- 675 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
MİRAS-4
MİRAS-4 Kırk yılına yaklaşmış bir dostluğun , tortulaşmış anılarını bir bardak çayda tazeleye bilmek adına akıp gidecek sohbetleriyle maziyi yakalayamayacaklarını bilerek birazdan buluşacaklardı.
Yılların getirdiği değişim rüzgarlarına inatla eski günleri eskitmemek adına ağızlarından çıkan sözlerle albüm aralarına sakladıkları gençlik yıllarını canlandıracaklardı.
Bu karşılaşma; İzabel’in yıllarca kaçmış olduğu iki ayrı hayatın içindeki çatışmaların kırılma noktalarını, bir aynada görmesine neden olacaktı.
Kariyer hırsının, onun hayatından ne çok şey alıp götürdüğünü anlamasını bir albümün arasındaki resimler sağlayacaktı.Kaçınılmaz bir hayatın akışında onulmaz boşlukların açılmaya başladığının bir haberciliğini ise Lisa yapacaktı.
Lisa kapıyı açtığında, üzerinde mutfak önlüğü vardı.Lisa’nın burnuna ve çenesine bulaşmış olan un lekeleri İzabel’i fazlasıyla güldürmeye yetmişti
.Lisa’nın yüzündeki un izlerini umursamadan kapıda onunla yanak yanağa öpüşüp,içeri girmişti.Odanın içindeki tek ses, sesi kısılmış olan televizyonun sesiydi.İzabel kapının yanındaki askılığa üzerindeki ince,kısa dar kesim ceketini, asarken, Lisa halen onu hayranlıkla izliyordu.
Lisa, yaptığı iki doğumun izini vücudundaki aldığı kilolarla fazlasıyla gösteriyordu.İzabel yıllara meydan okumuş korunmuş formu,Lisanın onu imrenerek bakmasına neden olmuştu.Her zamanki kendine barışıklığı ve açık sözlülüğüyle Lisa gülümseyerek,
“Sana hayranım, İzabel.Bu sırrını ne zaman bana söyleyeceksin bakalım.Halen o eski günlerdeki kadar güzelliğini nasıl böyle koruyabiliyorsun ?” demişti.İzabel, ona aynı gülümsemeyle anında cevap verdi.
“Hadi bu sözleri sen boş ver de sen ne hazırlıyorsun onu söyle bakalım.”
Bunları söylerken gözleriyle Lisa’nın eline bulaşmış un izlerini işaret etmişti.Lisa küçük bir kahkahadan sonra,
“Televizyonda yeni bir kek tarifi veriyorlardı.Onu yapmaya çalışıyordum.” dedi.
Lisa önde İzabel arkada küçük adımlarla, yürüyerek mutfağa doğru yürümeye başlamışlardı.Her iki adımda bir Lisa, mavi çiçek desenli halının üzerindeki rast gele saçılmış oyuncakları ayak ucuyla hafifçe kenarı itip, İzabele yol açıyordu.
Çocukların oyunlarından yorulmuş halde olan oyuncaklar, her biri odanın bir yerinde dinlenmeye çekilmişlerdi.Görünüşe bakılırsa da hepsi yerinde fazlasıyla rahattı.Mutfağa doğru ilerlerken,İzabelin dikkatini başka şeylerde çekmişti.
Tuvale dönüşmüş beyaz duvarların üzerindeki amatör bir ressama ait çizilmiş olan resimlere bakmıştı.Bir kutunun üstüne çizilmiş bir üçgen ev ve dört çöp adamdan oluşan bir aile.Resimleri görür görmez bunları yapanın Lisa’nın altı yaşındaki oğluna ait izler olduğunu anlamıştı.
İzabel bir zamanlar son derece titiz ve düzeli olan arkadaşının, şu an ki halindeki dağınıklığa nasıl geçtiğini aklından geçirmişti.İçindeki bu soruların, yapacakları sohbette cevaplanacağını bildiğinden suskun kaldı.
