"Yok Bu Şehr İçre Senin Vasfettiğin Dilber"
Zamana ibrişimle işlenmiş bir nakıştır bir bardak çay. Buğusu, naz yurdundan efsane bulutlar tarafından armağan olarak getirilmiştir gözlere. Berrak ve aydınlıktır çayın sureti. Tebessümü, gül misalin gamzesinden esintidir yaz günlerinde. Tevazu ikliminde albeninin ipek yumağıdır hâlleri çayın ki aşkın hâllerini çağrıştırır.
Çayla ilgili cümle avadanlığın saygınlığı da bizzat çayın albenisinden kaynaklanır. O yüzden isli birçaydanlığın hayalini betimlemek için nice mısralar yazılır. Nice nağmeler dizilir. Çayın her katresinde bin bir gizem vardır ya işte o gizem demliği, semaveri, çaydanlığı ve ince belli dilberleri de bürür. Çay içilen en salaş mekanlar baştan başa efsunlanır çayın buğusu ile.
Güneşin haz aldığı surettir çayın sureti. Yahya Kemal’in “Gece Leyla’yı ayın on dördü koyda yıkanırken gördüm.” mısraına özdeş hâller görürür güneş gündüzün. O yüzden sükuta bürünür gurup vaktine kadar. Yüreğine çayın gamzesinin açtığı yara ile aşıp gider. Ertesi sabahı iple çeker rüyasında. Gece demlerinde aya emanet eder çaya dair güzellikleri. Ay, Leyla’dan yadigar gülüşünü yur koyda çayın.
Demlikle semaverin anllatığı masal kıskandırır Binbir Gece Masallarını. Şarkın nadide dilberleri, çayın hâllerini ezberler yudum yudum. Zarafeti ve inceliği talim ederler. Çaya ait seremonilere tarih düşerler karanfil dudakları ile. Haşim o yüzden söylemiştir. “Yârin dudağından getirilmiş bir katre alevdir bu karanfil.” dizesini. Dizenin cümle gücü, gönül okşayıcılığı yârin dudağı ile çayın buğusunun harmanlanması sonucudur hayallerde.
Divan şairimiz Nedim, çayın gümüş sahillerine erebilse, İstanbul’un bir taşına yekpare Acem mülkünü feda ettiği gibi, çayın ışıltısına da İstanbul dilberlerinin gamzesini feda ederdi hiç şüphesiz. Erguvan mevsiminde semaveri hazla yakar ve “ Yok bu şehr içre senin vasfettiğin o dilber Nedim. Bir peri suret görünmüş, bir hayal olmuş sana.” dizelerinde bahis konusu ettiği dilberi beklerdi bin heyecanla. Zarafeti, letafeti nefaseti asaletle buluşturmayı daha bir iştiyakla hayal ederdi. Şayet o dilber çay meclisini teşrif etse çayı kıskanırdı bence.
İşte, bir önceki paragrafta bahsettiğim nedenlerden dolayı. Nedim’in ruhunu incitmemek için erguvan zamanı çay içerken bardağı daha itinalı tutmalı eller İstanbu’da. Semavere, çaydanlığa,demliğe bir peri surete bakar gibi bakmalı gözler. Kim bilir,demlikten bardağa süzülen hayal Nedim’in sözünü ettiği “Bir peri suret görünmüş, bir hayal olmuş sana.” dizesindenki hayaldir belki de…
Nazın hazla bu denli yakınlaşmasını sağlayan çay ve ince belli, beyaz zambakları andıran incecik ellere nice yakışırsa. Nedim’in “Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedim. Bir peri suret görünmüş bir hayal olmuş sana.” dizeleri de karanfil dudaklara öyle yakışmalı. Her erguvan mevsiminde çay yudumlayan dilberlerin albenisi şad etmeli Nedim’in ruhunu. Boğaz’ın serin sularında tütsülenmeli Nedim’in hayalleri. Nice taze dizeler süzülmeli çayın gamzelerinden. Biraz olsun Nedim’in hüznü hafiflemeli. Vasfettiği dilberin hayali ile çayın buğusu buluşmalı İstanbul’da zaman zaman.
Çayı Asaf Osman demlemeli, İstanbul şehri ihya olmalı. Peri suretler Nedim devrinden el etmeli günümüze. Çayın nefaseti ve letafeti ziyadeleşmeli. İstanbul’un en has çay mekanında buşuşmalı dostlar. “Bir peri suret görünmeli ince belli içinde.”hayalini kurmak ve burulan damağımızla veda etmek de bize kalmalı… İstanbul’un Ankara dönüşüne tarih düşülmeli. Çay, Çaynağme’de içilmeli her daim…
Ankara, 30.08.2012 İ.K
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.