Hece Penceresinden Edebiyat Defterine Bakış
“ İnandığınız gibi yaşamazsanız yaşadığınız gibi inanmaya başlarsanız “ Hz. Ömer ( r.a )
Bu sözü bazılarımız hz. Ömer’in ( r. a) kimliğinden dolayı İslâmi babda değerlendirip çok önemseyebilir. Bazılarımızsa çok fazla önemsemeyip “ özlü sözler “ bağlamında okuyup geçer. Doğrusu kimin söylediğinden çok günümüzün bakış açısı ve uygulamalar anlamında bana göre üzerinde iyi düşünülmesi gereken bir tespit olması nedeniyle biraz daha çok önemsenmesinin çok gerekli olduğuna inanıyorum.
Bir hırsıza neden hırsızlık yaptığını başka bir işle uğraşmadığını sorduğumuzda aldığımız “ bu benim mesleğim, geçim kaynağım “ cevabı hırsızlık işini zihnimizde meşrulaştırıyor mu? Ya da bu meslek icra edilirken bize verilen zararı hafifletiyor mu? Kanuni hükümler tespit edilirken bu beyan hırsızlığı suç kapsamından çıkarmalı mı? Veya, yargı makamı: “ - Mâdem adamın mesleği bu o hâlde cezaya gerek yok “ mu demeli?
Herkesin elbette kendine göre doğruları vardır ama evrensel ya da kabul gören doğrularla şahsi doğrular arasında farklar olduğunda ya da tercih yapılması gerektiğinde yüzümüzü nereye döneceğiz?
Yoksa hırsıza: “ - Hadi bu seferlik seni mazur görelim “ deyip hoşgörü mü göstermeliyiz?
Yaklaşık bin beş yüz yıl önce insanlıkla tanışan ve hemen hemen hiç kimsenin doğruluğundan şüphe etmediği, kaynağı K. Kerim’in değişmediği ve değiştirilemeyeceği Rabbin garantisinde ( Hicr 9 ) olduğu halde İslâm Dininin bugünkü temsilcilerinden ve uygulamalarından neden rahatsızlık duyuyoruz? Uygulamalarda ve temsilcilerde mi hatalar başladı yoksa bizde mi bazı sorunlar var? Birileri kafalarına göre din mi icat etti yoksa biz mi kafamıza göre din arıyoruz?
Kalkıp, bu yanlışlıklara da hoşgörü ile mi yaklaşmalıyız?
Anadolu’da hatta bu ülke genelinde askerlik yapmayana sadece kız değil selâm bile verilmezken ücret karşılığı rapor alıp çürüğe çıkma sevdasına, “ oku da adam ol “ dan “ zengin ol da saygınlık kazan “ çizgisine nasıl geldik?
Kırk yıl önce “ öyle zaman gelecek ki evlatlar anne ve babalarına düşkünler yurduna yatıracaklar “ dendiğinde bu sözü kıyametin kopması olarak düşünen ve ihtimal vermeyenler bugün ebeveynlerini huzur evlerine yatırmak için yüzleri kızarmadan nasıl yarışıyorlar?
“ - Aman ha! Haram lokma kursağından geçmesin, yoksa sütümü sana helal etmem “ tembihinden “ benim memurum işini bilir “ ve “ bal tutan parmağını yalar “ noktasına nasıl geldik?
Çok mu ileri bir toplum olduk, çok mu medenileştik ve çağ atladık?
“ - Efendim zaman böyle ve zaman uymak lâzım “ sözü bir hafifletici neden olabilir mi?
Öyle ya, evimizin önü çöp deryası olmuşsa o kokuya alışmak gerekiyor. Halbuki o çöpü oraya uzaylılar değil her gün azar azar biz koyduk!
Azar azar verilen küçük, küçücük tavizler, “ bir seferlik, bu seferlik böyle olsun “ lar, “ bundan bir şey çıkmaz ” lar, bizi öyle bir noktaya getirdi ki artık işin başı nerde, aslı ne, doğrusu hangisi çizgisini bize tamamen unutturdu. Çünkü, “ yaşadıklarımıza inanmaya başlayıp inandıklarımızı ve doğruları hatırlamaz “ olduk!
Şimdi biri çıkıp “ yaptığınız doğru değil “ dediğinde ona bir Hilkat garibesi gibi bakmamızın nedeni ne olabilir diye düşünmek ve biraz kendimizi sorgulamamız gerekiyor galiba.
Henüz çok geç olmadan!
………………………………………….
Yıllarca şiir konusunda verilmeye çalışılan mücadeleyi gerek sanal ortam dışında gerekse sanal ortamlarda tâkip eden biri olarak geldiğimiz noktaya gerçekten büyük bir acı ve ıstırap ile bakanlardanım. Her geçen gün kötüye, daha kötüye giden bu sürecin canını yaktığı, içini acıttığı, sinesini titrettiği ve mâteme bürüdüğü bir şiir düşkününün hangi feryadı zamanın şen ve şuh kahkahaları arasında duyulur ve fark edilir ki? Bizden öncekiler ne kadar duyuldu?
