- 1799 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÖZLEMEK
Sarı bir Ağustos sıcağında ayrıldı bakışlarımız birbirinden...
Senin gülümseyen dudaklarına aşinaydı benim kâğıt kesiği yüreğim.
Konuşmuyordu seslerimiz.Sen "gitme" diyordun- ne kadar içten bir sessizlikti oysa- Ben "neden" diye sorularla kovalıyordum zihnini.
Dermanımızı tüketiyorduk aslında.Bu kaçıncı ayrılışımızdı oysa.Kaçıncı çekip gitmelerimiz...
Turuncu düşlerin süslü yelpazelerini sallıyordu sanki mistik ellerimiz.
Gözlerimiz herzaman kupkuru. Kalbimize ağlıyorduk aslında.Nasıl ki "gitme!" diye haykıramıyorsak diğerimize, gözlerimiz de kınında taşıyordu kurşundan ağır göz yaşlarımızı.
Kayıp adreslerdi ellerimiz. Yıllardır arıyor, bulamıyorduk.
Yılgın hayallerle kurulu aramızdaki köprüler.Temelleri sağlam.Birbiriyle bağlantısız köprüler.
Ağır imtihanlar veriyoruz seninle. Sonumuz bir muamma...
..............
Elimde bir şeftali var.Dişliyorum.Rayihası karışıyor mide öz suyuma.Dişlerim, dilim, damağım şeftali kokuyor.Bir meyvelik canım var bu dünyada yaşayacak.
Sıcak Ağustos öğleden sonrası Kireç boyalı bir Yunan evinin mavi demir parmaklıklı balkonunda oturmuş bir fincan kahve içiyorum.Tabağımda bir dilim fıstıklı revani.Şerbeti, irmiği tam kıvamında."Ble " pastanesinden almışım.Selanikte kale içinde eski bir Türk mahallesindeyim. Gözlerim yakılmış türk evlerinin viran olmuş bahçelerine sürgün.
Evlerin üst katları olduğu gibi yanmış. Mutfakları, çocuk odaları oturma odaları henüz ayaktalar.bir zamanlar şen konukların tatlı sohbetlerini duvarlarında çınlatmış konuk odaları da...
Kahvem bitiyor.Revanimden bir çatal almışım henüz.
Yıkık evlerden çocuk koşuşturmaları geliyor.
Birden yüzüm aydınlanıyor, kapattığım kahve fincanında. ellerini çıkarıp uzatıveriyorsun fincandan bana.Beni alıp götürüyorsun falcılar diyarına.
Sözler verip yineliyorsun verdiğin sözleri durmadan."Bir daha asla" ile başlayan yeminler.
"Bir daha asla gitmemek" gibi.
"Anlamsız düşmanlıklar kovalamayacak kimse bir daha!"diyorsun mesela...
"Güzel hayallerle inşaa edilen mutlu evler yakılmayacak! Bir zamanlar özenle ekilip sulanan,bahçeler, doğan her çocuk için dikilen ve o çocukla birlikte büyüyüp yemiş vermesi umulan ağaçlar kurumayacak! Ayrık otları kaplamayacak kalpleri" diyorsun!
"Bir daha asla sensiz nefes almaya katlanmayacak ciğerlerim.
Dişlerin sensiz dokunmayacak bir şeftalinin kadife dokusuna.
Düşlerim sensiz düşmeyecek ruhumun mahzenine.
Sesim sesin olmadan devinmeyecek
Bir daha asla!"
Fal bitiyor.
İnanmıyorum fakat ben her zamanki gibi bütün bunlara.
Kahve telvesinden ellerine dokunuyor işaret parmağım, sıyırıyorum fincanın dibini.Zarif, incitmeden tutunup parmaklarına dudaklarıma götürüyorum telveyi.Yutkunuyorum. Acı...
Selanik’te beyaz kireç boyalı iki katlı bir evin açık mavi parmaklıklı balkonunda beyaz ferforje masamda oturmuş bahçesindeki ayçiçeklerini sulayan komşu kadının yüzündeki anlamını bilmediğim gülümsemeye karşılık verirken dudaklarım, kemik rengi porselen tabaktaki son revani kırıntılarını temizlerken "revani"nin her iki dilde de aynı oluşunu düşünüyorum. Her bir irmik tanesinde el sallayan "sana" dokunuyor bütün bakışlarım.
Artık Yunanca uyanıyor bu sokakta evler. Caddeler Yunanca nefes alıyor.
Başımda bir bulut.Senin sûretinde. Akdeniz gecelerinin sarhoş edici rüzgarı seni sayıklıyor.
Karşı komşu "uzo"sunu kaldırıyor "şerefime". Elimde boş kahve fincanı, şerefe kaldırıyor elimi fincan...
Beyaz, kısa,kıvırcık saçlı, çiçekli pazen elbisesiyle yaşlı kadın Rumca selam veriyor."Merhaba !" diyor sesim.anlaşıyoruz.
Seneler önce aynı yerde ninelerimizin şekerli muhabbetlerine eşlik eden acı kahveleri hatırlıyor sokaklar...
Kırlangıçlar havalanıyor.
İçimize dönük yüzlerimiz.
Hüznümüzü akıtıyoruz birbirimize.
Asfalt yollar tekerleklerin altında üçe beşe milyona katlanıyor.
Radyoda Yunanca bir şarkı.Severek ayrılanlardan bahsediyor.
Yine sana dönüşüyor yüzüm.Kaçıncı kez yitirişim kendim sende ve buluşum kaçıncı kez? Hatırlamıyorum.
Seni özlüyorum.
26.08.2012 THESELANOKİ.