- 540 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Büyüklere Masallar)(29.blm)
Bir ışık gördü,ölümün ötesi kitabında okuduğu gibi,parlak beyaz bir ışık,artık boyutunu değiştirdiğini düşündüğü anda,hala hayatta olduğunu,midesinin yıkandığını farketti.Bu girişim başarısız olmuştu.
Monoton hayatına geri dönmüştü,çalıştığı yerel gazeteye,bitiremediği tezine,borçlarına,İremi hayal ettiği gümnlere,Necmiden defalarca yazdığı ve cevap alamadığı mesajlara geri dönmüştü.
Murat çalıştığı dergi için analiz etmesi gereken filmi defalarca izledi,her izleyişinde farklı anlamlar çıkarmaya başladı,yerel gazetede muhabirlik ve akademisyenliği bir arada yürütmeye çalışıyordu,Sinemin işinden ayrılması ekonomik açıdan zor günler geçirmelerine sebep olmuştu.Bunula birlikte muhabirlikten zevk alıyordu,kendine ait bir köşesi olması az okunan bir ilçe mecmuası da olsa,yazmak ve araştırmak onu rahatlatıyordu.Son bulduğu makaleyi tekrar okudu,filmde oğlancılığın olması ilgisini çekmek için yeterli olmuştu,yazıişlerine köşesinde filmi işleyeceğine dair bilgi vermişti,kendi hayatı ile bağdaştırmaya çalıştı,filmde ulağın gelişi ile cesaretlenen çocuklar gibi,yaşadığı bu iki yüzlü hayattan çıkmalı gerçekleri Sineme açıklamalıydı,eninde sonunda ilişkisi olduğu ortaya çıkacaktı,hiçbir yalan gerçeğin aydınlatıcı ışıklarına dayanamazdı,kafasını yeniden toplayıp,tekrar okumaya çalıştı:
" Filmi iki ana bölüme ayırmak gerekmektedir. Birinci bölüm Gezgin/Seyyah Zekeriya’nın köye gelme anı ve öncesindeki köy yaşantısıdır. İkinci bölümde ise, Gezgin/Seyyah Zekeriya’nın masalını anlatmaya başlamasından sonra gelen gelişmelerdir.
Zekeriya’nın geldiği köy; çocuklara zulüm eden, çocukları döven, çocukları ağır işlerde kullanan bir halktan oluşuyor. Çocuklarıyla ilgilenmeyen, sevgi gösterisinde bulunmayan ebeveynler bulunmaktadır. Erkekler kaba ve anlayışsız insanlardır.
Köyde fahişelikle beraber oğlancılık köylüler arasında yaygınlaşmış, küfür ve insanları aşağılamak normal bir hal almıştır. İnsan dövmek, öldürmek ve kavgalar köylünün rutin hayatı olmuştur.
Çocuklar, büyüklere nazaran kendi aralarında daha uyumludurlar. Daha iyi anlaşıyorlar. Oyunlar oynuyorlar. Büyüklerin kendi aralarındaki sürtüşmelerine ve kavgalarına anlam veremeyip büyüklerinin yaptıkları karşısında üzülmektedirler.
Gençliğinde fahişelik yapan bir kadının kendi öz kızını zorla fahişelik yaptırabilecek kadar ahlaki değerleri deforme olmuştur. Ve yaptıklarını çekinmeden rahatlıkla dillendirebilmektedir. Kızının durumunu haklı gerekçelerle savunan anne kızını zincirle de bağlamayı bir marifet sayabilmektedir. Bütün köylü bu annenin yaptıklarına göz yummaktadır. Sadece Meryem bu yapılanların haksızlık ve doğru olmadığını haykırsa da anne tarafından hakaretlere, küfürlere hatta dayağa varacak tepkilere maruz kalmaktadır. Köylü de film seyreder gibi izleyerek durumdan keyif almaktadır.