“Lisa, sanırım sen ressam birinin annesi olacaksın.Duvardaki tablolara bakılırsa….”
Bu söz karşısında Lisa kısa bir gülmenin ardında,
“Yanıldın tatlım.John büyüdüğünde taksi şoförü olmak istiyormuş.Nerden aklına geldiyse işte..”
derken ikisi aynı anda katıla katıla gülmüştü.
Mutfağa geldiklerinde, oda duvarının üst köşesine sabitlenmiş küçük ekran televizyon bir kadın programını gösteriyordu.Mermer mutfak tezgahının üstünde, siyah orta boy tepsinin içinde ise hazır hale gelmiş kurabiyeler duruyordu.
Kahverengi yemek masanın üstünde işlemeli açık mavi bir örtü vardı.Mutfak lavabosunun üzerinde ise kat kat yemekten kalan kirli tabaklar istiflenmişti.
Çocukların oyun izleri mutfağa kadar sinmişti.İzabel oturacağı sandalyedeki oyuncak arabayı fark edip, almıştı.
“Lisa, çocuklar şimdi nerede ?”
“Az önce ikisine oyun oynamakta yorgun düşüp uyudular.”
Lisa, konuştuğu yerde bir yanda da mermer tezgahının üstündeki tepsiyi, ısınmış olan fırına yerleştirdi.Üstündeki önlüğü mutfak askılığına asıp, ellerini yıkadı.İzabel sanki yeni gelmiş gibi hasret göstergesi olarak,ona yeniden sarılarak hoş geldin demişti.
Karşı sandalyeye oturup sabırsızlıkla,
“Anlat bakalım neler yapıyorsun ? Nasıl oldu da kasabaya gelmeye karar verdin ?Kaç gün izin aldın ?”
derken, İzabel’in çoğu iznini şehirde geçirdiğini bildiğinden bu soruyu sormuştu.İzabel, peş peşe sıralanan soruların hangisine önce cevap vermem gerekir diye düşünürken rast gele cevaplamaya karar verdi.
“Sadece bir haftalığına izin almıştım.Şehirden biraz sıkıldım.Kendimi dinlemek istedim bir an.Ne yaptığım konusuna gelince, bir makinenin işleyen dişlilerine uyum sağlamış bir şekilde iş ve ev arasında gidip geliyorum.”
Lisa anlamlı bir şekilde göz kırparak,
“Tom’la ilişkiniz nasıl gidiyor ? Artık evlenmeyi düşünmüyor musunuz ?”
diye sormuştu. O an İzabel’in içine attığı ayrılığın cam kırıkları gözlerinin içine batar gibi olmuş, yüzünü soldurmuştu.Kendin bile sakladığı şeyleri Lisa’ya fazla yansıtmak istemeden kısa sözcüklerle, derin bir nefes alıp, açıklamaya karar verdi.
“Bir ayrıldık.Yürütemedik.Bitirdik her şeyi.Hayatına başka biri girmiş.”
Bunları şaşkın gözlerle işiten Lisa hemen içindeki sözcükleri ağzından çıkardı.
“Ama nasıl olur bu ? Bunca yıldır anlattığın kadarıyla her şeyiniz harika gidiyordu hani ?”
İzabel, kendisini şehirden uzaklaştıracak kadar büyük olan hayal kırıklıklarını tazelememek için konuyu değiştirmeye karar vermişti.
“Lisa olmayınca olmuyor işte.O kaybetti asıl beni.Artık umurumda bile değil.Neyse bunları sen boş ver…Sen kendinden bahset bakalım.Nasıl gidiyor annelik ?”
“Gördüğün gibi hep koşuşturma içinde.Yorucuda olsa hayatımın içindeki en güzel koşuşturma.Onların her geçen gün büyürken yanlarında olmam tarifsiz bir duygu.”
