- 6710 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
SAPIK
SAPIK
Henüz 14 yaşındayım. Ankara, İç Cebeci’de , caminin hemen bitişiğindeki apartmanın ,dördüncü katında oturuyoruz. Asansörsüz , sobalı ve beş katlı . Eski tipik bir Ankara evi.
Alt katımızda oturan, kardeşimle boğuşmamıza, kavgamıza ,tavana bastonu ile vurarak müdahale eden ama çok iyi bir insan olan ,yaşlı Osman amcamız var. O baston sesi , kafamıza vurulan havan tokmağı gibi zonk zonk zonklar, Osman Amca evimize gelmiş gibi susar ve sessizce otururduk kardeşimle.
Bir pazar sabahı ; onun ölümünün sahte ağıtları , karısı Zübeyde Teyze’nin çıplıkları ı, asık suratlı adamlar,yaban yaban bakan gelinler ve ah vah sesleri ile başladı.
Akrabalar, evlatlar, gülünesi üzüntüler, sahte göz yaşları . Sağlığında olmayan her kes
" Bu ev kaça gider? Eşyalardan alınacak kaçırılacak ne var? Bankada parası var mıdır? Ya da bir zulada saklı olabilir mi? Zübeyde Ana , nasıl olsa üvey, onu nereye sallamalı? "
Ne etmeye öldün be, Osman Amca? Biliyor muydun , senden sonrasının bu denli karmaşa olacağını? Al işte, o çok sevdiğin büyük oğlun , eve de satılık afişini astırdı bile. Neyse ki ,senin emekli maaşından alan Zübeyde Teyze’ye de, kapıcı dairesinin yanındaki tek oda yeri tutabildiler. Ölüm başka birilerinin yeniden doğuşudur, kacınılmaz,yadırganmaz.
Alt katımızı, bir tornacı usta satın amıştıl, fazla zaman geçmeden. Çok sert görünümlü, iri yarı ,kaba bir adamdı yeni komşumuz . Merdivenlerde karşılaştığımızda ,selamımızı bile almayan, işe gitmediği günler, mahallede top bile oynatmayan, hatta Cami ile aramızda kalan çocuk bahçesine bile , en ufak bir gürültüde müdahale eden nemrut bir surattı, orman ayısının üzerine insan kafasına benzer bir çisim monteliydi sanki.
Karısı ise, altı aylık bebeği ile, başı hep önünde, 20 yaşlarında terbiyeli, masum bir kadındı. Ama bu kadın, her akşam, kocası işten geldikten yarım saat sonra, inlemelere ağlamalara başlıyor ve biz üzüntüler içinde sessiz , suskun , telaşla bu lanet yirmi dakikanın bitmesini bekliyoruz.
Babam o tarihte, 44 yaşlarında bir Binbaşı. Oldukça sıkı ve biraz da sinirli bir askerdi. O eve geldiği anda yemeğe oturulur, sofrada kimse eksik olamaz , yemeği asla tenkit edilemez, tabağında artık bırakamazsın . Şükür etmeden , müsaade almadan da , sofradan kalkamazsın. Eski babalar böyleydi işte. Şimdi bayramlarda bile, oğlanları toplayamıyoruz.
Bize, memur maaşı ile ,her şeyi almaya ,yedirmeye ,içirmeye, zayıf derslerimiz için özel hocalar tutmaya kadar da , ilgili bir babaydı . Eve , umumiyetle eli boş gelmezdi. Koşarak gelip ,elindeki paketleri almamızdan mutlu olur, iki kolunu kardeşim ve benim omuzlarımıza sararak ,onu çok seven ,mahalle sakinlerine ,esnafa laflar atar ,espriler yapardı. Komşularımızın çok saygı duydukları bir adamdı o.
Kardeşim ile aramızda iki yaş vardı. Ve biz her gece, babamın hakemliğinde güreşip , köftenin büyüğünü, sucuğun fazlasını, Tommiks’in ilk okuma önceliğini hak etmeye çalışan ,iki çocuğuz. Bu boğuşmanın sonunda bazen kavga da çıksa aramızda,babam yine de gece düellolarına hiç ara vermezdi.
