- 1698 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
SİZ... HAYAT SÜREN LEŞLER...
“İnnâ Lillâhi ve İnnâ İleyhi Râciûn.” “Her Nefis Ölümü Tadacaktır."
Her nefis..Yani her ölümlü varlık mutlaka ölümü tadacaktır.
---------------------------------------------------------------------------------------------------
Böyle acılı bir günde Tarih Dersi yapılır mı?
Aslında tam da sırası…Millet olarakTürküyle Kürdüyle, Lazıyla, Çerkesiyle ve diğer tüm unsurlarıyla işte böyle bir günde en fazla ihtiyacımız olan şey bir parça tarih dersi.
Hani tarih dersi dediysem taaa Orta Asya’dan başlamayacağım işe…Öyle Fatihlerden, Yavuzlardan, Kanunilerden de bahsetmeyeceğim. Akademik bir tarih konferansı çekmek niyetinde de değilim…Hepimizinm lise çağlarında okuduğu ve hâla liselerde ders kitabı olarak okutulan Tarih Ders kitaplarındaki bilgileri hatırlatmsaya çalışacağım…Zaten ben anlattıkça görecek ve ‘’Aaaa biz bunları Tarih Dersinde okumuştuk .’’ diyeceksiniz.
Devir, yani zaman II. Mahmut dönemi. Osmanlı Devleti’nin başı bir tebaası olan Yunanlılarla dertte. Sık sık devlete isyan ediyor Yunanlılar…Hani onları haklı görebiliriz. Neticede bir zamanlar onların olan toprakları almışız ellerinden ve bize göre ne kadar adil ve merhametli bir yönetim kurarsak kuralım o insanlar eninde sonunda bize bağlı olarak yaşamaktansa bağımsız yaşamak istemişler ve isyan etmişler. Devlet de ne yapmış? Bu isyanı bastırmaya çalışmış. Ama başarılı olamamış.Başarılı olamayınca da yine kendisine bağlı bir topraktan, Mısır’dan yardım istemiş.
Mısır’da Vali olarak Kavalalı Mehmet Ali Paşa nam bir yönetici var. Demiş ki Kavalalı ‘’ ben bu isyanı bastırırım amma velakin karşılık olarak Mısır Valiliğine ilaveten Mora ve Girit Valiliğini de isterim.’’ Padişah II. Mahmut ise ‘’ Yav hele sen şu isyanı bir bastır, Devlet-i Âl-i Osman’ın çizilmiş olan karizmasını bir kurtar, Mora, Girit senin köpeğin olsun verdim gitti’’ demiş.
Koskoca Devlet-i Âl-i Osman’ın bastıramadığı o isyanı vali Kavalalı şıppadanak halletmiş ille velakin Avrupa’nın kocaman kocaman devletleri Yunanlıların yanında yer alarak Osmanlı’ya savaş açmışlar ‘’Sen nasıl olur da bizim sevgili Rum’cuklarımızın masum bir isyanını böyle haydut kılıklı bir adama bastırtırsın’’ deyu...İngiliz gavuru silah ve malzeme yardımı yapmış Rumlara…Hatta bizim aydın tabakamızın ayılıp bayıldığı Lord Byron denilen herif bile Rumlar için yapılacak bu savaşa katılmış ve savaş sırasında vurularak canı cehenneme mürd olmuş…Rus donanması Navarin’de bizim donanmayı yakmış 1827 de…Zaten Rus Milletinde bir alışkanlık var ne zaman Rusya’da soğuklar başlasa gelip bizim donanmayı yakıyorlar ısınmak için…1770de de Çeşme’de yakmışlardı bir donanmamızı…
Sonuç olarak 1829da Devlet-i Al-i Osman Rusya ile Edirne Antlaşması adı verilen bir antlaşma imzalar ve Yunanistan bağımsız bir devlet olurken Sırbistan bağımsızlık yolunda en önemli adımı atar ve o da özerk bir yapıya kavuşur.