Sözün kısası kötüler köyde hâkimiyetlerini ilan etmiş, saltanatın tadını çıkarmaktadırlar. Kötülük normalleşmiştir. İyiler pasife edilmiş, gelişmeleri uzaktan sessizce izlemekle yetinmektedirler. Sayısı az olan iyilerin arada bir tepkileri de cılız kalmaktadır.
Pasifsize edilmiş ve gelişmelere boyun eğen birkaç iyinin dışında, bozulmamış çocuklar da vardır. Dünyaları hala iyilikten yana olan çocukların bu iç dünyalarına tercüman olacak ve kendilerini kanalize edecek biri gerekmektedir.
Köyde okuma yazma bilen yok. Sadece kahvecinin oğlu okuma yazma bilmektedir. O da ezilmişlik psikolojisinden nasibine düşeni aldığından, çaresiz iyi bir kahraman durumundadır.
İyilerin çıkmaza girdiği, kötülüğün her yönden rüzgâr gibi estiği bir zaman diliminde Seyyah-Gezgin köye gelir.
Ahlaki ve sosyal çöküntü içinde yüzen köylünün gözünde gezgin, yabancı ve tehlikelidir. Uzak durulması gereken biridir. İlginçtir gezgin köyün büyüklerini muhatap almamaktadır. Sadece çocuklarla iletişime geçmektedir. Bunda çocukların zihin ve duygu dünyalarının hala bozulmamış olmasının etkisi büyüktür. Çocuklar ön yargılı değildirler. Kötülük iç dünyalarını hala kirletmemiştir. Çocuklar saf ve temizdirler. Çocukların merhamet ve vicdani yönleri hala körleşmemiştir. Kötülükle yüzleşmemiş ve büyüklerden gördükleri acımasızlığın etkisiyle iyiliğe daha yakın durduklarından Gezgin için çocuklar bugünün ve yarının yeşerecek filizleridir. Çocukların yönlendirmesi ve ilgisini toplamak gezgin için daha kolaydır.
Çocukların köy hayatından memnuniyetsizlikleri nedeniyle masaldan etkilenmeleri ve masaldakilerini reel hayata aktarmaları hem kolay hem de hızlıdır. Gezginin etkileyici anlatımı ve anlatıma oyunculukta katmasıyla çocukları kuşatması ve etki bırakması kolaylaşmaktadır. Ayrıca gezgin anlatıma oyunculuk katması çocukların dikkatinin dağılmasının önüne geçerek, çocukların anlatılanları bütünüyle algılamasını sağlamaktadır.
Masal, çocuklarda bir değişim yaratıyor. Önceleri sakin olan Ferhat zalim-gaddar babasının yüzüne - dayak yiyeceğini bile bile - haykırıyor. Ömer babasına korkmadan karşı çıkıyor. Sevdiği kıza karşı duygularını dedikodulara ve kafasının karışıklığına rağmen açıyor, kıza kendisiyle kaçmasını söylüyor. Hatta Ömer’in cesareti köyün en zalim ve gaddar adamını dövecek noktaya kadar varabiliyor.
Meryem, gezginin gelmesiyle daha doğrusu masaldan sonra daha anlayışlı, hoşgörülü bir kadın olmuştur. Meryem, kızını pazarlayan kadına giderek yumuşak ve tatlı bir dille yaptığının yanlış olduğunu anlatacak kadar akıllanmaktadır.