Babam, aşağıdan gelen, dayak seslerinden, çok rahatsız oluyordu . Feryatları duydukça deliriyor ve neşesi kaçıyordu . Bir kaç defa, Tornacı ile konuşmuş olmasına rağmen ,hiç bir şey değişmiyor. her gece dayak ve inlemeler süregeliyordu . Apartman sakinleri ,yönetici olan babama, bu duruma çare bulması için yalvarır olmuşlardı . Polis geldiğinde ise ,kadın şikâyetçi olmadığı için , sapık yine kurtuluyor hakkında kanuni işlem yapılamıyordu .
Annemin, adam evde yokken, kadınla konuşmalarından, onun iki ağabeyi olduğunu, ancak eve dönen dul kadını, hele küçük bebek ile kabul etmeyeceklerini, örf ve ananelerinde ; ak gelinlik ile çıkılan eve , ancak ak kefen ile dönüleceği , felsefesini çok sıkı benimsediklerini anlıyoruz. Yani bu kadın çaresiz, dermansız ,kimsesizdi . Örfünüzü s..eyim .
Bir Pazar günü,babam evde ve kardeşimle biz ,her Pazar olduğu gibi,sabah 09.30 matinasına, İnci Sinemasına gitmiş , Benhur filminden dönüyoruz. Dört yağız atın çektiği ,araba yarışı sahneleri, unutulacak gibi değil.
‘’ Beyaz atlar daha iyiydi, siyah atlar şöyleydi, yok arabanın yanında ,dönen bıçaklar vardı,alçak herif Benhur’a kalleşlik yaptı ,kalleş adam ,az daha Benhur’u öldürecekti’’ diye hararetle merdivenleri çıkarken , o acı çığlıklarını duyuyor ve üzülerek susuyoruz.
Eve girdiğimizde ,babamın öfkeden delirmiş olduğunu anlayıp, sessizce odamıza çekiliyoruz. Annem, babamı engelleme telaşında. Kapımız yumruklanarak çalınıyor. Karşımda,o dairenin karşısında oturan , çok saygı duyduğumuz yaşlı bir hanım var, Nazahat Teyze. Hüngür hüngür ağlıyor, kadıncağız .
Babam, koşup ,ona sarılarak, içeri davet ediyor.
‘’ Sizden medet umuyorum, bu adamı durdur evladım’’ diyebilen hanım, oracıkta bayılıyor. Birden babamın koşarak alt kata indiğini ve tornacının kapısını yumrukladığını görüyor ve peşinden ben de gidiyorum. Öyle ya , babama bir şey olursa , vallahi elimde evden çıkarken telaşla kaptığım keser var, gözünün yaşına bakmam o pislik adamın diye düşünüyorum.
Kapı, babamın yumruklarına rağmen açılmıyor. O da ne? Babam üç adım geri çekilip , kuvvetli bir omuz darbesiyle, kapıyı kırmaz mı? O zamanlar böyle çelik kapılar yok tabi. Suça bak, haneye alenen tecavüz. Artık babamın ne kadar sinirli ve son sabrını da tükettiğini anlayın artık.
İçeriye giren babamın, salon kapısında ,donmuş olarak kaldığını görüyor ve yanından uzanarak ,salona bakıyorum, babamın önümü kapatan ,beni dışarıya iten koluna rağmen. Aman Allah’ım, bu gördüğümü ,bir daha görmek nasip etme bana.
Boş , yani hiç eşyası olmayan bir salon. Yerler karo taş kaplama ve ıslak. Kadın at gibi , dizleri ve elleri üzerinde bu ıslak zeminde yürümekte. Sırtında sol elinde, içinde buzlu su bulunan bir cam sürahiyi tutmuş, kadının başına dökerek, sağ eliyle kafasına ve kalçalarına vuran, ağzı kulaklarında ve yarış atı koştururcasına kadına ‘’ Deh yavrum , deh ‘’ diyebilen,gözü sadece kadına yaptığı sapkınlığa takılı kalmış , dünyadan uzak , sapık herif var.
