- 1007 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İki Çizgi Filmi
İKİ KİŞİLİK YALNIZLIK
Sosyal, siyasi ve kültürel temalı filmler çekmek istemeyen yönetmenlerin ilk sığınağı kadın erkek ilişkileri olmaktadır. İlişkilerin ortak bir konu olması ve genelin ilgisini çekmesinin bunda etkisi büyüktür. Artı, ilişkiler iki ucu tartışmalara ve yorumlara açık bir konudur. Belli standardı yoktur. İlişkiler üzerine her şey söylenebilir. Kimse kalkıp bu doğru ya da yanlış tanısı koyamaz. Ayrıca ilişkiler üzere klasik şeyler söylense de muhakkak birilerine hitap edecek yön olması da ilişkiler konusunun her zaman önemliliğini korumasını sağlamaktadır.
Sosyal veya siyasi bir film çekmek için yönetmenin bir bakış açısı olmalıdır. Söylemesi gereken, ileri sürmesi gereken bir tezi ya da söylemi olmalıdır. Bunun içinde filmin alt yapısının doldurulması gerekmektedir. İzleyiciye doğrudan veya dolaylı bir mesaj iletmesi lazımdır. Bu da iyi bir araştırma ve entelektüel bir birikim ister. Ancak birçok yönetmen gerek ilk filmlerinde gerekse bazı filmlerinde tepkilerden ve başarısızlıktan çekindiği ve büyük bir bütçesi olmaması nedeniyle işin kolayına kaçmayı tercih etmiştir. Kadın erkek merkezli temaların etrafı uyumsuzluk, aşk, seks, yabancılaşma, ayrılık, kafa ve duygu karışıklığı gibi yan temalarla süslenip ortaya orta ölçekli bir film çıkarmak yönetmenler için tercih edilir bir durum olmuştur. İlişkiler üzerine film çekmek pek riskli bir durum değildir. Kim kalkıp da yalanlama yapabilir ki.
Şunu da söylemek gerek, kadın-erkek üzerine film çekmek ne kadar kolay olsa da yönetmenin ortaya koyduğu özgün bir yaklaşım ve felsefi bir söylem yoksa işlenen konuyu iyi çözümleyemiyorsa bu konularla ilgili film çekmenin bir esprisi olmadığını da belirtelim. Yoksa sadece festivallere ve çevresine film çekmek bir başarı değildir.
Şimdilik bu anlayışla hareket eden yönetmenlerden biri Selim Evci’dir. Evci ilk uzun metrajlı filmi İki Çizgi’de iki kişilik bir kadroyla monoton ilişkinin bir yolculukla kadın ve erkeğin birbirini keşif etmesini sözde konu edinmektedir.
Filmi iki bölüme ayırabiliriz. İlişkide yabancılaşmanın yaşandığı dönem ve yolculukla devam eden yabancılaşmanın seyirci tarafından fark edilmesidir.
Kadın, Selin, her gün Mert tarafından işe bırakılıyor, işten alınıyor. Eve iş götürüyor. Dizüstü bilgisayarıyla çalışıyor. Klasik müzik dinliyor. Kitap okuyor. Piyano çalıyor. Ekonomik durumu gayet iyi ve sevgilisinden yaşça büyük. Olgun gösteren bir duruşu var. Sakin bir karakter. Ne istediğini bilen bir duruşa sahip. Erkek, Mert, kadına göre daha hareketli, olgunluk olarak daha zayıf. Fotoğrafçılık yapıyor. Sabahları sevgilisini işe bırakıyor. Akşam işten alıyor. Bu zaman diliminde Taksim ve Eminönü ilçelerinde fotoğraf kareleri yakalamaya çalışıyor. Arada fotoğraf sergilerini geziyor. Zamanını sevgilisine göre ayarlıyor. Modern ilişkinin her şeyi beraber yapma düşüncesinin yansıması olarak beraber evden çıkma beraber eve dönme sahnelerini görüyoruz.
Tüketilmiş bir ilişki. Paylaşılacak ve konuşulacak bir şey kalmamış. İlk heyecanların ve beraber bir şeyler yapmanın yerini durgunluk, duyarsızlık ve umursamazlık almış. Sırf bir erkek olsun, sırf bir kadın hayatımda olsun duygusal boşluk oluşmasın düşüncesinin tezahürü bir beraberlikle karşı karşıyayız. Monoton ve sıkıcı bir beraberlik ama ortada bir sorun yok. Kavgalar yok. Kıskanmak yok. Üstünlük yok. Kaprisler yok. Yaşama müdahale yok. İşe müdahale yok. Zevklere ve uğraşlara müdahale yok. Her ikisi de kendisini merkeze almış. Bencil bir tutum sergilemektedirler. Kendileri dışında hiçbir şeyin önemi yok. Heyecan yok. Farklılık arayışı yok. Mekân değişikliği de yok. Tutku ve aşk yok. Sadece suskunluk var.
