- 1200 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜME YAKARIŞ
Hiç aklıma gelmezdi, bir delikanlının babası ile birlikte, ellerimi gökyüzüne uzatıp, Mevla’ya, onun ölmesi için dua etmek.
1978 Yılında, Denizli’de görevliyim. Aldığım emirle, iki gün sonra, Poligon Birlik Komutanlığını ,devir alacağım. Alacağım arkadaşım, beraber ev tuttuğumuz, çok değerli bir dostum, sonradan general olacak olan Hüsamettin.
Pazartesi sabahı ,birlik toplanmış, Astsb. Mevlüt,tekmil veriyor. Atmış civarında Er ve Erbaş ile bir Astsb . ve Sb. dan oluşan bu birliğin görevi, atış alanlarını ,faal bulundurmak, temiz tutmak. Kalabalık Er Eğitim Tugayının Bölüklerine, sıra ile atış alanlarını ,tahsis etmek, atış sonu patlamayan mermileri ve roketleri işaretleyip, Ordudonatım Bl. Bildirerek imhasını sağlamak.
Bu Birlik ile yarım saat süren ,tanışma faslı biterken , Alay Komutanının beni çağırdığı haberi geliyor. Astsubay Mevlüt, Erleri planladığı şekilde ,onarılacak, temizlenecek hedeflere gruplar halinde sevk ederken ; ‘’Sakın patlamamış mermi görürseniz , yanına yaklaşmayın .Kırmızı flama dikip, başına nöbetçi koyun ‘’ diye uyarıyor. Zaten, bu durumla sık sık karşılaşan erler , konu ile ilgili talimatları da , tebellüğ etmişler.
On beş dakika sonra, Komutanın kapısını çalıp, tam içeri girerken, Poligon tarafından bir patlama sesi geliyor. Patlamalara alışığız ama , bugün atış yok. Birden ,telefonlar çalışmaya başlıyor, karşımda Astsb.Mevlut var. Ağlıyor ve yaralılar olduğunu kısaca anlatıyor .
Arabama atladığım gibi, 27 yaşımda zor kaldırdığım , bu olayın olduğu yere gazlıyorum. Benden önce, bir ambulans gelmiş bile, Askeri Hastaneden. Başında yaşlı ve tecrübeli bir Sıhhiye Astsb. var. İki er ile bir yaralıyı ,taşımaya çalışıyorlar
Aman Allahım, bu Onb.Ramazan. İki kolu, iki bacağı ve yüzü gözü yok. Kısacık, küçücük ve sadece gövdeden oluşan, bir kan yığını.
Onu taşıyan erlerden biri , kusmaya başlıyor ve bu gövdeyi ellerinden düşürüyorlar. Oysa ambulansa, iki metre kalmış durumda. Koşarak yerden alıyorum onu. Hiç unutamayacağım isteğini, kulak zarlarıma yapıştırıyor.
‘’Komutanım, gözlerimi sil . Göremiyorum ,ne olur gözlerimi sil.’’
Ulu Tanrım,kolumun yeni ile o kan yığını Ramazan’ın, gözlerini siliyorum.
Gözler akmış, yerinde ,içeri çökük erimiş, kanlı iltihaplar var sanki. Kucakladığım gibi, bu yarım bedeni ambulansa bindiriyorum. Beş yaralı daha var. Onları da, gelen diğer ambulanslarla ,hastaneye yetiştiriyoruz.
Hemen Isparta’dan, Askeri Savcı geliyor ve hepimiz, ifadeler veriyoruz. Onb. Ramazan, ayrıca kurs görerek tahrip uzmanlığı belgesi de, almış bir asker. Çalıların arasında, eski atışlardan kalıp, bulunamamış bir roketatar mermisi buluyorlar. Ramazan, bu koca mermiyi eline alıyor, ‘’Hiç bir tehlikesi yok. Zaten patlayacak olsa, hemen patlardı ‘’ diyerek, mermiyi bir kayaya ,bütün hızıyla vuruyor.
Bunu gören Çavuş, hemen mermiyi yere bırakması için bağırıyor ve erlere de, uzaklaşmalarını emrediyor. Tehlikeyi fark eden erler ,kaçışıyor ve Ramazan’a herkes , mermiyi bırakması için adeta yalvarıyor. O ise ,hala çıldırmış gibi, belki onuncu defadır ,mermiyi taşa vurarak ,gülmeye devam etmekte. Yaralanan ,diğer beş kişi bu cehennemden, fazla kaçamamış olanlar.
Ramazan, bir tankı veya 50 cm lik çeliği, hiç değmeden , 6000 derece ısı ile eritebilecek güçteki mermiyi, vurmaya devam ederken, birden korkunç bir patlama ve savrulan bedenler…
El değmemesi, talimat ve şifahi emirlerle bildirilen ,roket mermisi,kayanın önüne ve arkasına, o lanet ısısını yayarak, çocuğun ,iki kolunu omuzundan , iki bacağını ise kasığından yakarak koparıyor. Arka alevi de, 25 m uzağındaki erleri, yaralamaya yetiyor.
Pek çok ,yaralı görmüş ,tecrübeli Doktor ve Hemşireler bile bu yaralıya, içleri almayarak yaklaşıp, onu morfin ile uyutarak yaşatmaya çalıştılar .Gözleri yoktu ,ağzındaki küçük delikten, mırıldanarak konuşuyordu. Onu özel bir odaya koyup, başına ,sürekli bekleyecek ,hemşireler koydular.