Önümüzde hazır bulduğumuz bir büyük edebî mirasın kadrini bilmeyen hayırsız mirasyediler olarak elbette bu vebâli boynumuzda taşıyacağız!
Gördüğünü görmemiş, duyduğunu duymamış, hissettiğini hissetmemiş gibi davranıp ; üç alkış iki tatlı söz, biraz da günlük heves uğruna genelde şiir özelde ise heceyi ayaklar altında paspas edenlere, çok eskiden okuduğum ve adını hatırlayamadığım bir şairin öldürülmeden önceki son sözlerini hatırlatmak istiyorum:
“ - ……………..Mısraın lâneti üzerinize olsun! “
Bunların başlangıç noktası “ bir yorumdan ne olur”, “ bir iltifat zarar vermez “, bir defa onore edeyim “ , “ bu defa kusuru görmeyeyim “ gibi son derece mâsumane ve insani duygular gibi gözükse de gelinen noktadan geriye doğru bakıldığında artık o başlangıç noktasındaki mâsumluktan hiçbir eser görünmemektedir. Çünkü ne tavizin sonu ne doyumun üst sınırı vardır. Verenin “ Bir defalık “ düşündüğü o imtiyazlar; gereksiz iltifatlar, görüp ikaz etmemeler, hoşgörüyü bile çıldırtan sahtelikler, alan tarafından “ hak ” kabul edildiğinde artık çok geç kalınmıştır.
Öğrencilerini sınava aldıklarında çalışan ile çalışmayanın, bilenle bilmeyenin farkını not ile ayarlayan öğretmenlerimizden “ aman gönül kırmayayım “ sözünü beklemeyenler, hukuktan ve yargıdan adâlet, polisten suçluları yakalamada kararlılık, siyasetten yalansız vaatler, esnaftan hilesiz mal, şâhitten doğru beyan, hatta çocuklara yapılan tembihlerde ” illa dürüstlük “ diye diye çocukları bıktıranlar ve herkesten dürüstlük ve samimiyet beklediklerini dillerinde pelesenk edenler konu şiir olduğunda “ aman kalp kırmayalım, hataları söyleyip incitmeyelim, iki alkış üç iltifatı ihmâl etmeyelim “ minvalindeki sahte dostluk gösterileriyle ne hikmetse başımıza birer Mevlânâ ve Yunus kesildiler! Sözde, kalp incitmemek uğruna şiirde ne kalp ne kalıp ne ruh bıraktılar.
“ Acaba gerçekten gönül kırmamak mıydı dertleri “ diye sorgulayıp incelendiğinde ise birçoğunun amacının bu olmadığı, her alkış ve övgünün iltifat, her doğru ve haklı bakışı ifade eden uyarının ise aynı şekilde kendilerine geri döneceğini bildiklerindendi. Ciddi anlamda eleştirilmemek için eleştirmemek, ciddi incelemeye tâbi tutulmamak için tutmamak prensibi, sayfaların altındaki şiirleri okumaya bile gerek duymadan yapılan basmakalıp, kopyala yapıştır yorumların boyunu uzattıkça yüzlerdeki sahte gülücüklerin, kendi kendini tatmin ve kandırma seansların çok tutulduğunu görmeye başladık.
Ve bu şımartmalar, sahte ve haksız iltifatların gaz verdikleri yalancı pehlivanlar öyle bir hâl aldı ki, edebî anlamda kimseyi görmemeye, tanımamaya başlamalarının yanında yanlış yaptıklarını kabul etmemeyi, uyarıları ciddiye almamayı bir meziyet sayarak kendilerine özeleştiri yapmak gibi ciddi sanatsal özellikleri defterlerinden siler hâle geldiler. Yani piştiler ve oldular( ! )
Oysaki, birçoğunu tanıdığımız bu insanların sitelere ilk kayıt olduklarındaki hâllerini çok iyi biliyoruz. Son derece tevazulu, bilgiye önem veren, hatalarının hatırlatılmasını isteyen, araştıran, okuyan, hadlerini ve ne olmadıklarını gâyet iyi bilen kişilerdiler. Ben inanıyorum ki kendilerini saklamamışlardı da.
Peki ne oldu, nasıl oldu da o çizgiden bu çizgiye gelindi?
İnsandan ejderhaya dönüşen bu davranışsal evrimin sorumlusu kim?
Bu soruyu insanın kendine sorması için durumdan rahatsız olması gerekiyor. Oysa ki bu rahatsızlık nedeniyle sessizliğe bürünenlerimiz çok az. Çoğunluk hâlinden memnun. Çoğunluğun tuzu kuru. Çoğunluk kendini deşarj edecek eğlence ve oyalamacayı bulmuş nasılsa.
Kimin umurunda şiir?!
Onlarca eksiği olanlara eser, kapı paspaslarına yapıt, saçma sapan paçavralara şiir, köfteci kâğıtlarına kitap ve bunları sunanlara üstad, şair demeyi, sahtekârlığa ara vermeden devam etmeyi, üç yorum iki iltifat alabilmek için kendilerinin bile inanmadığı övgüleri dizmeyi maharet saymaya devam ettikçe şiir ve şiire gerçekten gönül verenler çile doldurmaya devam edecektir!
