- 1819 Okunma
- 17 Yorum
- 0 Beğeni
Onun adı da Zeynep
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bu bayram, diğer bayramlar gibi evde oturup hüzün dalgalarına kapılıp gitmek istemediğim için, küçük bir çanta hazırlayıp anayola çıktım. Niyetim; can dostum Nilgün Kurt’a gidip gönlümce bir bayram geçirmekti.
Gelen ilk otobüse el kaldırmama rağmen, otobüs beni görmemezlikten gelip es geçti. Aman sen de… Otobüs mü bitti? Hiç tasam değil, başka bir otobüsle giderim derken baktım, bir otobüs farlarıyla bana selam verircesine yaklaşıyor. Küçük çantamı sol elime alıp sağ elimle de dur işareti yaptım, otobüsün durmasıyla açılan kapıdan inen muavin benim küçük çantama elini uzatıp almak istediyse de izin vermedim. Kibarca selamlayıp çantam elimde otobüse bindim. İnerken de bagaj sırası bekleyip zaman kaybetmek istemiyordum. Altı üstü küçücük bir çanta, koyarım ayaklarımın altına.
Koridora çıktığımda, koca otobüste on kişi ya vardı ya yok. Aklıma şu geldi o an; taşradakilerden çok, büyük kentlerin insanları yolculuk yapıyor bayramlarda, ya köylerine, kasabalarına ya da bir tatil yerine gidip bayramlarını geçiriyorlardı. Yoksa bayram arifesinde bu koca otobüs bomboş olur muydu?
Ön koltuklara doğru ilerlerken, yapayalnız bir koltuğa oturup hayal dünyama dalarak yolculuk etmek istediğim için yanıma kitap falan da almamıştım. Öyle dalacaktım ki, önce bulunduğum ilçeden sonra da dünyadan kopup gidecektim belki. Nedense canım öyle istiyordu. Diğer insanlar da öyle istiyor olmalıydılar ki, koltukların koridor tarafına oturup cam kenarlarını boş bırakmışlar, aman yanıma falan oturma diye izlenim bırakmışlardı bende.
Bense, inadına cam kenarına oturdum ama yanımdaki koltuğa da küçük çantamı paravan olarak koydum. Sakın yanıma kimse oturmasın! Ben hayal kuracağım!
Az sonra muavin, elinde bir biletle çıkıp geldi. Bilet, on iki numara adına kesilmiş, on iki TL yazıyordu. Tesadüf dedim içimden. Demek on iki numaralı koltukta oturuyordum. Çantamdan çıkardığım on iki TL’sini muavine uzatıp camdan dışarıyı seyretmeye koyuldum. Hemen önümde, topundan yeni kesilmiş, bembeyaz, lekesiz bir tülbendin başını örttüğü kadın oturuyordu.
Yarım saat kadar yol almıştık ki, muavinimiz elinde ikram tepsisiyle tekrar göründü. Ne içeceğimi sorduğunda “çay” dedim. Çayımı alıp yudumlamaya başlamıştım ki, beyaz tülbentli kadın bana doğru dönüp iki koltuğun arasından “Dilim damağıma yapıştı” dedi.
Beyaz tülbendiyle tezat oluşturacak kadar esmer bir yüzü vardı kadının. O an neden oruç tutmadığımı açıklama gereği duymadım. Artık insanlara açıklama yapmak da istemiyordum açıkçası. Neden oruç tutmadığımı ben biliyorum, Rabbim biliyor ya, insanlar bilmeseler de olur diye düşünerek kadına gülümsemekle yetindim. Ama sadece gülümsemenin de yetmeyeceğini düşündüm nedense.
-Oruçlusunuz galiba, Allah, kabul etsin.
-Heç bırakmadım ki, dedi kadın.
Ben konuşmak istemediğim için başkaca cevap vermedim. Bu, kadını önemsemediğimden falan değildi, benim hayallerim vardı ya…
Az sonra koltukların arasından tekrar başını uzattı kadın.
-Sen nerdensin?
-Salihlidenim. Sen nereye gidiyorsun?
-İzmir de oğlum var da onun yanına giderim.
-Deden yok mu?
Bu soruyu neden sorduğumu bilmiyordum açıkçası. Belki de sen oğluna gidince zavallı dedecik evde tek başına ne yapacak diye mi düşündüm acaba. Kadının kara gözlerine bir hüzün oturdu birden.
