- 5219 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YA KIZ KARDEŞİN?
- Merhaba
- Merhaba
Yanıma oturan genç bir delikanlıydı. Pamukkale otobüsünün dört numaralı koltuğunda oturuyordum. Otobüsün hareket saatine beş dakika kalmıştı. İzmir’den Denizli’ye gelmiş, işlerimi tamamlamış, geriye dönüyordum. Elimde son kitap çalışmam var. Onu inceliyorum. Yanıma oturan genç dikkatlice bana ve elimdekine bakıyordu. Onun bakışını göz ucuyla seyrediyordum. Belli ki, konuşmayı seven, heyecanlı, sosyal yönden aktif bir gençti. Böyle gençleri seviyordum. Çünkü bende yolculukta yanımda konuşkan birisi olursa konuşmayı, susmaya yeğlerdim.
180 cm boyunda 75 kilo civarında genç, beyaz teniyle, temiz bakımlı giyimiyle göz dolduruyordu. Salaş birine benzemediği her halinden belliydi. Sinekkaydı tıraşı, bıyıksız yüzü dikkat çekiyordu. Saçlarını hafif yana taramıştı. Günümüzde gençler genelde kont pantolon üzerine spor bir şeyler giymelerine rağmen, genç kumaş pantolonlu, sarı renkte harika bir gömlek giymişti. Belli ki, pantolonu, sarı gömleği kaliteliydi.
Otobüsün yolculuk saati gelmiş, şoför koltuğuna oturmuştu. Muavin aşağıda yolcu kalmasın diye bağırırken, Pamukkale yazıhanesinin yetkilisi elinde listeyle gelip yolcuları kontrol etmeye başladı.
- Otogar mı?
- Otogar
- Otogar mı?
- Otogar
Yanımdaki arkadaşta, bende otogara kadar birlikteydim. Aydın’da, Nazilli’de inecek yolcular vardı. Otobüs otogardan çıkıp yola koyulurken, elimdeki çalışmayı kontrolü bırakarak etrafı seyretmeye başladım. Denizli benim için genellikle otobüs yolculuklarıyla anılarımda dolaşıyor. İşim gereği, ikametim gereği sürekli otobüslerle seyahat etmek zorunda kalmıştım.
Muavin kolonya dağıtırken, gençle tanışmaya karar verdim.
- Adın ne?
- Seçkin, sizin?
- Murat
- Tanıştığımıza memnun oldum. Kitap mı yazıyorsunuz?
- Eh…
- Ne üzerine?
- Şiir
- Şair misiniz?
- Eh, kendimi öyle tarif etmiyorum ama yazıyoruz bir şeyler. Sen ne iş yaparsın?
- Ben Pamukkale üniversitesinde okuyorum.
- Ne okuyorsun?
- İktisat geçen yıl 2007 yılında açıldı. Ben ilk girenlerdenim. Yani okulun ilk mezunları olacağız.
- Çok güzel. Nerelisin?
- İzmirli. Bornova’da oturuyoruz. Pınarbaşı’nda imalathanemiz var.
- Ne üzerine?
- Evlerde kullanılan pratik malzemeler üretiyoruz.
- Fabrikanız var yani?
- Yok, fabrika değil, ama yapacağız inşallah…
- İyi olur. İstihdamı artırırsınız?
- Siz ne yapıyorsunuz?
- Özel şirketlerde yöneticilik
- O…
- Ne o su?
- Baya üst düzeysiniz?
- Yok canım… Denizli nasıl?
- İyi, alıştım. Zaten her hafta sonu İzmir’deyim.
- Yurtta mı kalıyorsun?
- Hayır, iki arkadaş ev tuttuk.
- Nerede?
- İstiklal caddesinde
- İyi yerdir.
- Evet, şehrin merkezi sayılıyor. Üniversiteye de yakın. Siz nerelisiniz?
- Aslen Afyonluyum. Altı yıldır İzmir’de oturuyorum.
- İzmir’i nasıl buldunuz?
- Hiç iyi bulmadım.
- Neden? İzmir güzel yerdir…
- Bakış açısına göre değişir. Doğal olarak çok güzel ama gelişme, şehrin düzeni, temizliği açısından iyi değil…
- Ne gibi?
