TOZLANMIŞ ANILARDAN
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Çok sevdiğim teyzemi kaybettim geçenlerde, ilk zaman evine giremedim ne bileyim zor geldi onsuzluk. Yalnız yaşadığından mıdır bilmiyorum evin her yerinde sadece onun anıları vardı. Bir gün kardeşim ve kuzenlerimle birlikte evde kalan eşyaları toplamaya ve ne yapacağımıza karar vermek için teyzemin evine gittik. Onun çok değer verdiği kitaplarına bakarken buldum kendimi. Ne çok kitabı vardı, hepsi de son derece düzenli ve tertemiz kullanılmıştı. Kitaplığın iki metre yüksekliği ve beş metre eni, kocaman gözleri vardı. Sol tarafında da iki çekmece gözüme çarptı. Alt çekmeceyi açtığımda iki adet kutu geçti elime. Önde duranı aldım, çalışma masasının koltuğunu kapıya sırtını verecek şekilde çevirerek oturdum. Önce tedirgin oldum ama merakımı yenemedim ve yavaşça kucağımda tuttuğum kutuyu araladım.
Hepimizin yıllar öncesinden kalan, bizim için önemli olan eşyaları sakladığımız bir sandık odası, çatı katı vardır. Belki yaşadığımız zaman içinde aklımıza her geldiğinde çıkarıp baktığımız, bazen de biz öldükten sonra aileden birilerinin eline geçen, gözyaşları arasında dokunduğu özel eşyalarımız. Hele bir de yılların tozunun bile içindeki ışıltıyı yok edemediği ilk günkü heyecanını saklayan notlarımız, mektuplarımız yok mu? İşte kutuyu kurcalarken elime böyle bir mektup geçti. Yüzümü ateş bastı, ellerim titremeye başladı. Hâlâ ilk günkü gibi kokan, teyzemin parfüm kokusu üzerindeydi, oh mis gibi. Mektubu yırtmadan açmak için çok zorlandım. Mektup kâğıdı hafiften sararmıştı fakat öyle özenle katlanmıştı ki iyice heyecanım arttı. Gözlerim ilk satırlarda gezinmeye başladı ve devamını okumaktan kendimi alamadım. Bir bir boğazıma düğümlendi kelimeler. Ne kadar doğal yazılmıştı duygular tam da yaşandığı gibi. Gözyaşlarımın bile daha fazla anlam taşıdığını farkettim... Birden yazılanları sanki yaşamaya başladım. Sırtımı yasladım ve gözyaşları arasında okumaya devam ettim.
Güzel adamım... Erkeğim...
Yanımda olmanın hayaliyle ve o bordo şalı sen diye sarıp koklarken, bir de bakıyorum tek başımayım. Yalnızlığımı göğüslemişim, yürüyorum, savaşıyorum sensizlikle... Çırpınıyorum...
Seni her düşündüğümde heyecanlanıyorum, yüzümde güller açıyor ve hatıralara dalıp gidiyorum.
Hani ilk karşılaştığımızda nasıl da titremiştin bütün gece. Ben de sarsıldığımı hissetmiştim. Biliyor musun tertemiz duyguların hâlâ var olduğunu ispatlamıştın bana. Yüzüme bakamamıştın hatırlasana. Kızarmıştı yanakların. Göz göze gelince gülüşmüştük. Heyecandan sadece elimi tutabilmiştin o da ürkerek. Elini avucumda hissettiğimde sanki bir kuş misali çırpınıyordun. Senin bu halini çok sevmiştim. Bir saniye bile yanından ayrılmama tahammülün yoktu. Ne elimi bıraktın ne de dudaklarımı. Geç de olsa yakalamıştık bir ucundan aşkı...
İçim dışım hep sen olmuş, sarmış sarmalamışsın benliğimi, gidemiyorum bir türlü. Yalnızlık da terketmiyor beni, yapışmış eteğime. Şimdi öyle uzaklardasın ki seni hayal ederek günlerimi geçiriyorum. Kulaklarımda sesin, ellerimde ellerin, dudaklarımda dudakların... Hâlâ seni her düşündüğümde ve adını anımsadığımda vücudumu ateş basıyor, arzularım doruklara tırmanıyor.
