GEÇMİŞE DÖNEBİLMEK
Eğer zamanı geri çevirmek mümkün olsaydı, yapılan yanlışları, doğru zannettiğimiz adımları atmazdık. Ama o zamanda biz olmazdık, büyümezdik. Yara bere içinde de kalsak olgunlaşma, pişme bu adımlarla oluyor. Yaşam bize en iyi öğretmenliği yapıyor. Yaş aldıkça ömürden, anılarda, bellekte istifleniyor. Kişiler, olaylar, acılar ve sevinçler hamlıktan olgunluğa geçişimizi sağlıyor. Hayattan kesitler, kişiler zaman zaman, bellek denilen anı depolarından kaçarak gözlerinin önüne kareler halinde geliyor.
Anılarımızda yaşattıklarımız, bugünkü kimlikleri, kişilikleri ile karşımıza çıktıklarında şaşırıp kalıyoruz. Çünkü anılarda her şey silinene kadar aynı kalıyor. Oysa hayatta ise değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Anılarımızı ne kadar korumaya çalışsak da zamana yenik düşüyor. Duygularda bundan payına düşeni alıyor. Belki de biz öyle zannediyoruz. Arı kovanına çomak sokar gibi, anıları uyandırmakta aynı etkiyi yapıyor. Binlerce düş, arı gibi seni sokuyor, yeter artık, yeter diyorsun. Belki de bu anıların sana acı vermesinden hoşlanıyorsun, zalimce olsa da. Tıpkı soğukta kanın donması, insanın geri dönüşü olmayan derin bir uykuya dalması gibi. Ya da denize düşmüş de çıkamazsın, tatlı bir uyku hali basar ya, yani ölüm, kalım anı gibi.
Anıları uyandırmakta insanda aynı etkiyi yapıyor. Küllerin arasında kalan küçük bir kıvılcım tekrar alevleniyor ve seni yakıp kavuruyor. Yanmakta insana dair diyorsan yapacak bir şey yoktur. Yanmak veya yanmamak bu yolun başlangıcında olanların tercihine kalıyor. Kimileri öylesine yanıyor ki, nedenini bilemiyor. Bir mantık aramak nafile çaba oluyor. Nedenini bulamadan, kendini sonuçta buluyor. Sevi böyle bir şey işte. Tanımı, tarifi mümkün değil gibi. Her beşere göre değişen bir ruh hali vesselam!...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.