- 560 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
32,blm
Çocukluğunda tacize uğradığını anlattı önce Sinem’e sonra gençliğinde kuzeni ile yaşadıklarını anlattı,kamyon şöförünü,ve Necmiyi anlattı,başından beri amaçlarının eş dseğişimi olduğunu söyledi.Sinem sini r krizi geçirdi,ellerini havaya kaldırıp "Allahım! bunu hak etmek için ne yaptım ? Lütfen canımı al "dedi.Necmiyi arayıp kocasından uzak durmasını söyledi,sonra Murat’a vurmaya başladı,yüzünü tırmaladı,bilgisayarı fırlattı,cam sehpaya küllükleri fırlatıp kırdı,Murat yüzünü kapatıp dövülmeye razı oldu,Sinemin öfkesini boşaltmasını bekledi,sonra kendini çok rahatlamış hissetti,günahı kendisini taciz eden adamda buldu,Lut kavmi ile ilgili makaleleri yıorttı,bu yolu kendisi seçmemişti,tanrı elbette bir çocuğunun duygulartını alt üst eden bir adamın cezasını er yada geç verecekti.Sabah olmaya başlmıştı,banyoya girip duşunu aldıktan sonra Sinem’e döndü:"Sen de şahit ol , ben artık tövbe ediyorum"
Bu yoldan döneceğim çocukluğumdaki saf aşklara dönmek istiyorum,cinselliğin olmadığı masum aşklara,Pınara olan aşkıma dönmeyi dilerdim dedi kendine,günahından tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir denildiğine göre artık hiç günah işlemeiş sayılırdı.Sinem ise samimiyietimne pek de inanmamıştı, bir psikloga gitmesini biseksüel olduğunu anlatmasını istedi.
Murat bunu tyapacak cesarete sahip değildi,kendisi de bir doğuluydu,çevre tepksini düşündü,zaten aşırı derecede ilaç kullanmaktaydı,yeğeninin ölümünden bu yana farklı dozlarda farklı ilaçlar almıştı,üstelik bu ilaçlar initihar eğilimini arttıktırmakataydı,hayata olan bağı giderek azalmıştı.Gençliğinde yaşam dolu olduğu günleri hatırladı,aynalara gülümsediği günleri,milletvekilinin kızına platonik aşkını anımsadı,şimdi ise Pınarın sayfasında medeni durum evli yazmakyataydı,beğendiği yazarlar araasında ise Murathan Mungan vardı,askerde okuduğı u " Yüksek Topuklardan tanıyordu Munganı"kensdisi gibi bir bisdeseksüekl olduğunu düşündü , sonra hazır Pınarlı anılara dalmışken bu hafta ki köşe yazısına "çocıkukluk aşklarını anlatmaya karar verdi.Sinem en çok bundan nefret ederdi, h,iç bir şey olmamış gibi Muratın yazmasından,kırılan bilgi,sayar yüzünden eline aldığı kalemi dişleri ile e zdikten sonra yazmaya başladı Murat :"
Ayrılmaz ikili gibiydi Cansu ve Serdar. Daha iki basamaklı sayılara yeni ulaşmıştı yaşları… 10 yaşın en temiz ve masum duygularını besliyorlardı yüreklerinde… Saklambaç oynarken Serdar Cansu’nun saklandığı yeri görse de görmezden gelirdi, salıncakta Cansu’yu sallayan hep Serdar olurdu. Küçücük yürekleri pırpır ederdi birbirlerini gördüklerinde. Bu duygunun adını bilmiyorlardı henüz ama beraber dolaşırken, konuşurken ikisi de gözlerinin içine bakamadıklarını fark ediyorlardı. Garip bir çekingenlik oluşuyordu aralarında.
Sevgililerin hoyratça papatyaları koparıp yapraklarıyla “seviyor, sevmiyor” falına baktıkları ilkbahar günlerinde Serdar taç yapardı Cansu’ya… Dalında güzel olan çiçekler daha bir anlam kazanırdı Cansu’nun saçlarını süslerken… Işıl ışıl olurdu yüzü sevinçten, yanakları ise al al yanardı utancından…
İkisinin de babası askerdi. Lojmanda karşılıklıydı evleri. Hatta dışarıya çıkmak için balkondan bağırırlardı birbirlerine. Bazen annesi kızardı Cansu’ya o zamanlar için değişik bir anlaşma şekli geliştirmişlerdi kendilerince. Kendi iletişim tarzlarını belirlemişlerdi ve el hareketleriyle söylemek istediklerini ifade etmeye çalışırken komşu teyzelerin/ amcaların tuhaf bakışlarına maruz kalınca “yer yarılsın da içine girelim” düşüncesi hüküm sürüyordu minik beyinlerinde.