Kaç kişi kaldı hâlâ tertemiz aşkla tutuşan, yaşanması hayal olan birçok duyguyu, masallarda olur dediğimiz heyecanları paylaşan ve söyle kaç kişi sevdiğini göreceği ana kadar heyecandan sararıp solan. Bir gece önceden buluşma heyecanıyla gözüne uyku girmeyen. Göğsünün ritmine ayakları bile yetişemeyen...
Hey koca çınar. "Sen nereden girdin hayatıma nereden" derken "İyi ki geldin gönül bahçeme" dedim "Hoş geldin erkeğim hoş geldin" dedim...
Bana her “güzel kadınım” dediğinde beni yerle bir edip öldürdün. Ve niye bilmiyorum ama her seferinde biraz daha bağlandı gönlüm sana.
"Güzel kadınım " " Kadınımmm" ah ne kadar güzel bir söz. Daha önceden neden farketmemişim bunca sardığını bu kelimenin beni. İçimde nasıl da hazırmış yeri. Nasıl da sahiplendim senin kadının olmayı...
Kim bilir belki de ilk defa bana içten gelerek söylendiğini hissetmiş olabilirim…
" Kadınım" dediğinde sanki sıkı sıkı sarıyordu, göğsüne dayayıp içine sokuyordu, ne büyük ne anlamlı kelimeydi. Şimdi öyle özlüyorum ki bana “kadınımmm” demeni.
Gözümü dünyaya yeniden seninle açmış hissindeyim. Ömrümün yeniden başlangıcısın. Soğuk günlerimin ısıtan duygususun. Güneşim desem yetersiz kalır. Bitmiş filmimin başa sarma sebebimsin.
Yeniden içimde hayaller kurduran, çılgınlıklar yaptıran, delirtensin... Hem hüzün veren hem de bu kadar özlenen sevgili de sensin...
Ne yazık ki hep uzağımdasın, ama bil ki; yanımdasın. Bazen ellerimi uzatıyorum, tutmaya çalışıyorum ellerini, birden hayal olduğunu farkediyorum. Bazen de “hadi gel istiyorum seni” dediğimi farkediyorum sessizce. “Geliyorum” diye bir ses, bakınıyorum bu nasıl mümkün olur diye. Işte tam o anda beni arıyorsun duymuş gibi. Seni içimde hissediyorum çoğunlukla, inan ki gerçek gibi.
“Mazide sevda” dendiğinde, anlamsızca yüzünüze bakan da bendim. Daha sonra yıllar ilerledikçe “sevdalanmak” dendiğinde içimde bir kıpırdanma başlayan, utanan, yüzü kızaran da bendim...
İçindeki acıyı, sevinci onca uzaktan hisseden de bendim.
Sen benim ruh eşim misin yoksa?
Ne şarkılar tükettim dilimde. Ne kokun gitti burnumdan. Ne de sıcaklığı ellerinin.... Bırakamadım... Gidemedim. Sana ait her ne varsa benliğime kazıyıp da gittiğini gördüm.
Hele ki dudakların yok mu... ”Öldüm de cennette miyim” dedim her seferinde... Kopamadım... Doyamadım...
“Burası öyle soğuk ki günlerdir. Gelirsen şapkanı almadan gelme olur mu? Eldivenlerini de al, hatta yeni aldığın botlarını giy. Tam zamanı işte gelmenin, kışın ortasındayız. O deli olduğumuz kar çağırıyor, çığlıklarını duymuyor musun bizim için attığı. Sevgilim sahi bana da bir şapka alırmısın gelirken. O çok sevdiğim şapkam vardı ya kayboldu da...”
Her düşen kar tanesinde seni arıyorum. Sesini, kokunu, yumuşaklığını ve biliyor musun elimde eriyip gitmene kıyamıyorum dayanamıyorum?
Hani haberlerde "Ankara sokaklarında kar yağıyor. " " Şimdi sevgililerin bu romantik havada el ele gezme zamanı " demişti spiker.
Divane olduğum kar yağarken aşk şehrimde olmalıydım. Neresiydi aşk şehrimiz, ne anlamı vardı bizim için. Bizi ve aşkımızı taşıyan şehir, sevdamıza şahitlik eden şehir. Sevdiğim adamı bana kavuşturan şehir... Ve ne acı ki seni benden alan şehir...
