- 930 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ASİMİLASYON
Osmanlı’nın gerileme devrinden başlayan serüveninde Müslüman Türkler veya Osmanlı fikir adamları, siyasetçileri batılılaşma sürecine girdiler.
Özellikle Kanuniye kadar süren batıya karşı, kültürel, askeri, ekonomik ve siyasi üstünlük lale devriyle kapandı.
Kapanış çizgisi bileğini bükemediğin eli öp mantığında olaylar gerçekleştirdi.
Gelişen olaylarda, Osmanlı’daki sorunları, batılı danışmanlar, batıya hayran Osmanlı aydınlar batıdan aldıkları fikirlerle çözmeye başladılar.
Kendisi olmaktan vazgeçen, kendisi bir şey üretir olmayan toplumların yapacağı tek şey, üstün gördüklerini izlemek olacaktı. Nitekim böyle de oldu.
Fetihlerle, zaferlerle meşgul edilen Yeniçeri ordusu, mağlubiyetlerle, gerilemeyle tanışınca siyasetle uğraşmaya başladı.
“İstemezük” sloganıyla, canlarının istemediği her şeye yeniçeriler karşı çıkar oldular. Böylece askerin kazan kaldırması, alttan darbe girişimleri Osmanlı kültürüne damgasını vurdu.
Askerdeki bu mantık bugünlere kadar geldi.
Batılılaşma sürecinde, Osmanlı parçalanmalarla uğraşıyor, Osmanlı sultanları, sadrazamları, ıslahat hareketleriyle, batıdan nasiplerini arıyorlardı.
Devir öyle bir zamana geldi ki, artık Osmanlı’da, kendi memleketini düşünen, kendi öz kimliğinde üretim arayan neredeyse hiç kimse yoktu.
Sultanlar genelde batılı kadınlarla evleniyor. Dolayısıyla çocukları gittikçe batılılaşıyordu. Özellikle son devirlerde, Osmanlı şehzadelerinin gençlik dönemlerini, Avrupa saraylarında, teyzeleri, dayıları, büyük baba ve annelerinin yanında geçirdiği, oralarda aday eşlerini aradıkları gerçeği, onların edindikleri kültürün ne olduğunun kanıtıydı.
Osmanlı padişahları aklıma geldiğinde, Türk ve Müslüman olmaktan daha çok, babaları İngiliz, Fransız, Avusturyalı, Alman, İtalyan, İspanyol, Rus prensesleriyle, kadınlarıyla evlenmiş insanlar aklıma geliyor. O nedenle çoğu zaman, son padişah Vahdettin batıya kaçtı dediklerinde, “ne kaçması dayılarının teyzelerinin, büyük anne ve büyük babalarının yanlarına gitmişlerdir” diyerek gerçeğe atıf yapmak olayın başka yönüydü.
Osmanlı paşaları, sadrazamları artık Osmanlı’nın kendi içinden, özünden bir devrim gerçekleştiremeyeceğine inanmışlar. Kurtuluşu batıda arar olmuşlardı. Sadrazamların, paşaların, askeri kanadın, fikir adamlarının hayran olduğu ülkeler batılı ülkelerdi.
Ülke birinci dünya savaşına girerken, Osmanlı paşalarının, fikir adamlarının içteki kavgaları vardı.
Rivayetlere göre sadece padişah ne işimiz var savaşta diyor. Ama paşalar Almanlardan yana olmakla İngilizlerin başını çektiği ittifak devletlerinden yana olmak arasında kavga veriyorlardı. Zira onlar için savaş bir çıkar çatışmasıydı, onlarda bu çatışmadan kendi çıkarlarının payını arıyorlardı. Sonuçta Alman taraflısı paşaların oyunlarıyla Osmanlı Almanların yanında savaşa girdi. Sonuç büyük bir hüsrandı. Ülke yenildi. Ülkenin bütün toprakları işgal edildi. Anadolu’da başlayan karşı çıkış mücadelesi sonunda Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
Osmanlının Anadolu dışındaki topraklarında batılıların güdümünde çeşitli devletler, krallıklar kuruldu. Osmanlı’nın birinci dünya savaşında kaybettiği topraklar %80 civarıydı. Yani Kurtuluş savaşında işgalden ancak %20 toprak kurtarılabilmişti.
İttihatçı terakki ve birinci dünya savaşı sonrası askeri kanadı kuvvayı milliye, batılılaşma hareketinin ülkeye devlet oluşunu gerçekleştirdi.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Osmanlı’daki batılılaşma hareketleri serüveninde, Osmanlının parçalar halinde batılılaşmaya yönelik girişimlerini bırakarak, batılılaşmayı devletleştirdi. Böylece batı yanlısı ittihatçılar devlet olarak, batılılaşma felsefesini devletin temel politikası yapmış oldular. Artık Müslüman Türklerin hayatında batılılaşma hareketi, bir sultanın veya sadrazamın belirli zamanlarda uygulayacağı bir süreç değil, aksine yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin temel ilkesiydi.
