- 1247 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SEVGİ VE AŞK ÜSTÜNE
Sevgi kişinin benliğini saran kaçınılmaz bir duygu olmakla beraber, kanına karışmış, kalbin de
ve varlığın da yer etmiş bir duygu olup insanın doğasın da var olan bir özelliktir. Sevgi, tutku öyle bir şeydir ki bunlar hayatın başlangıcıyla kendilerini göstermiş ve kimse bu duygulardan arınamamıştır. Çünkü onsuz hayat anlamsızdır. Nitekim iffetli ve ölçülü sevgi hayatın ta kendisi ve varlığın doğasında olan bir hadisedir.
Beşeri sevgi fıtridir, bundan kurtuluş düşünülemez ama önemli olan beşeri sevginin iffet, onur ve temiz niyetle beslenmiş olması ve yüce bir amaç olan evliliğe yönelik gelişmesidir. Hz. Mevlana’nın “ Kainatta her ne ki var ise, aşk tan ibarettir; gerisi kıyl-u kal imiş “ buyurduğu gibi, her şeyin özünde sevgi vardır. Kainat ve içinde cereyan eden hadiseler de sevgi ve o sevgiden neşet eden itaatten oluşur.
Allah(cc) kainatta, hareketli veya hareketsiz bütün varlıkları meleklerinin vasıtasıyla yönetir ve yönlendirir. Sahabeden biri rivayeten buyuruyor : “ Bir gün şehrin dışındaydım, gök yüzün de bir grup bulut bulunuyordu, daha sonra o bulutun içerisin den – bu yağmuru falancanın tarlasına dökeceğiz – denildiğini işittim. Gerçekten de o bulut ismi geçen kişinin tarlasına yaklaştı ve yükünü boşalttı. Bu hadiseyi Allah Resuluna(sav) anlattığım da : ‘ onlar yağmur yağdırmakla görevli meleklerdir diye buyurdu. “ Taif te Resulullah(sav) efendimize yapılan eziyetlere binaen dağlar melaikesinin gelip : “ Ya Resulallah (sav), dilersen bu dağları bu kavmin başına yıkayım “ dediği, Alayhisselatı vesselam efendimizin de kabul etmediğini meşhur hadislerden biliyoruz. Bu ve bunun gibi kainatta bir çok şeyi Allah melekleri vasıtasıyla sevk ve idare eder.
İslam alimleri bu hadiseleri izah ederken derler ki, sevginin zirvesi sevenin, maşukunun her sözünü emir telaki edip, ona itirazsız ve iradesiz itaat etmesidir. İşte meleklerin kendilerini yoktan var eden Rablerine aşırı sevgilerinden dolayı onların iradeleri ellerinde olmaksızın maşuklarına ram olmuş, O’nun Zatına olan muhabbetleri onları iradesiz kılmıştır.
Bir çok milletin kültüründe önemli bir motif ve malzeme olarak işlenen, her milleti edebiyatın da vazgeçilmez bir öğe olarak yer alan sevgi-aşk, milletler arasın da zirve denecek bir yere sahip olan – Arap Edebiyatı – nda da önemli bir yer işgal eder. Arap geleneğinden bir şeye önem verilirse onun ismini çoğaltma adetinin yerleştiğini bu geleneği ve kültürü iyi bilen muhakkiller tarafında söylene gelmiştir. Zengin bir dile sahip olan Araplar 60 adet aşka isim vererek sevginin önemine dikkat çekmişlerdir. “ Muhabbet, Alaka, El-heva, El-işk, Eş-şevk,Eş-şeref, El-Vuddu, El- Hulle, El- Veleh…..” bunlardan sadece birkaç tanesidir.
Bir şeye sevgiyle bağlanmak kişiyi kör edip, sağırlaştırmaktadır. Dolayısıyla sevgiliden daha güzelini görmez kılmaktadır. Anlatılır derler ki : “ Haccac-ı zalimin döneminde meşhur şairlerden Küseyyir, Azzet adında bir kadına……
“ Yemin ederim ki, ben şaşırdım kaldım,
Sevgilinin güzelliği tüm kadınların güzelliğini bastırdı.
Yoksa ben aklımımı yitirdim…”
Diye halk arasında meşhur olan bir şiir yazıyor. Sevgilisinin güzelliğini öylesine meth ediyor ki, Azzet dillere destan oluyor. Haccac bu methi duyunca Azzet in güzelliğini merak edip huzuruna çağırtıyor. Azzette anlatılan güzelliği göremeyen Haccac “ Allah adına yemin ederim ki ey Azzet ! Ben Küseyyir in bahsettiği güzelliği sende göremiyorum. “ diye hayretini ifade ederken Azzet, “ Ey Haccac ! sen bana senin gözünle bakıyorsun, onun için de bende ki güzelliğide göremiyorsun. Bende ki güzelliği göre bilmek için, bana Küseyyir in gözüyla bakman lazım. “ demiştir.
