- 784 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KURGULAR DÜNYASI
Varlıkların, yaşamın, insanın yapısı incelendiğinde, hemen hepsinin kendi içinde dengesini oluşturmuş kurgular düzeni olduğunu görürsünüz.
Var kavramının kurgusuz olduğunu var saymak gerçek dışıdır. Dengesini bulmamış hiçbir şey, varlık dünyasında oluşmaz.
İnsanın beyninde, edindiği kültürü temel almış, kurguları oturmuş, muhakeme dengesi tamamlanmış düşünce düzeni vardır. İnsanların kendi varlıklarını kavrayışı, yaşama bakışları, kurguları yerine oturmuş düşünce yapısıyla kendini bulur.
Ruh ve akıl hastalıkları kapsamında ele alınan konular, insanın düşünce kurguları yerine oturmayan konulardır. Psikologlar, ruh hastalıkları doktorları kurgusu yerine oturmamış insan düşüncelerinin kurgulanması için uğraşırlar.
Maddenin yapısının kurgusu bozulduğunda her şeyin birbirine gireceği muhakkaktır.
İnsan düşüncelerinin kurgusu bozulunca, insanın dengesinin bozulacağı, geceleri uyuyamayacağı, karabasanlar yaşayacağı muhakkaktır.
İnsan, yaşama dair düşünsel kurgularını oluşturabilen yapıya sahiptir.
Sadece kendi düşünsel kurularını mı? Hayır!
İnsan; dünyasını, çevresini, toprağı, canlı hayvanları, ailesini, insan ilişkilerini kurgulayabilen özelliklere sahiptir.
Özellikle, kültürleri geniş, yönetmeye yetkin insanların kurguları, etrafındaki bütün olayları yönetmeye, biçimlendirmeye yöneliktir.
Felsefi düşünceler, ideolojiler, siyasal biçimlenmeler, dinler, hepsi kurgulanmış düşünsel yapılardır.
Yaşam içindeki insanın, ben kurgulanmadım, benim kurgularım yoktur demesi mümkün değildir.
Atalardan gelen kültürler, örf, anane, din, ideoloji…
Geçmişten gelen tarih “ki, tarihi galipler yazarak kurgular”
Siyasal biçimlenmeler,
Siyasal ilkeler, kavramlar, tanımlar,
Oluşturulan toplumsal yasalar,
Kurgulanan insanların, kurgulanmış ürünleridir.
Yönetmede güçlü niteliklere sahip olanlar, önce inançlarına, kültürlerine, geleceğe, hayallerine dair kurgular üretirler. Sonra kurgularını hayata geçirecek, metodik kurgular üretirler.
Bilim kurgular dünyasının ürünüdür. Bilimin ürettiklerinin iki temel yapısı vardır.
Birincisi; kurgulanmış varlıkların, olayların kurgusal yapılarını tespit etmek.
İkincisi; ulaşılması hayal edilenlerin, bilimsel çalışmaların, teori, tez, antitez, hipotez gibi metodik algılar içinde kurgularını üretmek.
Varlıklar ve varlıkların ilişkilerinde temel yasaları bulmak, zaten, varlık kurgusunun yasalarını bulmak demektir.
Varlıkların yaratılmasında Tanrı kavramına inanılsa da, inanılmasa da, sonuç olarak ortaya konulan her şey, varlıkların somut kurgularına “yasalarına” aittir.
Geçmişin tarihsel olayları üzerine geliştirilen yorumsal kurgular,
Gelecek yaşama dair, siyasi, ekonomik, toplumsal, dinsel, felsefi yorumsal kurgular,
Hemen hepsi, insanda var olan bilgileri temel alarak, insan muhakemesinin kurgusal ürünleri olarak karşımıza çıkar.
Gerçek denilen şey, insanın kurgulara, kurgularına inanmasıdır.
Her insanın gerçeği, kendi kültürel yapısına göre kurguladığı hayal dünyasıdır.
Din olgusu, kurgulanan felsefi hayat biçimidir. İster Tanrı’dan geldiğine, ister insanlar tarafından üretildiğine inanılsın, dinin gerçeği dinsel inanç ve yaşam kurgusunun insan tarafından kabulüdür.
Her insanın din algısı, algısının geleceğine yönelik kurgusal bütünlüğü onun gerçeğidir.
Varlıkların yapılarını tespit çalışmalarındaki gerçek, insanın beş duyusu ve varlıkları algılama noktasında oluşturduğu araçlarla edinebildikleridir.
Yani insanın gerçeği, kendi varlık yapısının sınırları ve elindeki araçlar ile varlıklar hakkında elde edebildikleridir.
Görebildiğimiz, duyabildiğimiz, koklayabildiğimiz, dokunabildiğimiz, hissedebildiğimiz kadar varlıkların gerçeğine ulaşabiliriz. Bunların yetmediği yerde, görüşümüzü geliştiren, duyuşumuzu artıran, dokunuşumuzdan ötesine dokunabilen araçlarla bilgilerimizi artırarak gerçeklerimizi oluştururuz.
