- 635 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
MİRAS-5
MİRAS-5
Mühürlü hatıraların tozlu görüntülerini,parmaklarıyla silip canlandırmak için siyah beyaz fotoğrafların içinde yattığı, albümün kapağını araladılar.Mavi masanın üstüne tek ağırlık edense, iki bardak çayla bir tabak televizyon tarifiyle yapılan kurabiyeydi.
Yanan ocağın üstündeki sarı porselen demlik ağzındaki beyaz buharıyla tavanla konuşuyordu.Zaman yolculuk hazırlığı için Lisa çayları tazeleyip tekrar yerine oturmuştu.Biri siyah bir sarı olan iki uzun saçlı kadın kafa kafaya verip, albümün ilk sayfasındaki resmi incelemeye başlamışlardı.
Lisa’nın siyah saçlarında bir çift beyaz kıl, onun hayatın içindeki koşuşturmalarının yorgunluğunu resimlere fısıldıyordu.Geçmiş kapısı olma görevini yürüten sayfalar çevrildikçe, yeni bir boyuta ayak basılıyordu.
Açılmış albümün, suskun kalmış siyah beyaz fotoğrafları konuşmaya hasretmiş gibi iki kadına içten içe sesleniyordu.İzabel her gördüğü resme, pembe ojeli ince parmak uçlarıyla bir kelebeğe dokunur gibi dokunuyordu.
İkisi birden her resme bakarken, geçmiş bir zamanın kozasını yırtıp milyonlarca kez çoğalıp kanat çırparak etraflarında gezinmesini bekler gibiydiler. Dokundukları her bir resim onların ruhunda başka bir mozaik oluşturuyordu.
Ve bu fazlasıyla ikisinin yüzüne de yansıyordu.An gelip iç çekerken derinden, an geliyordu, küçük kahkahalarla mutfağın kek kokusuna yeni bir tat katıyorlardı.Ağır ağır çevrilen resimlerde derinlere gidildikçe gidiliyordu.
İzabel ve Lisa’nın ana okulu yıllarından üniversitedeki yıllarına varana dek bakılan her kare hayatın bir nehir gibi ayaklarının altından akıp gittiğinin haberciliğini yapıyordu.İzabel o karelerden birine baktığı anda gözleri puslanmıştı.Belirsiz bir şekilde gözlerini ovalasa da, onun nereye daldığını Lisa anlamıştı.
Baktıkları resim, İzabel’in hep hayallerini süsleyen mezuniyet törenini tazeliğini saklamış olan bir kadrajdan kalmaydı.İzabel için o gün mutluluğun hüzünle göğüs göğse çarpıştığı bir gündü.
Mezuniyetindeki hayallerini anlamlı kılan tek şeyse babasının o törene katılmasıydı.Ama o gün babası gelmemişti.Tören alanını gözleriyle didik didik ararken, gelmediğini anladığında,ağlayarak siyah kepi gökyüzüne fırlatmıştı.
Onu o günkü gözlerindeki hüznü yok etmek,görevi şimdi yanında oturan Lisa düşmüştü. O günleri şimdiye taşıyan bu kareyi, Lisanın annesi çekmişti.Diğer bir sayfaya geçerken İzabelin hüznü de diğer sayfanın altında kalmıştı.
İkisinin yüzünde gülümseme goncaları açtıransa, toplu çekilmiş bir sınıf resmiydi.İkisi birden parmak uçlarıyla resimdeki küçük kafaların üzerine dokunarak bildikleri insanların başlarından geçen komik olaylarla anmaya başlamışlardı.
Lisa fotoğraftaki uzun boylu bir esmer erkeğe dokunduğunda ikisi bir anlamlı anlamlı bir birine bakmışlardı.Mavi işlemeli masa örtüsünün üstündeki çay bardağını küstürmemek için ikisi de bardaklarından küçük bir yudum almışlardı.
