- 927 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HAYATIMIN SEYİR DEFTERİ (07.06.2007 Perşembe, İzmir - Çocukları Allah çarpar diye korkutma)
Bugün otobüste gelirken arka koltukta genç bir bayan vardı. Yaklaşık üç yaşlarında çocuğu kucağında yaramazlık yapıp duruyordu. Çocuğu hastaneye götürecekleri arkadaşıyla konuşmalarından belliydi. Bir ara çocuk yaramazlığı artırdı ve kadın çocuğuna,
- Yapma kızım Allah çarpar. Dedi.
Şok olmuştum. Bu sözü toplumda hep duyardım. Ama uzun zamandır duymamıştım. O kadar çok rahatsız oldum ki sormayın. Allah’ın daha küçücük beyinlere çarpan cezalandıran olarak kazındırılması, Allah’a yapılan en büyük iftiralardan biriydi. O nedenle hemen döndüm,
— Kızım çok yanlış söz söyledin. Allah kızın yaramazlık yaptı diye çarpmaz. Daha kızın küçücük bir çocuk. Neyin kötü, neyin iyi olduğunu bilmiyor. Belli ki, sen küçüklüğünde böyle yetiştirildin. Şimdi kendi çocuğunu yetiştiriyorsun. Ama bil ki bunlar cehalettir. Cahilce söylenen sözlerdir.
— Ama amca…
— Amcası yok kızım. Cehalet içinde sözler söylüyorsun. Bu yetmiyormuş gibi, küçücük kızın bilgilerini de cahilleştiriyorsun. Allah bütün yarattıklarını sever. Onlara şefkatli ve merhametli davranır. Onları ancak büyüdükten, akılları erdikten ve defalarca uyardıktan sonra cezalandıracağını söyler. Senin kızın ise, daha reşit bile değil. Minik bir yavru değil mi? Sen yaptığın cahilliği kavramaya çalış ve kendini düzelt. İtiraz etme. İnsanlar yanlış bilebilir. Ama doğruyu öğrenmeleri üzerlerine borçtur.
Otobüstekilerde bana katıldılar.
— Beyefendi doğru söylüyor. Ne öyle? Hemen çocukları Allah ile korkutuyorsunuz. Bu yanlış. Allah yarattıklarını sever. Lüzumsuz yere çarpıp durmaz. Bakın dışarıda ne kadar kötülük var. Hangi birini çarpıyor ki? Onlara aklını başını toplamaları için zaman veriyor. Allah her kötülük yapanı çarpsaydı ortalıkta kaç kişi kalırdı? Hiç düşündünüz mü?
Özünde sözler ettiler. Genç anne ne yapacağını şaşırdı. Üzüldü, utandı, sıkıldı. Onun bu haline bende üzüldüm. Veya ben öyle zannetmiştim. Onun için,
— Kızım üzülme. Yalnız bundan sonra dikkat et olur mu? Acizliğimize, eksik bilgilerimize Allah’ı ortak etmeyelim. Allah ile çocuklarımızı asla korkutmayalım. Böyle bir şey bizim çocuklarımız üzerinde etkili olamamamızdan kaynaklanır. Kendimizi yetiştirirsek böyle bir şeye ihtiyaç duymayız. Allah’a da iftira atmış olmayız.
— Amca ben Allah’a iftira atmıyorum.
— Kızım sen öyle zannediyorsun. Küçük bir çocuğa yaramazlık yaparsan Allah seni çarpar demek, Allah’a iftiradır. Böyle bir şey olur mu? Allah kitabında her fırsatta yarattıklarını sevdiğini söylüyor. Çocukların masum olduğunu söylüyor. Allah masumlar, günahsızlar dediği çocukları niçin çarpsın kızım? Hatanda ısrar etme. İnatlaşma olur mu?
— Ama amca
— E… Âmâsı yok kızım. Vebal altında kalmak istemiyorsan kendini düzelt.
Küçük kıza döndüm,
- Yavrum annene bakma sen olur mu? Allah çocukları çok sever. Asla onları yaramazlıklarından dolayı çarpmaz. Ama Allah annelerini üzmeyen çocukları daha çok sever. Onun için annen yaramazlık yapma dediğinde yapma olur mu?
- Hı hı..
- Aferin kızım. Sakın anneni üzme. Annen sana dur diyorsa dur. Unutma Allah seni çok seviyor. Asla seni çarpmaz. Bunu annende öğrenecek. Ama sen akıllı bir kızsın. Allah’ın seni çok sevmesini istersin, öyle değil mi?