Edebiyat sitelerine üye olup “ ben kendimce paylaşım yapıyorum “ demek, o site yöneticilerinin de “ ne yazılırsa yazılsın herkesin kendi özgürlüğüdür “ demesi çok doğru mudur acaba? Hele hele bu tür paylaşımları ana sayfada teşhir etmek ne kadar edebîdir? Türkiye’deki ya da Türkiye dışındaki bir öğrencinin ders ya da dönem ödevi için internetin başına oturup kaynak ararken arama motorlarının birine “ edebiyat “ ya da “şiir “ yazdığında açılan sitelerin birinde değil miyiz? Heceleri tutmayan, kafiyeleri hak getire bir şiirin kaynak olarak alınmayacağını kim garanti edebilir? “ Bana ne “ demek dürüst be edebî bir yaklaşım mı?
Bilgiye ulaşmanın çok kolay olduğu günümüzde kendine çekidüzen vermeyenler , geliştirmeyenler, yazdıklarına elinden geldiğince dikkat etmeyenler, özenmeyen ve önemsemeyenler vebâl altındadır!
Bilenler, bildiklerini paylaşmayanlar, uyarıp ikaz etmeyenler, şiir adına elini taşın altına koyup gerekirse bedel ödemeyi düşünmeyenler, günlük hevesler ve ucuz hesaplar uğruna şiiri öksüz bırakanlar vebâl altındadır!
Şiiri şahsi ve ucuz emellerine âlet edenler, karşı cinse ya da birilerine kur yapmak adına kullananlar, geçmişin mirasını hovardaca harcayıp şanlı geçmişe dil uzatmaya yeltenenler vebâl altındadır!
Gelecek nesillere örnek olma adına en azında mücadele vermeyenler, yanlış yönlendirenler ve ellerinde yapma gücü, beyinleri de bu yeteneğe sâhip olup işlerini ciddiye almayanlar vebâl altındadır!
Övülmeye layık olanları değil de şaklabanlıkları muhtelif hesaplar adına övenler, iki kelimeyi yan yana getirmek için çaba bile sarf etmeyenleri taltif edip başımıza belâ edenler, şiiri garip, sâhipsiz ve gözü yaşlı bırakanlar vebâl altındadır!
Seçki Kurullarında olup işini iyi yapmayanlar; adâletli davranmayanlar, şiirlere şairinin ismine göre muamele edenler, katıldıkları toplantılarda yüz yüze görüşüp samimiyet kurduklarına imtiyazlı davrananlar, hece ve kafiye hatalarına dikkat etmeyenler, hece ve kafiye hatalarına dikkat etmeyenlere dikkat etmeyenler, gerek bilmediğinden gerekse önemsemediğinden dolayı yaptığı hatalar nedeniyle onlarca kez uyarı aldığı hâlde düzelme göstermeyenleri şu veya bu nedenle hâlâ kurulun içinde tutulanlar, işinin hakkını vermeyenler vebâl altındadır!
Bunca vebâle şiir uğruna öldürülenlerin âhı da eklendiğinde zannediyorum yukarıda bahsettiğim o şairin bedduası son noktayı koyacaktır.
“ Mısraın ( hecenin / şiirin ) lâneti üzerinize olsun! “
Yüce Yaratıcı göndermiş olduğu elçilere ( peygamberlere ) sadece tebliğ etme yetkisi vermiştir. Hidayeti nasip edecek olan sadece kendisidir. Gerek elçiler gerekse insanların vazifelerini yapmış olmalarının gereği sadece doğruları anlatmak, tebliğ etmektir. Bu vazifenin tamamlandığına inananlar geldikleri gibi başı dik ve vakur bir şekilde gitmesini de bilir ve bilmelidirler.
Nasılsa onlara yolculuklarında eşlik edecek çok mısralar, beyitleri kıt’alar ve şiirler vardır şiir arşivimizde:
“ Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. “
Gün ola, harman ola…
YORUMLAR
Hayırlı sabahlar değerli dost,
Çok emek verilmiş son iki yazınızı, dün gece sonuna kadar okudum. O tarihlerde neredeydim bilemiyorum.
Bir haftadır buradayım ve bu kısa zaman diliminde bile gördüklerimi yazmaya kalksam en az bu yazı kadar uzun olurdu...
Kısaca; her iki yazınızın ve gerçeğin ta kendisi olan bu harika tahlillerin altına noktasına kadar imzamı atıyorum.
Şimdi doktora gitmeliyim, fırsatım olduğunda yine döneceğim buraya.
Emekleriniz daim olsun.
Selam ve muhabbetle...
