- 920 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Meleğin Düşüşü
NÖTR BİR KARAKTERDEN BİR MELEK YARATMAK
İnsan hayatının gelişimi üzerinde en önemli rollerden birini aile oynar. Ailedeki ilişki ve iletişim bireyin kişilik gelişimini olumlu olumsuz etkiler. Toplum olarak aile yapımız iki yönlü bir yapıya sahiptir; iç ve dış olarak. Aile içeride farklı, dışarıda farklı bir görüntü sergiler. Ailelerin dışarıya karşı iyi görünme gayretleri aile içinde olup bitenlere doğrudan ayna tutmayı zorlaştırır. Doğrudan aileye yönelik temas zor olsa da bireylere yansıyan boyutlarıyla ailelerin yaşam tarzı ve düşünüş biçimleri hakkında fazlasıyla tespitler yapmak mümkün olmaktadır. Kapalı bir aile sistemimiz doğrudan sonuçlara varmamıza imkân vermese de sosyal vakalar üzerinden sonuçlara varmamızı sağlıyor.
Sinema dilinde toplumsal argeler oluşturmak kolayken, sinema için ailesel argeler oluşturmak daha zordur. Özellikle toplumda tabu haline gelmiş cinselliğin aile içindeki gelişimi sinemamızda maalesef dile getirilmekte zorluklarla karıştığı gibi sinemacılarımızın çoğu bu konulardan uzak durmayı tercih etmektedir. Hatta sinemamızda aile içi cinsel objeler yok gibidir. Özellikle de ensest ilişkiye dair izlere ulaşılamamaktadır. Hollywood sinemasında örneklerine çok rastladığımız enstet filmlerine rağmen sinemamızda bu örnekler yok gibidir. Neden böyle hassas bir konuya dair filmlerin olmadığı önemli bir araştırma konusudur. Tabii birçok neden vardır. Ancak Semih Kaplanoğlu, Meleğin Düşüşü ile Zeynep’in babasının tacizine maruz kalışını ve bunun Zeynep’in hayatına yansımalarını sessiz ve simgesel olarak beyazperdeye yansıtmıştır.
Loşluğun, karanlığın, ağır hareketlerin filme hâkim olduğu Meleğin Düşüşü, bir aile dramını sessizce haykırmaktadır.
Anne yok. Baba kız İstanbul’da köhne bir dairede yaşamaktadırlar. Tek düze bir yaşamda hayatlarını sürdürmektedirler. Zeynep, otelde temizlik işleri yapmaktadır. Kız ya da erkek arkadaşı yoktur. Akrabaları yoktur. Kendi dünyasına gömülmüş, insanlardan kaçmaktadır. Evden işe, işten eve bir yolculuk yapmaktadır Zeynep. Vapurda, otobüste sürekli dışarıyı izlemekte içinde düşüncelerle boğuşmaktadır. Babasına karşı itaatkâr bir kızdır. Öyle bir itaat ki babasının tacizlerine rağmen sessiz tavrını korumaktadır. Babasının ilgisizliklerine, iletişimsizliklerine, tacizlerine rağmen sokak ortasında sarhoş yatan babasını gidip eve getirecek kadar vicdanlıdır Zeynep. Hayallerini bilemiyoruz. Beklentileri ve hedeflerine dair hiçbir şey yok. Belki de onca yaşadıkları içinde hayalleri ve beklentileri yitmiştir.
İlerleyen karelerde Zeynep’in hayattan kopuşunun altında babasının yattığını, gece ışıkların sönmesiyle ayak seslerinin ve gölgenin Zeynep’in odasına doğru gelişinden öğreniyoruz. Baba ışıklar sönünce, kızının odasının önünde belirir. Korkudan uyuyamayan, sırtı kapıya dönük, üstünü sıkı sıkı örten, gözlerini sıkı sıkı yuman, karanlıkta zorla görünen yüzü acınası ifadesiyle Zeynep, kabullendiği, sessizce izlediği bu durumun bir an önce bitmesini beklemektedir. Zeynep’in saçlarında gezinmesi gereken şefkat ve sevgi elleri, en adi bir canavarın ellerine dönüşerek Zeynep’in vücudun da gezinmektedir. Zeynep, canavarın yaptıkları karşısında tepkisizdir. İsyan etmemektedir. Bağırmaz, çağırmaz, kıpırdamaz. Gözyaşlarını içine akıtan bir mazlum pozisyonundadır.
