- 941 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
FANUS
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ateist felsefecilerin dine inanan insanlar için ürettiği mantık örneğidir. Ateistlere göre din kuralları fanus gibidir. İnsanlar dine inanarak fanusun içine girip kendilerini hapsederler. İnsanın din içindeki özgürlüğü, sineğin fanus içinde zıplamasına benzer.
Ateistlerin fanus mantığının din ve dinler hakkındaki yargılardan kaynaklandığı muhakkaktır. Batı felsefecilerinin ürettiği bu mantık, batıya egemen olan Hıristiyanlık, Yahudilik gibi dinlerin uzun yıllardır görünümüdür.
Kutsal kitaplar incelendiğinde, Allah tarafından gönderilen resullerin, insan tarafından insanlığa oluşturulan fanusları “atalar dinini” kaldırmak, insanları özgürlüğe ulaştırmak olduğu görülecektir.
Hz. Muhammed’in Kur’an-la gönderdiği ayetler ve dine inancın temeli olan, “Allah’tan başka ilah yoktur” kavramı, fanusların etkisini insanlar üzerinden kaldırıp insanları özgürleştirmek olduğu halde, ne yazık ki Müslümanlar da inançlarını fanusa dönüştürmüşlerdir.
Felsefeciler, inançların fanusa dönüşmesinin nedenini “din kurallarının dogmatik olduğunu” gösterirler. Dogmatiklik, sorgulanamazlık, tartışılmazlık, değiştirilemezlik olarak karşımıza çıkmaktadır.
İnançların fanus olarak değerlendirilmesini kısaca özetlersek,
- İnanç kuralları statiktir, değiştirilemez.
- İnanç kuralları inananlar tarafından tartışılamaz.
- İnanç kuralları sorgulanamaz.
- İnanç kuralları tartışıldığı veya sorgulandığı zaman, tartışan ve sorgulayan insan dinin dışına çıkar.
İşte bu dört kural, kuralların statikliği, değiştirilemezliği, tartışılmazlığı, sorgulanamazlığı, felsefeciler tarafından din kurallarının fanus olarak benzetme nedenidir.
Allah Kur’an-da, aynı nedenlerle, insanlar tarafından üretilmiş putların “ilahların”, din kurallarının insanı köleleştirdiğinden söz ederek, insanları, yaratılmış bütün varlıklara özgür ilan eder.
“Allah’tan başka ilah yoktur” Yani insan aklının, muhakemesinin, fikirlerinin, inançlarının üzerinde, hiçbir yaratılmış varlığın egemenliği yoktur. Allah yaratıcı olarak, insan üzerindeki tüm egemenlikleri kaldırmıştır. Allah’a inanan insan, yaratılmış varlık olarak, hiçbir varlığın kendi üzerinde egemen olmadığına inanarak özgürlüğünü ilan eder.
Kelime-i tevhit olarak bilinen ve Arapçası “La ilahe illallah” olan, Türkçesi ise, Allah’tan başka ilah yoktur anlamındaki, dine giriş sözünde, insan bütün fanuslara karşı özgürlüğünü ilan eder.
Allah’a göre fanuslar,
- İnsanların din adına ürettiği inançlar ve kurallarıdır
- İnsanların ideolojiler adına ürettiği sistemlerdir
- İnsanların değiştirilemez olarak ifadelendirilen yasalardır
- İnsanların tarih içinde oluşturdukları, tartışamadıkları, sorgulayamadıkları örfler, adetler, geleneklerdir.
Ateist felsefeciler din kurallarını dogmatik olarak ilan edip, “fanus” olarak nitelerken, din karşıtı olarak ürettiği felsefi görüşlerini, ideolojilerini, insan ilişkilerini düzenleyen kurallarını, “bilimsel kanun” kavramını, bilimsel kanunlarını tartışmaların, sorgulamaların dışında tutarak yeni bir fanus üretmişlerdir.
Günümüzde batı dünyasına egemen olan;
Yahudilik, Mısır Firavunlarının oluşturdukları Fanus’a “atalar dinine” karşı çıkarak, insanları özgürleştirirken,
Hıristiyanlık, Roma ve Yahudi dünyasının oluşturdukları Fanus’a, “atalar dinine” karşı çıkarak, insanları özgürleştirirken,
Müslümanlık, Putperest Arapların ve etrafındaki ülkeler ile Yahudilerin, Hıristiyanların oluşturdukları Fanus’a, “atalar dinine” karşı çıkarak, insanları özgürleştirirken,
Allah’ın Kur’an-daki ayetlerde belirttiği gibi “insan çıkarları yüzünden azarak, nefsine (arzularına) köle olmaktadır”
İnsanın çıkarları için, arzularıyla, nefsine yani, aklına, muhakemesine, ürettiği ideolojik, dinsel, siyasi kavramlarına uyarak hayatını kısıtlaması, Allah tarafından insanın kendisini köleleştirmesi olarak nitelendirilmiştir.