-Dedem ötekilerin yanında, dedi.
Ötekiler de kim diye sormadım. Nasıl olsa ya anasıdır ya da babası diye düşünüp tekrar camdan manzarayı seyre döndüm. Ama içimden bir ses “Bu kadınla konuşman lazım” diyordu durmadan. Zaten kadının da önüne baktığı yoktu. İki koltuğun arasından sürekli bana bakıyordu.
-Oğlun İzmir de ne iş yapıyor?
-Güvenlikte çalışıyo. Askerden de yeni geldi daha.
-Başka çocuğun yok mu teyzem?
-Vardı, dedi ve başını öne çevirmeden ayaklarıma doğru baktı. Bir an burun delikleri büyüyüp küçüldü. Derin derin soluk alıp verdi. Tekrar yüzüme baktı. Anlatmak istediği çok şey var gibiydi. Oysa ben, kimseyi dinlememek üzere programlamıştım kendimi. Çare yok, bu kadını dinlemeliydim. Çünkü içinde biriktirdikleri gözlerinden taşıyordu. Acısını görüyordum, belki birazını dinleyince hafifleyecek gibi geliyordu bana.
-Peki, onlar nerde?
-Büyük oğlan, okuyup memur oldu deye ne çok sevindiydik. Daha yirmi beş yaşındaydı yavrucuğum. Bir gün bi geldi, kurumuş dal gibi kalmış. Şaştık kaldık. Hastaymış meğer. Hastalığı kötüymüş. Elde yok avuçta yok; İzmir nere, Selendi nere, dedi. Tekrar bana baktı. Sen Selendi’yi bilirmin?
-Duydum ama bilmem.
Otobüsün canımdan, hemen karşımızda uzayıp giden çıplak tepeleri gösterdi.
-Aha şu boz tepeler gibidir bizim memleket. Toprağın karnını deşer dururuz da o bizim karnımızı doyurmaz. İzmir’le Selendi arası, bitmez tükenmez yoldur bizim için. Para pul mu yeter be kızım! Deyip tekrar bir “Of!” çekti. Kuruyan dudaklarını diliyle ıslattı. Kaldığı yerden başladı.
-Oğulcuğumu, İzmir deki bir hastaneye yatırdık. Dokturlar, prostat kanseri dedi. Biz de gidip gelmesi daha kolay olur diye Salihli’ye taşındık. Altı ay yattığı hastaneden ölüsünü çıkardık.
-Allah, gani gani rahmet eylesin, kimselere evlat acısı vermesin. Sana da peygamber sabrı versin. Dede ne zaman öldü? Dedim.
-Dede, hepisini gömdü de öyle öldü.
“Eyvah!” dedim içimden, başka ölenler de var.
-Ötekiler kimdi teyzem?
-Ortanca oğlanla küccük kız.
Artık sormaktan vaz geçip teyzeyi kendi haline bıraktım. Güle oynaya çıktığım yolda ciğerime kavrulmuş kızgın yağlar dökülmeye başlamıştı. İçim öyle yandı ki, nasıl anlatayım. Ama teyzemin yüreği acılardan süngere dönmüş, emmiş ne var ne yoksa. Bıraktım kendi haline anlatıp rahatlasın.
-Kız on üç yaşındayken, iki oğlanın arasında öldü. Bi gün her yeri kiremit gibi kızarmıştı. Ne olduğunu anlamadık, bi ataş bi ataş tez çabuk aldı sattı yavrum. Kızamıkmış meğer.
Böyük oğlanla kızın arasında bir yıl ya var ya yoktu ki, ortanca oğlan askerden gelmişti. Bi acayip halları vardı. Mevsim yaz olduğundan iş gayıt gırla gidiyodu. Hayvan haşat, tarlada tütün hep çalışacak adam arıyodu. Ne edecen kızım, acıyan yerin başka acıkan yerin başka… çocuğun nesi vardığını soramadık işte.