Türkiye Cumhuriyeti Müslüman dünyasına sırtını çevirerek, bütün gücüyle batıyı ülkeye tercüme etmeye başladı. Batıya ait, yasalar, siyasi düşünceler, bilimsel kültürel bilgiler ve batının tarihi, kültürümüzün temeli olarak tercüme edildi. Böylece batı kültürü derme çatma, alelacele tercüme edilerek, eğitimin, sosyolojinin, hukukun, ekonominin, tarihin, sanatların temeli kabul edildi.
Osmanlının Cumhuriyet öncesi dönemi ihanetle, karanlıkla suçlandı. Türkiye Cumhuriyeti ise ihanetten kurtulan, aydınlığa koşan ülke olarak tanımlandı.
Hâlbuki işin gerçeği, Osmanlı’nın yıkılması anında görevli bütün paşalar, fikir adamları Osmanlı’yı temsil ederek mücadele verdiler. Bu nedenle onların, yenilginin arkasından kendi kendilerini suçlamaya gitmesi, buna karşılık kurtuluş savaşı sırasındaki olaylarla kahraman ilan etmesi, olaya bütünlüğünde bakanlara açıklanamazdı. Zira kaybedenler de, kazananlarda aynı paşalardı. Yani Kurtuluş Savaşının kahraman paşaları, birinci dünya savaşının mağlup paşalarıydı.
Savaş bütünlüğüne ele alınırsa, Osmanlı ordusu birinci bölümde yenilmiş, toprakları işgal edilmiş, ikinci bölümde ise, yenik düşen paşalardan bazıları ki, yine Osmanlı padişahının verdiği talimat ve 40.000 altınla kurtuluş hareketi başlatılmıştı. Ancak bu gerçeği, ne yazık ki Cumhuriyeti kuranlar uzun süre sakladılar ve yasakladılar. Böylece yanlı bir tarihin kahramanı olarak, önceki yenilgilerini unutmuş kahramanlar olarak tarihe geçtiler.
90 yıllık Türkiye Cumhuriyeti dönemi incelendiğinde;
- Osmanlıdaki batılılaşma, Türkiye Cumhuriyetinin politikalarında, ulusal devlet, ama yönünü batıya çevirmiş, Müslümanlara sırtını dönmüş olarak sergilendi.
- Batı bilimi, kültürü, devletin yasal kültürü, bilimi kabul edildi.
- Batılı yaşam tarzı kutsandı, geleneksel Anadolu yaşamı ötelendi.
- Yaklaşık 25 yıl, Türkiye Cumhuriyeti Müslüman ülkelere sınırlarını kapattı, Hac ibadetini yasakladı.
- İkinci dünya savaşına kadar ülke tek parti CHP ile yönetildi. Bütün söylem, yönetim, asker desteği ile tek seslilik içinde gerçekleştirildi.
- İkinci dünya savaşından sonra, Amerikan baskısıyla ülke çok partili döneme geçti. Ancak tek parti yönetiminin temsilcisi CHP, çok partili dönemde başarı kazanamadı. Başarısızlığının önünü askeri darbelerle kapatmaya çalıştı.
- 2000’li yıllarda Amerika’nın Küresel politika, Avrupa’nın büyük AVRUPA hayali ile başlayan süreçte, Avrupa Birliği (AB) üyeliği süreci başladı.
- TÜSİAD’IN oluşturduğu CHP’nin bakış tarzına sahip sermaye gücüne karşılık, batılılaşma sürecini destekleyecek, karşı sermaye gücü MÜSİAD oluşturuldu.
- Bütün bu girişimler 12 EYLÜL askeri darbesinin ardından oluşturulan ÖZAL patentli siyasal yönetim anlayışlarıyla toplumda temellendirildi.
- Amerika’nın ve batının teşvikiyle, ülkede Laik İslamcılar, Liberaller, Demokrat Solcular birleşerek AK partisini oluşturdular. Medyanın, patronların, batının tam desteği ile AK parti iktidar oldu.
- Oluşturulan politikayı destekleyecek, basın oluşturuldu, yeni gazeteler kuruldu.
- Devletin çeşitli kademelerine yerleşmiş, yerleştirilmiş, Laik İslamcılar, liberaller ve Solcular aynı politika üzerinde harekete geçtiler.
Artık tek mesele startın verilmesiydi. Start verildiğinde, hiç kimsenin bilmediği, yeni kurulan AK parti ezici bir çoğunlukla iktidara gelmişti.
Ulusal batıcı anlayışların partisi CHP, sermaye, bürokrat kesimleri şaşkındı. Ne yapacaklarını bilemez durumdaydılar.
