- 2166 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Başım Belada
Başım belada...
Bir telefon geldi. Hiç bilmediğim bir numara. İlk defa görüyordum dokuz artı dört haneli numarayı. Kendince soğuk ses tonu vermeye çalışan birisi anlaşılan. İlk cümlede Allah’ın selamı olmadan söze giriyor. Tehdit ediyor...
Anladım başım belada...
Hemen aklıma Ahmet Kaya’nın "başım belada" şarkısı geldi. Hiç dinlemedim sakallı abiyi desem yeridir. Telefon konuşmasının ayrıntılarını düşünmeden hemen şarkıyı açtım.
İlk dizeler;
"Bugün düşünemiycen kadar başım belada
Köşe başları tutulmuş üstelik yağmur yağmada
İler tutar yanı yok,iler tutar yanı yok
Fişlenmişim,adım eşgalim bilinmekte
Üstelik göğsümde,yani yam şuramda
Kirli sakalıyla bir eşkıya gezinmekte" diye başlıyor... Yağmur yağmıyor dinlediğim esnada ama gerisi güzel geliyor kulağa ve beni anlatıyor.
Egoist ve bencil birisiyim. Severim göz önünde olmayı. Korkularım; insanların son derece üst düzey cesaretlerinden daha soğuk kanlıdır. Çünkü; tek korku hakkımı Allah’tan yana kullanmışım...
Sonra dizeler ;
"Adamın biri vurulmuş sokakta,
Cebinde adresim bulunmuş
Başım belada
Tabancamı unutmuşum helada
Nerden baksan tutarsızlık,nerden baksan tutarsızlık,
Nerden baksan ahmakça
Başım belada..." diye devam ediyor. Vurulan adam yerine, beynimden vurulmuş ben var ortada. Allah’tan şiirin bu kısmında beni şiirde anlatmayan bir yer var...
Tabanca taşıyacak kadar korkak olsaydım, onu unutacak kadar ahmak olmazdım.
Şiirin ortasından bahsetmeyeceğim gittikçe sıkıcı bir hal alıyor. Ama son satırlara ihanet edemem. Yazmazsam olmayacak. Bu kısımda var mıyım yok muyum biraz düşüneceğim. Siz bu satırları okurken ben çoktan şiirin bittiği yerde ki paragrafta olacağım!...
"Sevdim inanamiycan kadar seni esmer kız
Kirpiklerimde çırpınan şu tuzlu gözyaşımda
İhanetin adı yok,ihanetin adı yok
Neylersin ki çember daralmakta
Şimdilik hoşçakal yaban çiçeğim
Yasal mermisiyle bir komiser yaklaşmakta." diyor.
Çok şükür ülkemin gecesi gündüzüne karışmış bir komisere saygısızlık yapmadım ve yapmamayı düşünüyorum. O kurşunu hak ediyorsam, o namlunun ucundaki yasal mermiden korkmam. İhanet işte tam burada başlıyor.
Hala niye beni tehdit ettiler söylemeyeceğim. Önce adresimi vereceğim bu arkadaşlara.
"- Alo..Alo..Dinle beni adresi veriyorum. Arafta ilk sağdan dönünce kime sorsan beni gösterir." diyorum... Heyecanlanıyor karşımdaki. Arafta kalmış birini ilk defa "sağ" iken görecekler. Hele bir de "sol"dan atan kalp gözü açıksa, arkadaşların keyfine diyecek olmayacaktır.
Arayanları tanıyorum. Hiç görmedim ama tanıyorum. Eski solcuların çakma sözcüleri...
Maksadımı aşmadan söylüyorum. Haddimizi seksenlerde ana rahmine düşmemiş gençlerden öğreniyoruz!... Destur...
Çok sevdiğim birinin bir şiiri aklıma geldi destur deyince. Onu da söyleyip konunun şifreli yerlerine geçmek için acele ediyorum...
"Destursuz akşamlarımın davetsiz misafiri" diye başlıyordu şiirin ilk dizesi. Şiir bana yazıldı onu da söylemeden geçmeyim... Vay be ne adammışım(!) adıma şiir bile yazılmış.
Belli ki yazan kişi inançlı.
Hz. Muhammed(s.a.v) diyor ki; "sevdiğinize sevdiğinizi söyleyin" sözünden ders almış olmalı ki açık açık sevdiğini söylüyor. Hayır bunu niye söylüyorum, birileri beni seviyor diye tehdit edilmiş olabilirim. Hala ağırdan alıyorum.
Biraz düşüncelerimin arka bahçesinde seyahate başlıyorum. Ben kimim?, niye varım?, ailem kim?, ne için yaşıyorum?... Sorular türedikçe türüyor. İçime ateşin en küçük hali düştü ya!..
Arafta bir tepeye çöküyorum. Allah’a daha yakın bir yerde olmalıyım diye düşünüyorum. Ya bir mucize yaşıyorum, ya da Şeytan gibi kıskançlık yapıp ben Adem’e secde etmem diyecek kadar gözü kara oluyorum.
Oh bu zevzeklikten bir an önce farkındalık ruhunu sahip oluyorum. Etrafımı sessizlik kaplıyor. Düşündükçe felsefik akımlara giriyorum. İnce bir çizgide sek sek oynuyorum. Sek kısmını zıplamak anlamında kullandım. Öğrenilmiş "çaresizlik" yapıp aklınıza sek içecekler gelmesin. Birde "sek" düşüncelere kapılıp, ilk gel-git olayında sığ düşüncelere çakılmakta var. O yüzden "edep ya hu" diyorum.