Bi gün babasına, çok canım sıkılıyo, bana bi av tüfeği alıvesen de ava bari gitsem demiş. Ne bilirdik a kızım, o tüfeğinen kendini vuracanı. İşten geldiğimiz bi gün, kapıyı ardından sürgülemiş açamadık. Babası yüklendi kapıya zor da olsa açtı. Kapı açılınca bi de ne görem, al kanlar içinde öylece yatıyo du. Ölmüş yavrum! Aradan altı ay ya geçti ya geçmedi dedem de öldü. Bunca acıyı bana yükleyip gitti. Taşı taşıyabilirsen…
Öldürmeyen Allah, öldürmüyo be kızım, onca evlat, adam girdi kara toprağa aha benim canım çıkmıyo işte, çıkmıyo! Dedi. Sesinde yarı isyan yarı hüzün vardı.
-Kala kala bi oğlan kaldı elim de, o da İzmir’de bi güvenlik işine girdi. Dört arkadaş bi ev tuttular orda duruyolar. Bayramda da çalışacamış da ana yüreği işte ne edersin; o gelemicese ben giderin dedim düştüm yola. Dedi.
Artık konuşacak bir şey kalmamıştı. Nereye baksan acı… Otobüs İzmir garına girdiğinde ağır adımlarla indik. Yavaşça teyzemin yanına yaklaşıp elimi uzattım.
-Adın ne senin Teyzem?
-Zeynep.
Bu adı duyunca bi tuhaf oldum. Benim öykü kahramanlarımın adı da hep Zeynep’ti. Neden diye sordum kendi kendime. Acı küfesini daha bir cesur mu taşıyordu acep Zeynepler?
-Benim adım da Emine, bayramın mübarek olsun Zeynep teyzem.
18.08.2012/Emine UYSAL
Değerli arkadaşlarım, hepinizin mübarek Ramazan bayramını içtenlikle kutlarım.
YORUMLAR
Guzel bir anlatimla beraber , yuregim burkuldu bir annenin acisina , yasanmisliklarina , yasamaya devam ettiklerine .
En iyisi mi geri donuste Emine hanim bir gozunuz kapali hayal kurun:)
Bayraminizin kutlu ve huzurlu gecmesi dileklerimle, sevgi ve selamlarimi yureginize gonderiyorum .
ÇOK SEVGİLİ ARKADAŞIM.MANİSANIN NERESİNDENSİN DİYE SORMUŞTUM KARAMBOLA KARIŞTI CEVAP ALAMADIM.BU HİKAYEDE SALİHLİ'DEN OLDUĞUNUZU ÖĞRENDİM.BENDE İLKÖĞRETMENLİK YILLARIMA ALAŞEHİRDE BAŞLADIM.GERÇEKTEN ÇOK GÜZEL BİR ANI MI DESEM HİKAYE Mİ DESEM BİLMİYORUM.OKURKEN İNANIN NEFESİMİ TUTTUM ÖYLE OKUDUM.ASLINDA KADIN ANLATMAYA BAŞLAYINCA BAŞINDAN GEÇENLERİ, BEN SİZİN ÇANTANIZI KUCAĞINIZA VERDİM VE ÖYKÜYÜ BİRLİKTE DİNLEDİK VE YAŞADIK .AMA SİZ BENİ FARKETMEDİNİZ BİLE.ÇÜNKÜ ZEYNEP HANIMI DİNLEMEYE OKADAR DALMIŞTINIZ Kİ. ÇANTANIZI YİNE YERİNE KOYDUM VE HAYAL OTOBÜSÜNDEN KLAVYEMİN BAŞINA GEÇİP ,YORUMUMU YAZMAYA BAŞLADIM.BAZAN İNSANLAR YOLLARDA ÖYLE KİŞİLERLE KARŞILAŞIYORLARKİ,DİYORSUN Kİ,BENDEN DERTLİLERİDE VARMIŞ.ELİNE VE YÜREĞİNE SAĞLIK.BAŞARILARININ DEVAMINI DİLERİM SEVGİLİ ARKADAŞIM.BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN.
suzan çelik tarafından 8/20/2012 4:13:32 AM zamanında düzenlenmiştir.
Emine UYSAL (EMİNE45)
çok sevgimle...
Merhaba Emine Hanım,yine çok güzel bir yazınızı okudum.Yazınız çağıl, çağıl su gibi akıyor.Yüreğinize sağlık.Sonucu öyle güzel bağlamışsınız. ki...Doğrusu çok yakışmış.Bende, bu Zeynep'lere neler oluyor,diyecek oldum.Yazının sonunda öğrendim.Tebrik ederim.Ramazan Bayramınızı en içten dileklerimle kutlar,sağlık içinde nice bayramlar dilerim.Saygılarımla...