İnsan aklı, edindiği kültürün sınırları “fanusu” içinde çalışmaktadır. Kültürler değiştikçe, aklın çalışması, ürettikleri değişir. Kültürlerini değiştiremeyenler, tartışamayanlar, fanusları içinde zıplayıp dururlar.
İnsan muhakemesi, aklının sınırları “fanusu” içinde hükümlere ulaşır. Statik kültürlerine göre çalışan aklın kurduğu tüm muhakemeler, insana değiştiremediği, tartışamadığı, sorgulayamadığı fanuslar ürettirip, kendini içine hapsettirir.
Muhakemelerin ürettiği fikirler, ideolojiler, hükümler “yasalar”, statik, değiştirilemez, sorgulanamaz, tartışılamaz noktaya geldiğinde fanuslaşırlar. Bu durumu insan kendisi yaratır. Kendi fanusu yarattıktan sonra içine girerek, sinek gibi özgürlük için zıplar durur. Ama bir türlü dışına çıkamaz.
Fransız kültür devrimi, insanlığın Yahudiliğin, Hıristiyanlığı dinsel olarak, Kralların, düklerin, baronların siyasal olarak ürettikleri “fanuslara” karşı yapılmıştır.
Aynı dönemlerde Müslümanlar da tarihlerinde ürettikleri, “itikadı ve ameli mezhepleriyle, tarikatlarıyla, cemaatleriyle, babadan oğla geçen siyasal düzenlemeleriyle, toplumda tartışamadıkları, sorgulayamadıkları, mezhep, müçtehit, içtihat, fukaha, fetva kavramlarıyla kendi fanuslarını oluşturmuşlardı.
Batıdaki kültür devrimi fanus haline getirilmiş Müslümanların inançlarını ve yaşamlarını sarstı.
Fransız kültür devrimi, dine karşı, din karşıtı “laik düşünceyi”, krallık, padişahlık, baronluk düklük “burjuvasına” karşı, cumhuriyet, demokrasi ideolojilerini üretti.
Laiklik düşüncesi, ülkemizde bazı muhafazakârların iddia ettiği gibi “dinlere özgürlük” değil, din kurallarının dışında yaşam oluşturmaktır.
Siyasal olarak laiklik, oluşturulan siyasi düzenlerin “dindarlara özgürlük tanıması” değil, aksine, siyasal düzen kurallarının din kurallarının dışında oluşturulmasıdır.
Laiklik ilkesinin, düşüncede ve siyasal düzenlemede çeşitli çıkar gruplarınca istismar edilerek, “dinlere özgürlük” “dindarlara özgürlük” anlamında ifade edilmesi, düşüncenin temeline aykırıdır.
Diğer taraftan, laiklik ilkesine inananların çıkarlarına uydukça, düşüncelerine, siyasi hayatlarına, dünyevi yaşamlarına, dine dair söz ve eylemleri karıştırması da, düşüncenin temeline aykırıdır.
Fransız kültür devriminden sonra, insanlığa önerilen, laiklik, cumhuriyet, demokrasi, din tanımları, kavramları günümüzde ne hale gelmiştir?
Yine Fransız kültür devrimiyle kendini dinden kurtaran ateist felsefenin, laik düşünüşün ürettiği bilim, bilimsellik tanımları, kavramları günümüzde ne hale gelmiştir?
Fransız kültür devrimi, Tanrı’yı görkemli yeri gökyüzüne gönderip, yeryüzünde bana karışma dediği insan düşüncesiyle üretilen kavramlar günümüzde ne hale gelmiştir?
Fransız kültür devrimine kadar, Allah’ın insanları özgürleştirmek için gönderdiği dinler, Yahudilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık olarak tanımlanırken, Yahudicilik, Hıristiyancılık, Müslümancılık şekline dönüştürülerek, dayatmacı, tartışılamayan, sorgulanamayan hale getirilmesi “fanus” olarak değerlendirilmelerine neden olurken,
Günümüzde, laiklik laikçiliğe, cumhuriyet cumhuriyetçiliğe, demokrasi demokrasiciliğe, bilim bilimciliğe, bilimsellik bilimselciliğe ulaşarak, dinler gibi “fanus” haline getirilmiş midir?
Bu soruya cevap verebilmek için,
Tıpkı dine dair inanç ve kuralların, tartışılamadığı, sorgulanamadığı, değiştirilemediği gibi,
Fransız devrimiyle insanların ürettiği, laiklik, demokrasi, cumhuriyet, bilim, bilimsellik kavramları da,
- Tartışılamaz
- Sorgulanamaz
- Değiştirilemez
Hale getirilmişse, insanlığın yeni bir “fanusu” olmamış mıdır?
