Sevmekti Tek İşi
Sevmekti işi. Başka mesleği yoktu. Sevmek, en usta olduğu alandı. Dilberi için her engeli aşmaya çalışıyordu. Yar biliyordu yaşamı. Gül diye kokluyordu her çiçeği. O güzel için, ayakta duruyordu. Bu inkar edilemez bir doğru önermeydi. Koyu sevdalıydı Ayşe isminde bir canana. Adını duyduğunda hazırola geçerdi bedeni kendiliğinden...
Hayata dair kalmaktan nefret ederdi. Anlam vermezdi belirli zamana. Vakitsiz düşmekten yanaydı. Çukurlardan korkmaz, çölde tek başına dolaşmaktan çekinmezdi. Yıldızlara saatlerce dalmaktan yorulmazdı. Usunda sayısız plân yapar, çerçevesini çizerdi evleneceğiyle...
Sadece kendi gölgesinden korkardı. Bunun dışında tanımlanır bir korkusu, fobisi, karabasanı mümkün değildi...
Sözler, sözcükler, harfler onun için kıymetti. Onun için herhangi bir roman, en değerli hazineydi. Onun için sayfalara düşen kelimeler gerçek dünyaydı...
Kısa tümcelerle konuşur, çok susardı. Sessizlikle yol alırdı. Yol yutardı acıktığında. Hayalleri yarım kaldığında, kendini adam akıllı döverdi. Söverdi yedi sülalesini. Küfürbazlığı, gölgesiyle yalnız olduğunda zirveleri öperdi...
Yine karşılık vermemişti ona Ayşe. Yine kalbini üzmüştü. Yine yenilemişti ret cevabını. Selamını bile almamıştı o canından fazla sevdiği kız. Bu ve buna benzer önceki karşılaşmaları aklına geldiğinde, çıldırmak istiyordu. ’’Nasıl geri çevrilirim’’ diye dert yanıyordu taşlarla. Kayalarla amansız yumruklaşıyordu.
Ayşe ona yüzünü döndüğünde içi yanıyordu. Yüreği dağ dağ yükselip sonra ova ova dümdüzleşiyordu. Renkleri kayboluyordu gözlerinin önünde. Ahlar yapışıyordu diline. Anadiline çaresizlik konuyordu. Güvercinleri tek tek ölüyordu her geçen gün. Serçeleri ötemiyordu bu anlarda. Bu acılarda bin bir öykü merhaba diyordu edebiyata...
Mehmet Selim ÇİÇEK
30 Ağustos 2012, Kızıltepe