- Boş ver, söyleyeceklerimden İzmirliler hoşlanmıyor.
- Öyle olsun
Yanımızdaki bir ve iki numarada anne kız oturuyorlardı. Yanımdaki genç üç numarada oturuyordu. Kız iki de bir delikanlıya bakıyor, gençte ona bakıyordu. Ancak genç benimle konuştuğu için kızla fazla ilgilenemiyordu. Gencin alımlı fiziği kızın dikkatini çekmişti. Kızda fena değildi. Bakışlarını yakaladığımda güldüm. Güldüğümü gören genç, biraz utanır gibi kızararak,
- Genciz işte
- Evet gençsiniz. Olacak böyle şeyler..
- Sizin yaştakiler pek normal karşılamıyor…
- Niye? Gençlikte yaptıklarımızı mı unutuyoruz… Bizde genç olduk. Bizde öğrenci olduk.
- Orası öyle ama
- Ne aması?
- Yaşlanınca biraz değişiyorsunuz, bizi anlamıyorsunuz
- Evet, sizi anlamayanlar çok, ama ben gençleri anlamayı hiç bırakmadım.
- Farkındayım… İlk defa sizin gibi biriyle çok rahat konuşuyorum.
- Teşekkür ederim. Size bu rahatlığı kazandırdıysam ne güzel…
- Evet size karşı kalbim ısındı. Konuşurken hiç tereddüt etmiyorum. İçimde, sanki sizinle her konuda konuşabilecekmiş gibi bir his uyandı.
- Ne mutlu bana, böyle bir his uyandırdıysam. Sen rahat ol… İstediğin kadar konuşabiliriz.
- Ama siz kitabınızı inceliyordunuz.
- Acelesi yok… O her zaman elimin altında. Sen İzmir’de ayrılacaksın. Belki görüşeceğiz, belki görüşemeyeceğiz.
- Ben görüşmeyi çok isterim.
- Ben de ama nasip meselesi… İş güç… Fırsatlar… Hepsi farklı rüzgârlar estirir. Gelecek bize ne hazırladı bilemeyiz…
- Doğru söylüyorsunuz
Orta taraftan muavin ikramlar için servis masasıyla yanımızda belirdi…
- Ne alırsınız?
- Nescafe
İkimizde nescafe aldık. Ben çubuk kraker, genç kek aldı. Muavin arkaya doğru servisini yaparken, biz ikramlarımızla meşguldük. Otobüs Sarayköy’ü geçiyordu. Gündüzleri ön koltuklarda seyahati çok seviyorum. Yol boyunca, yolları, manzaraları, köyleri, kasabaları, şehirleri seyrederek gitmek çok güzeldi. Ayrıca başka bir şey vardı. Sanki ön koltuklarda oturanlara karşı, muavinler, şoförler daha başka davranıyor gibiydiler. Ekstradan her hangi bir şey istesek, hemen gelirdi. Nedense arka koltuklarda oturanlara aynı muamele yapılmıyordu. Bu ayrım öyle açık şekilde yapılmıyordu. Gayri ihtiyari, bilinçsiz bir şekilde yapılıyor gibiydi. Şimdi bu izlenimimizi şoföre, muavine söylesek, hemen itiraz ederlerdi. Çünkü onlarda bilerek yapmıyorlardı. Ön koltuklar birinci sınıftı… Yolcuları özeldi. Sanki THY’nin özel müşteriler bölümü gibiydi. THY’de özel müşteriler bölümü özellikle ayrılmıştı. Hatta bazen, özel bir kapı veya perdeyle kapatılıyordu. Otobüste bu durum farkında olunmayan farklılıktı.
- Kardeşlerin var mı?
- Evet, bir ablam var, bir de ilkokula yeni başlayan küçük kız kardeşim
- Üçkardeşsiniz yani?
- Evet
- Ablan nerede?
- İstanbul’da güzel sanatlarda okuyor. Bu yıl son sınıfta.
- Bölümü ne?
- Aslında tiyatro ama o boş olduğu zamanlarda, resim, heykel, müzik karıştırıyor.
- Çok yönlü o zaman ablan
- Evet, çok sosyaldir.
- Sen
- Ben de sosyalimdir.
- Belli. Ancak gençler gibi giyinmiyorsun. Gençler genellikle kumaş pantolon, kumaş gömlek giymezler.
