- 3706 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Çay sohbetleri
Demleniyor mu çaylarımız?
Ah bu çaylar her memleket de her cümleye eşlik edebilen sıcak kara düzendir. Çay; olduğu ortamlara kendi kurallarını koyabilen tek içecektir. Erzurum da çay içinde şeker sevilmez, tek başına dikmeli yudumlayacak kişi, İç Anadolu’da ise bol şekerli olmalı nargile yanında.
Farklı bir tadı vardır kimse çözmek istemez şifresini. Aslında çoğu kez toplu çay içilen ortamlarda;
kahvehane, okul kantini, kadın günü, iş yeri , toplantı gibi çayın katkısı sohbetin rengini oluşturur. Kimisi de bunun aşığıdır.
Sabah namazına kalkan aç karnına, kahvaltı ile beraber, yemekten sonra , sigara yanında , yada yatmadan önce son kez. O demlik hayatlarına öyle bir işler ki sonra zaten bırakmaya cesaret edemez. Etse de demlik öyle bir eğilir ki bardağa, düşüncelerin de çaydan vazgeçme eğilimi kalmaz o ’çaykolik’ insanlar da.
Rahmetli dedem çaya öyle bir düşkündü ki sanırım bende ona benzemiş olmalıyım. Ee ne de olsa dedesinin torunu.. Sabah kalktığında, babaannemin hazır ettiği koca semaver ben gelmesem dedemin tek solukta içmesiyle son bulacaktı. İyi ki dedem çaya düşkünmüş diyorum şimdiler de yoksa çayın demini veren algının sohbet olduğunu bilmeyecektim.
Çay öyle bir etki eder ki sohbete en içten gülüşler gelir ilk şekerin çayla buluştuğu anda. Mesela dedem yemekten önce severdi çayı. Hep garipsemiştim ama alıştım daha sonraları. Özellikle ikindi saati içilen çaylar da aileler bir araya gelirdi. Yani bunu sağlayan bütün unsur o saat de içilen çayın verdiği sohbet tadıydı. Zaten o çay saatinde amcam öyle bir kuru soğan ve domates getirir ki yanında yemede yat. Zaten o tabloyu fırınca görse bizim ürün sponsorumuz olabilirdi o sofraya.
Gerçi şimdilerde dedem hayat da yok ama ikindi saatlerinde, her çaya küçük bir çerçeve yanından katılır az demli sohbetlerimize.
Bu çay adamı başka kalıplara sokar arkadaş..!
Her mekanda farklı bir tat verir dedik ya aynen öyle işte. Çengelköy’de biraz pahalı da olsa manzaradan kaynaklı, içtiğin çay seni bu manzarayı seyreden herkesle sohbete katar. Gerçi çay pahalı olduğu için ikinci çayı içmek için aradan uzun zaman geçmesi gerekiyor. Ama mekan o kadarını hak ediyor.
Erzurum’da bir kahvehane düşünün. Çaylar orada ki bardakları en fazla 30 saniye bilemedin 1 dakika yalnız bırakıyor. Dedik ya orada işler biraz farklı yani kıtlama şeker ile içilir çay. Sonradan öğrendim ki kıtlama ile içme hikayesi çok eski bir olaya dayanıyormuş. Olay ne kadar doğrudur ama bize yine anlatmak düşer diyerek kıtlama ile şekerin geçmişinden de bahsedelim yeri gelmişken.
’- Eskiden İran’da çaya tatlandırıcı olarak hurma ve üzüm katılıyordu. İngilizler İran’a şeker satmaya kalktıklarında bunu başaramadılar. Sonra İranlı Mollalarla irtibat kurdular. İngilizler Mollaların vereceği fetva karşılığında kazancın % 10’nu teklif ettiler. Nitekim bir Cuma Namazı’nda (İran’da Cuma Namazları o bölgenin en büyük camisinde ve çok kalabalık olarak kılınıyor) Cuma Hutbesi’nde Mollalar şu vaazı verdi: "Siz Allah’ın nimeti olan hurma ve üzümü nasıl olur da çaya katarsınız! Bundan böyle çaya şeker katacaksınız!" Bu vaazdan sonra İranlılar çaya şeker katmaya başladılar.’