Hz.Ali de diyor, "Edep, aklın suretidir".
Aklımızı kaybedecek kadar karanlık geceleri sayıyorsak, ölüm bizi sevdiklerimizden ayırınca ne yapacağız bilmiyorum. Düşündükçe kafayı yiyorum. Ölüm bu işte altı üstü ruhun bedenden çıkması...
Yunus Emre gibi diyorum bazende. "Bana seni gerek seni" diye haykırasım geliyor. Seni gerek seni. Seni gerek seni...
Gereken bir duygu var ortada.
Anlatmak istiyorum düşündüklerimi, ama sonra kalbimdeki katılaşmış mührü hissediyorum. İstediklerim mi istenilenler mi arasında, hayatımda ilk defa yaptığım sessizliği tercih ediyorum. Sessizliğimden kendim korkar oluyorum.
Korku; dört gün seksen saat esaret veriyor!...
Esaretim ise etrafımdakilere çaresizlik yaratıyor olmalı ki, cümlelerini süsleyen öznelerine farklı yüklemler ile yaklaşıyorlar. Yine öğrenilmiş çaresizlik sanırım. Tek geldim tek gidiyorum...
Doğarken ağlamışımda giderken mi güleceğim!..
Anadolu büyüsü olmalı içimdeki.
Ağlarsa anam ağlar diye boşuna dememişler. Aklıma ilk anam geliyor yada analık hayali kuran genç kızlar. Benim gibi Ana-dolu topraklarının avamlığına yerleşiyorlar. Cahilliğin verdiği cesaretle oturuyorlar sofraya, ardından bir besmele çekiyorlar okkalı, üstüne alıyor daimi olan acı haberi. Eee öyle olunca, sofradan kalkmadan üstüne birde soğuk su...
Ruhum kayboluyor dedim ya , Arafta...
Bir olay sonrası tepkilerde ünlem işaretiyle yaşamayı öğreniyorsun. En büyük sıkıntında nokta koyup bir sonraki cümleye başlamayı öğreniyorsun. Sıradan bohemliklerde virgül koyup anlatmayı öğreniyorsun. Hatta üç nokta ile duygularının devamı geleceğini söylemeyi öğreniyorsun. Ama ya soru işareti ? Soru işaretleri ile yaşamayı öğrenemiyorsun...
Güvenmek yetişir hemen bu soru işaretlerine ama gücü yetmez soru işaretinin vehametine ...
Arayanlara geri dönmek istersek, ben sustum bazı duyguların hatrına. Dedim ki içimden, "Edepli edebinden susar, edepsiz susturdum sanar"...
Öğrendim ki yıkıldıktan sonra konuşmanın anlamı yok. Sessizlik en güzel cevaptır. Önceden olsaydı, şehri fark etmeden o kişileri ben bulur ve içimdeki en militan tavrı sergilerdim.
Siz, siz olun hatayı ön görürseniz de hatayı yapanı bir bahane ile affetmeyi öğrenin.
,
Yaklaşan bayram bir bahaneniz olsun ve sevdiğinize sevdiğinizi söyleyin.
Sevdiğim ve sohbetinden hoşnut olduğum Atalay Demirci Abimin şiiri ile yazıya veda ediyorum.
Ya ağlamasın hiç kimse
Ya da gülmesin şu her zaman gülenler
Ya kimsede olmasın para denen illet
Ya da paylaşmasını öğrensin paralı millet.
Ya kimse söylemesin sevdiğini
Ya da yapsınlar sevginin şu asıl tarifini.
ya şu bayramlar hiç yaşanmasın
Ya da bayramlarda et yemeyen kalmasın..
Güzel günleriniz geçmişi anlatmak için değil, yarınınızı yaşamak adına olsun.
Benim derdim beni bulmakta, bu sırada ne sen umrumda ne başkası. Sen olmayınca da ne ben nede başkası umrumda. diyebiliyorum sevdiklerime.
İyi bayramlar
Saygılar.
Sencer Gültuna
YORUMLAR
WOOOOOOOOOOW diyorum....başka bir şey yazmaya gerek yok....
şahane bir yazı,doruklarda yüzüyoruz
HAYIRLI BAYRAMLAR......
Saygılar...
sencergultuna
Edebiyata yaklaşım açınızda bir paralellik görmek çok mutluluk verdi.
Saygılarımla.
Ne yaptın sevgili yazarım!...
Beyin fırıtınası gerçekleştiren bir çalışmaydı...
Ruhunu Araf'ta bırakmaya çalışan yanın, okuyanı rüzgârının kanadında taşıyan bir sadık gölge gibiydi...
Hatta bir telefondan bayram mesajına gelen bir garip zincirin paslarını yalayan muammanın da kokusunu aldım!
Mizah her ne yazarsan yaz cümlelerinin bir köşesine mutlaka siniyor...
Gönülden kutluyorum...
sencergultuna
Bu sitenin en faydalı insanı olarak sizlerin yeri farklı.
Diyecek çok söz varken sadece teşekkür ediyorum.
Saygılarımla.
harika ve farklı bir anlatım bravoo tebrik ederim kalemin kaim baymarın mübarek olsunn ...
saygılar..
esra karakuş..
muesra tarafından 8/18/2012 3:40:19 PM zamanında düzenlenmiştir.
sencergultuna
Teşekkür ederim.
Saygılarımla.