Kapı kırılmış, içeriye ,önde babam, sonra ben ve komşular girmiş ,ama sapık, kimse yokmuş gibi,atını sürmekte. Kadının , o Ayı’yı ,nasıl taşıdığına hayretle bakıyorum. İkisi de ,anadan doğma çıplak. Kadının sarkan,iki koca memesi beni utandırıyor.
Babam ,kıpırdamadan adama bakmakta. Birden babamla ,göz göze geliyorlar. Adam zevkten kapının çalındığını ve kırıldığını sanırım duymuyor. Adamelindeki içi buz ve su dolu olan sürahiyi bize doğru fırlatıyor. Kapının üzerindeki pervaza çarpan sürahi param parça oluyor. Sular ve buzlar yerlerde. Koca bir buz parçasını alıp,hala kadının üzerinde oturan , adamın kafasına fırlatıyorum. Tam isabet .
Babam , birden durgunluğunu bozup, kadının üzerindeki adama ,çok sert bir yumruk atıyor. Adam ,kadınla birlikte yana devrilince, onun penisini görüyorum. Ereksiyon halinde. Babam da, bunu görmüş olacak ki, ilk tekmeyi orasına atıyor. İçeri giren ,sağlıkçı Haydar Amca da, adama vurmaya başlıyor.
Kadınlar, içeri odada ağlayan kız bebeği alıp, kadını bir çarşafa sararak ,yukarıya ,bizim eve çıkartıyorlar. Adama vurmak istiyorum. Babam eliyle beni ‘’Sen karışma ‘’ dercesine itiyor. Zaten adamın suratı kan içinde. Neyse ki salona girenler, yeter falan diyerek, babamın elinden adamı alıyorlar. Pipi bu sefer inmiş. Koca vücutda ,suçlu bir ceket düğmesi gibi, durmakta , aşağı sarkmış, utangaç, küçüçük.
Yukarı çıkıyoruz, kadın sarıldığı çarşaf içinde ,ağlayarak oturmakta. Annem bizi salona sokmuyor. Ama yine de, onun çarşafı sıyırıp, mos mor olan dizlerini babama gösterdiğini, kapı aralığından görüyorum. Adeta kangren olmuş gibi. Bu adamı yaşatmamalı,diye geçiyor içimden. Oysa hayatım boyunca daha ne sapıklar göreceğim.
Biraz sonra, karakoldan gelen iki polis, kadına bir kağıt imzalatıp , adamı bir geceliğine alıp götürüyorlar. Kadın, her akşam üstü bizim evde, adam uyuyuncaya kadar bekleyip ,öyle gidiyor evine. Evliliğe bak hizaya gel Allah evliliğin de hayırlısını nasip etsin.
Bir hafta sonra, Tornacı, babamdan özür dilemek ve karısının da kendisini affetmesi için ,bize geliyor. Ne kadar efendi görünüşlü bir adam. O ayı gövdesi, pis dişler ve kürek gibi elleri (pençeleri ) ile.
‘’Elimde değil Abi. Karımı çok seviyorum ve ona atım , avradım olarak sahip olmak istiyorum. Başka türlü tatmin olamıyorum Abi. Gencim Abi, ama oraya sokmak ,zor benim için Abi . O zaman iniyor Abi. Bir kaç kere, ancak yapabildim ömrümce be Abi . Çocuğu , bile elinde topladıklarını ,içine atarak yaptık Abi . Ben ne yapacağım bundan sonra Hayri Abi?’’
Ne zor bir durum du , sapık ağlıyor ve babam ona sarılarak ,doktor tedavisinin şart olduğunu söylüyor du. Güya içerideki odada, gizli konuşuyorlardı ama biz her şeyi duyuyorduk.
‘’ En ufak bir ses duyarsam, aşağı iner ve karını alıp buraya getiririm. Bana söz veriyor musun ? ‘’
‘’Söz Abi vallahi billahi söz, bir daha elimi sürersem elim kırılsın.’’ Sapık sözü işte, inanmayacaksın.
Bu söz hiçbir zaman tutulmadı. Erzurum’un bir köyünden görücü usulü , başlık ödenerek alınan ,genç kadını , sonunda babam , kadın sığınma evine yerleştirdi. Sonra da boşandılar. Kadın 21-22 yaşlarındaydı.