Emine UYSAL (EMİNE45)
selam ve saygımla.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Emine hanim, guzel yazinizi tebrik eder bayraminizi kutlarim. Emeginize saglik. Saygilarimla.
Emine UYSAL (EMİNE45)
çok sevgimle.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Çok sevgimle...
çok güzel anlatılmış çok acı biir annenin hikayesi Allah sabır versin benimde Zeynep diye bir arkadaşım var düşündüm o da çok acı çekmiş kimilir belkide haklısınız
iyi bayramlar
sevgiler
Emine UYSAL (EMİNE45)
mutlu bayramlar.
Emine Ablam,
Öncelikle Ramazan bayramının size ve sevdiklerinize huzur ,sağlık ve mutluluk getirmesini temenni ederim..
Yazınıza gelince, beni bir yerden başka bir yere götürdü.Sanki o otobüsün arka koltuğunda sizi dinler gibi hissettim kendimi.Yazı bittiğinde kendi kendime herkesin söylediği bir söz geldi aklıma "her hayat kendi içinde derin bir öykü taşır" dedim.Nice zeynepler nice fatmalar nice aliler mehmetleri senin gibi biri dinlese ne çok öyküler yazar.
Ablam tekrardan hem bayramını hem bu güzel yazını kutlarım...
En derin saygılarımla...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Bayramınız kutlu olsun. Selamlar.
Bir dokun bin ah işit.Canım yurdumun insanlarında ne dertler var da haberimiz olmuyor.
Sürükleyici ve sade anlatım tarzıyla severek okudum.
Bayramınız Kutlu ve Mübarek olsun.
Yüreğinize sağlık.
Emine UYSAL (EMİNE45)
selam ve saygılar.
Sürükleyici hayaller.
Yazı çok güzel. Yazdığınız için teşekkür ederim.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Emine UYSAL (EMİNE45)
selam ve sevgilerimle.
Ne yanık yürekler var dünyada
hikaye benide hüzne boğdu
Allah öylelerine sabrı cemil ihsan etsin...
hayırlı bayramlar ablam
Şiirlerin Ziyası tarafından 8/19/2012 12:27:26 AM zamanında düzenlenmiştir.
Emine UYSAL (EMİNE45)
iyi bayramlar efendim.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Nilgün2ün de sana selamı var.
İyi bayramlar can. çok sevgimle.
AYSE 09
getiren götüren sağ olun selamları
senin kaleminde hüzün var....insanlık var güzellik var ustam.....bayramın kutlu olsun
saygılar
Emine UYSAL (EMİNE45)
selam ve saygımla...
ahh emineciğim ahh sen tam kafanı sıfırlayaıp dağıtayım derken hüzün içine girmişsin dediğin gibi gerçeken çok zor bu acılara katlanmak kalemin varolsun cantanem
not nilciğimi de benim için öper misin ikinizinde bayramını tüm kalbimle kutluyorum sevgimlesiniz
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sana da iyi bayramlar canım benim
çok sevgimle...
Bazı hayatlar insana bu kadar da olmaz dedirtiyor,ama oluyor işte..çok acı şeyler yaşamış zeynep hanım.Allah ona sabır versin..Sevdim Zeynebi..Acı dolu bir hayatı çok güzel kaleme almışsın..beğeni ile okudum..İyi Bayramlar..
Emine UYSAL (EMİNE45)
İyi bayramlar, çok sevgimle...
Kafa dinleyecekmiş, hayal kuracakmış peh:)
Ben yüzyüze gördüm tanıdım ablamı, birini üzgün görse bırakır kendini onu dinler, nihayet öyle de olmuş, emînim yol boyu bir dakika bile kendiyle başbaşa kalıp hayâl kuramamıştır:)
Sürükleyici bir hikâye ve güzel bir anlatımdı ablam, emeği ve yüreği kutlarım.
Zeynep teyzeye Allah sabır versin neler yaşamış.
Hayırlı bayramlar ablam.
Selam ve saygımla.
Emine UYSAL (EMİNE45)
çok sevgimle...
(Mustafa Çetiner)
Selam ve saygımla.