Kar yağdıkça sanki üşüteceğine içimi yakıyor, özlemlerimi depreşiyor. Yağdıkça sokaklarda haykırasım geliyor aşkımızı... O kadar güzel ki manzara, sokaklara taşmış insanlar. Kim bilir benim gibi sevdiğinden uzak kaç kişi düşen kar zerreciğinde arıyordur kavuşmayı. Hasretin böylesi acıttımasına karşın, dost elini uzatmış kar tanesi.
Kar’ın altındayım şimdi... Bağırıyorum içimdekileri sana dair... Sesim mi gelmiyor hayırdır? Niye kimse beni dinlemiyor? Sokaklarda koşuyorum, duyarsın belki diye çığlıklar atıyorum... Sen de duymuyor musun? Neler oluyor çok yalnızım yine, hem de onca kar tanesinin arasında. Dokunup geçiyorlar yüzümü ama birçoğu sanki sözleşmişler gibi kirpiklerime tutunuyor... Süzülüyorlar sonrasında yanaklarımdan. Tutmaya çalıştığım yanağımdan süzülerek akan kar tanecikleri değil zamanın ta kendisi, ne yazık ki yetişilmiyor zamana, gölgemin önünden kaçıyor ben kovalıyorum. Yine beni yendi zaman denen girdap. Yine kar taneleri yok oldu. Yine sensizim, nerdesin yârim nerdesin gül kokulum...
Tarihleri şaşırdım artık. Saymayı unuttum. Geleceğin günlere dair hayaller kurmaktan, kurduğum hayallere dalıp içinden çıkamamaktan... Ve bitmeyen günleri takvime işaretlemekten...
Hani sana son yazdıklarım vardı, anlatmıştım orada tüm yaşadıklarımızı. Biz istemesek de ayrılmak zorunda oluşumuzu... Üşüyorum demiştim, işte o üşümeler var ya... Ben o gittiğin zamandan beri hiç ısınamadım sevgilim....
Senin güzel kadının...
Satırlar sona erdiğinde hiç bitmesin istemiştim ve gözlerimden akan yaşların farkında değildim. Diğer odalardan sesler geliyordu kardeşim ve kuzenlerim olmalıydı, kimsenin beni bu halde görmesini istemiyordum. Beni çok uzun zaman etkisinde bırakacak olan bu mektubu şimdi yine aynı şekilde katlıyorum ve sessizce yıllarını geçirdiği sandığa koyuyorum, sandığı da bundan sonraki zamanını benim evimde geçirmek üzere kolumun altına alıp odadan çıkıyorum.
Yaşanması imkansız olmayan ama çok da zor bulunan böylesi temiz nice sevdalara...
Z/S_
YORUMLAR
Aslında bu edibenin yazısına okkalı bir eleştiri yazmak vardı ama neyse.
Neden mi benim yanlışlarımı bulduğu günden beridir.Korkumdan düz yazı yazamaz oldum.Ne zaman başlayıp yazayım desem yüzünü de görmediğimden sanki arkamdan biri beni gözetliyor gibi geldiğinden mütevvellityazı mazı yazamıyorum.Neme lazım bu hanımefendi gelir
de bir kusurumu bulur diye.
Mesela" kar'ın altında "filan yazsam hemen ver yansın eder bana.Geçen yazımda tırnak içinde geçen cümleden sonra tırnağı kapatıp başka tırnaklı cümleye geçsem vay halime.
Neden kapattın veya tek tırnak içine almadın deyip beni
bir güzel haşlama yaptı idi.
Korkudan kurtulmak için tüm cesaretimi toplayıp "Şunun
bir yazısını da ben gözden geçireyim" diyerekten gelip
baktım ama nafile. Hata mata yok.
Ne edelim şimdi.
Yiğidi öldürüp hakkını yemeyelim.
Tebrik edelim tebrik.
şahamettin tarafından 5/2/2008 2:38:32 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili Dostum...
Öylesi güzeldi aktarımınla okuduğum yazı...
Duygu seli denirse öyleyim, bende babamla annemin aşk mektuplarını bulmuştum, birden o geldi aklıma nasıl anlıyorum senin yaşadıklarını.
Hatta annem kızar endişesiyle fen bilgisi defterimin arasına koyup okumuştum o an heyecanla karışık gülmüştüm bu yaşadığıma ama büyüdüğümde ben de kalan etkisi öylesi derin oldu ki.
Öylesi aşklar geçmişle eskidi gitti sanırım...
Güne yakışan yazını tebrik ediyorum...
Sevgimle kal her daim.