Aradan yıllar geçti. Askeri Liseyi kazandım, sonra da Ankara’ya ,Harp Okuluna geldim. Bizimkiler, Adana’ya taşınmışlar dı. Zübeyde Teyze’de ,resmi elbiselerimi değiştirip ,sivil elbiselerimi giyer, arkadaşlarımla veya kızlarla gezerdim. Her genç gibi, bir kaç arkadaşla Ankara Genelevine gitmiştik.
‘’Askere yarı fiyatına, askere promosyon, özel muamele ‘’diye reklam yapan güzel bir kadın, beni cezbetmişti. Adı Nurten ‘di.
Odasına elimden tutarak beni çıkartmıştı. İçten bir gülümsemesi ve samimi davranışları vardı. Bir genç olarak kendimi çok rahat hissetmemi sağlıyordu.
Üzerindeki elbiseyi sıyırınca, kan oturmuş dizleri, beni altı yıl öncesine götürmüştüşdü. O beni tanımamıştı. Boynumdan sarkan, askeri künye ile ilgileniyordu. Oysa ben , dayak yiyen ,o dizlerle bir ayıyı ıslak beton üzerinde taşıyan zavallı komşumuzu, saçlarını limon sarısına boyamasına rağmen hemen tanıdım.
‘’Neden askere yarı fiyatına?’’
‘’Hiç , beni bir asker kurtarmıştı da. Neyse boş ver. Sen de asker misin? ‘’
‘’Evet, üstelik seni kurtaran askerin oğlu ve senin üst kat komşundum. Beni hatırladın mı? Hani İç Cebeci’den.’’
Bu soyunmuş olan kadersiz komşuma, bakmamak için başımı çevirdiğimde , o yatağın üzerindeki çarşafa sarılmıştı, tıpkı o gün ,onu sardıkları gibi. Genelev kadınlarının ağızları sakızlı, dünyaya metelik vermez havası da ,erkeğe tepeden bakarak hayatı umursamaz tavırları da gitmiş, saf bir köylü kızının "Benim ne işm var , bu kadın panayırında ? "diye soran masum , hüzünlü saflığı gelmişti yüzüne.
Ağlayarak, karşımdaki tahta sandalyeye oturabildi. Dizleri açıkta kalmıştı ve elleri ile, onları göstermek istemezcesine , kapatmaya çalışıyordu.
‘’Çocuğumu aldılar elimden , beni kovdular köyden. Neler çektim bir bilsen .Ankara’ya geldiğimde babanı aradım ama taşınmışlar Adana’ya. Bir belalım var .Çok iyi bir insan . Beni , hiç dövmedi. Biraz paramı alıyor , olsun koruyor beni. Bir de, o pis kokulu otu kullanmasa. Babanın ve annenin iyiliklerini unutamam. Selam söyle ama burada olduğumu söyleme emi. Sokakta gördüm de . Tesadüfen’’
Nurten’i birkaç defa daha gördüm. Çok zayıflamıştı. Ben ona girmiyordum. Askere yarı fiyatına kampanyası ,kalkmış, tam tersine askerleri almıyordu artık. Beni görüp yanıma geldi. Rengini soluk ve çok zayıf olduğunu gördüm.
‘’Neyin var, hasta mısın yoksa? ‘’ diye sordum. Camlıca gazozu şişesinin kef tutmuş ağzını kafama dikerken.
‘’Evet hastayım. Tüberküloz diyorlar.Ciğerlerim çok kötü. Bulaştırmamak için askerlerle yatmıyorum. Diğer insanları da, öpmüyorum. Zaten anlıyorlar galiba .Viziteye gelenler çok azaldı. İlaçlarımı alamadım,öleceğim işte , anlasana.’’
‘’Dostun ne yapıyor? Seni doktora ,hastaneye götürmüyor mu?’’
‘’Bırak o orospu çocuğunu, artık o da ,dövüyor. Patronumdan ,borç para alıp kumar oynamış. Bu halimle bile ,o parayı ben ödüyorum. Köyümden çıkınca , büyük şehire gidiyorum diye, dünyalar benim olmuştu .Ama şimdi, ağabeylerimin kovduğu o köyde bir olsam, kızıma bir sarılsam. Annen öldü diyorlarmış , bir çıksam karşısına ,onu koklasam, koklasam.’’
