- 1009 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Düş Kumbaramdaki Çatlak
Çıkmaz bir sokaktaydı evimiz, bizdeki çıkmazlara yakışır vaziyette.
İlkokul üç yada dörde gidiyordum.
Çok da küçük değildim ama, hatırlarken kendimi yedi cücelerden biri gibi hissederim hep, aslında atom karınca gibi olsam da.
O zamanlar sorsanız koca kız olmuştum, ülkeyi bile idare edebilecek kadar büyümüş hissederdim kendimi. Umutlarım kadar büyüktü yüreğim..
Mesela doğaüstü güçlerim olduğuna inanırdım .
Gördüğüm rüyaların neredeyse tamamı çıkardı.
Söylediklerim ablamın hoşuna giderse "abdala malum olurmuş"diyerek tebessüm eder, hoşuna gitmezse "şom ağızlı " deyip kızardı.
Daha o zamanlarda bile iki uç ortasında bıraktılar beni.
Hiçbir zaman anlayamadım abdal mıyım, aptal mıyım?
"Bir şeyi kırk defa söylersen olurmuş" diye her defasında söylenen annem, bir kez de benim için sustursaydı ablamı
belki de şimdi deliye yakın akıllı olmazdım diyorum. Gerçi kırk değil elli defa da söyleseler değişmezdi ya gerçek.
Ama suçu atacak biri olması gerek değil mi
Yine o karanlık salonda takılı kaldı hafızam.
Belki biraz ıkınıp birkaç satır yazarsam, zamanla çıkar bu anı da kabız olmuş bilinçaltımdan diyerek, aklımda görüntülendiği üzre anlatayım ben:
Babam mutfak kapısının önünde çökmüş, ağlıyordu.
"Erkekler ağlamaz " diye biliyorduk o zamanlar,
ama o gün öğrenmiştim, bize öğretilen bütün klişelerin birer yalan balonundan ibaret olduğunu.
Annemi ağlarken hiç görmemiştim aslında, garip...
Gözümün önüne ne zaman o an gelse, odada bir karartı ve kasvet var, hiç net bir görüntü hatırlamıyorum.
Kimine göre önemli bir mevzu olmasa da benim çocuk aklımda unutamadığım bir an olmuştur bu hatıra...
Babam herzamankinden fazla içiyordu ve kumarda daha fazla kaybediyordu.
Her gece eve geldiğinde herkes uyumuş numarası yapıp yatağın içinde saklanıyordu.
Ama o gece benim için başkaydı, saklanmadım.
Babamın vazgeçmek istemediği bağımlılıkları yüzünden, annemin pul işi yaparak kazandıkları da avucumuzdan uçup gitmişken ,
hâlâ anneme "para var mı "diye sorduğunu duydum .
"Belki çok pişmandı, belki bu defa son diyecekti, herşey düzelecekti. Belki de borçları biterse, bir gece eve sarhoş olmadan gelirdi...
Belliydi, yardıma ihtiyacı var itilmeye değil" dedim. Hemen içeri koştum, demir kumbaramı getirdim.
Ama öyle böyle değil o kumbaranın içinde; tüm harçlığımı, ödevlerim bittikten sonra pul işleyerek kazandığım üç beş kuruşu bile harcamayıp saklamıştım.
Tahminen bugünün 200-300 lirası kadar olsa gerek.
Babam önce tebessümle açtı kumbarayı. Ne kadar çıkabilirdiki, işine yaramaz diye düşündü 3-5 lira..
Sonra paraları sayıp, "afferim kızıma, nasıl biriktirdin?" dedi. Halbuki niyetim birktirmek değil hiç harcamamaktı...
Ama o anki gurur bambaşkaydı... Ödüllendirilmiştim birikimimi savurduğumda. Ama mutluydum, babam gurur duymuştu benimle..
"Birgün bu parayı yerine koyarım kızım "deyip gitti.
Aylar sonra aynı karanlık köşede ben duruyordum bu defa, babamsa koltukta.
