- 724 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KISMET MESELESİ
Aylardan temmuzdu ve son yılların en sıcak günleri yaşanıyordu sanki. Üstelik Ramazan ayı da Temmuza rast gelmişti. Şehir adeta yanıyordu. İkindiye kadar şehir kendini öldürüyor sonra yeniden diriliyordu adeta.
İftar vakti yaklaşırken cadde ve sokaklar hareketlenmeye başlamıştı. İki üç saat öncesinde cinlerin top oynadığı yollar, birden renklenivermişti insanlarla. Kimi alışverişten sonra, kimi iş dönüşü pidesini alarak evinin yolunu tutmuş, kimi de iftar daveti için yavaş yavaş yola düşmeye başlamıştı.
Tahir Bey iftar için o gün kardeşine davetliydi. Bir yandan bagaja bir şeyler yerleştiriyor diğer yandan da geç kalmamak için aile fertlerini uyarıyordu. İhtiyar babasını arabanın ön tarafına oturttu. Çok susamıştı. Yemeklerle arası iyi idi ama onun en çok istediği şey buz gibi bir suydu. Suyu yaz, kış soğuk içerdi.
Telefonu eline aldı. Kardeşini aradı:
-Sahir, aman soğuk suyu çok hazırla, bilesin bir sürahi kesmez beni, diyerek son ikazını yaptı. Sonra babasına dönerek:
-Hatırlıyor musun Baba, otuz üç sene evvelki ramazan ayı da temmuza rastlamıştı ve yine çok sıcaktı. Hiç unutmam o yıl fabrika inşaatının çelik çatısını boyuyorduk. Öğle saatlerinde demire sürdüğümüz boya sıcağın etkisiyle akıp gittiğinden, ustabaşı öğle istirahatını zorunlu olarak üç saate çıkarmıştı.
Baba, oğlunun hatırlattığı günlere döndü. “Ne zor günlerdi” diye düşündü.
Tahir Bey, fakir bir ailenin en büyük oğluydu ve yaz tatillerinde çalışarak okul harçlığını çıkarırdı. Eğitim Enstitüsünü ara vermeden bitirip, öğretmen olmuş, yurdun çeşitli okullarında öğretmenlik yaptıktan sonra memleketine tayin yaptırabilmişti.
Tahir Bey, babasının cevabını beklemeden sesinin tonunu sertleştirerek eşine seslendi:
-Ya Nezaket ezan okunacak siz hala çıkacaksınız. Biraz çabuk olun yav. Kapıyı pencereyi de kilitlemeyi unutmayın ha!
Evleri apartmanın zemin katındaydı. Yirmi dokuz senelik öğretmendi ve ancak kooperatif sayesinde ev sahibi olabilmişti. Gerçi kooperatif henüz bitmemişti ama şansının yaver gitmesiyle ilk teslim edilen blokta dolu kura çekmişti. Zemin kat diye üzülmesine üzülmüş fakat kiradan kurtulduğu için de bir o kadar sevinmişti.
Tahir Hoca’nın ikazı işe yaradı. Ev halkı bir bir arabaya, O’da yaşlı arabasının şoför koltuğuna yerleşti ve “tamam mısınız?” diye sordu. Herkesin arabada olduğunu biliyordu ama aile reisi olmanın verdiği bir sorumlulukla bu soruyu hep sorardı.
Nezaket Hanım’ın “tamamız tamamız, haydi sen yürü” ikazıyla otomobilini çalıştırdı ve yola koyuldu. Bir yandan dikkatlice araç kullanıyor ve yolda gördüğü tanıdıklarına selam veriyor diğer yandan da eşine laf atıyordu:
- Nezaket dur bakalım senin elti bize neler hazırladı.
Eşinin bu soruya cevabı kısa ve netti “misafir umduğunu değil, bulduğunu yer Tahir Bey.
Babasının, gelinini “öyle, öyle” diyerek tasdik etmesi üzerine Tahir Bey sustu. Artık arabada derin bir sessizlik hâkimdi. Gerçi kardeşi Sahir’in evine de çok yaklaşmışlardı.
Ezanın okunmasına birkaç dakika kalmıştı. Cadde ve sokaklar yine derin bir sessizliğe bürünmüştü. Diğer zamanlar en azından çocuk sesleri ile yankılanan sokaklarda hayat durmuştu adeta.