[ Dikkatle takip ediyorsunuz değil mi? ]
Osmanlı Devleti böylelikle n’aaptı? : ‘’ Ver kurtul’’… Şimdilik Yunan ve Sırp belasından kurtuldu…Oh beeee..Keyfe bak..Bir daha bu mendeburlar yüzünden savaş etmeyeceğiz kimselerle di mi?
İyi de Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yı unuttuk…Herif der ki: ‘’ Valla arkadaş ben anlamam…Bana isyanı bastır dediniz ben de bastırdım...Sonrası beni ırgalamaz.. Girit tamam da ben Mora’yı da isterim’’ Padişah II.Mahmut kara kara düşünür…’’ Lan anasını satayım belanın birinden kurtulayım derken bir başka bela sardık başımıza’’ Sonra Kavalalı ile başlar bir muhabbet.
-Hemşerim huuu..Uyuyor musun? Mora mı kaldı elde?..Hepsini Yunan’a verdik.
-Valla Padişahım..Kusura bakma ama dostluk başka alış- veriş başka..Ben ille de isterim Mora’yı
-Oğlum bela mısın sen? Mora diye bir Osmanlı toprağı kalmadı.
-Hımmm..O zaman şöyle yapalım. Sen bana Mora valiliğinin yerine Suriye Valiliğini ver.
-Yok anasını satayım…Morayı Yunan’a ver, Suriye’yi sana ver…ne lan bu yağma Hasan’ın böreği mi bu ülke…
-Valla keyfin bilir…Ya Suriye’yi verirsin ya da ben yapacağımı bilirim.
-Bana bak…Kurmuşum Asakir-i Mansure-i Muhammediye Ordusunu ( Yani Muhammed’in seçilmiş ordusu ) Oyarım adamı valla…
-Caaarrrt kaba kağıt…Ben ordumu Fransız subaylarınca eğittim bir kere..Senin orduna beş çekeriz.
-Görüşürüz bakalım..
-Eh o zaman görüşürüz Padişah Efendi…Bakalım el mi yaman bey mi yaman.
Derken efendim Kavalalı ordusunu hazırlar…Ama adam o kadar rahat ki ordusunun başına bile geçmez de oğlu İbrahim’i başkomutan tayin eder. İbrahim Osmanlı ordusunu önce Toroslarda, Sonra Konya Ovasında perişan eder. Oldukça ağır bir zayiat verdirir ve taaa Kütahya’ya kadar ilerler.
Padişah bakar ki vaziyet kel eski düşmanlardan yardım ister. İngiltere ‘’ Bane kardeşim senin Paşanın isyanı’’ der önce…Fransa ‘’ Valla Mösyö biz prensip olarak Mehmet Ali paşa ile savaşmıyoruz’’ der…Kala kala Rusya kalır…Rus Gavuru..’ Anammmm..Aha da Akdeniz’e inmenin yolları açıldı’’ der..Böylece Padişah II. Mahmut ile birlikte dilimize yeni bir deyim katılmış olur: ‘’Denize düşen yılana sarılır’’
Yılan der ki: ‘’ ben sana yardım ederim emmeeee….Boğazları bana açık tutacaksın..Ben ne zaman istersem Boğazlardan elimi kolumu sallayarak Akdeniz’e inecem .. Da? ( yani evet? )…Padişah çaresiz ‘’Da’’ der. Rusya Beykoz’a ve Sarıyer taraflarına tam yirmi beş bin asker gönderir. Donanması gelip Boğaz’a demir atar…Böylece Çar Petro’nun hayali gerçekleşmiş ve Rus ordusu Boğazlara inmiştir tarihinde ilk kez olarak…Rusya ve Osmanlı Devleti arasında imzalanan ve adına Hünkar İskelesi Antlaşması denilen bu 1833 tarihli antlaşma İngiltere Fransa’nın eteklerini tutuşturur. Çünkü Rusya’nın Boğazlara indiğini görmektense kendi boğazlarından aşağı zehir inmesine razıdır her ikisi de…Osmanlı’nın topraklarına çöreklenecek bir Rusya onlar için çok daha büyük bir beladır.