Benim hocamsınız dememe gerek yok. Bunu her yerde yüksek sesle söylemekten asla imtina etmem. Hatta hecede bir şey öğrenmek isteyenlere verdiğim örneklerden birisiniz. Burada ifade ettiklerinizi defalarca hiciv yorum yazı şeklinde yazdım. Ne yazık ki tüm toplumda bir yere gelmenin en büyük itici gücü olan yalakalık burada fazlası ile var. Ve öylesine benimsenmiş ki yöneticiler bu durumu edebiyatın gelişmesi için unsur görüyorlar. Yanlışı tasdik etmek yanlışı yapanı doğruya nasıl götürür. Söylenece çok şey var. Şiir yazmaktan soğuduk. Şiir yazdıran şiir okuyanın okuduğu şiirden aldığı feyz ile doğru orantılıdır. Neden oflu diyorum. Neden atlı diyorum. Neden mezar kabul 55 diyorum. Neden gri gölge diyorum. Neden Mustafa Şahin diyorum.çünkü bunlar sitede hece öğrenmek isteyenlere birer lütuf
ummueytem kardeşim...
Size katılıyorum, konuyla ilgili duyarlılığınız içinde saygılarımı arz ediyorum..
Aynı durumu bende farkediyorum ve bu konuda site yöneticilerinin duyarlı olmadığı kanatindeyim, hatta bir adım dahada öteye gidiyorum ve site yöneticileri tarafından dinimizde, özümüzde, kültürümüzde, lisanımızda olmayan kelimeleri kullananlara karşı taltif olduğunu bariz bir şekilde gözlemliyor vede görüyorum..
bu durum benide rahatsız ediyor, umarım site yöneticilerinide rahatsız eder ve konuyla alakalı hassasiyetlerini gösterirler..
Tanrı yoktur Allah vardır... tanrı kelimesini kullananlar müslüman ve islam olduklarını asla zannetmesinler, islami lüteratürde kullanılan bir kelime değildir..
özellikle site yöneticilerini bu konuda duyarlılığa davet ediyorum.. abes ve absürüt konu, kelime ve tekfir edici öğeleri, meteryalleri ödüllendirme kanısını bizlerde uyandırdığı içinde ayrıca üzüntülerimi belirtmek isterim..
Şiir dalga gibidir, kıyıya ulaşan köpükleri öykü ve romana dönüşür. Aşk duygu ise anlamı vuslattır, şiirde duyguyu ayakta tutan içeriğidir, şiiri anlaşılmaz imgelerle boğmak tusanami dalgasında sörf yapmaya benzer. Şiirde farklı anlam çıkarılması ise, ışığın prizmadan renklerine ayrışması gibidir.
Dünya
Güneş açmış çiçeğin gökçe şebnemi dünya
Sinesindeki gizli aşkı ateşten derya
Mevsimler şöleninde eşsiz bir ömre değen
Mavi derin uykunun seherindeki rüya
Baş tacı dillere destan olan efsanesi
Gülşende geçen bülbülün yaslı hikayesi
Onulmaz derde düşen yüreği yanmışların
Bulunmaz dermanıdır bengisu şelalesi
Esenlikler dileklerimle...
sadece gerçekten beğendiğim şiirlere yorum yazmaya çalışıyorum
kimi zaman gönül almak içinde yazmışlığım olmuştur
fakat beni en çok rahatsız eden her konunun kendince kırmızı çizgileri olduğu gibi şiirin de sınırları vardır
tanrı kelimesi çokça telaffuz edilir oldu ve dikkatimi çeken,seçki alan şiirlerin yüzde doksanında var
koskoca kainatta her şeyi yazabiliyorsunuz
rica ediyorum tanrı rab kelimelerine dokunmayın
kutsalımızdır
günaha girmeyi adet edinmeyin
sitenin yöneticilerini de bu konuda hassas olmalarını istirham ediyorum
saygılarımla hocam
Hocam ben üzerime düşeni yapmaya çalıştım. Benim adımı tahtadan silerseniz sevinirim :)
Şaka bir yana, yazınızda bahsettiğiniz gibi bu sadece şiir için değil yapılan her iş için geçerli. Siz şiire emek verenler bunun yetenekle beraber ne kadar emek isteyen bir iş olduğunun farkındasınız.
" farkındalık"
belki de öncelikle üzerinde durulması gereken şey budur.
Kişinin kendinin farkında olması.. Tamamen eğitim ve terbiyeyle alakalı gelişen bir yapı. Had bilmek de denebilir buna..
İş eğitim ve terbiyeye kadar uzanınca bu konular ayrı başlıklar gerektiriyor elbette..
Üzerinde önemle durduğunuz ve canınızı yakmış olması dolayısıyla kaleme aldığınız "şiir" konusunda siteyle ilgili ya da herkesin şiirlerinin yayınlanabiliyor olması ile ilgili kısım hakkında müsadenizle ben de fikrimi söylemek istiyorum.
Ben bu siteye yaklaşık 4-5 yıl önce tesadüfen girmiş biriyim. İlk şiirimi buraya kayıt olduğum gün kaleme aldım . Özellikle ilk iki şiirimi okurken utanıyorum ve kendime gülüyorum.