Bazı duygular vardır ki dillendirilince saflığını kaybeder, yaşamın içindendir o hisler ve yaşandıkça anlam kazanır… Serdar Cansu’ya şeker alırdı ya da simidinin yarısını ona verirdi, sevinçten uçardı havalara Cansu. Çocukken küçük şeylerle mutlu olur ya insan… Büyüdükçe burun kıvırırsın sevdiğinden gelecek küçük bir hediyeye. Hep daha büyüğünü istersin, hep daha iyisini… Manevi aşk imha etmiştir kendisini, yerini maddiyata dayalı aşklara bırakarak…
Cansu ve Serdar biraz daha büyümüşlerdi artık. 13 yaşının çocukluk ve ergenlik arasında ikilem yarattığı, duygu karmaşasının ön plana çıktığı çağa gelmişlerdi. Hâla aynıydı duyguları ama şu ana kadar ikisi de sözcüklere dökememişlerdi aşklarını. Serdar düşünüyordu düşünmesine ama aralarındaki dostluğu da kaybetmek istemiyordu, Cansu’nun üzülmesinden korkuyordu. İkisi de birbirlerini severken, platonik aşk yaşıyorlardı içlerinde hiç el değmemiş, kirletilmemiş , beyazlığını ve saflığını koruyan en yüce aşkı taşıyorlardı masum kalplerinde…
Yaprak dökümü mevsimi sonbaharda, hüzünle yoğrulur hazan… Yapraklar dökülürken içinizden bir şeylerin de kayıp gittiğini hissedersiniz… Sararan yaprakları süpürürken umutları da alır götürür rüzgâr… Uğultusu da yürekleri dağlayan bir ezgi gibi karartır benliğinizi… Dalar gidersiniz çıplak ağaçların gövdesini izlerken… Çıplak kalır duygular da mahremiyetin utancında çırpınırken…
İşte bu duygularla Serdar’ı beklerken tarifsiz bir acı çöreklenmişti Cansu’nun kalbinde… Her daim parlayan bakışları donuktu şimdi. Titriyordu bedeni, üşüyordu sanki. Düşüncelerin engin denizinde boğulmak üzereyken Serdar’ın silueti belirdi. Gökyüzünde süzülen kuşlar yuva yapmıştı kalbine ve her biri kanatlarını özgürce çırparken salgıladığı adrenalin başını döndürmüştü Cansu’nun. Serdar’ı hiç böyle görmemişti daha önce. Omuzları çökmüştü, yüzünde derin bir keder hakimdi. Yanına oturduğunda bir süre ikisi de konuşmadı. Doğanın sesini dinlediler. Cansu o anın hiç bitmemesini diledi. Büyüsünü bozacaktı Serdar’ın ağzından çıkacak sözler, biliyordu…
“Babamın tayini çıktı Cansu. Ankara’ya gidiyoruz.”
Çok zor çıkmıştı sözcükler, titrek dudakların arasından. Keşke mühürlenseydi dilim, lâl olsaydı da söyleyemeseydim diye düşünürken gözyaşlarına engel olmak istiyordu. Cansu’nun beyni durmuştu sanki. Kapkaraydı ortalık… Güneş erken mi batmıştı yoksa hayalleri miydi batan? Ne diyeceğini bilemedi Cansu, sarılıp ağlamak istedi, utandı… Tam o sırada Serdar elini tuttu Cansu’nun, avcunu açtı ve bir bileklik koydu içine. “Bu bana her zaman uğur getirmiştir. Sana da şans getirsin ben yokken. Baktıkça beni hatırlarsın belki. Belki de… Neyse elveda Cansu…” Kesik kesik çıktı sözler Serdar’ın ağzından. “Seni seviyorum” demek istedi, diyemedi… Hızla uzaklaştı bilinmeyene doğru. Ardında kanayan bir kalp bırakarak…
Birkaç kere mektuplaştılar daha sonra… Havadan sudan şeylerdi yazdıkları. Cansu, zarfı her açışında koklardı ilk önce kağıdı. Derin derin çekerdi içine… Sonra harflere dokunurdu uzun bir süre. Tenini hissederdi sevdiğinin, sıcacık dokunuşunu… Mektubu okurken tutamazdı gözyaşlarını. Seneler geçse de aşkından zerre kayıp vermemişti. Yüz yüze görüşememişlerdi hiç, birbirlerini görünce ayrılamamaktan korkmuşlardı çünkü. Ama zamanı gelecekti, vuslat yakındı...İlk günkü tazeliğindeydi heyecanı, özlemi, bekleyişi… Kolundan hiç çıkarmadı bilekliği. Şans hep yüzüne güldü. Üniversiteyi birincilikle bitirdi, öğretmen oldu. Serdar’ın da babasının yolundan gidip asker olduğunu öğrenmişti mektuplar aracılığıyla. Cansu hayallerine kavuştu kavuşmasına da sol yanında hep bir eksiklik vardı, dinmeyen bir sızı…
O gün yorgun gelmişti eve Cansu. Dinlenmeye ihtiyacı vardı. Demli bir çay koydu kendisine, geçti televizyonun karşısına. Güncel haberleri mutlaka takip ederdi. Kanalları gezerken bir alt yazıya takıldı gözü. Şimşekler çaktı birden etrafında. Ellerinin titremesine engel olamadı yaşlar göz pınarlarında birikirken. Sonra bilekliği koptu, kaydı düştü yere.Cansu’nun kalbini de beraberinde götürmüştü düşerken… Gözleri ise alt yazıya takıldı, mimlendi sanki oraya, kurtulamadı:
“ Hakkari Yüksekova’da terör örgütüyle yapılan çatışmada Serdar Öz adlı üsteğmen şehit düşmüştür.”
Hüzünlü biten bir öyküyü tamamlamıştı,kendi aşk öyküsdü gibi,d4eflarca Pınara ulaşmaya çalışmıştı,ulaştığı zaman ise kendisini tanıtması epey zaman almıştıiçoktan unutulduğunu anlamıştı Murat,ve şimdi her ikisi de evliydi,buna rağmen resmine dakikalarca balkıp eski günlere dönerdi ve yazardı,ben hala senın ı "kirpi saçlı sevgilinim"seni unutmadım,çünkü sen de defterine beni unutmayacağını yazmıştın Pınar.Bu çocukluk hikayesini okuyunca o güzel günlere döndü murat,cevapsız mesajlarına yenisini ekledi ,Sevgili Pınar , sen yoken gizlice karıştırdığım defterinde beni asla unutamayacağın yazılıydı,şimdi yıllar sonra ben evlenmiş olsam dahi , seni unutamadı m ,senden sonra defalarca aşık oldum ama senin yerini her zaman farklıydı,resmini bulmak beni çok mutlu etti .,
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.