Masal, iyinin iyiliğini; kötünün kötülüğünü dışarı vurmasını sağlıyor. Böylece köyde iki grup ortaya çıkıyor: iyiler ve kötüler. Her iki tarafta kendi gerçeğini ortaya koymaktadır. Ulak’ta tarafsız yok. Ya iyisin ya da kötüsün…
Ulak’ta iyi olmanın yolu okumakla olur mantığı kurulmuştur. Okuyan ve yazan değişir, aydınlanır. Hayatın anlamına daha yakındır. Okumak insanı doğruya götürür. Ömer’in okuması köyde bir farklılıktır. Gerçeği görmedir. Ömer okumasıyla cahillikten uzak kalmıştır. Mehmet’in yıllarca okuması ve bir gecede aydınlanması ve etrafına değişimi anlatması yine okumanın getirdikleridir. Mehmet’in kitabını temize çekenlerin iyi olma ve iyi anlatma gayretini de okuyarak aydınlanmanın işaretleri olarak kabul etmek gerekmektedir. Tabii her okuyan aydınlanmaz tezi de unutulmamıştır. Kitabı kopya eden birinin yazmayı bırakması okumanın getirdiği iyiyi içine sindirememesi her okuyan aydınlanmaz tezidir. Yazmayı bırakan kişi kendisiyle yüzleşmekten korkan okuyucuların varlığına işaret etmektedir. Kitap insanların niyetlerini ortaya çıkarmıştır. Kötü niyetli kişi değişime direnmiştir. Değişmekle elindekilerini kaybetmeyi göze alamadığından kötülüklerle iş birliği yoluna gitmiştir. Ve tehlikeyi yakından gördüğünden amansız bir mücadeleyi başlatanların önde geleni olmuştur.
Meryem’in kucağındaki saksı her ne kadar Leo filminden alınma bir sahne görüntüsü olsa da umudu, canlılığı, sevgiyi, doğayı ve değişimin başlangıcını temsil etmesi anlamında önemlidir. Her şeye rağmen yeşilliğini ve tazeliğini koruyan bitki insanların her koşul ve şartlarda ne olursa olsun canlılığını ve diriliğini koruması gerektiğine vurgu yapmaktadır. Karanlıkta yaşayanlara, saksıyla hayat verilmek istenmiştir.
Bir evladın babasının mezarına işemesi, amansız cüzam hastalığına yakalanan kocasına kadının el sallaması… Bu iki sahne dikkat çekicidir. Cesur bir yönetmenin çarpıcı sahneleridir. Çocuk, bir töreye, bir geleneğe en önemlisi kötülüğü temsil eden bir geçmişin üzerine işemiştir. Yanlış yolda olan bir baba da olsa yanlışı mazur görülemez. O yanlışa saygı duyulamaz. Baba bir kültürü temsil etmektedir. Hem de iyiliği yok etmek isteyen, insanlığı karanlığa mahkûm etmek isteyen bir kültürün önde gelenidir… Cüzamlı kadın el sallarken her şeye rağmen sevginin ve saygının varlığını anlatsa da, bir bitişi ve çaresizliği göstermek istemektedir. Eğer iyi olsaydın geri de kalmaz, sana güle güle demez, seninle yan yana kurtuluşa, aydınlığa yol alırdık demeye getiriyor."
Makale filmi çok güzel özetlemişti,köşesinde yer vermeye karar verdi,bir an için hayal kurdu,yarın ki köşesine,mutassıb kasabanın yerel gazetesinin köşe yazarı olarak şöyle başlasaydı,
sevgili hemşehrilerim;
ben ulak filmindeki kötülüklerin kol gezdiği bir köyde büyümedim ancak oğlancılığın gizli ama yaygın olduğu; çocuk tacizlerinin, namus cinayetlerinin sık sık işlenip örtbas edildiği bir kasabada büyüdüm,çocukken bir yabancının tacizine uğradım,yakın akrabamın tecavüzüne uğradım,ben bir homoyum,çoçukluğumda cinsel tacize uğradım bu durum bende zevk ve acıyı birlikte yaşamayı öğretti,daha sonra birçok hemcinsimle birlikte oldum"
bu satırları okuyanlar nasıl bir tepki veririlerdi, diye düşündü,köşesinde ramazan aylarında yer verdiği ayetleri,hadisleri düşündü,sonra,herkesin tanışık olduğu bu küçük yerde ailesinin başına gelecekleri düşündü ve sonra yazdığı başlığı ve alt satırları sağ tıklayıp "delete"tuşuna bastı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.