Bu ve buna benzer hadiselerden anlaşılıyor ki, sevginin başlaması için her ne kadar fiziki güzellik önemli kabul edilse de, fiziki güzelliğin olmadığı yerde de aşkın varlığından söz edilebilmektedir. Zira bazı görüşlere göre aşk, ruhların benzeşmesi, mizaç ve yapının uyuşmasının bir sonucu olarak kabul edilmiştir.
İmam-i Davut Ez-Zahiri ( zahiriye mezhebinin kurucusu) nin oğlu olan ve devrin güçlü şaiirlerinden olduğu kabul edilen, sarışın ve zayıf bünyeli oluşundan dolayı – Çalı Kuşu – lakabıyla anılan şaiir bir şiirin de..
“ Ey sevgili
Ben sende benliğimin cevherine rastladım.
Ve her yönünle bana benzer bir varlık gördüm.
Bu nedenle ben sana kapılıp, sana yöneldim.
Haddi zatında kendi benliğimi sevmiş ve ona kapılmışım. “
Bu fikre sahip olan zatlara göre, aşk bir ayna mesabesindedir, seven kişi o aynada kendi özelliklerini sevgilinin çehresin de müşahede etmektedir. Esasın da bu kişi kendisini, yapısını ve eşkalinden başka bir şey sevmiş değildir. Bu nedenledir ki, temiz, ulvi ve şerefli nefisler olgun ve yüce vasıflara tutkundurlar. Onlar nezdin de en sevimli şey ilim, iffet, mertlik, iyilik severlik, sabır ve metanettir. Zira bu vasıflar onun cevherine yakın ve yatkındır. Fakat kötü niyetli nefisler bu meziyetleri hiçbir zaman sevmezler.
Harun-u Reşid’in oğlu Memun derki : “ Affetmeyi öyle sevdim ki aftan dolayı sevap kazanmama kaygısına düştüm. “ Yine imam-ı Ahmed b. Hambel’e derler ki : “Sen bu ilmi Allah içinmi öğrendin ?” cevaben : “ Allah için öğrendim demek oldukça zordur. Fakat bana çok sevimli geldi, ben de onu öğrenmeye gayret ettim. “ demiştir Aşkın kendine has tadı-lezzeti vardır. Kişinin bu meziyetlere düşkün oluşu, onu sevmesi, ondan lezzet almasındandır. Aşkın bu kendine has lezzeti oluşundandır ki, zahiren temas bu lezzeti öldürür denilmiştir.
Cahiliye döneminde bile insanların, sevap, ceza, haram-helal beklentisi olmadığı halde aşka helal gelir endişesiyele sevdiğine dokunmaz, bu tür yakınlaşmadan kaçınırlarmış. Bedevinin biri, senelerce bir kadını sevmiş; bazı geceler buluşur karşılıklı oturur, konuşarak, şiirler söyleyerek bir birlerine olan aşklarını dile getirirlermiş. Bedevi diyor ki bir gece yine buluştuk aynı minval üzere hasret giderirkeni zifiri karanlıkta sevdiğimin elinin beyazlığı beni cezbetti ve gayri ihtiyari elimi elinin üzerine koydum, sevdiğim bu davranışımı reddederek bana dedi ki : ‘ Bundan vaz geç ! Zira ilişkiye bulaşan bir aşk yaşama şansını ve hakkını yitirir. “ Bu manada yine şair Memnu der ki :
Sevgi ya bir bakıştır, ya göz ucuyla işaret.
Bilinmeli ki sevginin sınırı vardır.
Sınır aşıldımı aşktan eser kalmaz.
Sınırı aşayım dersen.
Aşk değil, çocuk yapma peşindesin.
Sevgi ağaçsa, İlahi sevgi o ağaçın meyvesi mesabesindedir. Nasıl ki ağaçtan murat meyve yemekse, sevgiden muratta İlahi sevgiyi yaşamak ve yakalamaktır. Meyvesiz ağaç yakılmaktan başka bir şeye yaramadığı gibi, İlahi aşka götürmeyen, sınırları muhafaza edilmeyen sevgide, İlahi azaptan insanı kurtaramayacağı aşikardır.
İffetini muhafaza etmesinden dolayı sevgisini alaniyete dökemeyen genci Allah Teala kudsi hadisiyle bakın nasıl tebşir ediyor. “ Ey şehvet duygusundan benim rızam için vaz geçen ve gençliğini benim yolumda harcayan genç. Sen benim indimde bazı melaikelerim gibisin. “ Konuyu Aleyhisselatu Vesselem efendimizin iki hadisiyle noktalıyalım. “ Bir genç ki iffetinden dolayı aşkını izhar etmez ve bu sebepten dolayı ölürse, Allah onu şehitlerle haşreder. “ “ Ey Müslümanlar grubu zinadan sakının. Çünkü onda 6 olumsuz etki vardır. Üçü dünyada, üçü de ahirettedir.
Dünyada olanlar.
1-Kişinin saygınlığı yok olur.
2-Fakirliğe mahkum olur.
3-Ömrü kısaltır.
Ahirette olanlar.
1-Allah’ın gazabına uğrar.
2-Hesap vermesi güçleşir.
3-Ateşe girmeye sebep olur.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.