Hemen devreye girip İbrahim Paşa’ya, dolayısıyla babası Kavalalı’ya ‘’ Dur hele heval ‘’ derler. Osmanlı’ya da ‘’ aziz ve yüce dost hele sen de gel…Uzatın şu ellerinizi de bir pazarlık yapalım sizlerle’’ derler. Al takke ver külah derken İngiltere ve Fransa’nın çok çok büyük yardım ve dostluğu ile (!) Osmanlı Devleti ile Kavalalı Mehmet Ali Paşa arasında yine 1833te Kütahya Antlaşması adı verilen bir antlaşma imzalanır.
HEYYYY..UYUMAYIN EN HEYECANLI YERE GELDİK:::ÇOK DİKKATLE OKUYUN BU ANTLAŞMANIN ŞARTLARINI:
KÜTAHYA ANNTLAŞMASI: 5 MAYIS 1833
1-Mehmet Ali Paşa’ya, Mısır ve Girit valiliklerinin yanında Suriye
Valiliği,
2- Oğlu İbrahim Paşa’ya da Cidde valiliğinin yanında Adana’nın vergi toplama hakkı verildi.
Hani bir deyim vardır…’’ Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olmak ‘’ diye…Adama Suriye Valiliğini vermeyelim diye savaşıyoruz…Onca can toprak oluyor, Yüzümüz yerde en büyük düşmandan yardım istiyoruz, sonrasında dostlar(!) devreye giriyor ve Suriye’yi verdiğimiz gibi Cidde, hatta bir de Adana’nın vergi gelirlerini veriyoruz.
BİTTİ Mİ?
Az sabır..Maalesef daha bitmedi çile…
Osmanlı Devleti kara kara düşünüyor: ‘’ Çok verdik valla..En başından Suriye Valiliğini verseydik herife hiç olmazsa bu kadar kan dökülmezdi’’
Kavalalı Mehmet Ali Paşa da memnun değil: ‘’Yahu taa Kütahya’ya kadar ilerlemiş ordum..Şunun şurasında İstanbul’a ne kalmıştı ki..Çok az aldım çoookkk…’’’
Bu arada İngiltere ‘’ Yahu az daha Ruslara kaptırıyorduk Devlet-i Âli- Osman’ı…En iyisi o tecavüz etmeden ben edeyim’’ diyor ve 1838 de bir ticaret antlaşması olan Balta Limanı Antlaşmasını imzalıyor Osmanlı devleti ile ( Bizim Avrupa Gümrük Birliğine girişimiz gibi bir şey ama daha feci…) Böylece Osmanlı Ekonomisinin tam anlamıyla ırzına geçiliyor. Çünkü aynı antlaşma hemen akabinde Fransa ile de imzalanıyor. ( Bütün bunlar dostluklarının bir nişanesi )
Ama Mehmet Ali Paşa su koyuveriyor. Uzatmayalım..Tekrar isyan ediyor Osmanlı Devleti’ne.
BİLİYORUM UZADI AMA AZ DAHA SABIR::ALLAH AŞKINA AZ DAHA SABIR:::SONUNU BİR YERLERE BAĞLAYACAĞIM:
1839da Osmanlı ordusu ile Mısır Ordusu Nizip’te karşılaştılar.