Ama durmayan biri vardı. Ezanın okunmasıyla herkes boğaz telaşına düşmüşken o, başka bir telaşın içindeydi. Avını tesadüfen keşfetmişti. Sanki zamanla yarışıyordu. Apartmanın arka tarafına geçti. Etrafı kolladı. Kimsecikler yoktu. Balkona çıkıp, duyulur kaygısı gütmeden camı kırdı. Büyük bir iştahla eve girdi. Tüm odaları aradı ama götürmeye değer hiçbir şey bulamamıştı.
O, tecrübeli bir hırsızdı. Ev sahipleri hırsızdan korunmak için türlü yollar arar, ama O’da bulurdu. İşi buydu. Son zamanlarda buzdolabının dondurucu bölmesine altın saklamak adet olmuştu. Mutfağa girdi. El lambasının ışığı tezgâhın üstündeki baklava tepsisine takıldı ve o manzarada biraz durdu. Baklavaya zaafı vardı belliki. “Önce iş” diyerek buzdolabına baktı. Aradığı orada da yoktu.
-Bugün boşa çaldık galiba, dedi hayıflanarak. Sonra baklava tepsisinden birkaç dilim baklava yedi. Fısıltılı bir şekilde “Allah için güzel olmuş” dedi. Buzdolabının üstünde gördüğü stike bir şeyler yazıp, tepsinin yanına yapıştırdı. Sonra girdiği yoldan çıkıp gitti.
Nezaket Hanım, "elimiz boş gitmesin"düşüncesiyle günün sabahında kalkmış bir tepsi baklava açmıştı. Eltisine giderken baklavanın bir kısmını davet evine götürmek üzere hazırlamış, Tahir Bey’in sıkıştırması sonucu tepsiyi kaldırmayı unutmuştu.
Aile eve geldiğinde dairelerine hırsız girdiğini hemen anlamışlardı. Çünkü bir şeyler aranmış, ortalık bir birine karışmıştı. Herkes odalara dağılıp zarar ziyan derdine düşmüşken mutfağın sahibi nezaket hanımın kahkahalarını duyan diğer fertler korkuyla irkildiler. Nezaket Hanım’ın sinir krizi geçirdiğini düşünerek hemen mutfağa koştular. Nezaket Hanım gerçekten gülüyordu. Bu gülüş kriz gülüşüne benzemiyordu. Nezaket Hanım elindeki notu gösterdi.
Notta: “Yenge eline sağlık, baklavan pek güzeldi. Evi biraz dağıttım ama bir şey almadım. Allah size çok versin, Versin ki biz de nasiplenelim. İmza: Davetsiz misafir mahallenizin hırsızı” yazıyordu
Bütün aile kahkalarla gülmeye başladı. Birden Nezaket Hanım’ın aklına yola çıktıklarında eşine verdiği cevap geldi.
-Misafir umduğunu değil bulduğunu yer, Tahir Bey!
-Öyle, öyle Nezaket Hanım...
YORUMLAR
Hakkaten misafir umduğunu değil, bulduğunu yermiş Hasan bey:) gene bildiriniz gelmemiş anlamadım ki ne iş...son yorumlananlar ve yeni eklenenleri karıştırırken isminizi gördüm ve biraz da panikle hemen sayfanıza daldım, sandım ki şiir astınız , eyvah dedim yine kaçırdım:) sonra karşıma bu yazı çıktı, baklava tepsisini de görünce hemencik kendimi tepsinin içinde buluverdim:) sonra bir solukta okudum ve içimden şunu dedim, ev sahibi çok güzel bir baklava yapmış, ımmm ellerine, emeğine sağlık:) kısmet meselesi işte, şiir değil nesir okumak varmış:)
akşam akşam beni gülümsettiniz , çok teşekkür ediyorum...tebrik ve sevgilerimi bıraktım sayfanıza...her daim saygımla...
Hasan Yaylacı
Gönüller bir, bunu bildikten sonra geri teferruat
Sizi, dostluğunuzu gayet iyi biliyorum artık.
Gerisinin ne önemi var.
Çok teşekkür ederim Sevtap Hanım.
Selam ve saygılar gönderiyorum yüreğinize, muhabbetle...