Bununla birlikte yazdığım şiirleri okuyup yapıcı eleştiri yapan arkadaşlarım vasıtasıyla hece şiiri konusunda bilgi sahibi olmaya başladım. Hece şiiri özünde çok zor bir yapı. Hala tam olarak öğrendiğimi söyleyemem.
Okuduğum her hece şairini de kendime örnek almadım açıkçası. Birine bilmediği bir konuyu hala öğrenmediği konusunda tepki gösteriyoruz ama nasıl öğrenmesi gerektiğini öğretmiyoruz. Öğretmek belki iddialı bir kelime oldu, yol göstermiyoruz da denebilir.Bahsettiğiniz gibi parası olan ve canı isteyen herkes bir şiir kitabı çıkarabilir. Hece şiirini hiç bilmeyen biri de bu kitaplardan bir ya da bir kaçını alıp bunlarla yolunu bulmaya çalışabilir. Öyle ya koskoca kitap çıkarmış adam! Doğru değilse nasıl kitabı çıkabilir değil mi? Dolayısıyla hece şiirinde yol göstericim Cemal Safi olmuştur. Onun şiirlerini okurken şiirin içinde bulabiliyorum kendimi çünkü. Ve daha pek çok şair elbette.. Dilde sadeliği aradım hece ile ilgilenirken. Ki bu da üzerinde durulması gereken önemli bir konu diye düşünüyorum.Çünkü bir çok eski Türkçe kelime ile yazılan şiirleri anlamaya çalışmak şiiri değil ancak anlamını öğrenmemi sağlıyordu.Çünkü anlamını kavramaya çalışırken yorgun düşüyordum. . Demem o ki anlamadığım şiiri okumadım. Böyle yapınca öğrenmek daha kolay oluyor çünkü. :) Çünkü hece şiirinde anlamla beraber yapıyı da öğrenmek şart.
Burada yazan arkadaşların şiirlerini örnek alarak şiir yazmaya çalışan birileri var mıdır bilmiyorum.Çünkü bu ve bunun gibi sayfalar duvar tahtası gibi geliyor bana. Herkes istediğini asmakta serbest. Belki benim şiire başlamamdaki en büyük etken de buydu. Yazdığımı paylaşmak ve yazdıklarımın okunduğunu görmek..
Buraya kadar sitenin varlığı ve paylaşımın özgürlüğü işe yaradı. Bundan sonrası için yazdıklarınıza aynen katılıyorum. Kendini geliştirmekle ilgili kısım konusunda, çokça şiir okuyup hece şiiri hakkında bir derleme yazdım. Hece şiirinin tekniği konusunda çeşitli yazıları okuyarak nasıl olması gerektiğini anlaşılır bir dille ve örneklerle bu işe yeni başlayanlara anlatmaya çalıştım. Kendi şiirlerimde de bunu uygulamaya çalıştım.
Demiştim ; beni tahtadan silin :)
Bütün bunlarla birlikte yazınızda bahsettiğiniz ve kızgınlığınızın sebebi olan şeyler asla değişmeyecek.
Herkes her istediğini yazıp her istediğini söylemeye devam edecek. Belki bir gün biri gelip içlerinden bir kaçını seçip örnek alacak.. Ve şiiri sevip emek verecek.. Benim gibi..
Bunun ötesinde, şiire bir yıldan biraz fazla emek veren ben , daha iyisini üretemediğim, yazdıklarımı beğenmediğim için son bir kaç yıldır eski yazdıklarımı tekrar asmakla vaktimi geçiriyorum. Çok iyi olduklarından değil, yapabildiğimin en iyisi olduklarından dolayı..
Bir de yaşamın yükü dolayısıyla ayırmadığımız vakti göz önüne alırsak ..
Kızmayın çok siz yine de. Koca ummanda herkes nasibini alır. Nasipliler , nasibi olmayanları kovarsa ummanın bereketi de tadı da kalmaz belki kim bilir?..
"altın çöpe düşse değerin kaybeder mi
tenekeyi parlatsan hiç çeyrek altın eder mi? "
Samimi selam ve saygılarımla.
Başından sonuna kadar haklı bir eleştiri, doğru bir bakış ve elzem bir irdeleme okudum şiir üzerine;
Ve şiirle uğraşan, iddiası olan herkesin bu yazıyı gocunmadan okuması, şapkasını önüne koyarak düşünmesi, Oflu Üstada teşekkür etmesi gerekir diyorum; gerçekler acıdır, zorumuza gidebilir, ama gerçektir yine de...
Başka söze gerek görmeden aynı düşüncelere katılıyor, kalbi selam ve saygılarımla, Türkçe adına, Hece şiiri adına minnettarlığımı ifade ediyorum hocama...
Aziz dost.