- Ben böyle giyinmeyi seviyorum. Babam bizi böyle alıştırdı. Yaz tatillerinde hep imalathanede çalıştım. İşçilerin yanında salaş giyinmek ters etki yapıyor. Hele gençler gibi, kont pantolon, blucin giyersek, onlar üzerinde etkimiz olmuyor. Nedense bu kıyafetlerin insanlar üzeride etkisi var.
- Ye kürküm ye misali
- Evet aynen
- Sen şimdiden bu işi kapmışsın. Görünen o ki ileride iyi bir işletmeci olacaksın
- İnşallah. Zaten onun için okuyorum.
- Hocalar senin kıyafetinden hoşlanırlar ama genç kızlar hoşlanmayabilir.
- Valla ne yalan söyleyeyim, kıyafetimle kızlar üzerinde de etki yaptığıma inanıyorum.
- Ne gibi?
- Bu adam paralı diye yansıyor herhalde
- Sende bundan rahatsız değilsin… Belli ki ailen parasız bırakmıyor. Sende etrafına bunu yansıtıyorsun…
- Olacak o kadar…
- Peki, kot pantolon ve blucin giysen parasız mı zannedecekler?
- Eh…
- Sen bu kıyafetinle, diğer arkadaşlarının gittiği eğlence yerlerine rahatça gidemiyorsundur
- Gidiyorum. Çünkü ben böyle alışığım. Her yere böyle girer çıkarım. Bir alışkanlık oldu… Liseden itibaren babam böyle alıştırınca bana garip gelmiyor.
- Baban seni baya geleceğe hazırlamış…
- Evet, evin bir oğlu olunca…
- Şirket sana kalacak gibi…
- Eh öyle görünüyor…
- Eminim kızlara da fabrikam var diyorsundur
Gülerek baktı… Gülerek söylediğim için alınmamıştı. Aslında söylediğim ağır bir sözdü. Tabi ağırlığını anlayana göre ağır bir sözdü. Sosyal ilişkilerini fabrikam var ifadesiyle gerçekleştiriyorsun gibi bir suçlama anlayabilirdi. Neyse ki böyle algılamadı. Bense anlamadığı manada söylemiştim. Şaka yollu, sosyal ilişkilerini bu yönde gerçekleştirme demek istemiştim. Olumsuz anlayıp konuşmayı kesebilirdi. Yol levhamızda Nazilli 30 yazıyordu.
- Tabi… Biraz sohbet edersek, ister istemez laf, memlekete, ne iş yaptığımıza geliyor.
- O zaman etrafındaki insanlar paran için sana yaklaşabilirler
- (gözlerini göstererek) Baksanıza gözlerime, bende onlara para yedirecek göz var mı?
- (güldüm) yok… Ama onlar sana bu gözle yaklaşabilirler…
- Valla havalarını alırlar.
- Bizim toplumda kızlara genellikle erkekler ısmarlar… O zaman ne yapıyorsun?
- O kadar olacak, kızlara ısmarlattırmayız tabi.
- Yani senden yiyip içiyorlar diyorsun?
- Yedirir içiririm ama karşılığını da alırım.
- Ne gibi?
Yüzüme baktı. Sanki söylesem mi, söylemesem mi tartışması kafasını karıştırıyordu. Biraz düşündükten sonra,
- Ne yalan söyleyeyim. Eğer kızlar benden maddi açıdan bir şeyler bekliyor da sıkça benimle beraber oluyorlarsa… Bunu anladığım gün, onlarla yatarım.
- Nasıl yani?
- Bir kız niye etrafımda dolaşır? Hadi diyelim bir rastlandı, arkadaşlarımın yanında ve tek başına bir yerde karşılaştık. Yediğimiz, içtiğimiz şeyleri kıza ödetmedim. Ama o kızı bir daha etrafımda görmedim. Mesele yok. Ancak şu veya bu nedenle bir kez yediği içtiği şeyi ödediğim kızlar etrafımda çokça dönmeye başlıyorlarsa aranıyorlar demektir.
- Nasıl aranıyorlar?
- Aranıyorlar işte… Anla, daha nasıl açık konuşayım?
- Ha… O zaman sende fırsatları değerlendiriyorsun?
