19
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3320
Okunma
Yozgat’ta yayın yapan Kün Yayıncılık bünyesindeki Kün Edebiyat, Anadolu’nun heybetli rüzgârını da yanına alarak ilk sayısı ile okuyucusuyla buluştu. Ali Tavşancıoğlu yönetimindeki yayın kurulu tarafından hazırlanan dergi iki ayda bir yayınlanacak. Altmış dört sayfadan oluşan dergi, gönül ve göz dolduran yanıyla emeğin terini yansıtan bir soluğu okuyucusuna hemen veriyor. Kün Edebiyat ilk sayısında yazı ve şiirlerin sesini taşranın toprak renkli sunağına banarak okuyucunun sofrasına özgün bir bereketin lisanını taşımış.
Derginin kapağı Ahmet Yozgat çizgisini taşıyor. Tasarımdaki farklılık, sanatın derinliğinde saklanılan pencerelerin bakir bakışına geleneksel bakışın dokunuşunu yansıtarak, sanattaki zenginliğin görsel çığlığını sunmuş okuyucuya. İllüstrasyon modernin kıyılarına geleneksel temalar serpiştirilmiş. "Birde bizim gözümüzle bakın, sanatın taşra kıvrımındaki dünyaya" denilmiş sanki. Kapak tasarımdaki devinim okuyucuyu iç sayfalara götürmenin hazzını yaşatıyor ilk bakışta.
Kün Edebiyat ekibinin “Kün’lük” başlıklı önsözün finalini “Daha söylenecek çok söz var!” cümlesi ile bitirmelerindeki ucu açık manifesto, edebî anlamda çıkacak seslerinin ve çizecekleri haritanın ışığı olmuş desem yeridir. Sözün bittiği yerde sessizliğin ıslığı başlar. Söyleyecek sözü olanlar sonsuzluğun bağrına edebî yağmurlar yağdırdıkça geleceğin ilikleri cehaletin kanatlarını kapatır usul usul. Belki de harflerin ülkesine yeni bir edebî alfabe doğuracak bir duruşun geliyorum sesidir bu dergi!
Yine önsöz yazısında “Seslerin neredeyse insan adedince çoğaldığı, bu nedenle kimin ne dediğinin pek anlaşılamadığı bir zamanda yeni bir sesin muhatap bulmasının son derece çetin bir iş olduğunun farkındayız” diyerek farkındalığın ince çığlığını okuyucuya güçlü bir duruşun sesi ile yansıtıyorlar. Muhatabını bulan her ses geleceğe emin adımlarla yürüyecek dağ yürekli emek işçileridir. Dolayısıyla ilk sözleri ile taşranın bereketini sıva yapmışlar sanki bir muammanın arasında sıkışmış olan edebî sancılara!... Ve “Her şeyden evvel şunu belirtmekte fayda var ki, hiçbir dünya görüşüne, hiçbir ideolojiye yaslanmayacağız” diyerek kapılarını tek bir renge adı insan olan renge ve edebiyatın o evrensel tekliğine açtıklarını bilmek, sanırım çizdikleri yolun en billûr tanımı olacak.
Taşranın tenindeki toprak kokusu, merkezin göğünde edebiyatın sırrını arayan asıl çoğalışı gerçekleştirir. Yankı merkezden gelse de doğuş aslında taşradaki saklı sızılardadır!. Donanımın yarını kucaklaması adına merkezin güçlü kolları, taşranın da ruhudur bir bütünü oluşturacak olan anlam.
Kün Edebiyat bu anlamda ilk sayısında “Taşra ve Edebiyat” dosyasını hazırlayarak kilidi asıl anahtar ile açmayı yeğlemiş. Güzel de etmişler. Derginin her bir sayfası buram buram Anadolu, gurbet, türkü ve vefa kokuyor. Ali Tavşanlıoğlu, Prof. Dr. Kenan Erdoğan, Doç. Dr. Ziya Avşar, Mehmet Ali Çakır, Ömer Faruk Ünalan, Lütfi Ayhan değerli yazılarıyla “Taşrada Edebiyat” dosyasının temel mimarisini oluşturmuşlar. Türk Edebiyatının önemli isimlerinden Prof. Dr. Cihan Okuyucu, Dr. Şeref Akbaba, Ethem Baran, Emir Kalkan, Mehmet Nuri Yardım, Vedat Ali Tok, Yard. Doç. Dr. Gökhan Tunç, Mehmet Gürbüz’ün bu anlamda düşüncelerine de başvurulmuş.
Derginin dosya konusu hakkında paylaşılan yazılardan Ali Tavşanlıoğlu imzalı “Bize Her Yer Taşra” başlıklı çalışma Merkez -Taşra ikileminin ardındaki gerçeklere bir parça ışık tutmuş. Sayın Tavşanlıoğlu “Bilmeliyiz ki, edebiyat bir coğrafya meselesi değil, bir fıtrat meselesidir” derken edebiyatın yaratılıştaki şifrenin bir parçası olduğunu vurgulamış. Dolayısıyla Merkez –Taşra ikilemine kocaman bir noktadır belki de bu dipnot!
Son dönem Türk Hikâyeciliğinin usta isimlerinden İmdat Avşar ile bozkırın duvağına edebî sorular yağdırılarak sıkı bir söyleşiye imza atılmış. Hikâyeleri ile Anadolu insanının yüreğine iğde kokulu rüzgârlar estiren yazarın verdiği cevaplardaki doyuruculuk ise emeğin emeğe bakışındaki cömertlikle alakalı olsa gerek.