İzabel’in içinden çay içtiği, çay bardağı, alınan yudumdan mutlu olmuş olacak ki kenarı kızarmıştı.Lisa tekrardan resimdeki erkeğe batkından sonra İzabel’le yüz yüze geldi.
“İzabel, hatırlıyor musun Tony’i.Sen onun çıkma teklifini kabul etmedin diye gelip, bana çıkma teklif etmişti.Seni kıskandırmak için benimle çıkmaya başlamıştı.”
Bu sözler albümün kapağına yankılanırken iki kadın aynı anda kahkahalarını tazelemişlerdi.Lisa, sanki daha önce söylemiş gibi itiraflarını yineledi.
“Ama o zaman bana bir şey söylememişti.Sende söylemeyince.Benden ayrılır ayrılmazda bir alt sınıftaki Sophia ile çıkmaya başlamıştı.”
İzabel geçmişten sıyrılarak,
“Sahi o halen kasabada mı ? Karşılaşıyor musun ?” diye sormuştu.
“Evet bazen karşılaşıyoruz.”
Bu sözlerin ardından aldığı derin nefesle göğsünü şişirip nefesini verip de göğsü eski duruma gelmesiyle Lisa sözüne kaldığı yerden devam etti.
“Geçen yıl trafik kazasında eşini kaybetti.Şimdi karısından kendisine kalan altı yaşındaki oğluyla yaşıyor.Bir kaç kez John’u almak için kreşe gittiğimden karşılaşıp ayak üstü konuşmuştu.Ölen karısının yokluğunu yeni yeni kabullenmeye başlamış.”
İzabelin güzündeki gülümseme solmuş bir şekilde,
“ Halen aynı işte mi çalışıyor ? Peki çocuklarına kim bakıyor.Çok zor olmalı hayatı.” dedi.
“Yok son iki yıldır kasabadaki matbaada çalışıyor.Çocuğuna, Sophia’nın annesi bakıyor.Çoğu zaman kreşte zaten çocuk.Evet çok zor bir dönem atlattı.”
Albüm kapağı kapatılırken, geçmişin gün ışığına açılan kapıları da kapanmıştı.İki kadının sohbetini iki ye bölen küçük Jonh olmuştu.Küçük kollarının arasına sıkıştırdığı açık kahverengi bir ayıcıkla, henüz açılmamış gözlerini ovalayarak, düştüm düşeceğim edalarıyla mutfağa gelmişti.
Hafif açılan gözlerle İzabel’in yabancı görüntüsüne alışmaya çalışıyordu.Yemek masasının yanına yaklaşır yaklaşmaz Lisanın bacak arasına sığınmacı bir kedi gibi sığınmıştı.Ses tellerinde uykudan kalma bir yorgunlukla, midesindeki boşluğun doldurulmasına yönelik kelimeler ağzından çıkmıştı.
İzabel sempati toplamak için yüz mimiklerini kullanarak sevecen bakışlarıyla küçük John’u sevmeye başlamıştı.Gür siyah saçlarını annesinden alan mavi gözlerini babasından kopyalamış küçük John annesinin bacaklarına daha da sıkı tutarken halen İzabel’i izliyordu.Lisa yiyecek bir şeyler hazırlamak için yerinden kalktı.
……
Dışarıdaki havanın iyice serinlemesi üzerine Mary, evin içerisine girdi.Yaşlı Mary, yorgun adımlarıyla salonun orta yerine kadar yürüyüp, sehpanın üzerinde duran beyaz çevirmeli telefonun ilk tuşunu, narin ince parmaklarıyla iki yüz yetmiş derecelik bir daire çizmişti.
...klavye yorgunluğu dalgın kafayla anca bu kadar oldu...durgunluğuyla bir bölüm daha...en azından hiç yazmamaktan iyidir.
YORUMLAR
DİLEK YILDIZI
En derin saygılarımla selamlar...
DİLEK YILDIZI
Ellerinden öper en derin saygılarımı sunarım her daim..