- Tabi… Ayağıma kadar gelmiş birini niye göndereyim?
- Biz okurken de böyle şeyler duyuyorduk. Şimdi de oluyor mu?
- Hem de nasıl?
- Ne yani, çok mu böyle aranan kızlar?
- Çok mu ne demek? Paran, fırsatın varsa, o kadar bol ki?
- Allah, Allah
- Söylemesi ayıp, ben iki yıldır üniversitedeyim. Altı kızla yattım.
- Yuh! Yalan söylüyorsun. Herhalde beni saf buldun atıyorsun?
- Valla, niye yalan söyleyeyim
- Ne bileyim?
- Valla sizin yanınızda kendimi rahat hissettiğim için anlattım. Değilse birçok arkadaşıma bile anlatmamıştım.
- Belki konu açılmamıştır.
- Yok, açılmaz olur mu? Özellikle açıyorlardı.
- O zaman?
- Yattığım kızlar var desem, bizde gelelim derler…
- Ha şu mesele, seni pezevenk yerine korlar diye korkuyorsun?
Sözüme şaşırdı. Hiç böyle bir söz beklemiyordu.
- Ne demek pezevenk, hiç bana yakışır mı?
- Kalıbına göre yakışmamalı…
İki yılda altı kızla yatmış olması yalan olabilirdi. Hava atmak için söylüyor olabilirdi. Doğru da olabilirdi. Bilemezdim. Hani böyle rahat konuşması, yalan ihtimalini öne çıkarıyordu. Çünkü böyle şey yapanların, öyle benim gibi yeni tanıdıklarına yaşadıklarını açması mümkün müydü? Nedense erkekler, özellikle gençler, yapmadıkları şeyleri anlatmakta kendilerine pay çıkaracaklarına inanırlardı. Taşra şehirlerinde böyle konuşmalar boldur. Büyük şehre herhangi bir nedenle giden kişilere, oradan döndüklerinde yörenin gençleri hemen kızları sorarlar. O da onlara hava atmak için, ballandıra, ballandıra, bire bin katarak anlatır. Ama Seçkin’in durumu müsaitti. Para var. Fizik var. Kalıp var. Daha ne olsun. Yetişme tarzında da bu türlü şeyler varsa niye olmasın ki? Neyse, gerçeğini bilemezdim. Söyledikleriyle yetinmek en iyisiydi. Ona bazı şeyler anlatmam gerektiği inancıyla,
- Seçkin, ben bu tür ilişkileri pek etik görmüyorum
- Aslında bende görmüyorum
- E o zaman niye yapıyorsun?
- İhtiyaçlarım var… Aranan da var… Fırsatını bulan yapıyor… Ben niye yapmayayım diyorum.
- Yani alan razı, veren razı meselesine getiriyorsun
- Aynen öyle…
- Peki, onlarla evlenecek misin?
- Ne evlenmesi ya… Onlarla evlenirler mi? Kim bilir, benden başka kaç kişiyle yattılar?
- Yani sen, seninle yatanların başkalarıyla da yattıklarına mı inanıyorsun?
- Evet…
- Seçkin, ben bu konularda kadın erkek eşitliğine inanan biriyim. Şimdi sana şöyle sorsam ne dersin?
- Evlenme zamanın gelince, erkeklerle yatan bir kız mı istersin, bakir bir kız mı?
- Yatan olur mu hiç? Elbette bakir isterim.
- Ama sen bakir değilsin? Hangi hakla kızlardan bakir olanı isteyeceksin?
- Ama kızlar başka…
- Nasıl başka? Kızlar biriyle yatınca kirleniyorlar da, erkekler kirlenmiyor mu?
- Bizim toplumumuzda erkekler kirlenmez ki?
- Yani sende cahil toplum gibi, kadın erkek arasında fark koyuyorsun. Erkekler evlenmeden, nikâhsız ilişkiler kurarsa kirlenmez, kızlar kirlenir.
- Tabi kızlar kirlenir.
- Erkekler?
- Erkekleri kirli sayan yok ki?
- İşte bende onu diyorum.
- Erkekleri kirli sayan yok? Saymayanlar cahiller. Ama sen üniversite okuyorsun. Bilgileniyorsun, aydınlanıyorsun. Sen de cahiller gibi mi düşüneceksin? Onlardan farkın olmayacak mı?