CHP’nin görüşünü destekleyen basın organları üzerine her yönden gidilerek susturuldu. Gerçi onların da yasaya, yasalara aykırı yanları yok değildi. Her hareketleri, söylemleri, toplumsal kışkırtıcılığı, büyük bir tarafgirliği öne çıkarıyordu.
Bunun yanında, siyaset arenasında, politikaların uygulanmasında, sermayenin edinimlerinde açıkları çoktu.
Bugünde görülen bu değil mi? Ortada yasalara aykırı o kadar çok var ki, sadece istenildiği anda üzerlerine gidiliyor. Bunun içinde siyasetin karar vermesi gerekiyor.
Mesela; eskiden şeriat hortluyor propagandası başlatılır. Arkasından tutuklamalar yapılırdı.
Bugün iş tersine döndü. Dün şeriat hortluyor propagandasıyla ortalığı karıştırmak isteyenler AK PARTİYE karşı aynı metodu kullandılar. Ancak başaramadılar.
CHP düşüncesinin başaramamasının ardından, iktidara karşı amansız mücadele veren, CHP taraflısı kurum ve kuruluşların üzerine gidildi. Birçok kesim darbe girişimleriyle suçlandı. Yargıları devam ediyor.
Böylece AKP partinin yönetimindeki batıcılık anlayışı ile CHP’nin yönetimindeki batıcılık anlayışı ülkede kıyasıya bir savaşa başladı.
Bunu Osmanlının son dönemindeki ittihat terakki içinde yapılan tartışmalara ve kavgalara benzetiyorum.
Osmanlı döneminde de, ittihat terakki içinde, batılılaşma esastı ama nasıl sorusuna taraflar birbirine karşı kıyasıya savaşıyorlardı.
Devletin asker, bürokrat, üniversite, siyaset, bilim, kültür, yasa alanında bu savaş kıyasıya sürmüştü.
Bugünde aynı. AK PARTİ’NİN başını çektiği, toplumcu batılılaşma hareketi ile CHP’nin başını çektiği ULUSALCI batılılaşma hareketi, devleti ele geçirme ve yönetme konusunda kıyasıya savaşıyorlar.
Bütün bu olayların özetinden tek sonuç çıkıyor.
ÜLKE NE OLURSA OLSUN BATIYLA ENTEGRASYONA UĞRAMALI, BÖYLECE OSMANLI’DA BAŞLAYAN BATILILAŞMA SÜRECİ SONUÇLANDIRILMALIDIR.
Peki, bütün batılılaşma sürecinin ortak özelliği nedir?
1. Osmanlı veya Türkiye Cumhuriyeti toplumu kendi öz değerlerinden geleceğe hiçbir şey üretememiştir ve üretemeyecektir.
2. Bu nedenle, ülkeyi geleceğe götürecek değerleri batılılaşma süreciyle batıdan ülkemize transfer edeceğiz.
Bu doğrultuda, bilim, kültür, yasa, siyaset, ekonomi tamamen batılı değerlerle donatılacak.
Böylece Osmanlı’nın ilk dönemlerde batıya doğru götürdüğü, bilim, kültür, politika, ekonomi ve toplumsal değerlerin sıfırlanması söz konusu olacak.
Kısaca batılılaşma süreci, ülkenin bütün değerlerinin batı kaynaklı, batıya bağımlı olmasını sağlanacak. Ülke insanları batılı gibi düşünmek, inanmak ve yaşamak zorunda bırakılacak.
Toplumda bir araştırma yaparak, batılılaşma sürecinin, AB üyeliğinin veya Amerika’nın küresel politikalarına uygun davranışının ne alma geldiğini sorsak, sanıyorum çok doğru cevaplar gelmeyecektir.
Bugün daha çok, AB üyeliğinde insanların daha zengin…
Küresel politikalara uygun davranmak ise daha barışçıl bir ortamda yaşamak…
Olarak özetlenecektir.
Belki bu yargılar doğru çıkacaktır.
Ancak böyle bir sonuca ulaşmanın tek faturası vardır. O da ülkenin kendi değerlerinden vazgeçmesi, batının değerleri karşısında kendini ASİMİLASYONA uğratmasıdır.
Zira batı asla Anadolu insanını kendi değerleriyle içinde istememekte, tamamen batının kültürel yapısında ASİMİLE OLMASINI istemektedir.
Onun için, Osmanlı’dan başlayan batılılaşma süreci, Osmanlı toplumunun, daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin batı karşısında ASİMİLASYONA uğrama, uğratılma sürecidir.
Türkiye Cumhuriyetini kuran CHP, kuruluş döneminde ulusalcı olarak batılılaşma sürecine katıldı.
Bu anlayışını devlet yaparak, devletin temel kurumlarına egemenlik sağladı.
