YILDIZ İLE DENİZ
“Beni sımsıkı sarar mısın” dedi Yıldız
“Ne sıkmaya ne de sıkılmaya gelirim!” dedi Deniz
“Neden?” diye sordu
“Kokun bulaşırsa, tenim tenime değerse, karışırız!”
Yıldız gülümseyerek:
“Sen barut, ben ateş… aşk olsun!”
“Ateş ve barutun öpüşmesiyle patlama olur, biliyor muydun?” dedi Deniz
Yıldız usulca:
“patlayıversin canım… Mutlu olacaksak…
“Her mutluluk mutlu olmak için değildir” Deniz bilge bir bakışla “Mutluluk bazen azaptır” dedi
“Neden bu kadar ilgisizsin… Taş yürekli misin?” sonra başını eğerek “Yoksa beni beğenmiyor musun?”
Deniz dalgasını kıyıda bırakarak:
“Beğenmek! Canlı-cansız herkese kucak açmışım eğer Allah yaratmışsa… Asıl mesele kalplerin bizi çekmesidir, beyin antenlerimiz uyuşur frekansını bulursa neden olmasın. Tabi boğulmak istiyorsan denizimden!”
“Sen Deniz olmalısın… Ben de Yıldız…” dedi
“Evet bildiniz… Yüzmeyi biliyorsan gel gir yüreğime” dedi Deniz
***
Deniz ve Yıldız, vahşi bir çöl eksibelerinde tanıştılar. Deniz dalgalandı, Yıldız göz kırparak bir aşk denizinde yelken açarlar. Bu etkileşimden küçük çaplı depremler olur sonra kulakları sağır edecek bir gök gürültüsü eşliğinde bir yıldırımın paratonerlerin sınırlarını ihlal ederek yanı başlarına düşer.
“Biliyor musun? Ben gök gürültüsünden korkarım” dedi Yıldız
“Artık korkman için bir sebep olmayacak çünkü hep yanında olacağım, tabi başka denizlere göz kırpmadığın sürece…”
“Gökteki Ay dedem başı hakkı için, ölene kadar gözlerim gözlerinde, kalbim kalbinle olacak… Artık ruhum ve bedenim senindir” dedi Yıldız
Deniz de:
“Beni besleyen ırmakların hakkı için seni ölene dek seveceğim ve senin için dalgalanacağım” dedi.
Deniz ve Yıldız’ın yeminleriyle bir gök gürültüsü daha duyulur… Yıldız bu kez korkmadı çünkü yanında Deniz vardı, kendini güvende hissetti; aşk samimi ve içten olursa güvenli bir limandır çoğu zaman.
Deniz, artık hırçın dalgalarını daha bir güzel dalgalandırıyor, kıyılardaki falezlere yumuşak dokunup köpükler çıkarıyordu bu köpükler eşliğinde şarkılar söylüyordu. Deniz gittikçe kabarıyor ve kabardıkça daha çok mavileşiyordu çünkü maviliği gökyüzüne sunup Yıldızını daha sık görebilmek için…
Gökyüzün prensesi ile yeryüzün prensi sonsuz bir aşkla birbirlerine bağlanırlar. Kısa bir süre de olsa iyi vakit geçirirler; geceleri yakamozlarla dans ederler. Balıklar, denizatları, yosunlar hata köpek balıkları bile onların mutluluklarına gıpta ile baktılar. Onların mutluluk halleri tüm canlı-cansız varlıklar tarafından hayranlıkla izlenir. Tüm bu oluşumlarla cennetsel bir vals içinde ahenkle dans edip durdular.
Sanırım bir yaz gecesiydi Deniz tüm ihtişamıyla mavi giyinmişti, yakamozlar her zaman ki gibi altınımsı ışıltılar içinde onlara gülümsüyordu. Neonlar içindeki Deniz dostlarıyla merhabalaştı; kimler yoktu ki, balıklar, denizanası, mercanlar, martılar ve karadaki tüm börtü-böcekle… “Merhaba dostlarım… Çok mutluyum ve korkuyorum” dedi.
Deniz ile Yıldız’ın birlikteliği daha bir ay olmamıştı fakat Aydede gene çok aylar sürmüş gibi onları kutsarken içten içe seviniyordu, turuncu giyitleri içinde bilge bakışlarla tüm aydınlığını gönderiyordu yeryüzüne. O gece bir başka güzellik ve aydınlık vardı sanki gündüz gibiydi veya güneşin gece mesaisine kaldığı sanılırdı. Ve milyonlarca diğer yıldızlar da alabildiğince ışık saçıyordu.
Sayılı ve Mutluluk içindeki zaman hep tez geçermiş bir göz açıp kapatmalık kadar kısa olurmuş. Yıldız ve Deniz’in evlenme vakti gelmişti. Akşamdan başlayan düğünden herkes mutlu ve çok eğlenmişlerdi. Düğünün son havai fişekleri tam onikiye kurmalanmıştı; havai fişekleri içinde gelin-damat öpüşüp balayına çıkacaklardı.
On ikiye kalan saniyeler içinde herkes nefesini tutmuş Yıldız’ı bekliyorlardı. Saatin akrep ve yelkovanı on ikide kenetlendiği anda havai fişekler yedi rengin cümbüşünden gökyüzüne doğru yayılıp saçılırken o muhteşem ışıltıları izleyenleri büyülemişti. Herkes suskun, yeryüzü sessizdi ve ağustos böcekleri suskun kurbağalar şaşkındı, deniz öylece kıpırtısız, ölgün haldeydi, uykuları kaçmış martılar sessizce kanatlandılar ve… ve Deniz’in mutluluğu aniden huzursuz olurken “Yıldızzzz…” diye bağırdı Deniz.
Yarasalar canhıraş içinde havalandı. Azrail kıs kıs gülüyordu; gökyüzünde uzun uzun bir yıldız kayması görüldü ve gökyüzün kaygan zemininden Yıldız, gözerimin sonsuzluğundan yitip giderken gökyüzü aniden zifiri karanlığa bürünmüştü. Yıldız, yıldızlar ülkesine göçüp gitmişti!
Deniz, kudurup dalgalarını sert ve daha hırçınca kıyıdaki falezlere vurup dururken, börtü-böcek telaşla yükseklere doğru koşmaya başlamışlardı “kıyamet mi koptu” diye… Ay dede, dayanamadı Deniz’in bu elem dolu haline hemencecik saklanmıştı gri-siyah bulutların ardına! Bulutlar dayanır mı? Onlar da bardaktan boşaltırcasına gözyaşlarını yağdırmıştı yeryüzüne öyle bir yağdı ki doluşan deniz’e akan nehirler ters akmaya başlamıştı; karadakiler denizde, denizdekiler de karada boğuldular. En sonunda Deniz karaya çıkıp son nefesini verdi… Ve aşkları...
Deniz ile Yıldız aşkı ebedi bir masal oldu.
H.R. YAY /2012
YORUMLAR
Bu tam benlikti şairim/yazarım.. her dalda sağlam bir yazımınız var...
saygılar
DemAN
Can sevgilerimle