- 4825 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ETKİLİ İLETİŞİMİN TEMELİ EMPATİ
Anlaşılamama kaygısı insanoğlunun en büyük kabusudur. Yaptıklarımız ya da düşündüklerimiz havada kalır kimi zaman, geçmez karşımızdakilere. Nedenini araştırıp dururuz, düşünürüz enine boyuna. Görürüz ki bir şeyler eksiktir toplumsal hayatta insanlarla iletişimimizde. Biz çoğu zaman kendimizi karşımızdakinin yerine koymadan kendi bildiğimizi yaşarız. Yani “empati” kuramayız.
Peki nedir empati? Empati, en temel anlamıyla karşımızdaki kişinin duygularını anlamaya çalışmaktır. Empati ile yüzeyde görünenin ötesinde derinde olan duygularımız açığa çıkar ve keşfedilir. Bir kişinin bizimle empati kurduğunu sadece sözlerinden anlamayız. Beden dili de bize çok şey anlatır. Öğrenciyken öğretmenimizin ufak bir tebessümü bile ne kadar mutlu ederdi bizi! “Seni önemsiyorum” demekti bize göre ve aslında öğretmenimiz de farkındaydı bizi mutlu ettiğinin…
Bazen bir derdimiz olur, gideriz arkadaşımızın yanına anlatırız da anlatırız. Bizi dinlerken eğer havalara bakıyorsa, sıkıldığını hissediyorsak keseriz konuşmamızı yarıda. Çünkü aslında bizi dinlemediğini, sorunlarımıza ortak olmadığını biliriz. Gerçek dostlarımız ise biz sıkıntılarımızı anlatırken sanki o da yaşıyormuş gibi dinler bizi. Gözlerimiz kenetlenir birbirine. Biz ağlıyorsak o da ağlamaklı olur. Bunu her şekilde bize yansıtır. O zaman “anlaşılmak” olgusunu yaşadığımız için karşımızdakine daha da güveniriz, daha da severiz onu…
Biz öğretmenler bazen derslerde öyle bunalırız ki! Çocukların bizi anlamadığından yakınırız. Kırk kişilik bir sınıfta her öğrencinin bireysel farklılığını saptamak ve disiplin sorunlarını önlemeye çalışmak zordur. “Çocuklar hangi birinizle baş edelim, biraz kendinizi bizim yerimize koyun!” deriz ama çocuk işte, anlamaz…
Bir öğrencim vardı ve derste onu zapt etmek bir hayli yoruyordu beni. Çok konuştum, sorumluluklar verdim ama nafile… Yine dersin akışını bozmaya devam etti. Sonra bir gün güzel bir fikir geldi aklıma. Yarınki derse hazırlıklı gelmesini ve dersi onun anlatacağını söyledim. Biraz kem küm etti ama kabullendi sonrasında. Ertesi gün baktım ki bir hayli çalışmış, belli. Bir de öğretmen edasıyla geçti tahtaya kasıla kasıla, anlatacak bildiklerini. Ben de geçtim sırasına, oturdum öğrenci gibi. Konusunu anlatmaya başladığında onun derste yaptığı bütün hareketleri yapmaya başladım. Sınıfta dolaştım, önümdekilere sataştım, kahkahalarla güldüm. – tabi ben bunları yaparken öğrencilerimin yüzündeki şaşkın ifadeyi izah etmem mümkün değil – Absürt hareketlerimi sürdürürken yan gözle baktım ki mosmor olmuş yüzü sinirden, neredeyse ağlayacak . Ne anlatacağını bilemedi, konsantrasyonu düştü, afallamaya başladı. Sonra döndü bana dedi ki: “ Öğretmenim size söz veriyorum, bundan sonra ders anlattığınızda hiçbir şeyle uğraşmadan sadece sizi dinleyeceğim. Eğer bu, bana ders vermek amacıyla düzenlemiş olduğunuz bir şeyse emin olun ki ben dersimi aldım.” Sonra ben de gittim yanına, göz teması kurabileceğimiz şekilde hafifçe eğildim : “ Ben sana ders vermek istemedim. Sadece kendini biraz olsun benim yerime koymanı istedim. Dün gece konuna çok çalıştın, emek harcadın belki heyecandan uyuyamadın değil mi? Ama ne oldu? Sınıftaki bir kişi seni dinlemediği gibi diğer arkadaşlarının da dinlemesini engelledi ve sen, o kadar hazırlanmana rağmen dersi işleyemedin. Moralin bozuldu, canın sıkıldı. İşte, biz de her gün aynı tutkuyla, aynı hevesle giriyoruz derslere, bir gün öncesinde etkinlikler hazırlıyoruz, ders planımızı yapıyoruz, heyecanlanıyoruz ama bizi dinlemeyenler olduğu zaman bütün emeklerimizin boşa çıktığını düşünüp kahroluyoruz. Şimdi beni anladın mı?” dediğimde baktım ki kafasını önüne eğmiş, derin derin düşünmekte. Sonra cevap verdi : “Anladım öğretmenim. Sırada oturmakla tahtanın başında ders anlatmaya çalışmak çok farklıymış. Bundan sonra sizi üzmeyeceğim.”
Üzmedi… Benimle empati kurduğu o günden sonra derslere hazırlıklı geldi, ödevlerini zamanında yaptı ve söz verdiği gibi beni hiç üzmedi… Çünkü o kara tahtanın başında “BEN” olmayı, benim gibi hissetmeyi başarabilmişti…
Hayatta her şey gelebilir insanın başına. Üzgün olabiliriz, sinirli ya da içine kapanık… İşte en çok o zamanlarda “anlaşılmak” isteriz. Ama lafta değil, kalpte anlaşılmaktır gayemiz…
Eğer insanlar kendi hayat telaşlarına düşüp çevresindeki canlıları göz ardı etmeyi bırakırlarsa, yaşanılan tartışmalarda “haklıyım” savından çok özeleştiri yapıp karşısındaki kişinin haklılık payını da düşünürlerse yani “EMPATİ” kurarlarsa işte o zaman insan ilişkilerinde bencilliğe yer kalmayacağı kanısındayım.
Etkili iletişimde empatinin yanı sıra ağzımızdan çıkan sözlerin niteliğinin de önemli olduğunu düşünüyorum. Sözler öyle nankördür ki bir kere geçti mi karşı tarafa, geri almak çok güçtür. O yüzden büyüklerimiz: “Bin kere düşün, bir kere söyle” derler.
Yazımı Yunus Emre’den dizelerle sonlandırmak istiyorum. Mutluluk ve Empati hayatınızdan eksik olmasın…
Sözü bilen kişinin,
Yüzünü ak ede bir söz.
Sözü pişirip diyenin,
İşini sağ ede bir söz.
Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı.
Söz ola ağulu aşı,
Bal ile yağ ede bir söz.
Kişi bile söz demini,
Demeye sözün kemini,
Bu cihan cehennemini,
Sekiz cennet ede bir söz.
ETKİLİ İLETİŞİMİN TEMELİ EMPATİ Yazısına Yorum Yap
"ETKİLİ İLETİŞİMİN TEMELİ EMPATİ" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.