Karşısındaki personel ne kadar küçük pozisyonda olursa olsun, ona karşı bile hiçbir aşırılığa kaçmadan insanca davranmayı bilmeli.
Ancak insanlıkta ölçü yoktur. Olsa da onun ölçüsü Hak’tır. Hakkın teslimiyetinde herkesin insanca muamele görmesi ilahi bir haktır. Kişilikte mütevazılık en büyük erdemdir.
İyi bir yönetici kıskanç olmaz. Kıskanç yönetici yönettiği kurum ya da kuruluşu küçültüp yok eder. Onun için iyi bir yönetici başarıları ödüllendirmeyi bilmeli.
İyi bir yönetici; her ortamda eleştiriye katlanmalı. Buna fırsat vermemek için de daha eleştirilmeden kendi kusurlarını bulup düzeltebilmeli. Bilgili olsa bile bilgisiyle himayesindekilere övünmemeli. Bilgisini hayata geçirip yarar sağlayarak gösterirse daha etkili olur. Bilgisini şahsi çıkarı için yanlış kullanmamalı. Büyük sorun ve meselerin çözümünde kullanıp herkese rahat bir nefes aldırsa, işte o zaman herkes onun bilgili olduğunu görüp bilir. Ve herkes tarafında sevilip saygı görür.
Onun çin yi bir yönetici dinlemeyi bilmeli. Hiç kimseyi anlamadan ulu orta kararlar alıp yanlış şeyler yapmamalı. Hiç kimse kul hakkıyla huzurlu yaşayıp mutlu olamaz. Onun için hayatımızın her anına özen gösterip dikatli yaşamalıyız ki, etrafımıza güven telkin edip itibarlı yaşamımız olsun.
İnsan, hayat boyu kötü huy ve alışkanlıklarından sürekli arınıp temizlenmeli. İyi ve güzel olan şeyleri huy edinip sürekli karekterini güzelleştirerek olgunluk kazandırmalı ki, hayatın devamı içinde erginleşip olgunlaşsın, sonunda kişi kâmili mürşit biri olabilsin.
Bunun için iyi bir yönetici, akıl ile yüreğini birleştirmeyi bilmeli. Karşısındaki söz söylerken onu çok iyi dinlemeli. Söyleyeceği sözü de başa değil, yüreğe söylemeli ki, söz başa çarpıp geri dönmemeli, yürekte can bulup filizlenip yeşermeli ki, yeni ürünler verip herkese yarar sağlasın.
İyi bir yönetici nazik, kibar ve centilmen olmalı. Bunu doğal hayat yaşamı olarak kabullenip içselleştirerek özden göstereceği güzel davranış biçimindeki incelik ve zerafetiyle personeline aktarmalı. Hal ve hareketlerinde ölçülü olup ölçüsünü de hal ve hareketlerine yansıtacağı güzel davranış biçimine bağlı nezaketiyle göstermeli.
Güler yüzlü olup, iyi ve güzel konuşmalı. Açık yürekli, doğru sözlü olmalı. Pozisyonuna bağlı olarak güzel ve temiz giyinmeli. Ahlakını kirletip benliğini bozacak çirkin işlerden uzak durmalı. Kötü, söz söyleyip, dedikodu yapmamlı. Daima kötü söz ve kem gözden sakınmalı. Hiç kimse hakkında yalan yanlış, olur olmaz kötü söz söyleyip zan da bulunmamalı.
Her zaman samimi ve iyi niyetli olmalı. Konumuyla personel karşısında şımarmamalı, Üzerine ilgi çekmek için başkalarının yanında personeliyle şaka yapıp şaklabanlıklarda bulunmamalı. Ama gülünecek yerde gülmeli. Üzülüp ağlanılacak yerde oturup ağlamasını bilmeli. Çünkü bunlar insanı, insan yapan doğal hal ve hareketlerdir. Her zaman olmayacağı için personel açısından örnek hal ve hareketler olarak kabul edileceğinden insan hafızasına sığabilinir olmaısna dikkat edilmesi gerekir.