“Lisa peki kaçırdığın kariyeri,tekrar yakalayabilecek misin ? Neden bakıcı tutup da iş hayatına dönmeyi hiç düşünmedin ?”
Lisa küçük bir kahkaha attıktan sonra,
“Tatlım bakıyorum şirket işlerine kendini kaptırmış gazeteciler gibi sorular soruyorsun.” derken, gülümsemesini sürdürürken konuşmasına da devam etti. İzabel’
bu alacağı cevaplarla kendi kimliğindeki sorulara cevap almak ister gibi onun sözlerinin devamını can kulağıyla dinlemeye başlamıştı.
“Kariyeri belki yakalayabilirim.Aslında pek yükseklerde değil gözüm yok artık.Onun için sıradan bir işte olsa ilerde yapabilirim.İş hayatını bir şekilde yakalayabilirim.Ama çocuklarımın büyümelerini bir daha asla görme şansına sahip olamam.İlerde pişmanlık duymamak adına ben böyle bir seçim yaptım.Ve yaptığım bu seçimden son derece memnunum.”
İzabel aldığı cevap karşısında kendini derin kuyuların içinde hapsolmuş hissetmişti.Lisa’nın hayata bakış açısındaki somut şeylere tutunmasına karşın kendisinin hayat adına tutunacak hiçbir şeyin olmayışı,zihninde karmaşaların artmasına sebep olmuştu.
Bu yüzden kendisini hayatın içindeki bir boşluğun kıyısında olduğunu anlamaya başlamıştı..Hayatının iki parçası vardı.Biri Tom diğeri şirketteki yükselme hırsı.Tom hayatından çıktığına göre şirketteki işi onun yalnızlığına ne kadar ortak olabilecekti.
İzabel’in aklına takılan diğer konuysa, ilerde kendisinin bir çocuğu olup olmayacağıydı.Onun kafasındaki karmaşanın yüzüne yansıdığını gören Lisa,
“İzabel ne oldu daldın sanki…”
“Yok söylediklerini düşünüyordum.”
derken, elindeki poşetin varlığını algıladı.Lisa uzatırken,
“Aslında onlara oyuncak almayı düşünmüştüm.Kasaba ters düştüğü için zaman kaybetmemek için başka bir hediye getirdim.Umarım beğenirsin.”
Lisa merakla elindeki poşeti açıp, içindeki küçük hırkaları çıkardı.
“Bunlar çok harika İzabel.Hem de çok.Senin böyle örgü işleriyle uğraşacağın kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.”
bunları söylerken Lisa bir yandan da hırkaların birini gözlerine yaklaştırıp motiflerini incelemeye başlamıştı.Lisa’nın bu merak dolu bakışlarını şaşkınca izleyen İzabel sıkılgan bir ses tonuyla,
“Şeyyy…aslında ben yapmadım annemin çok önceden benim için yapmış…”
Lisa gözlerini elindeki hırkandan ayırırken,
“Bende bir an senin yaptığını sanmıştım.Bu modelden bir ara bende yapmaya çalışmıştım.” demişti.
İzabel ikinci şaşkınlığını hemen sözleriyle dile getirmişti.
“Nasıl yani sen örgümü örüyorsun ?”
“John’a hamileliğimde başlamıştım.Vakit geçirmek için güzel oluyor.En çok da bittiğinde onların üstüne giydirmek bambaşka bir duygu.”
Mutfağın belirsiz bir köşesinden duyulan zil sesi,fırındaki kurabiyenin piştiği haberini vermişti.Fırından çıkan kurabiyeler servis için tabaklara konulmuştu.
Lisa, çay suyunu koyduktan sonra bir başka odaya geçmiş,mutfağa geri döndüğünde elindeki kalın bir albümü bakması için İzabel’e vermişti…
...klavye yordu kafamda yorgundu.zorlamayla bu kadar oldu.yine monoton bir bölüm çıktı.birde konuşma metinleri olan yazılarda biraz hünersizim.John erkek çocuk ona hırka yerine atkı olsun hediyesi :-)))
YORUMLAR
Başlarda kendimi bir durum öyküsüne hazırladım sanırım.
