- 972 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Ve büyüdük…
Mutsuz olacağımızı bilsek hiç büyümek ister miydik ? Biz değil miydik hep 18 yaşımızı bekleyen.
Mutlu olacağız büyüyeceğiz diye bin bir hayal kuran. Oysa çocuktuk mutlu idik. Bazen bir balon , bir şeker , bir sakız bizi mutlu etmeye yetiyordu. En büyük acımız yere düşünce soyulan derimizin sızısı idi. Bazen de oyuncağımızın kırılması. Biz hiç bilmezdik zamanı , acıyı , gülü , dikeni biz hep oyun gibi yaşardık büyüklerin hayat dediği kavramı. Evcilik oynardık birimiz anne birimiz baba olurduk. Çocuklarımız olurdu bizle aynı yaşta ve hiçbir telaşemiz yoktu para kazanmak ve mutlu olmak gibi.
Dostumuz , arkadaşımız , sevgilimiz , aşkımız , sırdaşımız yoktu. Herkes bizim gibi küçük ve çocuktu. Aslında dostumuz , arkadaşımız , sevgilimiz , aşkımız , sırdaşımız hepsi oyuncak bebeklerimizdi. O oyuncak her şeyimizi bilirdi. Mesela komşunun oğlu çocukluk aşkımızdı ama arkadaşımız Ayşe ’yle daha çok oynuyordu. Komşu oğlu Ayşe ile oynuyor diye ağladık hep. Hiç düşünmedik kıskandığımızı , aşık olduğumuzu , acı çektiğimizi tek derdimiz vardı o da oyun oynamak.
Biz hayat denen sürecin hep böyle süreceğini düşündük. En büyük acımız sıyrıklarımız olacak hep anne ve baba dediklerimiz şeker alacak bizimle oyun oynayacak ve biz sadece şekerimiz yere düştüğünde ağlayacağız sandık… Sanıyorduk… Oysa hiç bişey böyle olmadı olamazdı da. Çünkü hayat denen kavramla beraber zaman denen kavramda ilerliyordu.
Ve biz her geçen gün biraz daha büyüyorduk. 18 yaşımız yaklaşmaya başlıyordu. Hayallerimiz vardı. Özgür olacaktık tutsak olacağımızı bilmeden , aileden ayrılacak arkadaşlarla ayrı evde vur patlasın çal oynasın günleri yaşayacaktık para kazanmak ve sorumluluk sahibi olmak zorunda olduğumuzu bilmeden , hep anne ve babamız verecekti bize istediğimiz şeyleri olmadığında yine çocukken olduğu gibi ağlayacaktık yalandan ve hepimiz büyük adam olacaktık düşündüklerimizin hiç gerçekleşmeyeceğini bilmeden.
Yine komsunun oğlu ile zaman geçirecek oyun oynayacaktık belki bir gün bize art niyet besler mi diye düşünmeden. Komşu oğlu ayşe ‘yle zaman geçiriyor diye ağlayacaktık yine ama bu defa kıskanacaktık onu , yalnızlık gelecekti yanımıza. Aşk denilen tuzağa düşecektik sevgi denen şekerimiz paramparça olacaktı ve artık sıyrıklarımızın sızı değil elde edemediğimiz sevgilinin acısı yakacaktı canımızı. Oyuncak bebeklerimiz yalan olacaktı gerçek dostumuz , arkadaşımız , aşkımız , sırdaşımız bizim akranımız olacaktı. Sırf elde etme egomuz tatmin olsun diye gururlarla , duygularla oynayacaktık. Oyun bu defa plastik nesnelerle değil etten tırnaktan candan oluşan şahıslarla olacaktı.
Ayrılık denen , yalnızlık denen , acı denen kavramlar gerçek anlamlarıyla baş gösterecekti. Ne sevgililer uğurlayacak ne sevgililer karşılayacaktık. Kimilerinin arkasından gözyaşı dökecek kimilerinin ardından güle oynaya sular dökecektik. Ve hep çocukluğumuzu özleyecek KEŞKE hiç büyümeseydik diyeceğiz.
Sonra yıllar geçecek hayat denen zaman denen kavramlar alışılmış bir hal almaya başlayacak. Hayatımıza biri girecek akıp giden zaman donacak dünya yalnız onun etrafında dönecek. Evlilik denen kavram gerçekleşecek. Yuva kurulacak çoluk çocuğa karışılacak. Aynı şeyleri onlarda düşünecek yaşayacak. Mutlu olacağız para kazanma ve çocuklarımıza mutlu huzurlu bir gelecek hazırlanın derdinde olacağız. Çocukluğumuzu unutacağız dert tasa ne varsa boğuşacağız.
Her zaman hep çocuk kalsaydık diyeceğiz ve ne yazık ki büyüdük diyeceğiz. Mutsuz olacağımızı bilsek hiç büyümek ister miydik ? Biz değil miydik hep 18 yaşımızı bekleyen.
İlknur Üçtaş
07/07/2012
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.