Hayata ve olaylara karşı duruşu, tavrı ve davranışı tecrübesiyle ölçülü olmalıdır. Davranışlarında sevecen, centilmen ve sempatik, cömertlikte yardım sever. Fedakârlıkta öncü olmayı bilmeli. Verdiği sözleri tutmalı. Yaşamında istikrarlı ve tutarlı olmalı. Zamanı iyi kullanmalı, randevusuna uymalı. Bahaneyle fırsatcılık yaratıp suiistimalciliğe meyilli olmamalı. Asık suratlı görünmemeye özen gösterip, nükteci ve hazır cevap olmalı.
Yaşamına dikkat edip her türlü yaşamıyla örnek olmalı. Olaylar karşısında metanetini korurken, sabırlı, tahammüllü ve soğukkanlı olmalı. Kendine itibar edilirken sözü dinlenip tutulur olmalı. Aynı zamanda da mert ve sözünün eri olmalı. Bulunduğu ortamda acıyı küçültüp, sevinci büyültüp paylaşmayı, tatlı dilli olup, güler yüzüyle gönül almayı, adeta yemeğe atılan tuz gibi etrafındakileri tatlandırıp mutlu etmeyi, sözün en güzeliyle konuşup, insanları soğukluktan, kinden, nefretten, düşmanlıktan uzak tutmayı bilmeli
Kendinin başkalarını eleştirirken gösterdiği centilmenliği, kendisinin de başkalarına aynı tahammülü gösterir olması, kızmayıp doğrunun acı da olsa söylenip dinlenilebilinir olmasına rıza gösterip dinlemede sabır göstermesi, emirden ziyade rica etmenin daha uygun olacağını düşünmesi, arkadaşlığa dostluğa önem verip yardımlaşmayı öne çıkarmayı bilmesi önemli davranış biçimlerindendir.
Kısacası kendini de bu dünyanın bir oyuncusu olarak görüp, oyun sonun herkes gibi o da yaptıklarının karşılığı olarak insanlardan hayır, dua alacağını, Allah’tan da rıza karşılığı ahrette mükâfat alacağı bilinciyle yaşamalı ki, insan, insan olmalı. Huzur bulup mutlu yaşamasını bilmeli.
Güzel ahlak lambaya benzer, kirletip ışığını söndürüp kaybetmeden yaşamasını bilmek gerekir. Çünkü hayat; çocukken yürüyüş, gençlikte koşup, çalışıp, kazanıp yiyip eğlenip gülüş, orta yaşlılıkta kendini bilip kemale eriş, ihtiyarlıkta olgunlaşıp kâmili mürşit olup Hak’a eriştir. Onun için İnsan, yaşarken yaşatmasını bilendir. Onun için dünyada giyilebilecek en güzel elbise, güzel ahlaktır.
Güzel ahlak; kemiğe bürünmüş ette değil, etiğe bürünmüş benliktedir.
Benlik, içimizden bizi görünmeden gözetleyen gözün adıdır. O da vicdandır. Vicdanında Allah olandan korkmayınız. Çünkü onlar doğru sözlü, Hak yolcusudurlar. Onlar için söz ruhun senedir. Doğruluk Hak’a yürüyüş, güzellik Mevla’ya hoş görünüştür. Bunlar dışındaki her eşy onlar için boş görünüştür.
Bütün bunları doğru bir şekilde yaşayıp yaşatmak için insan akıl ile yüreğini birleştirip Hak’ın idrak gücüne erişip ondan alacağı güc ve ilhamla yoluna devam etmesi gerekir ki, Hak ona yardımcı olup başarmasını sağlasın.
Başarı zirvede durur, yorulmadan koşan, gidip oturur.
Allah bu uğurda doğru yolda gidenin yar ve yardımcısı olsun.
Cümlemizin yazımızda belirttiğimiz üzere böyle güzel bir benliğe ulaşmasını nasip ve müesser eylesin…
Amin………!
06.09.2012
Cahit KARAÇ
Şair, Düşünür ve Yazar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.