İlk bölümün sonlarında hayır dedim,
bu bir kesit öyküsü olacak...
2. Bölümü bitirirken öykü okuduğumdan emin değildim.
Daha doğrusu o klasik fikir yarıştırmaları geldi aklıma.
Öykü mü, roman mı?
İsim hafızamın zayıflığını bağışlayın Dilek Yıldızı;
sanırım Northrop Frye'di.
Romanı hikayenin devamı deyip
ayrı bir tür olarak çok da itibar etmeyen bir görüşün önde gideni.
Kişisel fikrim, türlerin çok da iç içe girmemesi gerektiği.
Elbette bir romanın da anlattığı nihayet bir ya da bir kaç öyküdür. Ya bir durum ya bir zaman kesitinde meydana gelmiş olaylar zinciridir, romanda anlatılanın temelindeki ama en azından boyut yönünden bir ayrım olması gerektiğini düşünüyorum. Aksi halde roman ve öykü ayrımı gerçekten gereksizleşecektir. Kimi profosyenllerin o sert ayrımları ile kelime sayısı bazında değilse de en azından sayfa sayısında bir ayrım,ya da ayrım yapılabilecek bir sınırlama ille de olmalı diyorum.
O halde ben bu yazının sonunu beklemeliyim.
Tür açısından bu belirsizliğimde beklemenin dışında üsluba da bir iki ukala söz söylememe kalem arkadaşım izin verir sanıyorum :)
Sanki yazanda da bir karasızlık vardı. Öyle hissettim ve sordum mesaj ile.
Yanılmamışım. Yazan da devam ettiği yere kadar yazmayı planladığını söylüyor... Eyvallah.
Bu durumda anlatımın şeklini de eleştirmek ya da o konuda birşeyler söylemek de imkansız, şimdilik.
Roman boyutuna ulaşılacaksa anlatım çok güzel gidiyor.
Mekan geçişleri, ruhsal tahliller... Karekterlerin detaylı tanıtımları, olayların ilerideki olaylar zincirine geçit verir tarzda sunuluyor olması ( Örneğin babaının günlüğü, anne -kız arasındaki iletişimde, öyküde yokluğu hissettirilen babaya açılan o boşluk gibi...) roman hazırlığına gayet uygun.
Ancak öykü boyutunda kalıncaksa, ya olay ya durum tersihini çok da gecikmeden yapmalıdır yazan. Aksi halde okuru tatmin zor olacaktır çünkü, anlatılan dönemin önüne ve sonuna sarkan beklentiler çoktan oluştu. En azından ben de oluştu :)
Annenin o suskunluğunun altında yatan, kızın, en yakın arkadaşının tercihlerine çok uzak seçimlerinin nedenini etkileyen yaşanmışlıklarını, ben bu yazının sonunda bilmek isterim. Şimdi yazar, bir okur olarak benim merakımı ustaca bir manevrayla bir bölümde bitebilecek mi merakla takipteyim ve
merakımı zinde tutacak ne gibi ek olaylar girecek yazıya, kahramanların kişiliklerine yön veren hayatlarından hangi alanlara götürüleceğimi tahmin etmeye çalışıyorum.
Çok bilmiş bir okurum.
Yani işin zor Dilek Yıldızı :)
Ya öyküye çevir yönümü, ya devam olduğu gibi.....
Ben roman diyorum ustam...
Yoksa en fazla 2 ya da 3 bölümde tüm beklentilerime yanıt vermek zorunda kalem.
Tabi klasik tür ayrımlarını mühimsiyorsak.
Şekilsel sorularım ve kendi sorularıma yanıtım böyleydi.
Üslup?