Ancak, CHP’nin Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda sahip olduğu batılılaşma sürecindeki ulusalcı anlayış, sadece CHP’ye ait değildi.
O dönemlerde batı ülkeleri de birlikten çok ULUSALCI idiler. Ancak AB konusu gündeme gelince, batı ülkeleri BÜYÜK AVRUPA hayaliyle ULUSALCILIKTAN vazgeçmeye başladı. Görünen o ki, İNGİLTERE muhafazakâr yapısıyla kendine göre ULUSALCILIK adına firenler yapıyor.
Bugün CHP’nin ulusalcı batıcı anlayışı, gelişen AB anlayışında geride kaldı. Batıdaki ulusalcı olmayan batıcılık anlayışına CHP ayak uyduramıyor.
Bu nedenle CHP’NİN ULUSALCILIĞINI DIŞLAYAN, DIŞLAYACAK OLAN AK PARTİ KURULDU.
Günümüzde, AK PARTİYİ destekleyen bütün görüşler, batılılaşma sürecinin hızlı bir şekilde tamamlanmasını, böylece Anadolu’daki Müslüman Türklerin en kısa ve en çabuk şekilde her açıdan batı değerleri karşısında ASİMİLE edilmesini sağlayacaktır.
Ancak bazıları da sanıyorum safça, ülkenin batılılaşmasıyla, AB üyeliğine girmesiyle, ülkenin kendi değerlerini, gücünü, batıya kabul ettireceğini vurgulamak istiyorlar. Tabi onların gönlünde yatan aslan bu olabilir. Ancak hiçbir ülke kapısından içeri girmek için dışarıda bekleyen aslanı içeri almak niyetinde değildir.
Böyle bir durum, bireysel çıkarlar açısından faydalı görülebilir.
Ancak batı karşısında ASİMİLE OLMAK durumu Müslüman Türklerin, kendilerini yönlendiren İSLAM DEĞERLERİNİN batı karşısında kesin yenilgisiyle sonuçlanacaktır.
Hâlbuki AK partinin son dönemlerdeki uygulamalarıyla sanki ülke daha çok İslamcı oluyor, daha çok Müslüman toplumlara yöneliyor görünüyor.
Bu görüntüleri bugünün bilgisayar diliyle değerlendirirsek, halkın gördüğü ekran görüntüsüdür.
Uzun vadeli toplumsal değişimlerin asıl dosyaları ekran görüntüsünün ardındadır.
AK PARTİ geçmişte CHP’nin batılılaşma sürecinde başardığı kısmi ASİMİLASYONU, tamamlamak, doruğa çıkarmakla görevlidir.
Anadolu’daki Müslüman Türklerin, sahip olduğu değerlerin batı kültürü karşısında ASİMİLE edilmesinin ne anlama geleceğini ileride tarihçiler yazacaktır.
AK PARTİYİ oluşturan:
İSLAMCILAR, laiklik ve batı kültürü karşısında ASİMİLE olmuşlardır.
DEMOKRAT SOLCULAR, batının, liberal, kapitalist batı değerleri karşısında ASİMİLE olmuşlardır.
DEMOKRAT LİBERALLER, İSLAMCILARI VE DEMOKRAT SOLCULARI kendi yollarına katarak, ASİMİLE ETMENİN gururunu yaşamaktadırlar.
TOPLUM ise bütün yapılarıyla, neticeyi kendi çıkarları açısından beklemekte, işe ekmek gözüyle bakmaktadır.
BATI, batılılaşma sürecinde kullandığı ULUSALCI CHP yerine, yeni bir partner bulduğu için ÖVÜNÇLÜDÜR.
CHP ise, ÜLKE İÇİNDE KAZANDIKLARINI KAYBETME KORKUSUNU YAŞARKEN, ülke dışında BATI KARŞISINDA GÜVENİLMEZ DURUMA DÜŞMENİN ŞAŞKINLIĞINI YAŞAMAKTADIR.
Olay, batılılaşma sürecine çıkar amacıyla bakanlar için önemli değildir.
Olay, batılılaşma sürecine kapitalizm karşısında yenilgiye uğradık, bu süreci aşmak gerek diye bakan DEMOKRAT SOLCULAR için bir kimlik meselesidir.
Olaylar ULUSALCI CHP için yetkisi, rütbesi elinden alınmış, görevden azil edilmişlik konumundadır.
Ancak olaya dini inançları açısından bakanlar için durum ciddidir. MÜSLÜMANLAR batılılaşma sürecine, LAİKLEŞEREK VE DÜNYEVİLEŞEREK baktıklarında, huzurdaki hesaplarının nasıl olacağını KUR’ANDAN öğrenmek zorundadırlar. Aksi halde hesap büyük hüsranla sonuçlanabilir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.