Konu aklıma geldikçe dilime ağır sözler dolanmakta. Özellikle de hece şiiri deyince ülkemize, halkımıza, geçmiş ve geleceğimize ihanet edildiği kanati hasıl olmakta. Çünkü hece şiiri TSM, THM, Türk folklörü gibi değerlerimizin özkaynağı ve temel taşıdır. Hece şiiri olmazsa bunlar da olmaz. Buna saygı gösterilmemesi, ehil olmayan kişilerin yazdığı adı hece kendisi ucube olan milyonlarca şiir Türk kültürüne ihanetten başka bir şey değildir. Türk kültürünü bozmak da milli birlik ve ve beraberliği ortadan kaldırmaya yönelik olarak, dolaylı yollardan yapılan bir sabotajdır. Çünkü şiir ve kültür milletlerin fertlerini birbirine bağlayan, duygusal ve mantıksal birliği sağlayan en önemli unsurdur.
Şiire yazık oldu:(((
Öykü intihar etmekte...
Selam ve saygılar...
Sayfalarca yorum yazabilirim ama kısaca diyeceğim şudur ki:
İster şiir olsun, ister başka bir iş
Vebâlin ne olduğunu idrak eden kaç kişi var!
1000-2000 şiirim var diye böbürlenenlerin yazdıkları şiirlerin kaçı şiir!
10 tane kitabım var diyenlerin kitaplarının kaç tanesi kitap!
Şiirin kurallarına uymaya çalışan biri olarak, karaladıklarım ortada ve ben o karalamalara şiir yazdım diyemiyorum..
Doluyum vesselam..
Hürmetlerimle
Öncelikle bu gerekli açıklamalarınız için size minnettarım Hocam;
Böyle bir açıklama bekliyordum sizden. Hatırlıyor iseniz ilk güne düştüğümde bir büyüğümle yaptığım konuşmamdan bir paraf alıp öyle yorum yapmıştınız bana. Keşke bir şiir erbabı, bir usta, bir çalışmamın altında beni eleştirip gel sana ders vereyim, hocalık yapayım deseydi. Eskiden hayatın her evresinde çıraklık, kalfalık, ustalık geleneği vardı. Gerek sanatta, gerekse zanaatta...
Şimdi yazık ki bir şeyi iyi ya da vasat yapabilen herkes usta postuyla geziyor. Tabanı görmeden tavan geziyoruz ne yazık ki...
Bir şiir; tarzı ne olursa olsun, güne düşmüşse, o gün boyunca herkesin gözü önündeyse o şiir kabul gördüğü şiir dalının tüm kurallarına uymalıdır. Yeni şiir otoritelerince ikinci plana atılmış ya da ikinci planda sayılmışsa da bir hece şiiri hecenin kurallarına tamamen uymak zorundadır; o seçkiye getirilmişse. Şimdi yazan arkadaşlar "benim adım hıdır; elimden gelen budur" diyebilirler ama seçen arkadaşlar bu işin erbabı olmak ve en doğrusunu seçmek zorundadırlar, buna mecburdurlar!..
Bir noktadan sonra burdaki yapıyı anlıyor insan. Bir şiire on tane güzel yorum yapılmışsa on birinci kişi kusuru gördüğü halde on kişiye uyuyor, Muhalefet durmamak, tepki almamak için o zincir halkasını devam ettiriyor. Kimi alacağı yorumları arttırmak için herkesle iyi geçiniyor. Bir de şu var ki, ben seçkiyi beğenmezsem, kurulu eleştirirsem onlar benim şiirimi seçkiye almaz kaygısında bazılarımız.
Ne acı ki güne düşmüş bir hece şiirinin sahibi "--seçki kuruluyla beraber manayı heceye tercih ettik" diyebiliyor ve ne acı ki o kurulun bir mensubu da hem haklı eleştirileri kabul etmiyor hem de çok vahim bir açıklama ile zaman zaman göklere çıkardırğım seçki kurulunun gözümdeki itibarını genel anlamda zedeliyor.
Hayatın genel yapısı malesef ki bu halde. Sadece bu siteye özgü bir durum değil. Yazık ki türkiye geneli yayın yapan ve kapağında kültür edebiyat dergisi yazan bir yayınevinin yaptığı, hece ve serbest dal diye kategorize ettiği bir şiir yarışmasında hece dalında birinci seçilen şiirin her dörtlüğünde durak hatası var. İşte şiirimiz, işte hayatımız. Bu kadar vahim haldeyiz işte.
Sanatta bile parayı verenin düdüğü çaldığı, okuduğumuzda ya da dinlediğimizde güldüğümüz ama şapkamızı elimize alıp düşünmemiz gereken bir Hoca Nasreddin hikayesinin, fıkrasının baş aktörleriyiz. Yıllığımızda bile parayı verenler düdüğü çaldı. Bu konuda aksi bir fikir varsa buyursun. Yıllık da burada, ben de buradayım.
Hepimiz vebâl sahibiyiz...
Denizden baban çıksa ye, şiiri baban yazsa ( gerekiyorsa ) yer...
Teşekkür eder saygılar sunarım.
Kenan Baran tarafından 8/16/2012 9:30:55 PM zamanında düzenlenmiştir.
Kendi adıma ve Şiir adına teşekkür ediyorum .
Okudum dikkatle ...
Emeğin çok saygıdeğerdir.
Herkes okur umarım bu yazıyı.