Bir şairin kalemini okuduğumu her cümlede hissettim.
Yabancı isimler... Doğrusu ya cesur bir tercih, ya kasıtlı bir gizlenme, ya da yazan Türkiye dışında bir hayatı daha iyi öyküleyeceğine inanııyor... Onu da serinin devamında nasılsa göreceğiz, birlikte :)
Kasıttan kastım, sanki erkek bir kalem, kadınların iç dünyasını aralarken, dışardan tercihler yapmış olabilir fikri ki gayet de mantıklı...Gerçi kadın dünyanın heryerinde kadındır ama yine de uzun soluklu bir anlatıma ilk defa soyunan bir kalem için bence fena bir gard alma yöntemi değil hani:)
Bir iki cümlede klişe cümleler yakaladım. Onun haricinde anlatım su gibiydi. Klişe diyorum çünkü yazmaya meyledenlere, yazanların ilk öğüdü budur. "Klişe cümleler kurmayın." Örneğin, "gözlerini kırpıştırarak baktı" gibi...Ya da "Yatktan fırlarcasına kalktı" gibi... Miskin miskin gerindi, gibi mesela... Yazıdan örnek almak için geri dönmem lazım ve şimdi bu alandan çıkarsam kaybolurum endişesindeyim ama bir iki cümle vardı öyle. Onların dışında usta bir kalemi okuyor gibiydim ki yazan arkadaşım ısrarla ben acemiyim diyor hâlâ... Yazmalarda ben de acemiyim kabul ama senelerin de okuruyum usta :( Paragraflamaya yeterince özen gösterilmediğini düşünüyorum ki önemlidir... Ama anlatıma söz yoktu. Ha yabancı ha Türk.... Bildiğim kadın edaları, iç sesleri, çelişkileri, değer yargıları... Hepsi tanıdıktı. Velhasıl anlatım başarılıydı.
Böylesi bir eleştiri şart mıydı?
Aslında hiç de değildi. Çok da yapılmamamlı kanısındayım :(
Paylaşım mantığımız ve yazarla konu üzerinde hemfikriliğimiz yaz dedi bana ve yazdım.
Anlatabilmiş olmanın ötesinde, okuduğum eseri ve eserinin bende uyandırdığı fikirleri yazar ile paylaşabilmiş olmayı da diliyorum. ...
Güzel kaleminize beğenim ve dost selamlarımla
ve devamı dileklerimle elbette.
Kaleminiz daim olsun Dilek Yıldızı.
saygım ile...
DİLEK YILDIZI
Ve bu yorum bana madolyon oldu...Şu an çok ama çok mutluyum buna inan kalem...
Bu yoruma aynı şekilde uzun bir cevap yazmalıyım.şu an klavye yorduğu için yarına bırakacam cevabımı.
Şu an bu güzel yorum için çok ama çok mutluyum onu bilin.
yarın bu yoruma cevap yazacağım....(gerçekten klavye yordu bu gün)
İYİ Kİ VARSIN...
SAYGIMLA...
Aynur Baş
Tam da fazla mı yüklendim diyordum ki
yanıt geldi.... Bende bir huzur şimdi, görmelisiniz :)
Öykü ,daha doğrusu nesir,
çoktandır kaleme dur dediğim yazın alanları, biraz zamansızlık, biraz
yorgunluk....
ama sizleri okudukça hadi diyorum tekrar.
Sitenin belki de en büyük yararı bana,
öyküye tekrar sempati yaratması oldu.
Güzel kalemlere rastladım çünkü.
İyi ki tanıdım kaleminizi ve sizi.
Teşekkürlerim, tebriklerim ve saygımla.
