- 1021 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ne deyim bilmem…
öyle içten sarılıyoruz birbirimize,
can kardeşim, dava arkadaşım diyoruz,
yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyor tabir yerinde ise.
ve her fırsatta faydalanıyoruz dostluğumuzdan,
sonuna kadar tüketerek kullanıyoruz hissiyatımızı.
ama azcık düşünce dara maddiyatımız.
kaybedince birimiz varını yoğunu.
ne dostluk kalıyor, ne muhabbet ne de yere göğe sığdıramadığımız dava arkadaşlığımız.
birimiz dara düşüyor imtihan dünyası bu ya, diğerimiz aracımızın modelini yükseltme telaşında.
o kadar uzak hayaller peşinde ki,
gözü burnunun ucunu görmüyor.
kim ne halde bilmiyor.
hele birde o tepeden tepeden bakma vaziyetleri yokmu?
hani derler ya ben senin geçmişini de bilirim.
işte ben de öyle diyesim geliyor
-havan kime kardeşim?
hani o riyakârlıkla iki büklüm eğildiğin günleri ne çabuk unuttun?
sen kimliğini üryan etmek için bu kadar bile beklememeliydin.
sonu gelmeyeceğini bilmiyor muyuz harcamalarımızın?
kim ne zaman dünyalığa doymuş ki biz tatmin olma gayesindeyiz.
azmışça bir istekle dünyalık biriktirme çabasına girişmişiz.
açıkçası ben çok yakınlarımda olup bitene bile akıl erdiremeyecek durumdayım şuan.
bu ne iştah arkadaş?
onu al, şunu al, bunu da al.
al al al…
nerde yahu senin veren elin?
verdikçe huzur duyan, mutmain olan yüreğin taş mı kesildi?
hep alma telaşındasın?
nerde kaldı vizyonun da ki veren el olma idealin?
ha omu?
sanırım o sözlerde saklı kaldı.
çay sohbetlerinde bahsi geçen ama asla hayatımızda yer veremediğimiz o ulvi öğreti.
onu arada bir, hatta çoğu zaman görmemezlikten gelmeliyiz değil mi?
değilse nasıl bastırırız vicdanımızın bizi yoklayan cılız sesini.
yoksa nasıl direniriz iyi güzel doğru olan her iletiye karşı.
demek ki gönüller gerçekten harap olmuş,
her kuytu köşesinde bir kaplan oturuyor.
her biri bir avcı kisvesinde saldırıyor,
diğerinin elinden kapmak için avını.
ya gel yeniden adam olmaya…
yada artık edebiyatını yapma bana
dostluğun, kardeşliğin, muhabbetin.
iyiliğin, güzelliğin,
merhametin ve şefkatin…
kızılderili büyük reis yaşasaydı bu gün.
paranın yenilebilen bir şey olmadığını
bir kez daha hatırlatırdı bize.
sanırım anlayamazdık biz,
dünyayı ve üzerinde olup biteni muhteşem bir okuyuşla önümüze seren kızıl derili adamın
ne demeye çalıştığını.
onun deyimiyle beyaz adam korkunç bir iştahla sarıldı yeryüzünde gördüğü her şeye
ve her gördüğünü de kendinin olacak sandı.
elde etmek için elinden geleni ardına koymadı
hiç bitmeyecek bir hazineye konduğunu düşündü.
ne kadarda tatlıydı sahiplenme duygusu.
öyle ki tadından doyasıya yiyemedi beyaz adam.
sahiplenmeye çalışırken dünyayı cehenneme çevirdi.
kan ve gözyaşıyla yumağa çalıştığı ellerinde
kirli izler kaldı.
bunu yaparken zaten parasının üzerine para katmıştı biliyorsunuz.
şimdi insancıl oldu, çevreci oldu…
cehenneme dönüştürdüğü bu dünyayı onarmak için kolları sıvadı
yazık ki yine para kazanma telaşında.
bu kez böyle götürüyor malı…
başka ne deyim.
bayramsa eğer bayramınız mübarek ola.
allaha emanet olun.
bilginize…
mal biriktirme sevdasının sonu yok
ey beyaz adam…
son nehrin kurumasını bekleme artık…
19/08/12 bağlaraltı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.