- Valla bizim memlekette insanlar ne kadar okursa okusunlar, bu konularda hep erkeklerin kirlenmediğine inanıyorlar.
- Yani insan profesör, doktor, avukat, hâkim, savcı da olsa, erkeklerin bu konularda kirlenmediğine mi inanıyor sence?
- Eh biraz öyle… Sizce de öyle değil mi?
- Ben sana soruyorum.
- Bence öyle… Toplumda bu tür konular “erkeklerin elinin kiri, kadınların namusudur” denmiyor mu? Siz bu sözü çok iyi bilirsiniz…
- Evet bilirim.
Seçkin benimle rahat konuşuyordu. Düşüncelerinin paylaşılacak yanı yoktu. İnsan olarak kadın erkek arasındaki ayrımların hepsine karşıydım. Madem Seçkin benimle rahat konuşuyordu, ben de bombayı patlatarak iyice sıkıştırmalıydım. Belki kafasına bir şeyler dank ederdi.
- Senin yattığın kızların, annesi, babası, kardeşleri vardır
- Tabi ki vardır
- Yani onlar, birilerinin kızları, birilerinin kız kardeşleridir.
- Evet
- Ve sen kızlarla yatıp kalktığını ama yatıp kalktığın kızlarla asla evlenmek istemediğini söylüyorsun
- Elbette
- Peki, o kirlenen kızlar kiminle evlenecek?
- Bilmem ki, bu onların sorunu, yatmasalardı…
- Bir de hamile kalan olursa…
- Valla benim yattıklarımdan hamile kalan olmadı. Ben her türlü tedbirimi alıyorum…
- Yani sen bilinçlisin…
- Evet
- Peki, Seçkin, şimdi sen benimle konuşurken altı kızla yattığını söylüyorsun… Onlar birilerinin kız kardeşiydi.
- Evet…
- Diyelim ki, bir gün Denizli’den İzmir’e gittiğim gibi, İstanbul’dan İzmir’e geldiğimi düşün. Yolda senin gibi biri yanıma oturdu. Oradan buradan konuşurken, o da senin gibi beş altı kızla yattığını söyledi…
- E…
- Yattığı kızlardan birisi senin ablam olsa ne yaparsın?
- Öldürürüm onu…
- Hangisini? Ablanı mı? Onunla yatanı mı?
- İkisini de…
- Neden?
- Bizim ailemiz böyle bir şeyi asla kabul etmez
- Seninkini kabul ediyor ya?
- Olsun, ablam kız, o yatamaz…
- Niye? Sen niçin yatıyorsun?
- Benim ihtiyaçlarım var… Yatacak kız da var… Yatıyorum…
- Peki, aynı şekilde ablan da, benim ihtiyaçlarım var, benimle yatacak erkekler de var, yatıyorum derse ne olacak?
- Kesin ölür.
- Allah, Allah, niye ölür ki? Yoksa sen kadın erkek eşitliğine inanmıyor musun?
- Murat abi, bak size abi diyorum. Bunun eşitlikle ne alakası var? Bu düpedüz namus meselesi…
- Yani sen kızlarla yatınca namusun bozulmuyor, ablan yatınca mı bozuluyor?
- Ben bu konuşmadan hiç hoşlanmadım. Lütfen burada keselim…
- Niye Seçkin? Bak ne güzel konuşuyoruz. Ben burada sana bir şey anlatmaya çalışıyorum. Eğer anlarsan...
- Anladım, ama hiç hoşuma gitmedi…
- Niye? Ablanı işe karıştırmasaydık hoşuna gidecekti değil mi? Bak ilkokula yeni başlayan kız kardeşin de var…
- Valla öyle bir şey olursa, duyarsam, kardeş mardeş dinlemem.
- Katil bile olurum diyorsun yani?
- Evet. Ben yapmasam babam, babam yapmasa amcalarım, kuzenlerim yapar. Bizde bu konular çok önemlidir.
- Yani af edersin, siz de erkekler her türlü haltı yiyebilir, ama kızlar yiyemez… Öyle mi?
- Ayıp oluyor.