DİLEK YILDIZI
Öykü yada roman konusunda teknik olarak hiç bir bilgim yok o yüzden tür konusunda yazdıklarıma bir isim koymuşluğu yok.Roman kelimesini duymak bile bana ağır geliyor.Öykü yazıyorum desem onuda tam olarak bilmiyorum.Kurgu dahilinde planlı olarak yazmaya çalışıyorum ve yazdıkça konu uzadıkça uzuyor.Bu elimde olan birşey değil yoksa bir kaç bölümde de bitirebilirim.Ama akışına bıraktım kalemimi. Gittiği yere kadar yada sıkılana kadar.Bu arada başladığım hiç bir seriyi noktalamadım.(Ya sıkıldım bıraktım ya kendimi değişik türlerde denemek için) O yüzden bu seri nereye kadar gider bilemem.
Kararsızlık konusundaki tespitiniz son derce yerinde.Sebebine gelince acaba okunacak bir şeyler mi yazıyorum yoksa kendimimi kandırıyorum der gibi sorgularım var.Başka yazıları okurken yorumlaya biliyorum ama kendi yazımı yorumlayamıyorum.Bu bir nevi kendini aynada görememek gibi bir şey.....DEVAM EDECEM CEVABA....
DİLEK YILDIZI
Kurgunun ana taslağınını koruyarak araya farklı olaylarda katmaya çalışacağım.Bunda ne kadar başarılı olabilirim bilemem.Romana yaklaşmaya çalışacam dediğim gibi şu benim için çok zor olsada en azından denmiş olacam.
Aslında buraya kadarki yazdıklarım on üç bölüm oldu .Miras sondan kalan bölümler sadece.Bu bölümlere kadar yazdıklarım kurgunun girişi olarak düşündüm.
Yabancı isimleri fikri o an aklımdan geldi.Mekan olarak yurt dışı konusunda bir çekinge yok.şu an sadece birinci ağızdan anlatım yapmadığım için kendimi zorlamış oluyorum.Bu benim işimi kolaylaştırırdı.Kendimi yazarken terletmek için üçüncü gözle anlatmaya çalıştım.Yoksa biraz daha kolay olacaktı herşey.( örneğin- eve geldiğimde duvarların solgunluğu fazlasıyla bana garip gelmişti. cümlesindeki gibi daha iyi anlatabilirdim.)ama zorlamak istedim kendimi üçüncü ağızla anlatımla.
CEVABIM DEVAM EDECEK
DİLEK YILDIZI
Paragraf kısmı siteye atınca ayarlamakta zorlanıyorum.
Evet böyle bir eleştiri şarttı.
Ve sizin kaleminiz tanıdığım için görüş ve önerilerinizi almak isterim her zaman.Bu görüş ve öneriler bana daha iyi bölümleri çıkarmamı sağlaya bilir.
TEKRARDAN BU KADAR UZUN YORUMUNUZU HAK EDECEK KADAR İYİ BÖLÜMLER ÇIKARIP EMEKLERİNİZİ BOŞA HARCAMAMIŞ OLURUM UMARIM....
TEKRARDAN BANA VERDİĞİNİZ BU ONUR GURUR İÇİN ÇOK AMA ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM...
YÜREK DOLUSU SELAMLARIMLA.......
Beni uzaklara götürdü. Hep mezun olmadan sözler veririz buluşacağız, yollar sorun olmayacak ve anılaarr, ahhh o anılar..
Lisa her ikisinide başarabilir di. Bizim canımız yokmuydu ? Efendim güzel başladı, devam
DİLEK YILDIZI
beğendiğinize sevindim....
en derin saygılarımla...
DİLEK YILDIZI
güzel destek için sağol.
bu son bölümdü dinlenmek için.
tamamlayamaycağımdan değil de kimse sıkılmasın diye....
selamlarımla...
Davidoff
Şimdi yazını bitirmeni daha da çok istiyorum yoksa domates gibi kızarırım bak :)
Sevgilerimle Dilek Yıldızı.
DİLEK YILDIZI
ilgin için çok teşekkür ederim....
En derin saygılarımla ellerinden öptüm...