Kelebekler Ölmüş!
Bu da Aşka Kapak Oldu!
012/Su..
Kelebekler Ölmüş!
………
Zaman alır affetmek birini, yaraları sarmak; o giderken geride bıraktıklarını ya da sizden aldıklarını toparlamak. Onda kalan yanınızı, acı, nefret, öfke kalmadan, sizden geriye kalanları zorla alsanız da, tamamlayıp, kabullenmek, herşeyin öylece akıp gitmesine izin vermek... zaman alır...
Neden biliyor musun? Çünkü insan sevdi mi, koyuverir bilmeden sevdiğini, onunla anlamlı kılacağına inandığı herşeyin yerine. Yaşanmamışlıklarını onunla tamamlamak ister belki; bilmeden... Bilmeden, parçalarcasına onun hayatının merkezine koyup kendini, örtmeye çalışır sevgiyle korumak için tüm güzellikleri, kutsal kitabın kutsal kelamında dediği gibi:’’“Hanımlarınız sizin için örtüdür, siz de onlar için bir örtüsünüz.” (Bakara, 187. âyet) ’’
Sarmak istersin sevdiğinin kalbinden dökülen yapraklarını yeşillerle. Bilirsin onlarsız nasıl üşüdüğünü, titrediğini aslında için için sessizce. O titredikçe senin de ürperir çünkü için, ürperdikçe korkarsın hayatınızın her rüzgarda sarsılmasından. Onun içinde yaptığın dingin ve sessiz yolculuk korkuya dönüşür zamanla, koşturur durursun, kalbinin bir ötesinden diğerine telaşla, orayı da örteyim, burayı da; şurayı dikelim, buraya yetişmedi; hadi örtüyü biraz daha gerelim...gerelim…gerelim...derken yetmezsin, şaşırır kalırsın nereye yetişeceğine, kendine bile dar gelen bir giysi gibidir artık aşk,., tutmaya çalıştıkça kaçar iğmeleri. Sonra ondan istemeye başlarsın, artık biraz da o örtsün seni, zaten kalbin sıkışmış, nefes alamazsın, bir kol çıkarsın, el atsın dersin, bari..!! Olmaz! Öyle çok ve büyüktür ki iki kalp kapakçığı arasında ki boşluk insanın; sahtiyan gerilmiştir onunla geçmişi arasında; kendini anneden yeniden var etmeye çalışan bir çocuk, babasıyla birlikte bir elini de toprağa bırakmış yarı çocuk, yarı roman kahramanı; bölünmüştür artık ve kararlıdır boğmaya kalbinde ki kozayı... yine de son bir cesaret dersin kalmasa da bir nefeslik canın, daldırırsın elini çırılçıplak içine, derine çok daha derinlere, eline yapışmış kalmış kurbanlar... Anlayamazsın, bir türlü anlam veremezsin yıllardır ikinizin sandığın kalbin derinliklerinde kimler, neler yaşamış seninle ve iki kişilik sandığın aşkında kalabalıklar... anneler, babalar, ölümler, kirli tacizler... ve sevdiğin öylece sıkışmış orda da bilmez, ferzah sanır kendini...
Bu arada bilirsin, senin de içinde vardır terkedilmiş bir çocuk, sevgiyi kaybederek öğrenmiş; büyümüş sadece uzaktan yansıyan gölgesinde babasının, her bir yılı yirmi yıla denk gelecek şekilde... Olsun dersin ben yeterim kendime, bilirim bunla yaşamayı, yaşabilirim de... sen beni yalnız bırakma n’olur yine de böyle, sorun değil ben varım ya, yeterim bana; yeter ki sen sev beni yine de. Olmaz! Yetmez!
Duymaz, bilirsin onun ne kadar acı çektiğini ve sen hiçleştirip kendini sarmaya çalışırsın her yerini, yeter ki duysun seni...
Duymaz...
Tıkar; eksikliklerinin ve yaralarının bedelini bilinçsizce sana ödettiğini bilmeden, kendini sana. Uzaktadır o da, sen onun gölgesinde. Onun için gelmek ve duymak zorlamak ve zorlanmaktır olmayacak şey için kendini kendi içinde. Yıllar önce ölmüştür bir avuç koza elinde. Denese de yapamaz bu yüzden, sahtiyan sarar ruhunu, bedenini… Kelebekler ölmüş... kelebekler dağılmış...
O gittikten sonra..
Senin üzerinde kalmış kelebek tozları...
Anlarsın, onun yaralarını örterek, aslında kendi yalanını örtmeye çalıştığını. En büyük yalanın bu senin, etin ne budun ne bile bile, sırf korktuğun için yalnız bırakılmış bir sevgiyle nasıl mücadele edeceğini bilmekten, onun yaralarında ki şifaya sığındın sen! Halbu ki kimseye ne ışık olursun ne de yol o istemeden. Sen göze almazsan sınırını, o da boğar seni kendi çıkmazlarında.
Ve anladım, görmek istemeyene yakınında kalarak ayna tutamazsın bir yerden sonra; çünkü karışır görüntüler anlamlar o zaman birbirine, ancak onu kendi aynasıyla yalnız bırakmalısın
E.ATLI
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.