Ortak mekân ev. Ev birlikte bulunmanın ve ilişkinin devamlığını kontrol altında tutan metafor. İlişkinin gidişatının yansımasını en kolay burada görüyoruz. Tüketilmişliğin, yabancılaşmanın ve bireyselleşmenin resmini burada çekebiliyoruz. Dışardan iki kişilik mekânın nasıl tek kişilik bir hale geldiğinin okumasını kolayca yapıyoruz. Paylaşımlar sınırlı olunca kadın erkek aynı zamanı ancak seks yaparken kullanıyorlar. Erkek karanlık odasında fotoğraflarını tab ediyor. Karşı penceredeki kızları dikizliyor. Gizlice kameraya çekiyor. Önceki çekimleri izliyor. Erkeğin hayatındaki tek macera ya da farklılık bu diyebiliriz. Bunu kadından habersiz yapıyor. Sigarayı da kadından habersiz içiyor.
İki dünya kendi ekseni etrafında dönüp dolaşıyor. Dolaşırken de kendi çizdikleri sınırlarının dışına çıkmıyorlar. Diğerinin de sınırlarını ihlal etmiyorlar. Birbirine karışmadan uyumlu bir beraberlik yaşıyorlar. Kimse kimseye müdahale etmiyor. Kadın ve erkek kendilerince zaman geçiriyor. İkisi de kendi zevklerine göre davranırken özel yaşama saygı var. Birbirinden habersiz zaman geçirerek bunu saygı ile tanımlıyorlar.
Kadın ve erkeğin ilişkiyi nasıl bu duruma taşıdıklarının çözümlemesini Evci vermemiş. Ama ikisi arasında kalın çizgiler mevcut. Ve bir kabullenme var. Kimse de şikâyetçi değil. Sorgulama da yok. Her şey kendi akışına bırakılmış.
Kadın ve erkeğin yapaylığını kurguda da görmek mümkün. Erkek gizliden sigara içiyor. Hâlbuki erkeğin sigara içtiğini saklamasına hiç gerek yok. Gerek olmadığı gibi ev içinde bunu hissettirmemesi de zordur. Yönetmen sırf paylaşımın olmadığı, birbirine yabancılaştıklarını göstermek adına zoraki bir sigara sahnesi eklemiştir. Buna hiç gerek yoktu. Zaten sonrasında yani yolculuk esnasında kadın anlıyor. Orada da yolculukta birbirlerini tanımaya başlıyorlar imajı verilmek istenmiştir. Birbirlerinin gerçeklerini yolda görmeye hatta doğal davranmaya başladılar denilmek isteniyor. Ki böyle bir ilişkide sigara önemsiz bir nesne durumundadır. Önemsiz bir şeye bu kadar anlam yüklemek abartılmışlıktan başka bir şey değildir. Basit ve yüzeysel konularla ilişkiyi açıklamak seyirciyi önemsememekten ibarettir.
Erkeğin elinde fotoğraf makinesiyle Taksim ve Eminönü de dönüp dolaşıp, fotoğraf çekmesi amatörce bir yaklaşımdır. Ve hiç gerçekçi bir yaklaşım değildir. Mert sözde profesyonel fotoğrafçıdır. Hele yolculuk sırasında siyah güneş gözlükleriyle fotoğraf çekmesi çocuklara şenlik bir durumdur. Evci hiç mi ayrıntılara dikkat etmemiş. Sözde karakterlerinin gerçekçi olmasına dikkat ettiğini söylemektedir.
Kadın ve erkeğin arasındaki duyarsızlığı göstermek için kıskanma duygusunu ele alan Evci bunu ifade etmek için kadın ve erkeği metroda taciz sahnesinde kullanmıştır. Öncesinde Mert’in göz göre göre arabayı çektirmesi ve bir türlü binecek taksi bulamamaları üzerine metroya yöneliyoruz. Hâlbuki Mert arabasını gidip alabilirdi. Almaması ve diğer güne bırakmasının bir nedeni yoktu. Hele binecek bir taksi bulamamalarını izah etmek çok zor. Zorlama sahnelerle Evci derdimi anlatayım derken birbirinden kopuk ve yapay sahnelerle seyirciyi boğmaktadır.
Selin ve Mert arasındaki kopukluğun geçmişe dayandığını sadece Mert’in karanlık odadan karşı penceredeki kızları kayıt altına almasından öğreniyoruz. Çünkü Mert’in arşivinde geçmiş kayıtlar da var. Bazılarını yeniden seyretmesi, kayıtların üzerinden zaman geçtiğini göstermektedir.
Kahramanların eve hırsız girmesiyle takındıkları tavır ne kadar trajedi komik ise Mert’in alarm şifresini yanlış girmesi sonucu oluşan şaşkınlığı ve korkan çocuklar gibi iki elini başının arasına alması da trajik- komik bir davranış örneğidir. Bu kadar sanal ve yapay tiplemeleri neye borçluyuz doğrusu merak ediyorum.
Evci’nin kadın-erkek ilişkisini yolcuğa benzetmesinin ilk örneğini sevişmenin ardından kadının ve erkeğin benden önce kaç kişiyle beraber oldun sohbetinin(!) arasına yol temasını eklemesinden çıkarabiliyoruz. Yolla, hareket halinde olan bir ilişkide gereksiz bir tartışmanın gündeme getirilişi kinayeli olarak anlatılmaktadır. Üzerinden onca zaman geçmesine rağmen kadın ve erkeğin birbirini taciz etmesine değinilmektedir.