Dolayısıyla varlık dünyasıyla ilgili gerçeğimiz, ulaşabildiğimiz sonuçlardır.
Peki, bilgilerimiz arttıkça gerçeklerimiz değişecek midir? Elbette.
Yani bir taraftan varlığın yapısına ulaşım sonuçları, diğer taraftan ulaşılan sonuçları değerlendirme, gerçeklerimizi değiştirecek midir? Elbette…
Somut bilgiler dediğimiz her şey, bugünkü bilimsel bulgularımızla ulaşıp değerlendirdiğimiz gerçeklerdir.
Peki, bu gerçekler gerçekten varlıkların gerçeği midir?
Hayır diyorsak.
Bilimsel bulgularımız geliştikçe gerçeklerimiz değişecek midir?
Eğer evet diyorsak, gerçek diye söylediğimiz hiçbir şey asıl gerçek değildir.
Bugün gerçek dediklerimiz, bizi asıl gerçeğe götürecek merdiven basamaklarından bir tanesidir.
Önemli olan şey, bizi asıl gerçeğe ulaştıracak merdiven basamaklarının kaç tane olduğudur?
Veya asıl gerçeğe insanlık dünya yaşamında ulaşabilecek midir?
Materyalist, pozitif bilim adamlarının buldukları gerçekler, varlıkların asıl gerçeği değil, merdiven basamaklarından bir tanesidir.
Belki iki yüz yıl sonra, bugünkü bilimin tespit ettiği her şey çöpe atılacak, bilimsel bulgular yeniden yazılacaktır.
İnsanlık bugünkü bilgileriyle, varlıkların gerçeğiyle ilgili kurgular üretmektedir.
Somut gerçekler diye söylenilenlerin her biri, bilimsel kurgular ürünüdür.
Gelecekte bu kurguları yerle bir edecek yeni değerler bulunduğunda, hepsi yalan olacaktır.
Yalan, ya gerçeği bilmeden, olayların görünebilen yüzüne ilişkin söylenilenlerdir.
Ya da gerçeği bilinerek, bilerek ve isteyerek farklı söylemlerdir.
Olayların yapısına dair ulaşılan bilgilerle üretilen kurgulara yalan demek zordur. Ama gerçekte değillerdir.
Kültürümüzde yalan kasıtla söylenilen gerçek dışı söylemlerdir.
Zaman içinde sürekli kendini yenileyen bilimsel bulgularla üretilen kurguları asıl gerçek olarak ileri sürmek, meseleye ideolojik, statükocu bakmaktır. Ayrıca bunların ileride değişebileceğine inanırken, gerçek olarak sunmak kasıtlı bir yalan olarak değerlendirilecektir.
Geçmişte ve günümüzde insanları en çok etkileyen kurgular;
Bilimsel çalışmalar üzerinde,
Felsefede,
Dinsel düşüncelerde,
Siyasi ve toplumsal konularda
İdeolojilik gelişmelerde,
Ve en önemlisi tarih araştırmalarında ortaya çıkmaktadır.
İnsanlar üzerine egemenlik kuran güçler, sözü edilen konulardaki kurguları, gerçekler olarak dayatır.
Hâlbuki sözü edilen konularda üretilen her sonuç, sadece üretenlerin kurgusundan ibarettir.
Kısaca güçlü insanların kurguları, güçsüz insanların üzerine, bilimsel, tarihi, felsefi, dini, siyasi, ekonomik gerçekler olarak dayatılır.
Allah’ın insanlığa gönderdiği son kitaba göre, yaratılmış varlıkların ve yaşamın gerçek bilgisi Tanrı katındadır.
Bilime göre varlıkların ve yaşamın gerçek bilgisi, bilimin tespit ettiklerindedir.
İdeolojilerini insanlar üzerine dayatanlara göre, söyledikleri kurgular hayatın gerçekleridir.
Her fikir adamı, bilgilerinden giderek kurgularına gerçek diye inanır. Anlatım gücüne göre, kurgularını insanlara gerçek diye sunar.
Böylece kurgular dünyasında çarpışan kurgular, insanların gerçekleri olarak, birbiriyle çelişerek, tezatlaşarak insanlığın yaşamında varlığını sürdürürler.
Hâlbuki hemen herkes bilir ki, varlığın, yaşamın gerçeği tektir.
İnsanlar tek olan gerçeği algılama eksikliklerine, yaklaşım biçimlerine, inançlarına, kültürlerine göre, kurgularıyla gerçeklerini oluşturarak, asıl gerçekten uzaklaşırlar.
Kendini bilen insan, eksiğini bilen insandır.
İnsan ne yaparsa yapsın, gerçeğe karşı daima bir adım eksik olacaktır.
Bu gerçeği kavrayan insanın, elbette kurguları olacaktır. Ancak kurgularını gerçeklermiş gibi sunması, gerçek dışı davranıştır.
Kendini bilen insana düşen şey, kurgularını insanlıkla paylaşarak, insanlıkla birlikte asıl gerçeğe adım atmaktır.
Ne var ki, insanın bencilliği, hırsı buna izin vermez.