- Kızma. Bak burada sakin, sakin konuşuyoruz. Kızacak ne var? Bu konu sosyolojik, kültürel bir konu… Ülkemizde, kadın haklarını savunan erkekler de, kadınlar da, ideolojik olarak, çağdaşlar da, gericiler de, ateistler de, solcular da, genellikle, erkeklerin her türlü haltı yiyebileceklerine, kadınların arlı namuslu olmaları gerektiğine inanırlar.
- Dindarlar
- Dindarlar da dâhil… Müslümanların içlerinde radikal İslamcılar var, onlar bu konularda biraz daha dikkatli…
- Onlar içinde de var diyebiliyorum…
- Vardır… Ama şurada var, burada var kavgası değil önemli olan… Önemli olan kadın erkek arasındaki bu tür ayrımın kadın erkek eşitliğine aykırı oluşudur. Mesela bir gün ben bir yerde, genelevlerinin kadın erkek eşitliğine aykırı olduğunu söyledim. İlk önce Kemalistler karşı çıktı.
- Niye?
- Cumhuriyetin ilk yıllarında yasayla kuruldu ya… Onlara göre yasaya karşı düşünce üretmek, Mustafa Kemal’e karşı çıkmak olarak algılanıyor. Yani sen herhangi bir konuda, Mustafa Kemal döneminde yapılan bir olayı eleştirmeye, karşı düşünce söylemeye kalk, hemen Atatürk düşmanlığıyla suçlanırsın…
- Olur, mu öyle şey?
- Bal gibi oluyor işte… Valla ben bir şeyi merak ediyorum.
- Neyi?
- Şimdi sen diyelim ki nişanlandın. Nişanlınla birbirinizi tanımak için konuşuyorsun. Kız sordu. Seçkin daha önce kızlarla yattın mı? Ne diyeceksin?
- Olduğu gibi anlatacağım…
- Peki, kız senin anlattıklarından cesaret aldı, o da birkaç kişiyle yattığını anlattı ne yaparsın?
- Orada yüzüğü atarım.
- Niye?
- Öyle şey olur mu? Ben erkeklerle yatmamış biriyle evlenirim.
- Yani seni kızlarla yatan olarak kız kabul edecek, ama sen onu erkeklerle yatan olarak kabul etmeyeceksin?
- Evet
- Peki, kız sorarsa, ben seni kabul ediyorum da sen beni niye kabul etmiyorsun? Diye, ne söyleyeceksin?
- Bizim örfümüzde böyle şey olmaz derim.
- Tamam Seçkin… Sana bir ağabey olarak tavsiye edeyim.
- Buyur…
- Bir daha kızlarla yatmayı düşündüğünde, aynı anda ablanın da aynı şeyi düşündüğünü düşün…
- O zaman yapamam ki?
- Bende onun için söylüyorum
Biz konuşurken otobüs Aydın İzmir otobanına çoktan girmişti… Kimseyi rahatsız etmeden, hafif konuşmalarımız bana göre oldukça verimli geçmişti. Gerçi delikanlı konuşmanın bazı bölümlerinden rahatsız olmuştu ama söylemem gerekliydi. Değilse, bazı şeyleri söylemezsek toplumsal cehalet her zaman, hayallerimizde, fikirlerimizde, inançlarımızda, hayatımızda devam ederdi. Mümkün olduğunca, toplumdaki cehalete, kadın erkek ayrımına karşı çıkmak gerekliydi. Ne yazık ki, genelevleri, beyaz kadın ticareti, erkeklerin nikâhsız ilişkilerine “erkeğin elinin kiri” olarak bakılması, kızlar içinse bu meselelerin ar namus kabul edilmesi, toplum genelinde kabul görürken, insanların eşitliğinden, haklarından söz etmek mümkün değildi.