Dayatma kültürü “fanuslaştırma” mantığının temeli midir?
Geçmişte, batıda Hıristiyanların papası, papazları, Yahudilerin hahamları, Müslümanların mezhepleri, müçtehitleri, düşüncelerini, hükümlerini, Allah’a rağmen insanlar üzerine dayatırken,
Hâlbuki Allah, insan aklı, muhakemesi, düşüncesi, inancı üzerinde yaratılmış hiçbir varlığın egemenlik hakkı, dayatma hakkı yoktur derken,
Günümüzde de, insanlar kendi ürettiği, laikliği laikçilik, cumhuriyeti cumhuriyetçilik, demokrasiyi demokrasicilik, bilimi bilimcilik, bilimselliği bilimselcilik olarak dayatmıyorlar mı?
Dayatarak insanları yeni bir “fanus” içine sokmuyorlar mı?
Günümüzde insanların ürettiği, Yahudicilik, Hıristiyancılık, Müslümancılık, laikçilik, cumhuriyetçilik, demokrasicilik, bilimcilik, bilimselcilik düşüncelerini, tartışılmazlık, sorgulanamazlık, değiştirilemezlik dayatmalarıyla, insanların akılları köle alınmıyor mu?
Çağımız dine karşıt düşünceler üreterek, din fanusu yerine, insan aklının ürettiği düşünceler fanusu üreterek çağını statikleştirmemiş mi?
Gerçekte insan aklının, muhakemesinin, düşüncelerinin özgürleşmesi, hiçbir dayatma olmadan, önüne getirilen tüm düşünceleri özgürce, tartışabilmesi, sorgulayabilmesi, yanlış gördüyse değiştirebilmesi değil mi?
Sorulan konulara insanlık doğru cevaplar bulamadığında, 18 yüzyılda üretilmiş ve fanus haline getirilmiş kavramlarla, tıpkı sineğin fanus içinde özgürlük için zıpladığı gibi boşuna zıplayıp duracaktır.
Ülkelerin egemen güçleri, dayattıkları tüm düşüncelerin gücüyle insan aklının, muhakemesinin, düşüncelerinin üzerinde egemenlik kurarak, akılları, muhakemeleri, düşünceleri kendilerine köle kılacaklardır.
Denilse, yanlış mı olacaktır? Doğru mu olacaktır?
Aklını, muhakemesini, düşüncelerini, vicdanlarını hür kılacakların sorulara içtenlikle cevap vermeleri gerekir.
YORUMLAR
Din ve İnanç, bilhassa İslâmiyet ve Yüce Dinimiz üzerine biraz düşünmek isteyen, istemeyen, Sözü olan, olmayan herkesin: (Yazınızın son Cümlesine) 'Aklını, muhakemesini, düşüncelerini, vicdanlarını hür kılacakların sorulara içtenlikle cevap vermeleri gerekir.' diyerek ben de çok değerli ve yerinde tespitlerinize, görüşlerinize gönülden katılıyor ve böylesine güzel bir konuyu dile getirdiğiniz için Sizi Kutluyor ve Yazınızın 'Günün Seçkisi' seçildiği için de ayrıca Sizi Tebrik Ediyorum... Selâm, Saygı ve Hayırlı Bayramlar Dileklerimle...
{AH}met{RE}fik{TA}vşanlı{HÛ}
MEHMET ÇOBAN
Kısacası anladığım kadarıyla şu; Allah u Teala Hazretleri İnsanoğlunu yaratarak, kendisine de Dünyada Anayasa olarak kitap göndermiş ve ayrıca bu anayasayı da ümmetlere anlatması için Peygamberler göndermiştir.Ancak İnsanoğlu kendisini yaratanın gönderdiği kitabı elinin tersiyle kenara itmiş!küçücük beyniyle,Yaradanın Anayasasından değilde kendi anayasasıyla idare edilmek için bir takım yasalar koyarak kendisini yönetmeye çalışmıştır.Halbuki insanı yaradan elbetteki kendi istikametinde yaşanılmasını, kendi rızasını kazanmamızı murat etmektedir.
Ayrıca dinlerde yazınızda değindiğiniz üzere İnsanın Özgürlüğü söz konusudur.Hele hele Tevhid dini olan bizim dinimiz İslamiyette diğer dinlerden daha fazla Özgürlük vardır.
Yazınızı ilgiyle okudum.Sanıyorum ki bu yazının devamı da olacaktır.Israrla ve isteyerek bekliyor saygılar sunuyorum.Yüreğinize sağlık.