Osmanlı ordusunda danışman olarak bulunan Prusyalı kurmay subaylar, Osmanlı ordusu Mısır ordusunu yenebilecek bir durumda olduğundan, hemen taarruza girişilmesini tavsiye ettiler. Fakat
ordu içerisinde bulunan ulema Cuma günü taarruz edilmesinin dine uygun olmadığını bildirerek, saldırıya engel oldular.( Oysa Alparslan Malazgirt Savaşını bir Cuma günü yapmıştı ) Ertesi gün
Prusyalı subaylar bir gece baskını yapılmasını tavsiye ettiler. Ulema bu sefer de gece ansızın baskın yapılmasının padişahın şanına yakışık almayacağını söylediler. Bu arada Mısır ordusu, Osmanlı ordusunun kanatlarını kuşatacak bir gelişme gösterdi. Prusyalı subaylardan Helmut von Moltke, Hafız Paşa’ya Birecik üzerinden geri çekilip kuşatmadan kurtulmasını tavsiye etti. Hafız Paşa, geri çekilmeyi
bir şerefsizlik saydığından teklifi reddetti ve yerinden kımıldamadı. Osmanlı ordusu, taarruz etmek veya geri çekilmek konusunda uzun süre tereddüt edip vakit kaybedince, Mısır ordusu 29 Haziran’da
saldırıya geçti. Hafız Paşa ordusu 4 saat içinde, Mısır ordusu karşısında perişan oldu. Savaş alanında binlerce ölü, on binlerce esir ve 160 parça top bırakıldı2s• Bu arada padişah II. Mahmut 1 Temmuz
1839’da öldü.( Nizip yenilgisi haberi geldiğinde üzüntüsünden kalp krizi geçirdiği rivayet edilir ) Yerine 16 yaşında olan en büyük oğlu Abdülmecit padişah oldu. Birkaç gün sonra da Çanakkale önlerinde bulunan Osmanlı donanması, Mısır’a götürülerek Mehmet Ali Paşa’ya teslim edildi. Böylece Osmanlı Devleti, ordusuz ve donanmasız, yani savunmasız
Sonrasında ne mi oldu? Yine İngiltere ve Fransa devreye girdiler…Önce Hünkar İskelesi Antlaşması gibi bir antlaşmanın bir daha olmaması için gereken önlemleri aldılar…( O kısmı uzatmamak adına pas geçiyorum ) 1841de ise Londra Antlaşması denilen bir antlaşma yapıldı Kavalalı ve Osmanlı Devleti arasında ve bu sefer Dimyat’a giderken evdeki bulgurdan olan Mehmet Ali Paşa oldu…Mu acaba?....Çünkü yeni statü şöyle olmuştu: 13 Şubat 1841’de "Mısır Valiliği Imtiyaz Fermanını’’ yayınladı. Padişahın bu fermanına göre; Mısır valiliği Mehmet Ali Paşa ve soyuna, babadan oğula geçmek üzere veriliyordu; Mısır valileri, Padişah tarafından Mehmet Ali Paşa soyundan kişiler arasından seçilip atanacaktır;
Daha sonraları Mısır Hidiv adı verilen ve Mehmet Ali Paşa soyundan gelen Valilerce yönetildi…Bu valiler İngiltere ve Fransa’dan borç alarak zevk-ü safa yaptılar…Kah İngilizlerin, kah Fransızların kucağına oturdular. Sonrasında Süveyş Kanalı Projesi dolayısıyla Mısır’ın önemi daha da arttı…Ve nihayet İngiltere buradaki çıkarları doğrultusunda Mısır’ı kendi toprağı ilan etti.
Bütün bu anlattıklarım normal Lise tarih ders kitaplarında anlatılan, yani tarih bilgisi Lise seviyesinde olan birisinin normalde bilmesi gereken şeyler…Peki biliyor muyuz? Türk biliyor mu? Kürt biliyor mu? Çerkez, Laz, Arnavut vs. biliyor mu?
Mehmet Akif ne güzel demiş: ‘’ tarih tekerrürden ibarettir diyorlar..Ders alınsaydı hiç tekerrür eder miydi’’
Şimdi denilebilir ki: Bu gün şehit edilen on kahraman vatan evladı ile ve yukaqrıda yazdığın ayet ile bu yazının ilgisi ne?
İlgisi şu: Kavalalı’yı alın..Onu birilerine benzetin günümüzde…II. Mahmut’u alın..Onu da başka birilerine benzetin…Toroslarda, Konya’da Nizip’te ölen ( Özellikle Nizip Savaşında ölen tam otuz bin asker…Ne garip bir tevafuk değil mi? ) askerleri benzetin günümüz şehitlerine…İngiltere, Fransa , Rusya’nın yanına İsrail ve Amerika’yı koyun…Hâla bir alaka kuramadınız mı?