Türkiye Cumhuriyeti yasaları bile, kadın erkek eşitliği, hakları konusunda istediği kadar kendini çağdaş ilan etsin, binlerce yıl geriden geliyordu. Erkek egemen ideoloji, erkek egemen Kemalizm, erkek egemen sol ideoloji, erkek egemen kapitalizm ve erkek egemen din, hep birlikte, genelevlerinde kadınların yasayla satılmasından, medyada kadın bedeni üzerinden çıkar sağlamaktan rahatsız değillerdi. Hatta çoğunlukta, kadınların bedeninden çıkar sağlamak çağdaşlaşmanın görüntüsü olarak kabul ediliyordu. Ülkenin en çağdaş gazeteleri, dergileri, medyası, çıplak kadın resimleri yayınlamakla, çıplaklığı öne çıkarmakla kendilerinin ne olduğunu gösteriyorlardı. Erkekler her yerde sıkı sıkıya kapalı giyinirken, soğuk sıcak demezken, kadınların “ay sıcaklar bastı” deyip açılmaları veya kadınlara “artık sıcaklar geliyor, yeni sezonda sizlere yeni dekolte kostümler hazırladık” diye reklamların başlaması ilginçti. Aslında bütün konuların altında yatan tek şey, kadın üzerinden çıkar sağlamaktı. Seçkin’in doğru yanlış, yanlışsa sohbeti bile tehlikeli olan, altı kızla yattığından söz etmesi, ablasının veya kız kardeşinin başına böyle bir şey geldiğinde onları öldürmekten söz etmesi, kadın erkek haklarının, eşitliğinin hayatındaki belirtileriydi. Seçkin bu konuda yalnız değildi. Dediğim gibi, “Seçkin gibi düşünmeyen kaç kişi var” dersek, herhalde çok az kişi parmak kaldırırdı. Seçkin gibi düşünenlerin, ideolojisi, dini, imanı yoktu. Yani, ideolojiler, dinler bu konuda erkekleri engellemiyordu. Kadınlar kendilerini erkeklerin oyunlarına kurban ettiklerini göremiyorlardı. Kim bilir? Belki kadınlar da, açılarak, saçılarak, erkeklere şuh, güzel görünerek amaçlarına ulaşıyorlardı. Bir şey var ki, insanlar çağdaşlaştıkta, kadınlara verilecek eşitlik, hak artacakken, aksine çağdaş erkeklerin kadın erkek ayrımı, ataerkil yapıları, cahil toplumdan daha beter, daha cahilane olarak karşıma çıkıyordu. Kiminle bu yönde sohbet ettiysem, istediği kadar modern olsun, erkekler kendileri her türlü haltı işlerken, karılarının yapmasına asla tahammül gösteremiyorlardı.
Elbette kadınlar da erkekler kadar özgür olsun, erkekler gibi kadınlar da yapsın demiyorum. Aksine, kadınlar için bu konular ne kadar ar namus meselesi ise, erkekler içinde olsun… Kadınlar nasıl kendilerini bakire olduklarında kabul etmeyen erkekler varsa, kadınlar da bakir erkek arasınlar… Böylece eşitliği sağlasınlar diyorum. Erkeklerin çalıştığı genel evleri açsak, ihtiyacı olan kadınlar oraya gelip ihtiyaçlarını görseler desek, nasıl toplum ayağa kalkacaksa, kadınların çalıştırıldığı genelevleri içinde toplum ayağa kalkmalı, böyle bir durumun kadın haklarına, eşitliğine aykırı olduğundan söz etmeliler diyorum.
Sosyolojinin temel kuralı, sağlam benlik, sağlam aile, sağlam nesil, sağlam toplum, sağlam devlet… İnsandan, aileye, nesillere, topluma, devlete kadar giden süreçte, ar kavramları, namus kavramları kadın erkek için eşit olduğunda, yasalar bu yönde eşit davrandığında, ataerkil yapılardan vazgeçildiğinde, ancak o zaman, gerçekten adaletten, haktan söz edilebileceğine inanıyorum. Ne yazık ki, ne geçmiş devletler, ne de cumhuriyet düzeni, bu yönde gerçekçi hiçbir adım atmamıştır. Belki de cumhuriyet devrinin en önemli özelliklerinden biri, kadını her yere sokarak, kadınların istismarına kapı aralamak noktasında önemli işlev yapmasıdır.
Gençlerin Seçkin gibi düşünmesi çok kolaydır. Ancak erdemli düşünen, geleceğe temiz, arlı giren nesillerle geleceğin kurulacağına inanıyorum
Otobüs İzmir Otogarına girmişti. Benim eşyam yoktu. Başımın üstündeki eşya konacak yerde küçük bir çantam vardı. Seçkin’in valizini almak için oyalanacaktı. Çantamı aldım birlikte aşağıya indik. Birbirimize arama sözü vererek ayrıldık.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.