Mama’nın ,cırlak bağırtısıyla irkildik ikimiz de, hasır tabureler üzerinde,Kerhane çaylarını ,sıcak su yüzü görmemiş, pis bardaklarda ,yudumlarken.
‘’Kız Nurten,viziteye kız. Beş numara bekliyor. Neredesin kızzzz.’’
Son görüşmeydi bu onunla. Gerçek ismini hatırlamıyorum. Kerhane ‘de ki ismi Nurten. Çok azap çekip , hayatta, hiç mutlu olamayan ,bu kadının dramı , beni hayatım boyunca etkiledi. Kadına el kaldırmanın, bir sapıklık olduğunu ,hep savundum. Hele zevk için dövenlere, yazıklar olsun. Kesin iktidarsızlardır. O pislikleri doğurup erkek diye kadınların başına musallat eden , kadın denilen çiçeğin nasıl koklanması gerektiğini ona öğretemeyen analara babalara da yazıklar olsun.
Nurten nerededir ve ne oldu ? diyorsunuz sanki. Verem hastalığı, daha da ilerleyince , rapor alamadığı için, onu kerhaneden de, attılar .Çok kötü günler yaşayan ,bu onurlu kadın, bir yandan hastalık, bir yandan çocuk hasreti ve belalısının bitmeyen para isteklerine , dayağına , verem onu öldürmeden ,kendisini Ankara kerhanesinin önünde, bir kamyonun altına atarak, sefil hayatına, onurluca son verdi.
Cebinden çıkan mektupta, kamyon şoförünün suçu olmadığını ve yavrusuna hasret gittiğini yazmıştı.
Acaba üzülen oldu mu? Kerhane karısı Nurten’in ,kaderine ölümüne, gençliğine, talihine.
Hiç zannetmiyorum.
‘’KURTULDU ‘’diyen ,babam hariç.
E.Yaşar Ovalı 17 .08.2012
YORUMLAR
Ahh erkek müsvetteleri ah, o adileri kurşuna dizmek gerek,
Şu aralar Sayın Bakan Fatma Şahin, Kadınları koruma adına sunulabilinecek her türlü projeyi bilmek ve işe yarayacağına inandığı projeleri hayata geçirmek için uğraşıyor. İnşallah muhaffak olur.
İnsan kılığında insan olmayan yaratıklardan korusun mevlam ve birde beyinsiz ebeveyinlerden.. Namus dedikleri her ne ise ben hala anlayamadım (namus, davasını güttükleri ve namusun sadece kadına mahsuz iki bacak arası anlayışını) Namusun İnsan olmaktan geçtiğini, dürüstlüğün ve emin olmanın namus olduğunu bilmeyenlerden uzak etsin Rabbim.
Saygılar ve selamlar değerli Yazarım.
kukurikuu
Teşekkür ederim. O kadar güzel özetlemişsin ki,bu ayıları doğuranlar bir de
siz kadınlar olmasanız, daha da mutlu olurum.Ananın çocuğa saygısı olmazsa işte böyle ayılar türeyip gidiyor.
Sevgilerimle.
kukurikuu
Bayramınızı kutlar, mutluluklar dilerim. Nasılsınız?Sıhhatiniz nasıl?
Gerçekten acı bir hikaye, Üstelik bu kadın bizim Ankara'dan komşumuz.
Genelevde ,ona giren üç arkadaşım, telefonla arayarak,onu andığım için beni kutladılar. Hayat çok acı be Hocam,bunu hayatın meyhanesini, kerhanesini bilmeyen anlayamaz.
Saygılarımla.
kukurikuu
Keşke bir gazete haberi olsaydı. Nurten'in intiharı, sadece gazetede, iki satırlık bir haber olarak çıkabildi. Anlattığım dram, Ankara -İç Cebeci- Uğurlu Apartman'da yaşanmıştır. Eski sakinler anımsarlar.
Saygılarımla
kukurikuu
YORUMUNUZA TEŞEKKÜR EDER, BAYRAMINIZI KUTLARIM.
SAYGILARIMLA.