Baba sarhoş mudur? Ayık mıdır? Yaptıklarının bilincinde midir? Bilemiyoruz. Bildiğimiz babanın çok içtiği, bazen kör kütük sarhoş olduğudur. İkinci bildiğimiz sabah iki tarafında hiçbir şey yokmuş gibi davranmasıdır. Üçüncü bir bildiğimiz de babanın cinsel bir hayatı olmadığıdır. Kâbus sadece geceye mahsustur. Kaplanoğlu, hiç araya girmediğinden, olayı akışına bıraktığından ipuçlarından yola çıkarak sonuçlara varmayı seyirciye bırakmaktadır.
Mustafa, Zeynep’le aynı yerde çalışır. Zeynep’le flört etmeye çalışır. Zeynep ise isteksizdir ve peşini bırakmasını istemektedir. Ancak tamamen de diyalogunu kesmemektedir. Ruhuna, duygularına ve kişiliğine değil de bedenine en yakınından üzerine çevrilen oklarla yara almış bir genç kız erkeklere ne kadar ilgi duyabilir ya da güvenebilirse Zeynep’te Mustafa’ya o kadar yakınlaşabilir ancak. Vapurda rastladığı öpüşme ve okşama sahnesi Zeynep’in dişiliğini ne kadar etkiledi bilemiyoruz. Çünkü Zeynep’in donuk bakışlarında bir değişiklik yoktur. Bu sessiz bakışlardan gördüklerinden dehşete mi kapıldı yoksa haz mı aldı sorularına cevap vermek zor. Zeynep’in duyguları kara kutu gibi görünse de Mustafa’yla görüşmesi, cafede çay içmesi Zeynep’in erkeklere her şeye rağmen ilgisiz kalmadığını gösteriyor. Belki de yaşadıklarından kendisini kurtaracak, kucak açacak, sevecek ve babasının gölgesinden kurtaracak birisini arıyordur.
Zeynep’in kadınsı ya da cinselliğini yansıtacak bir objeye rastlayamıyoruz. Sürekli bol elbiselerle görüyoruz. Kapalı bir giyinişi var ta ki ölen kadının bavulundan çıkan kırmızı geceliğe kadar. Zeynep ilk defa görür gibi incelediği elbiseler arasında kadının cinselliğini yansıtan elbiselere tek tek bakar. O zaman anlıyoruz ki Zeynep büyük bir özentiyle cinsel özgürlüğünü yaşamak arzusu taşımaktadır. Üzerinden hiç çıkarmak istemediği kırmızı elbisesini sanki bile bile babasının geliş saatine kadar üzerinden çıkarmaz. Babasına yakalanır. Babasının sert tepkisiyle karşılaştığı gibi tokat sesi duyulur. Sonrası ise hayatını değiştirecek adımların başlangıcını oluşturacaktır.
Melek; temizliği, saflığı, iyiliği, güzelliği temsil eder. Semih Kaplanoğlu, Zeynep karakterini yaşadıklarına rağmen babasına iyi davranması, işini gücünü dürüstçe yapması, namuslu oluşunu ve arada bir pazarda insanlar arasına karışmasını, dedikodu yapmamasını ve erkeklerin dünyasından uzak kalışını melek olarak niteliyor. Sonra meleği eline geçen bavulla yoldan çıkararak babasını öldürüp, parçalayarak bavula koyup denize atmasını "Düşüş" olarak tamamlıyor. Melekten çıkan, kötülüğe bulaşan bir düşüşün hikâyesi. Yoksa bu düşüş, Zeynep’in soyunarak kendini balkondan aşağı bırakma düşüncesi veren sahne değildir.
Ürkek, çekingen, itaatkâr Zeynep nasıl oluyor da babasını doğrayacak kadar kendini kaybedebilmiştir bu konuya değinmek gerekmektedir. Zeynep’i durgun ve derin uykusundan uyandıran ne olmuştur? Zeynep’i kendine getiren, her şeye dur diyecek gelişme, elbise dolu bavulun eve gelmesiyle başlamaktadır. Kendisindeki eksikleri gösteren, içinde bulunduğu durumu gösteren, cesaret veren, harekete geçiren eylemin sembolü bu bavuldur. Adeta babasına yakalanmak isteyen Zeynep, elbiseleri denerken, televizyon seyrederken kararını vermiştir. Bavul, onun içinde bulunduğu durumu görmesini sağladığı gibi bazı şeylerin değişmesi gerektiği hissini de vererek heyecana kapılmasını sağlamıştır. Düzenini değiştirmek, kendine yeni bir düzen kurmak, yeni bir sayfa açmak babasından kurtulmasını gerektirmektedir. Çünkü baba onu içinde bulunduğu yaşama hapis edendir. Hayatına duvar ören tek kişidir. Eğer babasından kurtulursa hayatını değiştirecek cesareti de bulacaktır. Yeni başlangıçlara yelken açacaktır. Ve bu başlangıcı da Mustafa’yla yapacaktır. Mustafa, güçlü bir karakter değildir. Zeynep, karşısında zayıf, güçsüz, pasif bir karakterdir. Zeynep’in yönlendirmeleriyle, istediğini yaptırmada güçlük çekmeyeceği biridir. Nitekim Zeynep’e teslim olacak, beraber babadan kurtulmaya çalışacaklardır. Mustafa, Zeynep’e zarar verecek biri değildir. Ve bütün bunlar birleşince Zeynep’in hayatındaki yeni başlangıçlar için düğmeye basmasına karar vermesini kolaylaştıracaktır. Böylece kendisini bağlayan zincirleri parçalayacak, bavulla denizin dibine gömecektir… Belki de bavul babadan nasıl kurtulması gerektiğinin yolunu göstermiştir.
