UÇABİLMEK SONSUZLUĞA
Sabah yatağında gözlerini açtığında, yine bir gecesinin onsuz geçtiğini düşündü. Şimdiye ve şu ana kadar da hep böyle olmuştu, farklı bir durum değildi ki. Hiçbir anını, gününü birlikte paylaşılmışlığı yoktu, ama her nedense ömrünü onunla geçirmişte, sonradan kayıp etmiş gibi yokluğunu hissediyordu. Yine yüreği göğsünü delecek gibi atıyordu. Böyle anlarda; gövdesini, ruhunu ve yanında hiç olmayacak sevdiğini de alıp, gökyüzünün sonsuzluğuna uçmak istiyordu.
-“Nedir bu içime çöken acı?” diye sordu kendi kendine.
Âşık olmayı ya unutmuştu, ya da böylesini yaşamamıştı. Bilmiyordu ki bu derdin nasıl yakıcı olduğunu. Boşu boşuna bir anlam vermeye çalışıyor, neden bulmaya çalışıyordu. Oysa sevdalarda neden aranmaz, yalnızca yaşanılır ve hissedilirdi. Gözlerine inen perde biraz aralansa anlayabilecekti bu durumunu. Romanlara, şiirlere, filmlere konu olan hangi aşkın sonu mutlu bitmişti ki? Onun sevgisini de kimseler bilmeyecekti, kendi dünyasında yaşayacaktı. Sıradan, yalın hayatının içinde kocaman bir ateş yakmış, onun başında yüreğini ısıtmaya çalışıyorken, bütün vücudu kor haline gelmişti. Bunun farkına vardığında da iş işten geçmişti ne yazık ki!
Diğer rutin zamanlarda olduğu gibi, günlük işlerine dalacaktı dalmaya da, ama beyninde ki en küçük düşünce boşluğunda hemen onu getirecekti aklına. Ve yine onsuzluğun acısı bir taş gibi içine oturacaktı. Bunlar bir başkasına göre saçma ve anlamsız gelebilirdi belki. Adama sorarlardı elbette;
- “ Yaşamının herhangi bir diliminde, yerinde olmayan bir hayale bu kadar bağlanılır mı? Yaşasaydın sevdiğinle anlardık seni. ”
Bu sorulara hak vermiyor değildi hani. Yaşanılan üzüntüler, sevinçler belleklerde iz bırakırdı. Yaşanılan ortak anılarda yoktu ne yazık ki! Ama söz geçiremiyordu duygularına. Zamanı yakalamaya çalışıyordu. Yakaladığı yerden tutup; geçmişi, bugünü ve geleceği, tüm zamanları birden yaşamak istiyordu onunla. Dar vakitlere o kadar çok yaşanmamışlığı sığdırmaya çalışıyordu ki, en büyük yanılgısının bu olduğunun farkında bile değildi. Acaba farkına varsaydı da durum değişecek miydi? Bu sorunun yanıtı ise kocaman bir hayır idi. Onun için hiçbir şey fark etmezdi ki, yine onunla gönlünce, tüm zamanları birlikte yaşamak isteyecekti.
Nasıl olsa ona hep uzak kalacak, beraber olamayacaklardı. Onun yanında olabilmek mümkün değilse de, bedeninin bir parçası o olsun istedi. Düşündü, onun elleri hep üşürdü, ellerini alıp avuçlarının içinde ısıtmak isterdi. Neden olmasın diye düşündü.
Ellerine baktı; “ sağ elim ben, sol elim sen ol” dedi.
Her sabah güne gözünü açtığında, sağ eli, sol elini okşayarak; “günaydın sevgilim” diyerek öperek, onu uyandırır oldu.
Bu bir oyundu ama olsun, sevgilisi eli, bedeninin bir parçası olmuştu. Yalnızlıktan bir nebze olsun kurtulmuştu. Gözlerindeki hasretin bulutları yağdı yağacak gibi iken, sağ eli, sol elini avucunun içine alarak; “ korkma canımın içi korkma, ben hep senin yanında olacağım, ölene kadar, yalnız olmayacağız.”dedi. Ve günlerini hep böyle geçirdi… Belki de öteki dünyaya göç edene kadar, kim bilir belki…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.