Murat Bey'in Anıları
Eski evlerde hep yaşar anılarımız, ölümsüzdürler. Her görüşümüzde, o kapıyı her açışımızda canlanır düşüncelerimiz,zihnimiz geçmişin buğulu camlarından içeri dalar gider.
Çocukluğum her sabah annemin tatlı sesiyle uyandığım,akşam olunca babamın eli kolu dolu kapısını çaldığı kocaman sıcacık bir evde geçti. Annem tanıdığım en maharetli, en fedakâr,en sevgi dolu kadındı. 36 numara terliklerinin sesini duyarım hala anılarımda. Usulca girer odamıza bizi izlerdi kapının önünde. Abim üzerini açıyor diye her gece kalkar gelirdi sıcak yatağından. Melek annem benim..
Bizim ufaklıklar, Sevinç ile Kıvanç yeni doğmuş,ben henüz 7 yaşındaydım. Hastaneden eve geldiklerinde abim hemen koşup ikizleri sevdi daha ilk günden. Bir tek o mu? Konu komşu, eş dost, akraba hatta babam eve gelince ilk sözleri ikizleri sormak oluyordu. Oysa ne kadar mutluydum onlar yokken. Herkes beni severdi . Sonra bir gün evden kaçtım. Hiç unutmam çok soğuk bir kış günüydü. Dışarıda ayaz,buz,kar kış kıyamet.. Kararım kesindi ,kıymetimi anlamalılardı değil mi ama? Onlar yokken ben vardım! Aldım bir iki parça üst baş,birde annemin o mis kokulu portakallı kurabiyelerinden, düştüm yola. Yürüyordum,yürüyordum.. Artık hava iyice kararmaya başlamıştı,korku,endişe üşüyen minik parmaklarım gözlerimi yaşlara boğuyordu. Nereye gitsem napsam diye hala düşünüyordum. Ah abim yanımda olaydı.. Ne akılıydı o.. Babam haksız mıydı ‘Aslan oğlum’ derken? O her zaman ne yapacağını bilirdi,okulda da,mahallede de herkes parmakla gösterirdi onu. Gurur duyardım abim diye. Ama ne yazık ki o artık ikizlerin abisiydi...
Ben böyle dalgın dalgın bir bankta otururken, abimin arkadaşı Yavuz abi geldi yanıma. Tam kaçacaktım ki ‘Ee Murat paşa, ne var ne yok konuşalım senle erkek erkeğe.’ dedi. Yoksa biliyor muydu kaçtığımı?
‘Ne var o çantada yiyecek bir şeyler varsa çıkarda atıştıralım.’
Uzattım kurabiye kutusunu.
‘Oo Muratcığım bunlar böyle yenmez günah vallahi. Hadi seninle sahildeki çay bahçesine gidelim. Bu soğukta mis gibi sahlep iyi olmaz mı?’
Acıkmıştım.. Üşümüştüm.. Hem ne diye yok diyecektim gidecek bir yerim yoktu. Tuttu elimden gittik.
Çay bahçesi kışın ne de soğuk oluyormuş. Yazın ailecek geldiğimiz o yemyeşil bahçede yapraklarını dökmüş ağaçlardan başka bir şey yoktu. İçeri girdik. Çaycı Salih amca:
‘Murat mı bu? Hoş geldin ufaklık, kardeşlerin büyüyor mu?’
Bak yine çıkmıştı şu çifte bela. ‘Evet’ anlamında kafamı salladım. Aslında ağabey olmak biraz hoşuma gitmişti. Yavuz abi, ‘ Salih abi,artık Murat abi oldu “delikanlı” oldu ufaklığı mı kaldı sende! ‘
‘Kusura bakma delikanlı, tabii Murat artık kardeşlerine ağabeylik yapacak, bildiklerini onlara öğretecek,öyle mi Murat?’
Düşünüyordum. Ben büyümüştüm evet okula gidiyorum artık ama onlar daha bebek sürekli uyuyorlardı. Yavuz ağabey ben küçükken ağabeyimle beni nasıl oynattıklarını ,nasıl koruduklarını,ağabeyliklerini anlattı. Demek bu işler böyle oluyordu. Ben doğduğumda da abimle ilgilenmemişlerdi demek ki. Bu evden ayrılma işini biraz daha erteleyebilirdim. Yavuz abi beni eve bıraktıktan sonra ağabeyimle biraz dolaşmaya diye çıktılar. Uyuyor gibi yapıyor ama düşünüyordum. O gece ikizlerin sesini duydum,ee kimse kalkmıyordu. Çaresiz kalkıp gittim ışığı yaktım beni görünce susup gülmeye başladılar. Şaşırdım bana uzanıyor onları kucağıma almamı istiyorlardı sanki.
Sonra babam geldi, ‘Aferin Murat,demek sende ağabeyin gibi aslan parçası oldun kardeşlerine göz kulak oluyorsun ha!’ Dedi, utandım. Sarıldım babama başladım ağlamaya. Aldı beni kucağına
‘Noldu aslan parçası?’ dedi saçlarımı okşayarak.
‘Baba’ diyebildim hıçkırarak, ‘ben kardeşlerimi sevmemiştim. Çünkü hepiniz onları seviyor,beni umursamıyordunuz. Bende kızdım evden kaçtım. Ama Yavuz ağabey beni görünce geri getirdi bende sesimi çıkarmadım.Yarın yine kaçacaktım,ama ikizler beni seviyor gibi..’
Sevgiyle bakıyordu babam yüzüme.
‘Ah Muradım,olur mu aslan parçası. Abin,sen,ikizler.. biriniz birinizden farklı değilsiniz gözümde,anneninde öyle. Sen anneni mi seviyorsun beni mi?’
‘ikinizi deee’ dedim.Güldü, göğsüne yasladı başımı.
‘İşte bizde hepinizi çok seviyoruz. Ama kardeşlerin minicik. Biz su vermezsek susuzluktan ölürler. Ama sen öyle misin,ağabeyin öyle mi? Bak ağabeyin liseye gidiyor,sen okula başladın. Artık sende ağabey oldun,öyle değil mi?’
‘onlar benim abimi sevdiğim gibi severler mi beni?’
‘elbette severler belki daha çok.’
İşte neşem yerine gelmişti. Koştum ikizlerin yanına; mışıl mışıl uyuyorlardı. Ne kadar da miniklerdi.. Ertesi sabah ve ondan sonra bir daha kıskanmadım kardeşlerimi.
Bugün bende bir babayım. Artık ikinci çocuğumu bekliyordum,tam 7 yaşında oğlum..Onu benim doğup büyüdüğüm eve getirip bu hikayeyi anlattım. Meğer dedesi benden önce davranıp o geceyi anlatmış bile. Anladım ki zaman değişse de bazı şeyler hiç değişmiyor. Kimse ikinci plana atılmaktan hoşlanmıyor ve aile olmak başka hiçbir şeye benzemiyor.Bugün bütün kardeşlerim annem babam benim kadar heyecanlı. O yüzden oldum olası severim kalabalık aileleri, kısmetse diyorum üçüncü çocuk!.. :)
YORUMLAR
Hoşgeldiniz diyelim önelikle. Umarım defterimiz size umduklarınızı verebilir :) Okurunuz çok olsun inşallah.
Öyküye gelince. Ben sevdim öyküyü. İçten ve bizden. Katagorilendirmek icap ederse, bence çocuk öykülerine mükemmel bir örnek diyebilirim. Kızlarıma da okutacağım, bakalım çocuklar nasıl bulacaklar bu sıcacık öyküyü.
Nice güzel paylaşımlara. Sevgiler.