Zeynep’in, melek nitelemesi dini bir motif olarak karşımıza çıkıyor. Ancak bu sadece isimle sınırlı kalmıyor. Zeynep, sürekli elinde iple dualar edip oruç tutmaktadır. Adaklar adamakta, gözyaşı dökmektedir. Bütün bunlar Zeynep’in inanç yönünü ve yaşadıklarından kurtulmanın yolunu göstermektedir. Dini eylemler bir kurtuluş kapısı olarak görülmektedir. Pasif bir kurtuluş eylemidir. Kadere razı olma durumu hâkimdir. Birilerinin ya da bir şeylerin yardım elini uzatmasını beklemektedir. Ama bu dini eylemler geleneksel hurafelerle süslenmiştir. Dinde olmayan ama halk arasında doğruluğuna inanılan ibadetleri simgelemektedir. Bütün bu dini eylemlerin Zeynep’in kurtuluşuna katkısı oldu mu bilemiyoruz ancak bildiğimiz Zeynep’in kendince bir yol bulduğudur.
Baba, bütün yaptıklarına rağmen kızıyla iletişim arayışındadır. Zeynep, müzik dinlesin diye, radyo hediye etmektedir. Hediye bir semboldür. İlginin, dikkatin, sevginin üzerine çekilen bir semboldür. Baba konuşmak ve dertleşmenin kapısını aramak adına radyo hediye etmektedir. Ama Zeynep oralı olmaz. Radyoyu bir kenara bırakır. Sessizlik kaldığı yerden devem eder. Babanın küçük adımı böylece sonuç vermemiştir. Baba neden hediye vermektedir? Kendini affettirmek için mi? Yaptıklarını örtbas etmek, unutturmak için mi? Gibi soruların cevabı baba ile kız arasındaki kopukluktan dolayı netice vermemektedir.
Tacizci babanın kızını kırmızı elbiseyle görüp, rahatsız olması ve kızını dövmesi toplumumuzun klasik namus, ahlak anlayışını göstermesi açısından önemlidir. Öz kızını taciz et, sonra namuslu pozlara takıl. Ya da dışarıdaki kadınlara sarkıntılık et, taciz et, tecavüz et ama kendisine gelince bir numaralı ahlak savunucusu kesil. İnsanımızın çarpık anlayışını göstermekten başka bir şey değildir. Kaplanoğlu’nu bir gerçeği acımasızca işlediği için takdir etmek gerekmektedir. Yine Selçuk’un karşı komşusuyla olan ilişkisinden dolayı karısının evi terk edip, kaza geçirip ölmesi de Selçuk’un cezalandırılmasıdır.
Kaplanoğlu, adeta karını aldatırsan sonun böyle olur, vicdan azabıyla baş başa kalırsın demektedir. Selçuk’un karısının ölmesi, Zeynep’in babasını öldürmesindeki iki olayda da aldatmanın ve taciz etmenin cezası bunlar olur sonucu çıkmaktadır. Melek olan Zeynep ve
Selçuk’un karısı; Şeytan olan Selçuk ve baba. Meleklerden biri kazada ölüyor. Şeytanlardan biri parçalanarak ölüyor. Geriye kalan bir şeytan vicdan azabıyla baş başa kalıyor. Geriye kalan melek çırılçıplak olarak yüzünü İstanbul’la dönerek ya atlayarak ya da bir başlangıç yaparak son yansımasını veriyor.
Tercihlerin bizim fakat sonuçların doğuracağı gelişmelerin bizim kontrolümüzde olmadığını göstermeye çalışan Meleğin Düşüşü; düşünmeye zorlayan sahneleriyle, toplumsal mesajlara dolu. Tespitlerin doğru yakalanması ve işaretlerin doğru okunması artık seyirciye kalmış. Hangi adrese gidileceği de bu işaretlerde gizlidir.
OSMAN TATLI
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.