MEHMET ÇOBAN
gerçekten güzel bir fikir yazısıydı Dinin dışında her türlü toplumsal yönetim sistemleri insanları ilkelliğe taşımıştır..dinin içerisinde insanların toplumsal hayatlarını en güzel şekilde düzenleyen beşeri ve sosyal fren sistemleri vardır..ancak dediğiniz gibi Allahı gökyüzünün görkemine gönderip, yeryüzünde kendi sistemini kuran insan oğlu asırlardır mutsuz..Mutlu olmasına imkanda yok çünkü beşeri ve toplumsal fikirler sürekli çatışmaya devam edecektir.ve Allah gökyüzünde tutuldukça bilmeyen sürekli kaybeden insanlar çok çeşitli "-izm ve -ist'" lerin peşinde sürekli fanuslarını kurmakla kalmayacak O'nun fanusu kir içinde diyerek kendi fanusunun karanlığında yerinde saymaya da mahkum olacaktır..saygılar selamlar hayırlı bayramlar
MEHMET ÇOBAN
Merhaba...
Öncelikle seçki için tebrik ediyorum...Yazınızı günün yazısı olduğu için paylaştım.Bazı hususların yeniden gözden geçirilmesi düşüncemle burada zikretmek istiyorum.
"Hz. Muhammed’in Kur’an-la gönderdiği ayetler ve dine inancın temeli olan, “Allah’tan başka ilah yoktur” kavramı, fanusların etkisini insanlar üzerinden kaldırıp insanları özgürleştirmek olduğu halde, ne yazık ki Müslümanlar da inançlarını fanusa dönüştürmüşlerdir. "
saptamanıza tamamen katılmaktayım.
Ancak;
"Felsefeciler, inançların fanusa dönüşmesinin nedenini “din kurallarının dogmatik olduğunu” gösterirler. Dogmatiklik, sorgulanamazlık, tartışılmazlık, değiştirilemezlik olarak karşımıza çıkmaktadır. "
ifadesine katılmak mümkün değildir.İnanç kuralları da elbette tartışılmalıdır.Bu nedenle İslam alimleri aşağıdaki yaklaşımlara hiç bir zaman katılmazlar:
İnançların fanus olarak değerlendirilmesini kısaca özetlersek,
- İnanç kuralları statiktir, değiştirilemez.
- İnanç kuralları inananlar tarafından tartışılamaz.
- İnanç kuralları sorgulanamaz.
- İnanç kuralları tartışıldığı veya sorgulandığı zaman, tartışan ve sorgulayan insan dinin dışına çıkar
Bunun tarihte çokça örnekleri yaşanmıştır.Hatta Peygamberimiz zamanında bile farklı fikirlerde olanlar fikirlerini beyan ederlerdi.Mesela Bedir savaşından sonra alınan esirlerin ne yapılacağı hususunda Hz. Ömer,Peygamberimizden farklı düşünmüş ve düşüncesini açıkça söylemiştir.
Yine Uhut savaşını Peygamberimiz şehirde yapmak istediği halde, istişarede gençlerin görüşü çoğunluk sağladığından Uhut denilen yerde yapılmıştır.
İmamı Azam'ın talebeleri, Ebu Yusuf ve İmamı Muhammed hocalarının içtihatlarına bazı hususlarda uymamışlardır.Kitaplarda bu hususlar açıklanmaktadır.
O bakımdan örneklerinizi verirken genellemeler yerine, kendini din adamı sanan "bazıları" ifadesini kullanmanız yerinde olurdu.
Eğer dedikleriniz gibi olsaydı, mezhepler de olamazdı.Oysa farklı içtihat edenler bir çok hususta farklı şekillerde ibadet etmektedirler.Öyleyse İslam dininde doğrularla yanlışları bir kefeye koymamak gerek.
Saygılarımla...
MEHMET ÇOBAN
Ancak yorumunuzla işaret ettiğiniz konuların yazıyla ilgisi yok.
Tam tersene, Fanusun ne olduğunu tarif eden felsefecilere göre diye başlayıp onların yargılarından giderek, bizza kendi ürettiklerini fanus haline getirdiklerini anlatıyorum.
Allah'ın gönderdiği ayetlerin ise, tüm fanusları kırıp, insanı özgürleştirdiğinden söz ediyorum.
O nedenle yazının ana konusunu ayrıntıya takılarak kaçırdığını düşünerek, tekrar dikkatlice okunamınızı tavsiye ediyorum.
Allah'ın dininin fanus oluşturduğu iddiası yazının değil, aeist felsefecilerindir. Yazı bu düşünceye itirazı ortaya koymaktadır.
Tekrar teşekkürlerimi sunuyorum.