Anlatımı güçlü, ağzı laf yapan her insan, kurgularını gerçek diye insanlara dayatma yarışındadır.
İnanç dediğimiz şey, kurgulanmış bilgilerin gerçek olarak sabitlenmesidir.
Allah’tan gelen dine inanan insan, Allah’tan geldiğine inandığı bilgileri gerçek olarak kabul ederek sabitler.
Akli, bilimsel verilere inanan insan, kendi bulgularını, kurgularını gerçek kabul ederek sabitler.
Bilginin sabitlenmesine dogma dediğimizde, bilgisini sabitleşen her düşünce kendi dogmasını yaratmış olur.
Dinler kendi dogmalarını yaratarak bilgiyi sabitlerler.
İdeolojiler kendi dogmalarını yaratarak bilgiyi sabitlerler.
Felsefi düşünceler kendi dogmalarını yaratarak bilgiyi sabitlerler.
Galipler kendi tarihlerine ilişkin bilgilerin dogmalarını yaratarak tarihi bilgiyi sabitlerler.
Her sabitleme dayatma olarak karşımıza çıkar.
Böylece dayatanlar ve dayatılanlar arasında mücadele başlar.
Aslında dayatanların da, dayatılanların da kendi sabitleri vardır.
Zira kurgular dünyasının ilkeleriyle yetişen insanlar ister dayatanlar, ister dayatılanlar olsun, kurgularına gerçek diye inanarak sabitelerine dogmalaştırmışlardır.
Dayatma iki şekilde ortaya çıkar.
Güç kullanarak dayatma,
Felsefi, düşünce, bilimsel yapı kurgulayarak dayatma.
Günümüzde dayatmalar daha çok, tarihi, felsefi, bilimsel, ideolojik, dinsel konularda kurgular yaratılarak yapılır.
Siyasetin yapılandırılması,
Tarihin yapılandırılması,
Dinlerin yapılandırılması,
İdeolojilerin yapılandırılması,
Dinsel, siyasi, tarihsel mitlerin “kahramanların” yaratılarak yapılandırılması,
Kurgular dünyasının ürünüdür. Bu kurgular gerçek diye sunulur.
Fikir adamları, medya, eğitim, yasa aracılığıyla insanlar üzerine egemen kılınır.
İnsanın tartışamadığı, tartışılmasının yasak olduğu her konu, önceden kurgulanmış, sonra egemenlik aracı olarak dayatılmış gerçek dışı kurgulardır.
Günümüzde nerede neyi tartışamıyorsanız, gerçek dışı kurgulanmış şeylerdir.
Tartışamadığınız felsefi, dinsel, bilimsel, ideolojik konular…
Tartışamadığınız, tarihi kahramanlar, simgeler, mitler…
Tartışamadığınız, ilkeler, kurallar ve yasalar…
Her biri gerçek dışı kurgulanmış, gerçek diye insanlar üzerine dayatılmış kurgulardır.
İnsanın dünyadaki özgürlüğü, kurgular dünyasının sabitelerine başkaldırışı ile gerçekleşebilir.
İnsanlığın kurguları olarak üretilmiş sabitelere başkaldıramayan insanlar, kurgular dünyasının köleleri olarak yaşamlarını sürdürürler.
Heyecanla kurgular dünyasına ilişkin kurguları gerçek olarak sunanların, özgür düşünceyle hiçbir ilişkileri yoktur.
Özgür düşünce, öncelikle “insanın kendi eksikliğinin farkına varması” sonralıkla “ürettiği kurguların gerçek olmadığının” bilincine varmasıdır.
Ancak ayranım ekşidir demeyen insan, kurgusunun gerçek olmadığını da söylemek istemez.
Mesela dine inananın, “Allah’ın bildirdiklerine göre bende oluşan inancım, benim kurgularımın ürünüdür, inancın gerçeği Tanrı katındadır” demediği, aksine, kendi inancını, dinin inancı olarak sunduğu dikkate alınırsa, konunun gerçekten nasıl gerçekten saptığı anlaşılamaz.
Mesela bilim insanının, “bilim sürekli gelişiyor, benim bugünkü bulduklarım, bugün ulaşabildiklerim, yarın hepsi değişebilir” demediği, aksine bulduklarını gerçek olarak sunduğu dikkate alınırsa, konunun gerçekten nasıl saptığı anlaşılamaz.
Her iki örnekte de, insanın sabitelerine gerçek demesi, sabitelerini dogmalaştırması, kendine ve insanlara dayatması karşımıza çıkar.
İnsanın sabitelerini oluşturan, akıl, muhakeme, iradi kararları, insana yol gösterdiği müddetçe, insanın kurguları sürekli olacak, kurgularını sabitelere ulaştırarak dogmalaştıracaktır.
Hâlbuki hemen her insanın aklı, muhakemesi, iradi kararları, kendine özgüdür.
İnsan aklının, muhakemesinin, iradi kararlarının her biri görecedir.
Görecelerini gerçek olarak görenlerin özgürlüğe ulaşması mümkün değildir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.