- 985 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
BEN Kİ İZMİR’İ HİÇ SEVMEM!..
Evet, herkesin aksine, oldum olası sevemedim gitti şu İzmir’i ve de her hayranı karşısında, hayrete düşerim, nesini severler diye?
Şimdi gene pek çok kişi, bilir bilmez celallenecek… İyisi mi sevmeyişimin nedenini anlatmakla başlayayım söze…
Şehir olarak sevmem, şehirciliğinin yokluğunu, yoksunluğunu sevmem. O birbirinin içinde, yapışık, göz göze, diz dize olunan evlerinin konuşlanışını sevmem. Yol boyu mezbeleliklerini sevmem. Daracık cadde ve sokaklarını, çift sıra, karşılıklı ve hatta kaldırımlara adeta üst üste park edip yayalara bir adımlık yer bırakmayan araçlarını, engelli rampalarına bile park edişlerini ve de pisliğini sevmem. Her yediklerinin artığını yerlere ve denize atışlarını sevmem. Ay çekirdeği, affedersiniz yanlış söyledim, çiğdem kabuklarını yerlere atışlarını sevmem. Günde sayısız kez gelip geçen avaz avaz sokak satıcılarını sevmem. Aşırı göç almışlığını, bu nedenle oluşan görüntülerini ve kültürünün yavaş yavaş eriyişini sevmem, hakim olmaya başlayan kültürünü sevmem, hele de o tatlı mı, tuzlu mu bir türlü anlayamadığım tuhaf simidini, affedersiniz yine yanlış söyledim, gevreğini, vıcık vıcık yağlı boyozunu, şimdilerde hele aslıyla alakası olmayan, bilmem hâlâ var mı ama eskiden futbol sahaları önlerinde, pazarlarda ve terminallerde, övün geçiştirmek için hazırlanan, hele de domatesin, gene yanlışlık yaptım özür dilerim, domatın ıslatışıyla iticileşen o uyduruk Kumrusunu hiç sevmem!..
Kendilerine GÂVUR’luğu yakıştırışlarını da sevmem. Bilirim niyesini, nedenini ama yine de, gâvur deyince aklıma acımasızlık, gaddarlık, hainlik, kalleşlik geldiği için sevmem ve de hiç ama hiç yakıştıramam gâvurluğu İzmir’e!
Kısacası İzmir’i İzmir’e hiç ama hiç yakıştıramam!..
İzmir deyince çok farklı, çok güzel, çok başka yakışırlıklar gelir aklıma, her gittiğimde de aklımdakiler yer ile yeksan olur ve hayal kırıklığıyla dönerim geriye…
Şairin, “Hanede evlad-ü ayal var” dediği gibi, ayal değil ama ne yazık ki evlat var, yoksa yakınından geçmem, öylesine soğuyorum her gidişimde biraz daha…
Hele de bulunduğum hiçbir ilin hastane tuvaletinde görmediğim, “Lütfen, büyük tuvaletinizi duvarlara sürmeyin” yazısını gördükten sonra!..
Neyse; daha pek çok neden sıralayabilirim uzun uzadıya, hepsinin de kendince nedenleri ve açıklamaları da var, üzerinde uzun uzadıya da konuşulabilir ama konumuz bu değil ve sevmeyiş nedenimi açıklamak adına bahsettiklerim de fazlasıyla yeterli…
Gene sevmiyorum İzmir’i ama İzmir’in insanını, İzmirliyi seviyorum, hele de bu son olaydan sonra, daha bir…
Nasıl duygulandım, nasıl doldu gözlerim ve yüreğim nasıl da şahlandı anlatamam… O nasıl bir insanlık örneğiydi, duygu seliydi öyle, bu güne dek hiçbir ilde görülemeyen!..
İşte buydu vatanseverlik, oturulan yerden ahkâm kesmemek buydu. Sadece dille ifadesi değildi, “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünün. Yürek birliği buydu, ülkü birliği buydu, İnsanına, askerine, evladına sahip çıkmak buydu. Siyasi görüş, futbol takımı, ırk, din, dil akla gelmeksizin, tek yürek, tek vücut olabilmek buydu!..
İnsanlıktı bu özetle ve insan olmaktı zaten esas olan da!..
Tıpkı aşk gibi, tıpkı sevda gibi, hani fizik güzellik değil, önemli olan ruh güzelliği deriz ya; o hesap!..
…….
Şehir isimlerinin kökeni ve nereden geldiği, tarihi kaynaklarda farklı anlatılsa da, halk arasındaki söylemler de vardır şüphesiz ve halkın yakıştırdığı, hani şu yeni tabirle cuk oturuyor çoğunda ve de akla yatkın…
Yazılarımda bazen anneannemden bahsedişimi kınayanlar oluyor, anneannenden millete ne, bir köşe yazısında, annem bunu dedi, anneannem böyle derdi, babaannem şunu anlatmıştı diye yazı olmaz diyenler… Ama doğru bir sözse, düşündürücüyse, akla yatkınsa, neden bahsetmeyeyim yeri de gelmişken?! Üstelik mezarı da İzmir’de. Şimdi bahsetmeyeceğim de ne zaman bahsedeceğim?!
Derdi ki rahmetli: İstanbul’un adı, çoklukla Kostantiniye ve benzerleri şeklinde kullanılsa da, o devirde, İslam’a inananlar daha çok olduğundan, halk arasında, İslam bol olarak kullanılıyordu, zamanla İstanbul oldu ki Padişah III. Mustafa’nın da bu ismi kullanmakta olduğu tarihi kaynaklarda var. İzmit’te de çok şehit verdik, öyle ki her attığın adımın altında mutlaka bir şehit vardır. O nedenle, her adımın izi altında bir şehidin varlığı kast edilerek, iz başında meyyit (ölü) anlamında, önceleri İzmeyyit denmiş fakat zamanla İzmit şeklini almış. Doğru mudur, söylence ya da halkın yakıştırması mıdır bilemem ama…
Aklıma geldi bunları hatırlayınca… Yakıştırdım kendimce... O sevmediğim şehre isim anneliği yapmak geldi içimden!..
Adını mı değiştirsek ki İzmir’in diyorum?!
İNSANBOL yapsak mesela!
p.r.alkan
YORUMLAR
Hangi şehirde bu saydıklarınız yok ki...
Her şehirde Yaya kaldırımlarını araçlar park eder, paraya doymak bilmeyen kapitalistler ve yerel yönetimler iç içe çekmiş evler yapılmasına izin verirler.Çöp desen ona keza...Hangi şehirde bu sorunlar yok ki...
perihan reyhan ALKAN
iNSAN ÜZÜLÜYOR GÖRDÜKÇE ÇÜNKÜ. YAKIŞSIN İSTİYOR.
SELAM VE SAYGIMLA EFENDİM.
Sevgili Perihan yazdıklarınıza katılıyorum. İzmir hiç İzmire yakışmayacak kadar köhne ve derbeder bırakılmış. Sarhoş ve kimsesiz biri gibi bakımsız ama hep gururlu.. Adı kalsın Çehresini değiştirelim.
okumak güzeldi yazıyı.
sevgimle daima.
Allaha emanet olun.
perihan reyhan ALKAN
Keşke bu dediğiniz gerçekleşiverse... Değişse çehresi ve de yakışsa İzmir İzmir'e de her yanıyla gururlanabilse. O da olur inşallah...
Benimkisi o an içimden geliveren bir arzu sadece, olacağından değil şüphesiz.
Selam ve saygımla efendim.