- 967 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BARIŞ NE GÜZEL ŞEY
GAZİANTEP HAKİMİYET GAZETESİ 03 EYLÜL 2012
Ahmet AYAZ
Sedef ile Sami oldukça şen ve şakrak.Adlarından söz ettirecek kadar genç ve güzel çiftlerdi.Sedef o gün çok mutsuzdu.Gül gibi yüzler solmuş,gözlerindeki gülücükler kaybolmuş,yerini kin ve öfkeye bırakmış gibiydi.Bir hayalet gibi dolaşıp duruyordu evin içinde.Bütün mutlulukları uçup gitmişti sanki.Ne yeyip içmeleri,ne de giyinip gezmeleri kalmıştı.Bir deli rüzgar almış götürmüştü; bütün mutluluklarını. En ufak bir anlaşmazlık,bir tartışma, hiç bir sorun yokken bunlara ne olmuştu da bu asık surat,bu donuk göz ortaya çıkmıştı.Her şey çok kötü.
Bir gün televizyon programını birlikte izlerken, Sami programdan etkilenmiş ki, Sedef’e dönerek,“ Başını örtmeyi düşündüğün oldumu?” demişti. Sedef’in hiç beklemediği bir soru ile karşılaşması, kendisini şaşırtmıştı. O sırada Sami’ye dönerek,“ “Sen ne demek istiyorsun?” diye kızgınlığını son derece ifade etmişti.Sami ile Sedef arasında tartışma uzayarak tam doruğa ulaşmış olmalı ki, Sami“ en iyisi boşanmak.Boşanmaktan başka yapılacak bir işimiz kalmadı” diyerek yatak odasına doğru hızla yürüdü. Sedef “ ben de öyle düşünüyorum” diye cevap vermişti.Uzun zamandan beri gül gibi evlilikleri,ceviz kabuğunu bile doldurmayan küçücük bir hadise yüzünden alt üst olmuş ve bitme aşamasının en son durağına geldi.
Durup dururken bu başörtüsü meselesi nereden çıktı. Sami öfkesini bir türlü yenemiyordu.Sedef yatak odası yerine mutfaktaki sandalyede uyumuş, Sami koltukta sabahlamış.Daha sonra güneşin doğduğunu fark eden Sami kendini birden bire hemen sokağa atmıştı. İş yerindeki arkadaşları birden bire Sami’nin dünyasını değişik görür,onlarda şaşırıp kalmışlardı. Fakat Sami’nin öfkeli suratına bakınca,sana ne oldu? Bile demeye cesaret edemez hale gelmişlerdi.
Sami ile Sedef arasında öyle bir tedirginlik başlamış ki, anlaşılır gibi değil.Sedef “ eşim eve gelmezse ben ne yaparım? Tek taş duvar olamaz” diye düşünüp duruyordu.Daha sonra Sami işyerinden çıkıp,çok yorgun ve bitkin bir şekilde cadde ve sokakları gezdi. Düşündü, gidecek bir yeri yoktu. Babasını kardeşlerini düşündü.Ancak,herkes kendi evinde kendi yatağında mutlu olabilirdi.Her kuşun bir yuvası olmalı, her kuş kendi yuvasında yaşamalı derken, gözüne cadde kenarındaki bir koca ağacın dibine uzanıp soğuktan titreyen yaşlı bir köpek göründü. Daha ileride ise bir çiçekçi dükkanı göründü. Sami hemen çiçekçi dükkanına girip,beş tane kırmızı,üç tanede beyaz karanfili demetleyip evinin yolunu tuttu.Kapıya gelip de kapının ziline basınca,kapı açıldı.Yorgun ve bitkin halde kapıya gelen Sedef nasıl da güzel, nasıl da hayat dolu bir kadındı.Sami Sedef’e karanfilleri bile vermeyi unutarak “ seni seviyorum karıcığım hem de çok seviyorum” diyerek,boynuna sımsıkı sarıldı.Sedef, “ Bende seni çok seviyorum” diyerek gülleri elinden aldı ve barıştılar. Her ikisinin de gönlüne güneşyeniden doğdu. Mutluluk dolu bir hayata yeniden başladılar. Burada biribirlerine küs olmamaya söz verdiler. Sedef, Sami’nin koluna girip yatak odasına doğru yürüdükten sonra, yüzünü Samiye çevirerek, Sami’ciğim barış ne güzel şey değil mi” dedi.