Bu vesile Ramazan Bayramını da tebrik ediyorum ...
Selamlar, sevgiler. Allah razı olsun ..
............
Gözüne acı yaş değmesin ..
( İlk yazınızı da okudum. Uzunca bir yorum yazmıştım. Nasıl olduysa aktaramadan silindi. Tekrar yazamadım, tembellik ettim. O yazı için de teşekkürler)
aşık obalı tarafından 8/16/2012 2:34:12 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sayın Oflu hocam; Öncelikle teşekkür ediyorum ,neden mi? ..İşte ,bir sıkıntıyı dile alacaksan bu şekilde örnekler vererek anlatacaksın....Ne demiş atalar "Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır"....
İnsan ,bilirsiniz ki ,masiye ile mücadele etmektedir...Yapılan eleştiri ister istemez kişinin nefsini harekete geçiriyor...Ve her insanın katlanması ,olgun davranması nefsiyle alakalıdır...
Ben şahsen ,yorum almak için yorum yazma taraftarı değilim ...Herşeyden önce ,şunu bilirim ki; Hani bir hadis vardır...."Siz şükredin ki ben malınızı çoğaltayım" ...Bu hadis her ne kadar zahirde bu şekilde görünsede ,şükrün hakikisi masiyesiz olandır...Yani ,ALLAHA ,malımı çoğaltsın diye şükür edilmez..Şükür ,vermesede şükür edebilmektir ...Şükür ALLAH c.c içindir ,malım çoğalsın diye olmaz ,çünkü mal için yapılan şükrü ALLAH taala kabul etmez....Bu bağlamda yorum için ,yorum yapmakta sahteliktir....Bu işin aslıdır.....Bunları ne kadar göreceğiz ? kime ne kadar ve nasıl eleştiri yapacağız ? bunları bilmek ve edebiyat çerçevesinde yapmak lazım....Misal ağızlarda "sakız" olmuş bir laf söylenip duruyor...." Yarım hoca insanı dinden çıkarır " diye.....İşte bu sözü söyleyecek insanın tam hoca olması lazım gelir ki,yarım hocaları eleştirsin....Bu sözü sık sık ağzına alan şairlere ben de derim ki; yarım şair yarım usta insanı defterden ,siteden soğutur....
Herşeyin bir adabı vardır;hece şiirini savunurken insanların dinine inançlarına saldırılmaz....Yapılan kusurlar ,şiirlere konu edilip ,insanlar mahcup edilmez....Dedektif misali kim ne yazmış diye onları araştırıp,ortaya dökmek ustalık ve olgunlukla ne kadar bağdaşıyor?..
Bunların dışında insan yanına üç ,beş kişiyi alıp diğerlerini dışlayamaz...Zira dünya üç ,beş kişilk değildir....
Hece şiiri elbette güzeldir; ülçülü olması ,kafiyeli olması akıllara daha hızlı yer etmesine sebeb olur...Misal; geçmiş başbakanlarımızdan ,sayın "Tansu Çiller " o asker gidecek o bayrak inecek " dediğinde ,milletin dilinde adeta slogan olmuştu ,hala unutmuş değilim...Ölçünün güzel yanları vardır,bu asla inkar edilemez fakat ,yapılan olumsuz eleştiriler ve uygunsuz davranışlar ne ustaya yakışır ne de edebiyat biliyorum diyenlere......
Ben ilkokul mezunuyum ; bunu siteye kayıt olurken de çekinmeden yazdım ve bir çok yerde bu hususu bildirdim ,şiir de kural ,kaide bilmem diye...Gönlüme gelen ,kendimce güzel bulduğum sözleri paylaşırım....
Ayrıca sayın "şiirlerin ziyası" benim bir şiirime ,mesaj atarak imla hatalarını ve bir kaç kafiyeyi düzeltti ....Ben ,ona cevaben teşekkür ettim ve dilerseniz bu tür yorumları ,şiirin altınada yazabilirsiniz diye cevap verdim....
Her insan bir değildir; bu sebeble usta olan şairlerin bunu anlayıp ,eleştirinin dozunu kaçırmaması lazım....Zira dünyada yaşayan insanlar masiye mücadelesindedir...Bu düzen yüce Mevlanın kurmuş olduğu düzendir ,asla kullar değitiremez...
Birde basın özgürlüğü deniyor ...Ve bunu o acımasızca eleştiri yapanlar söylüyor....Öyleyse bu basın özgürlüğü diğer insanlar içinde geçerli olması lazım....
Burda dini hususlarda şiir yazan ve yorum yapanlar var ....Ağırlıklı olarak yorum yapmaya özen gösteren benim ...Her yazdığım yorumda ,içimden geçenleri yazarım...Bir konuya temas etmek istersem hak üzre dini açıdan bakarak yorum yaparım....Bu na göre ALLAHI dile dolamak gibi bir söz konu olursa alınıyorum açıkcası...Sanal alemde ATATÜRK ,SİYASET ,AŞK ŞİİRLERİ ,HİCİV v.s v.s herşeye yer varda ALLAH C.C VE RESULU A.S ye gelince bunun yeri sanal alem değil mi oluyor? bunu söyleyenler nasıl bir zihniyete sahipler....Sonra evde tv ,de kuran dinlemeyelim ,vaaz dinlemeyelim sonuçta oda bir nevi sanal alemdir...