Babası gelmişti köyden. Bu çaresiz insana ,sahip çıktılar. Oğlunun yanına yatırdılar. Acılı baba , sürekli Allaha ,oğlunun canını alması için ,dua ediyordu. Ben de ,devamlı yanına uğrayıp , babası gibi sürekli yalvarıyordum, Allahıma. Ama o , inatla direniyor,ölmeyi hiç istemiyordu. Olayı anlatıyor ve bütün suçun kendisinde olduğunu ama bunu neden yaptığını da ,bilmediğini söylüyordu.
Huzursuz gecelerimde, onu düşünmekten uyuyamıyor, biraz dalsam, onu ve olay mahallini görerek, ürperip uyanıyordum. Olayın onuncu gecesi, biraz dalar gibi olduğum sırada ,beni hayatım boyunca etkileyecek bir rüya gördüm.
Boş bir oda ve içinde sadece ,Ramazan ile ben varım .Oda durmadan sallanıyor ve bizi köşesinde bulunan kara deliğe sürüklüyor. Onunla el ele tutuşuyoruz ama onu vakum gibi emen delikten kayıp ,gitmekten kurtaramıyorum. Delik, onu yutuyor ve oda artık sallanmıyor.
Hemen bu kabustan uyanıp saatime bakıyorum. Sabah 03.05 i gösteriyor. Üzerimde bir rahatlama , bir tarifsiz huzur var. Hemen Hüsam’ı uyandırıyorum.
‘’Kalk Hüsam, Ramazan öldü.Çabuk Hastaneye gidelim.’’
Hüsam’la ,on dakika sonra Hastanedeyiz. Ramazan’ın odasına girip çıkanlar var. Hemşire ,onun saat tam 03.05 de öldüğünü söylüyor. Ağlayan babasına sarılıyorum. İkimizin de, gözyaşlarında, gizli bir sevinç ve gizli bir şükür var. Göz göze geldiğimizde, ‘’Kurtuldu ‘’diye fısıldıyor.
Bir diğer yaralının, hayalarına ve ciğerlerine şarapnel ve taş parçaları girmişti .Erkeklik organı parçalanmıştı. Bu er , bir ay kadar yatıp ,taburcu olacak ve nişanlısının, onu bu halde istememesi yüzünden ,samanlıkta kendini asarak intihar edecekti.
Bir facia ,ile başlamıştı yeni görevim. Sorumlu Çavuş , olaya mani olamadığı için , depresyona girmişti. Atış alanına gidemiyor, sürekli ağlıyordu .O nu da ,hastaneye yatırdık sonunda. Astsb . Mevlüt, bir şey olacağı içine doğmuş gibi, arkalarından gitmiş ve uzaktan patlamayı görmüştü. O da, çok sıkıntılı günler geçirdi.
Unutulmaz bir felaketti ,yaşadığımız.Yıllar sonra ,onun bir köylüsü er olarak ,Babasının selamıyla gelmişti yanıma. Bir köşe varmış evlerinde. Ramazan’ın resimleri ve elbiseleri ile dolu.
En önde ise bir seltifika çarpıyormuş göze.’’Tahrip Uzmanlığı ‘’ belgesi.
İnsan bazen ,akıl tanımıyor,galiba . Hatta ,kendi aklını bile.
Allah ikisine de, rahmet eylesin.
E.Yaşar Ovalı 28.08.2012
YORUMLAR
İlk parağrafı okuyunca insan şaşırıyor,nasıl bir baba oğlunun ölmesi için dua ediyor.Okuyunca olayı anlayıp üzüntülü olarak onların yanında oluyor.
Yatalak hastaların Allaha yalvardığını artık emanetini al diye dua etmeleri sağlam birisinin anlamadığı bir durum çeken bilir acıları.
Tebrik ederim saygılarımla.
kukurikuu
Ölümle dans eden askerlik mesleğinde, bazen şeytanın ayağına
basmak da var. Çok acı olaylar yaşanıyor. Neden insan soyu
birbirini yok etmek için ordular kurar,neden her şey güç
üzerinedir, hala anlamış değilim.
Saygılarımla.
bu tip anekdotlar yazan açısından da, okuyan açısından da en çabuk tüketilen yazılardır. Yazan bir başlar yazmaya, klavyenin yazma hızıyla ara vermeden, ama onbeş dakikada, ama yarım saatte, hani derler ya 'tek kalemde' diye, öyle yazılıverir. Okuyan da daha başlarken okumaya, finale ulaşıverir. Öykücülüğün bam teli de budur aslında. Yazar yorulmayacak, okur yorulmayacak, yazılar su gibi tüketilecek... Hele bir de dile hakimseniz ve yazım kurallarına uyumluysanız... Ne denilebilir ki, böyle bir durumda, İŞTE ÖYKÜ BUDUR, ÖYKÜCÜLÜK DE demekten gayri. SAYGILAR KOMUTANIM. BİR GÜN DE SİZİN KENDİNİZE ÖZEL ÖYKÜNÜZÜ OKUYABİLMEK DİLEĞİYLE... (Gel de on puanı tıklama şimdi...)
kukurikuu
Bana verdiğiniz manevi güç için size nasıl teşekkür etmeliyim
bilemiyorum. Beni motife ediyor, saklı hikayelerimi teker teker
ortaya çıkarttırıyorsunuz.
Ayrıca yaptığınız yorumlar bir editörün öğretileri gibi olumlu
ve yansız.
Size en derin saygılarımı sunarım, Hocam.
kukurikuu
Askerlik, zor iştir. Hep ölümle şaka yapmak gibi.
teşekkür ederim, değerli yorumunuza.