Kün Edebiyat Haziran ayında vefat eden Şair Abdurrahim Karakoç için de vefanın kapısını sonuna dek açarak üç değerli yazı paylaşmış. İhsan Kurt’un “Abdurrahim Karakoç’un Canını Adadığı Dava” Süleyman Çınarer’in “Abdürrahim Karakoç’un Ardından” ve Halil Derviş’in “ Usta” başlıklı yazılar değerli şairin şiir, yaşam ve felsefi duruşunundaki ayrıntıları vefa rengini de yanına alarak işlemiş.
Kün Edebiyatın Genel Yayın Yönetmeni Siyami Yozgat’ın “Hilmi Yavuz Anlamak/Anmak” başlıklı yazısı ise dergide şiir adına bulduğum en değerli çalışmalardan biri. Yazıyı okurken hem Siyami Yozgat’ın edebî görüşlerini, hem Hilmi Yavuz’un Türk edebiyatındaki duruşunu, hem de modern, klasik ve geleneksel şiirin bize örneklerle ve yaşanmışlıklarla sunulmasının okuyucuya sıkı bir edebî keyif yaşatmasına şahit oluyoruz.
Hüseyin Akbaş, Şafak Yolcu, Ali Bozok, Ömer Faruk Ünalan, Ersin Türkkol, Nur Saka, Mehmet Binboğa, Fatih Kocatepe, Siyami Yozgat, Ahmet Yozgat, Celal Kapusuzoğlu, Payidar Zaraman, Hasan Çekerek, Emir Aslan Karapaça, Şakir Yücesoy, Ahmet Keskinkılıç ve Ali Bozok dergide şiirleri ile yer alan kalemler arasında.
Ayrıca Rahatsız Şiirler başlığı altındaki Nur Saka imzalı “Şiir Seni İnandırsın” şiirini okurken gönlün köşelerinde şiire susayan her karış gerekli keyfi haddinden fazla alabiliyor. Aşağıdaki dizelerin insana şiirin gözlerine firar etme duygusu veren tılsımını paylaşmak istedim.
“başlangıçta sen yoktun elbet
ben yoktum
elbette yoktu aşk
kimine kız oldun bugüne kadar
kimine oğul
kimine kral kimine padişah
kimine cumhuriyet oldun
kimine mahrumiyet
çamurda yetişip de
çamur gibi kokmayanım benim ah!
dünyada konuşulmayan bir dille sevenim beni”
Deneme ve öyküleriyle Kenan Erdoğan, Ziya Avşar, Faruk Çolak, Siyami Yozgat, Mehmet Ali Çakır, Ahmet Yozgat, Celal Kapusuzoğlu, İhsan Kurt, Süleyman Çınarer, Ali Tavşancıoğlu, Ömer Faruk Ünalan, Lütfi Ayhan, Halil Derviş, Selami Celeboğlu, Hüseyin Akbaş, Akın Uyar, Ahmet Yozgat, Mustafa Çiftçi, Ercan Köksal, Üzeyir Süğümlü, Yasemin Yıldız Kün Edebiyatın ilk sayısındaki yazar kadrosunu oluşturuyor.
Yasemin Yıldız “Reçel” öyküsü ile kıracın bağrına bahar öykünmesi getiren ılık bir nefes olmuş sanki. Öykünün kekremsi bir tadı var. Acının kuyusuna okuyucunun dikkatini indirirken gerçeğin göğünde us fırtınaları yaşatan bir öykü. Yazar hayatın tam da göbeğine kıvrılmış ve gözlemin mağrur mabedinde işlemiş konunun içsel haykırışını!
Bir edebiyat dergisinde olmazsa olmaz bir köşe elbette Kün Edebiyat’ta da var. “Bir Kitap Bir yazar” başlığı altında “Lâ Sonsuzluk Hecesi/Nazan Bekiroğlu” adlı kitap Şener Özdemir imzası ile işlenmiş.
Son olarak Ömer Faruk Ünalan’ın “Kaktüse Ve Ölme Eyleminin Nedenselliğine Dair” başlıklı şiirinin final dizelerini paylaşmak istiyorum. İnsanlığın kâinatın iliklerinde akan o kutsal tek rengine ne de güzel dokunmuş çığlığı şairin!...
“Yalanlar
Ve de yılanların ülkesinde
Bedevi kalan yanlarımızın aşkına
Türkün üstünlüğü yoktur kürde
Alnımızda uzayan yol kadardır ırkım
Ve benim olmayan cisimler için
Süt için
İlkelliğimden vazgeçemem bir vakit daha
İnsanlığımdan vazgeçemem
Dedim ya
Ölüyoruz sonuçta
Tutunup deliksiz uykulara
Deliliğe vuruyoruz başımızı
Gülüyoruz.”
İlk sayı için güçlü, kendine güvenen ve kendinden emin bir adımın sesi var derginin her sayfasında. Emeğin ak alnından akan bir ırmağın kolları olmuş her biri ve edebiyatın okyanusuna derin ve toprak kokulu kulaçlar büyütmüşler sanki. Bozkırın sarı yalnızlığına edebiyatın heybetini ince ince işleyecek bir duruşun sinyalini veren Kün Edebiyat ekibine sonsuz başarılar diliyorum.
Mehtap ALTAN
Ağustos 2012