"Okulda falanca sebepten para istiyorlar, vermediğim için de derslere alınmıyorum." dedim.
Şimdi ben ağlıyordum, onun aylar önce ağladığı köşede, ama umutsuzca değil.
Çünkü ona o küçücük hayatım boyunca biriktirdiğim tüm paramı vermiştim, gurur duymuştu benimle.
Paramı savurmamış, saklamış ve tam da en çok ihtiyacı olduğu anda paylaşmıştım onunla.
Onların gözünde küçücük bir çocuk olsam da!
Kumbaramdaki para kadardı neredeyse okuldan istenen mebla.
Onu verdiğinde sorun bitecekti, derslere girebilecektim.
Babam dediki "unut o parayı, bu güne kadar seni yetiştirirken harcadıklarıma say."...
Ben de dediği gibi yaptım, hem saydım hem de saydırdım uzun uzun,
hem ona hem de derslerden bizi çıkaran okul müdürüne-nasıl bir tesadüfse ikisinin de adı Ziya’ydı.
İkisi de kara yüzlü kara vicdanlı derdim hep
( O okul müdürünü nasıl unuturum, her aklıma geldiğinde anıyorum uzun uzun ,
canımızdan bezdirmişti karne parası, gezi parası, temizlik parası, adım parası, nefes parası diye.
Sonra bir gün bir haber programında, başka ailelerden de böyle para topladığı yayınlanmıştı ve ceza evine girmişti, tam da layık olduğu yere. )
O günden sonra bir daha hiç kumbara kullanmadım.
İnsanların aklına kolay kolay gelmeyecek yerlere para saklama konusunda uzmanlaştım ve babamdan da asla birşey istemedim.
Aksine ortaokulda sınavlara girerek kendi bursumu kazandım, artık her ay asgari ücret tutarında bir mebla yatıyordu hesabıma.
Banka kartım ise elbette babamdaydı. O güne kadar yetiştirirken harcadıklarının bedelini zaten kumbaramdan almıştı aklı sıra,
ben de bundan sonraki yapılacak harcamaların bedelini peşinen ödemiş oluyordum böylece.
(Sakın sitem deme buna baba, asla! Sadece bilinçaltımı boşaltıyorum aklıma geldiği üzre.
Hani çocuk aklı kolay unutmazmış ya,
hani çocukların yaraları kolay kapanır da
ruhundakiler hiç kapanmazmış ya,
bir yerden başlayıp kapatayım istedim..
Bedeli ödenmiş yaralarımın koleksiyonları çıktı ilkin hafızamın üstüne, kusura bakma. Çoook emeğin var üstümde (!)
Pişman olup bir daha içmez, kumar oynamaz diye çocuk aklımla verdiğim kumbaramın yerini hiç bir para, hiç bir banka hesabı dolduramaz şimdi.
O kumbarada benim çiğnemek isteyip de almadığım sakızım,
sıcak yaz günü tüm çocuklar yerken yemediğim dondurmam,
çok sevdiğim horoz şekerim, cinom, leblebi tozum vardı...
Şimdi param olmasına rağmen hiç birini almıyorum.
Bu güne kadar hiç konuşmadığım, çocukça bulup üstünü örttüğüm bir anımdı bu..
Küçük bir kızın dağıtılan kumbarası,
küçük gibi gözüken büyük bir bozukluktu bu hayal kırıklığı!
GÜLŞEN MAVİ
YORUMLAR
İnsanı böyle güzel kalemler yakalamaktan ve yakaladığı hazinenin güzelliklerini görmekten daha çok mutlu eden birşey yoktur sanırım:)) ..Övgü kelimeleri yazmayı sevmesem de yazmasam içimi sıkan şeyden kurtulamayacaktım...Denemen çekti beni,anılarımla bütünleştim,çocukluğuma döndüm birden..anlatımın hoştu..
GÜLŞEN MAVİ
sevgi ve selamlar