- 497 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Kasım Yağmuru
Yağmur yağıyor. Çekilmeye başladığımızdan beri, bir an durmaksızın yağıyor. Öyle bir yağıyor ki göz gözü görmüyor. Toprak suya doyalı çok oldu ama yağmur aldırmıyor; yağıyor da yağıyor. Son çarpışmalardan sonra çıplak kalan tepelerdeki toprağın çamur seli halinde üzerimize boşanma olasılığı var. Aldırmıyoruz. Çok değil, bir kaç ay önce geldiğimiz yöne geri dönüyoruz. Bu sefer sırtımızda yağmur var. Her şeyimiz ıslak, her şeyimiz daha ağır.
Telsizden ara ara emirler geliyor ama takımdakilerin hiç biri ecnebilerin dilini bilmiyor. Diğer takımlardakiler de bilmiyor. Bu yüzden Muhsin teğmenin birliği, bizim gibi geri çekilen çekiklere ateş açmış, onlar da karşılık vermişler. Bizim on dört kaybımız var; onların ise yirmi. Sanki sayımız çok gelmiş gibi birbirimizi kırıyoruz. Keşke öyle olsa. Koca tugay ard arda gelen insan dalgalarının karşısında kendini bir avuç hissediyor. Belki de öyleyiz.
Kasım’ın 27 si akşamı daha kaçacak gücümüz kalmadığı için vardığımız köyün çevresine mevzilendik. Vavon gibi bir adı var ama aldıran yok. Köy deyince herkes anlıyor. Ahalisi çok önceden bölgeyi terk etmiş. Boş evler Posoflu Hilmi’ye evine hatırlatmış olacak ki, bir köşede sessizce ağlıyor. Belki yorgunluktandır, belki bıkkınlıktan, belki de korkudan. Teğmen diğerlerini etkilemesin diye onu bir bahaneyle karargaha gönderdi. Hilmi burnunu çeke çeke gitti. Bana sorarsanız yağmurdan ağladığı belli olmuyordu ya, neyse.
Mevzileri hazırladık. Zamanımız ve halimiz olmadığından derinlemesine siper kazmadık. Zaten yakında ya buradan da geri çekileceğiz, ya da şehit düşeceğiz.
...
Az önce teğmenden duydum, bir yere kaçacağımız yokmuş, etrafımız çevrilmiş. Keşfe giden manga geri dönememiş: Demek ki imha olmuşlar. Mevziye geçtik. ‘Süngü tak!’ emri verildi. Birazdan Çinliler saldırıya geçer. Buraya kadarmış.
YORUMLAR
Hiç sevmiyorum silahları. Gözleri endişeyle etrafı kolaçan eden gencecik çocuklar görmeyi sevmiyorum. Bu öykü bunu bana bir kere daha ispatladı.
Saygılar.