Neyse…Alakayı kuran kurmuştur. Bren noktayı koyayım
‘’ Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor
Bir Hilal uğruna Ya Rab ne güneşler batıyor’’
Her nefis ölümü tadıcıdır…Eceli şehit olarak tadanlara ne mutlu…
Bir de şu var:
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Evet ..Siz..Hayat süren leşler…Bakalım sizi kim diriltecek…Ne zaman dur deme basiretini ve cesaretini gösterebileceksiniz?
YORUMLAR
Sami hocam lisede tarih dersi en sevdiğim dersti, bilhassa Osmanlı tarihi.
Bir solukta okudum, umarım sonuç Kemal beyin acıkça yazdığı, sizin de ima ettiğiniz gibi olmaz.
Ağzı dualı, duaları makbul kulların hürmetine, Rabbim bu hain PKK ve yandaşlarını kendi kin ve nefretlerinde bitirsin.
Tarihi sizin kaleminizden okumak daha bir keyifli.
Kitap hazırlamayı düşünür müsünüz, ilk okuyucunuz olmak isterdim, saygılarımla.
En çok yazının sonunu ve şiiri sevdim.
İbret alsaydık bu duruma düşmezdik,
Osmanlının zevkü sefalarını alıyoruz, gerisi angarya.
Bize ne kim ölmüş, kim kalmış,
canımıza değmesin de..
Düşmanlarımız kılık değiştirdi o kadar,
neler kaybedeceğimizi bilmiyor muyuz dersiniz.
Şehit olanlarımıza da, kader deriz geçiştiririz..
Cana değecek,
günü yakın..
tebrikler,
selâm ve sevgilerimle..
Aynı Senoryonun tekrar etmesi ve rol alanların adının değişmiş olmasından başka birşey dğil ki günümüzdeki olay. Biti kanlanan, kardeşim yada komşum ve ya toprakdaşım demiyor ki değerli öğretmenim... Şu etrafımız çevirmiş ve hâlâ kinlerini kusmaya devam eden sırtlan sürülerini nasıl ve hangi silahlah dağıtırız bilmiyorum. Bunca kayba ve acıya rağmen bütün iyi niyetimizle sabır göstermeye çalışıyoruz. İnşallah bir iç savaş çıkmaz ve Bu milletin kıymetini bilir kendini, kendi kendine öteliştirenler.
saygılar değerli öğretmenim.
NOT;
Siz derside böyle anlatıyorsanız ki inanıyorum böyle olduğuna, sizi yürekten kutluyorum. Bu söylev hiç bir öğrencinin hafızasından çıkmaz.
inci* tarafından 9/4/2012 1:12:40 AM zamanında düzenlenmiştir.
Kurda sormuşlar neden ensen kalın. Kendi işimi kendim yapıyorum da ondan demiş. Kendi işini kendin yapmak için güçlü olmak lazım. Osmanlı büyük devlet olmayı sonradan becerememiş. Kendi işlerini kendileri yapamamış, hep başkalarından yardım istemiş ve hep birilerine gebe kalmış boçlu kalmış. Ödemeye gelincede kendinden taviz vermiş toprak vermiş. Acaba biz Türkler yöneticiliği beceremiyoruzmu? Devlet olmayı beceremiyormuyuz?
Bir ülkede halk yöneticelerden memnunsa o ülkede huzur vardır ama bakıyorum partiler değişiyor hükümetler değişiyor ama ülkenin kaderi değişmiyor. Bizde şu ülkeyi adam gibi yönetecek adammı yok. Yoksa Osmanlının gerilemesinde ki gibi ipler elimizden kaydı tekrar ipleri elimize alamıyormuyuz?
Osmanlı büyük bir devletmiş vereceği çok ülke varmış ve orta asya dan ilk geldikleri yerde kalmışlar. Ne kadar toprağımız var ki verip kurtulacağız. Hemde can hocam neden verelim bizler gelmeden önce bu topraklarda onlar mı vardı. Öyle bile olsa ''Mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibine'' kadar gidelim mi ilk sahip zaten belli.
Verip de kurtulancak fazla toprağımız yok hocam ya bizimle barış içinde yaşarlar yada çeker giderler.
selam ve sevgiler