Daha nice gördüğüm kendimce yanlış kabul ettiğim haller var ...Heceyi savunduğunuz kadar bu hususlardaki yapılan yanlıişlarında karşısında durmanızı rica ederim...Zira siz anlatmak istediğinizi anlaşılır ve ikna edici bir şekilde anlatıyorsunuz.....ALLAHA EMANET OLUN...SELAM VE SAYGILARIMLA........
ilk önce bu yazının altına imzamı attığımı belirterek sözüme başlamak istiyorum.
Zira daha önce de bu sitede hiç bir bilgi ve edebi birikimi olmadan, direk ikini ve üçüncü tekil şahısları hedef alan şiir adına eleştiri yazıları okumuş birisi olarak aradaki farkı görmenin verdiği cesaretle yazıyorum bu cevabı.
Padişah bir ruya görür ruyasında dişlerinin tamamını döküldüğünü görür ve bu ruyasını devrin ruya tabircilerini yorumlatmak ister, 1. tabirci gelir padişahın ruyasını dinler ve "padişahım bütün evlatların genç yaşta ölecekler ve sen hepsinin öldüğüne şahit olacaksın" der. Padişah birden hiddetlenir ve hemen celladına emir verdirerek zavallı adamın başını vurdurur.
2. ruya tabircisi dinler ruyayı ve "hünkarım sen evlatlarından daha uzun bir hayat süreceksin der" padişah ruya tabircisini ödüllendirir. Elbette bu misal konu ile alakalı bir misal değil hatta mevzuya mana itibarı ile taban tabana zıt bir misaldir bu misali buraya almamızın yegane sebebi üslup meselesinin ne olduğunu ve dilin ne canlar yaktığını anlatmak babında alınmış bir misaldir. Evet şiirde eleştiri mutlaka olmalıdır yeter ki samimiyetle yapılan bir eleştiri olsun lakin samimiyetten edebi bilgi birikiminden mahrum kişilerin sırf intikam aracı olarak sözde eleştiri sanatını kullanmaları da en az şiir yazamayıp şiir yazdığını sanan ve bunla da ukalalıklar yapan insanın hali ile aynıdır.
Eleştiri bir sanattır ehlinin elinde olursa tabi ve güzel bir eleştiri örneğini sayfanızda okumuş olmaktayız.
Başka bir mesele de sadece iyi şiir yazıyor diye insanların yapmış oldukları her türlü saldırı boyutundaki şiir ve sözüm ona eleştiri örneklerinin işiddetle alkışlanmasıdır ve işin en can alıcı noktası da malesef budur.
Necip Fazıl KISAKÜREK neden çok büyük olmuştur sualinin cevabı burada devreye girmektedir. Necip Fazıl KISAKÜREK ilk önce bir dava adamı, çile adamı, gönül adamı, bilgi deryası olduğu için vce tabi ki çok fevkalade şiirler yazdığı için çok büyük olmuştur. Şiir haricindeki meziyetleri taşımamış olsa idi acaba bizlerin gözünde bu kadar büyük yere sahip olup Çilesi başta olmak üzere yazmış olduğu bütün eserleri kitaplıklarımızda en baş köşede yer alır mıydı? sorusuna en güzel cevabı gene ehli bilmektedir.
Sadece iyi şiir yazmakla da büyük şair olunmadığını anlatmaya çalışıyorum büyük bir şair olmak ve göçtükten sonra da hayırla yadedilmek yüzyıllar geçse de hatırlanmak için gönül adamı olmalı, dava adamı olmalı çile ehli olmalı engin olmalı kibir cübbesini üzerinden çıkarmalıdır diyerek son noktayı koyamk istiyorum abim. selam ve dua ile
Sayın Mehmet Bey,önce görüş ve düşüncelerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim. Yazınızı dikkatle okudum.Hemen belirtmeliyim ki; Türkiyde'deki edebiyat öğretmenlerimiz bilgi fakiri, fakültelerde hiç kitap okumadan Türkçe , edebiyat öğretmeni olan bir yapı mevcut. Ömründe şiir olarak sadece İstiklal Marşımızı okuyan şiir yazıyor. Buna da eyvallah. Kendisini geliştirip yetiştirene helal olsun. Edebiyat öğretmenlerimizin bir kısmı politik görüşleri, diğer bir kısmı boşvermişliklerinden, geçim dertlerinden divan edebiyatı diye bir edebiyat dilini bilmezler. Sadece adını söyleyebilirler. Okumadıkları için,sözcük hazineleri gelişmediği için sokak dili ile birlikte, duyduğu kelimelerle toplam 2000-3000 kelime bildiğinden zengin düşünmeye sahip olamıyoruz. Yavuz Bülent Bakiler bunu güzel açıklıyor. Selamlarımı sunarım.