- İsterim amca…
- O zaman anneni dinle olur mu akıllı kızım?
- Tamam amca…
- Aferin, gel yanaklarından öpeyim.
Anne hala ikna olmamış bir şekilde hışımla, kinle bana bakıyordu. Sanki nerden çıktı bu adam diyordu. Otobüsteki yolcular, yanımda oturan arkadaş, amca haklı, diyerek beni onayladılar. Yanımdaki beni destekler sözler söylemek istedi. Ama konuyu uzatmamak için ben fırsat vermedim. Çünkü anne daha çok kendini rencide edilmiş hissedecekti.
Buna benzer olayları toplumun her kesiminde görüyoruz. Maalesef insanlar, güçsüz kaldıkları yerlerde, birilerini kullanarak dediklerini yaptırmak zorunda hissediyorlar. Hiç unutmam, benim duruşumda biraz serttir. Aslında kalben yumuşak biriyimdir. Ama bakışlarım örflü, sözlerim keskindir. Öyle laf dolandırmayı sevenlerden değilim. Susun dediğimde, bakışlarımla duruşumla da derim. Doğru bildiğim bir şey varsa, karşımdaki kim olursa olsun duygusallık yapmam. Ben saygıyı doğrulara karşı duyulması gereken olarak algılarım. Büyük olmak, birinden küçüksem hayatın doğruları içindedir. Zira yaş farkı bir gerçektir. Üstelik değişmeyen doğrudur. Benden önce dünyaya gelen, babam, annem, akrabalarım, toplumdaki büyüklerin benden büyük oluşları gerçektir. Toplumsal geleneklerde büyüklere yaşları nedeniyle saygı göstermek gerekir. Ancak, büyükler her zaman saygı duyulmayı hak etmeyebilirler. Bazen büyüklerden yüzde yüz yanlış olduğuna inandığın sözler, davranışlar sergilenir. O zaman saygı duyduğumuzu belirtmek için yanlışları kabul etmek gerekmez. Her ne kadar onlara karşı çıkmak saygısızlık gibi görünse de, doğruyu söylemeyi, yanlışa yanlış demeyi, doğrular üzerinde olmanın saygı olduğuna inanırım. Asıl saygısızlığın yanlışları görünce, anlamsız saygı gösterileriyle susmayı en büyük saygısızlık olarak bilirim.
Bazen bu yapım birlikte yaşadığımız insanların işine gelmez. Zira bilirsiniz insanlar genelde kendilerinin tasdik edilmesini, doğru yanlış kabul edilmesini isterler. Her ne kadar sözel olarak, “dostumsan gerçeği söyle deseler de”, asla gerçekleri kendilerine söyleyenleri sevmezler. Onlarla birlik olmak istemezler. İşin doğrusu insanlarla birlik içinde olmak, yanlışlarını görmemek, yalanlarına katlanmakla sağlanır.
Zaman içinde çevrem, akrabalarım, benden faydalanma yoluna gitmişlerdir. İşlerine gelen konularda, Mehmet böyle düşünüyor diye kendilerine pay çıkarmaya çalışmışlardır. Zira çevrem bilir ki, ben sürekli okuyan, araştıran, üniversite okumuş biriyim. Bir konuda bir şey söylüyorsam, benim bilgilerim kulaktan dolma değildir. Onlar kalplerinde böyle inanarak çıkarlarında beni kullanırlar. Fakat işlerine gelmeyen bir şey olduğunda, onların gözünde, bütün okumalarımın, tahsilimin hiçbir anlamı yoktur. Çıkarlarına ters düşen düşüncelerim olduğunda onlara göre zır cahil oluvermişimdir. .
Diğer taraftan çevrem, akrabalarım, çocukların eğitimlerinde, benim adımı kullanarak korkutma yollarını seçmişlerdir. Aile büyükleri, çocuklarına bir şey yaptırmak veya yaptırmamak istemediklerinde, “Mehmet ağabeyinize söyleriz ha” diyerek söz geçirmeye çalışıyorlardı. Çocuklar küçüklüklerinden beri aile büyüklerinin yönlendirmeleriyle benden korkar hale geldiler. Neredeyse, akrabalarımdaki bütün çocuklar, mahalledeki komşu çocuklar için ben canavar gibiydim. Benim yanımda sus pus dururlar. Yolda sokakta gördüklerinde yan yan kaçarlardı. Ne var ki, çocuklar büyüyor. Delikanlı oluyor. Evleniyor. Kocaman adam oluyorlardı. Tabi büyüdükçe çocukça korkular kaybolup gidiyordu. Yine de çocukların geçmişinden gelen yetiştirme tarzıyla benim yanımda düsturlu durmayı seçiyorlardı.