Yolculuk zoraki paylaşım demektir aynı zamanda. Sosyal maskelerin düştüğü serüvendir. Evci bu mantıkla olsa gerek ilişkideki yabancılığı gidermek, aradaki suskunluğa son vermek için Selin ve Mert’i yolculuğa çıkarmaktadır. Bu tür durumlar ilişkileri ya geliştirir ya da bitirir.
Kahramanlarımız yol boyunca konuşmuyorlar. Suskunluğa devam ediyorlar. Öyle ilginç gelişmeler de yaşamıyorlar. Bir ara denize giriyorlar. Orada da bizi şaşırtan bir gelişme var. Mert denizde ama saçının ıslanmasını istememektedir. Buradan anlıyoruz ki ikili ilk defa beraber tatile çıkıyorlar. Ve daha önce tatil muhabbetlerinde böyle bir gündem olmamış. Burada da birbirlerini tanımaya yönelik bir mesaj var. Yine şekilsel bir yaklaşım ve sınırlı tanımalarla karşı karşıyayız. Merak ediyorum iki sevgili ne zamandır beraberdir. Film boyunca gördüğümüz tek şey ikilinin sanki yeni tanışmış olmalarıdır. Oysa bütün hareketler, konuşmalar ve davranışlar sanki önceden tanışıyorlar gibi algılanıyor. Evci’nin filmde, yabancılaşmadan neyi kast ettiğini çözümleyemedim.
Yolda yaşanan ikinci gelişme; rastlantı sonucu kendileri gibi tatile çıkan karşı apartmandaki kızlarla karşılaşmalarıdır. Tesadüf bu ya benzinleri bitmiştir. Mert biraz da onları tanımanın verdiği düşünceyle kızlara yardım eder. Fotoğraflarını çeker. Selin ise hiçbir şey olmamış gibi gelişmeleri dikiz aynasından izler. Tepki ya da kıskançlık gösterisinde bulunmaz. İçine atar. Mert’in açıklamalarına da kayıtsız kalır. Soru sormaz. Hiçbir şey olmamış gibi davranır. Yine tesadüf bu ya kendi benzinleri biter. Kadının intikam saati erken gelmiştir. Otostop çeker. İlk gelen arabaya biner gider. Giderken de Mert’e bir şey söylemez. Telefonunu da arabada bırakmıştır. Mert sancılı bir bekleyişe girer. Sigara üstüne sigara içer. Zaman geçirmek için voltalar atar. Bekleyiş uzun sürer. Ve Selin elinde benzin bidonuyla gelir. Mert Aynı tavrı sergiler. Arabanın dikiz aynasından gelişmeleri izler. Mert’e nispet edercesine davranışlar sergiler. Arabaya bindikten sonra güzel ve neşeli bir yolculuktu. Hep konuştuk zevkli geçti sözleriyle Mert’e son darbeleri vurur. Selin; Mert’in yaptıklarına ses çıkarmazken, Mert aynı soğukkanlılığı gösteremez. Tepkisini arabadan inmekle gösterir… İkilinin arasındaki doğru dürüst tek tepkisel davranış ve söylemler bundan ibarettir diyebiliriz. Ama kadın üstünlüğünü erkeğe bırakmamıştır. Erkeği ezmiştir. İlişkinin kontrolünün kendisinde olduğunu göstermeye çalışmıştır.
Görünürde kıskançlık sürtüşmesi olsa da kadının erkeğin yaptıklarını unutmadığını, eline ilk geçen fırsatta erkekten acımasızca intikam alışını görmekteyiz. Kadının bu özelliğinin güzel vurgulanması filmin elle tutulur bir tarafıdır.
Final sahnesinde kadının fantezisinin etrafında gelişen olaylar var. İlişkideki monotonluğun cinselliği de içine aldığını, kadının bir fahişeyle beraber oldun mu sorusundan sonra Selin’in fahişe, Mert’in benzinci rollerine girmeleriyle görüyoruz. Bu küçük oyunun ilk başlarda ilişkiye canlılık kazandıracağı düşüncesi varken, Selin’in bir benzinciyi arzulaması düşüncesi Mert’in erkekliğine ağır geliyor. Yaşadığı iç hesaplaşma ve ezilmişlik duygusuyla Selin’e tecavüz eder. Mert böylece erkekliğini ispatlar. Sabahta bir şey olmamış gibi arabaya binerler.
Evci; bize ait olmayan, gerçeklikten uzak, oldukça yapay bir filmle beyazperdeye selam dursa da izleyicinin ilgisizliği, yapacağı diğer filmlerine biraz daha çeki düzen vermesi gerektiğini fark ettirecektir.
Osman Tatlı
e-posta-msn: [email protected]
Film: İki Çizgi
Yapım: 2008 ~ Türkiye
Tür: Dram
Yönetmen: Selim Evci
Senaryo: Selim Evci
Oyuncular: Gülçin Santırcıoğlu, Kaan
Keskin, Perihan Kurtoğlu
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.