Bir bayram günü, yaşları 20–30 arasında olan kuzenlerimle teyzemin evindeyim. Şehir dışında olduğum için, baya hepimiz birbirimizi özlemiş, bayramı da bahane ederek özlem gideriyorduk. Kuzenlerden biri, teyzemin oğlu, çocuğu yaramazlık yapınca çocuğuna beni göstererek,
- Bak “Mehmet ağabey orada, sakın yaramazlık yapma seni döver” dedi.
Beynimden vurulmuşa döndüm. Bayramın bütün tadını kaçıran bu söyleyiş beni derinden yaralamıştı.
- Oğlum, anneleriniz babalarınız sizleri benimle korkuttu. Şimdi sıra size mi geldi? Anne ve babalarınızın yaptığını siz şimdi çocuklarınıza mı yapıyorsunuz? Ayıp...
- Ama Mehmet ağabey başka türlü korkmuyorlar.
- Ne yani, anne ve babalarınıza günah keçisi oldum. Şimdi de sizin günah keçiniz mi olayım? Ayıp yahu…
- Sana ne zararı var Mehmet ağabey. Sen zaten buralarda yoksun. Varsın çocukları senin adınla korkutalım. Uslu dursunlar.
- Yani çocuklarınız beni bayramdan bayrama görecekler. Ama benden sürekli korkacaklar. Adım geçince ürperecekler öylemi?
- Evet
- Yazıklar olsun size. Yahu bir düşünün. Anneleriniz babalarınız sizi benimle korkuturken ben hanginizi dövdüm. Kim benden bir tokat yedi. Aranızda benden tokat yiyen var mı? Varsa söylesin bakim.
Yaklaşık 15–20 kişi vardık odada. Birbirlerine baktılar. Kimse yoktu?
- Gördünüz mü? Kimse çıkmadı. Ben hiç birinizi dövmedim. Sırf anneleriniz babalarınız kendi çıkarları uğruna, sizleri benimle korkuttular. Sizlerde beni öcü bellediniz. Sert, dayak atan bellediniz. Şimdi kendiniz benden dayak yemediğinizi bile bile çocuklarınızı, anneleriniz babalarınız gibi kendi çıkarlarınız adına benimle korkutuyorsunuz. Şuna emin olun ki, bundan dolayı çocuklarınız benden korkar, benden kaçarlarsa, asla sizleri affetmem. Bu konuda haklarımı helal etmem. Haberiniz olsun. Hadi bu güne kadar yaptınız. Ama bundan sonra bilin ki, yaparsanız hakkım helal değildir.
Otobüsteki olaya niçin çok sinirlendiğimi umarım anlamışsınız. Hâşâ kendimi Allah ile kıyaslamam. Bu zaten büyük bir terbiyesizlik olur. Ama mantık aynı mantık değil mi? Otobüste annenin çocuğuna söylediği sözü işitince, benim akrabalarım aklıma geldi. Zavallı mağdur ben, akrabalarımın, çevremin çocuklarını yetiştirmede günah keçisi olmuştum. Onlar çocuklarını benimle korkutarak kendilerine pay çıkarmaya çalışıyorlardı.
Allah’a, dinine karşı cahilane yapılan bu davranış insanların kültüründen silinmelidir. Her şeye “Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla başlarım” anlamındaki besmeleyi, “bismillahirrahmanirrahim” diyerek Müslümanlıklarını vurgulayanlar, yaptıklarıyla bu sözün anlamını bilmediklerini gösteriyorlar.
Besmelede Allah’ın bir adının Rahman olduğu vurgulanıyor. Rahman kuşatan, sahip çıkan anlamındadır. Allah dünya üzerinde inansın inanmasın, ister Müslüman, ister kâfir fark etmez. İsterse Allah’ı inkâr eden, tanımayan olsun. Allah’a düşman olsun. Allah bütün yarattığı varlıklara sahip çıkar. Onlara koyduğu kanunlarla yaşama fırsatı verir. Allah’ın yeryüzüne gönderdiği insan, Allah’ın kanunlarıyla yeryüzünde yaşama fırsatına ulaşır. Küçük yavrular, Allah’ın annelere, babalara verdiği evlat şefkatiyle koruma altına alınırlar. Bireysel olarak anne, babalar çeşitli nedenle bu görevleri yerine getiremezlerse, toplumdaki insanlar şefkatini göstererek koruma altına alırlar. Yeryüzünde insanın beslenmesine, yaşamasına, yaşamını kolaylaştırmasına yönelik bütün imkânlar Allah tarafından verilmiştir.
Allah insanlara sorumluluk yükler. Ancak bu sorumluluğu yüklerken, “kendilerini uyarmadığımız topluluklara sorumluluk yüklemeyiz” diyerek, sorumluluk yüklenmesi için mutlaka toplumlara, nelerden sorumlu olacağına dair bilginin ulaşması gerektiğini vurgular.
Akıl sahibi olmak, aklı kullanabilir olmak sorumluluk yüklenmenin temel şartıdır. Bu nedenle, aklını kullanamayan özürlüler, saflar, yaşı gelmemişler Allah tarafından sorumlu tutulmazlar.
Sorumlu olmak için gerekli olan akıl sahibi olmak, erişkin olmak şartlarında, üç yaşında bir çocuğun durumu nedir ki? Allah’tan gelen bilgilere göre, asla çocukların sorumluluğu yoktur.
Ama “çarpar” ifadeleriyle ortaya konulan, “Allah çarpar”, “kuran çarpar” “şeytan çarpar”, “ekmek çarpar” gibi sözler, bir Müslüman’ın asla bilgiye dayalı olarak söylediği sözler değildir. Bu tür sözlerin hepsi insanların cehaletlerinden kaynaklanır. İnsanlar, ailelerinden, çevrelerinden elde ettikleri bu bilgileri hiç sorgulamadan kabul ederler. Hayatta söylemeye devam ederler. Gerçekten bu söylediklerimiz doğru mu yanlış mı demezler. Biz bunları söylüyoruz acaba yanlış yapıyor muyuz demezler.
Uydurma bir söz. Temelinde Allah’a, dinine, kitabına isyan içinde söylenir. Ama Müslüman’ım diyenler tarafından söylenir. Üstelik Allah’a iftira edilir. Kurana iftira edilir. Şeytana iftira edilir. Ekmeğe iftira edilir.
Çarpar ifadesiyle kullanılan her söz, aslında insanların cehaletlerinin yanında, çıkarcılıklarının da ortaya çıkışıdır. İnsan kendi bireyini, bencil çıkarını egemen kılmak için, bu bilgileri kullanarak istediğini yaptırmaya çalışır.
Maalesef insan bunu yaparken, en büyük saygısızlığını Allah’a yapar. Bu açıdan Allah’a, dinine inanmayan, Allahsızlar, kitapsızlar bile böyle bir saygısızlık yapmamış olurlar. Müslüman’ım diyenlerin yaptıkları bu saygısızlık, inkâr edenlerin saygısızlığından daha büyük bir suç olarak karşımıza çıkar. Çünkü bu suçta, yalan vardır. Riya vardır. Cehalet vardır. Sorgusuzluk vardır. Çıkar vardır. Çocuklar, insanlar üzerinde bencil hâkimiyet kurma isteği vardır.
Bütün bu varlar, kişilerin ne kadar sağlıksız, kişiliksiz büyüdüklerini, cehalet içinde yetiştiklerini gösterir. Böyle olanlar bu yapılarıyla, Allah katında büyük vebal altındadırlar.
Allah’a karşı vebalin yanında, insanlara karşı da büyük vebal altındadırlar. Güya iyi yapıyoruz diye yaptıkları şey, Allah’ı yanlış tanıtmak. İnsanları kandırmaktan ibarettir.
Allah zalim midir ki? Bir çocuk yaramazlık yapıyor, annesini üzüyor diye çarpacak? Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz ki? Allah’ı bu şekilde insanlara tanıtmak yalancılıktır. Küfürdür. Allah’a isyandır.
Rahman ve Rahim isimleriyle, Rahman kuşatan koruyan, Rahim yarattıklarına sahip çıkan koruyan olarak, her besmele çekişinde ifade ettiğin Allah bir çocuğu niçin çarpsın?
Allah yarattıklarına karşı sevgi dolu, merhamet sahibidir. Asla yarattıklarına zulmetmez. Allah adalet sahibidir. Bir insanın Allah’ı zalim, yakan, çarpan olarak tanıtması sadece Allah’a isyandır. Bunu ister bilerek, ister bilmeyerek yapsın. Bunu yapan insan en büyük günahı işlemiştir.