Hikaye bundan ibaret. Yani çayın tadı değişmiştir ama sohbetin tadı değişmiş midir o kadar molla değilim...!!
Ege yöresinde o kadar düşküne rastlamadım. Daha doğrusu diğer sahil kenarlarında da rastlamadım. Bu istisnayı bazen Akdeniz’de Hatay bozuyor. Onlar için ne kadar öncelik kahvede de olsa çay onlarında sohbetlerini güzelleştiyor. Zannediyorum ki orada içilen her hangi bir çay sohbetinde, asi nehrinin ters akıntılı muhabbeti bir çok kez konu olmuştur. Kaç şeker atayım mı sorusu arasında neden bu nehir ters akar sorusu tamamlamıştır cümleleri.
Bunun yeri ve zamanı olmuyor, Erzurum, Hatay, Ankara, Çengelköy, Sincan, Karaman, Aydın...
Askerde ise genellikle erkeklerin çay sohbetleri arasına kafiyeli sözcüklerin anlam kattığı demleme muhabbetler gecesinden klasik bir cümle.
Çay da dem,
Askerde kıdem..
Diye memleket hasretlerini, vatan için bir araya gelmiş gençler gülüşürek tamamlar çay sohbetlerinde.
Çay; kimi zaman iki görümce aralarında ki soğukluğu eritecek kadar sıcaklığa bile sahip olabilir. Gerçi servis yapan kişinin suratında kaç parça eksiktir bilemem..! Yada bir kaynanaya sunulan çayın demi çay güzel olsa bile kötü gözükebilir..!
Genelde çay demleme işi yaşı elliyi aşmış kişilerde, çayın bir sanat dalına dönüştüğü görülür.
Kimi zaman şarkılara bile giren çay ,güneşte bile demlenecek seraba ulaşır. Seraba samimiyet bu olsa gerek. Cem Karaca öyle demiyor mu işte?
"Güneşte demlerim senin çayını..."
Bu işin farklı kuralları da var tabi ki. Odun ateşinde içilen çayın farkı, semaverde içilen çayın tadı oluyor. Yada piknik tüpünde kaynatılan iki katlı araç gereç olabiliyor kimine göre.
Kimi zamanlarda ideolojik kahvelerle simgeleştirilebiliyor. Çünkü çayın yanına bir de ufak türkü istenebiliyor. Gerçi son zamanlarda bu kültür ile hiç rast gelmedik.
Renklendirici katılan oraletler var artık insanların içini ısıttıklarını sandıkları samimiyetsiz içecekler. Yeşil çay tipinde boyası fazla kaçmış kivi oraletleri gibi yani.
Düşünelim biraz...
Ne sohbetler duymuştur kahvehanelerin eşsiz çayları.
Bir gün güzel Anadolu insanın sıcak bir kahvehanesine yolum düştü. Otobüs bekliyordum ve gelmesine hayli zaman vardı. Anlayacağınız bayağı bir vakit geçirecektim. Gidip ’dıptıstak’ sesli mekanlarda beklemektense çayı hem ucuza içerim mantığı hem de iki insan yüzü görürüm diye tercih etmiştim.!
Kahveneye girdim ve masanın birine oturdum. İnsanların süzüyor ve kulak misafiri oluyordum.
Sohbetin o kadar renkli bir seyri yoktu. Tahminimce ortalama yaşları altmış idi. Dört kişi ikişerli olmak üzere karşılıklı oturmuşlardı. Oynadıkları basit bir iskambil kağıt oyunu. Sesler karışık gelmeye başladı bir anda. O kadar samimi bir ortamdı ki el şakaları bile yapıyorlar ve samimiyet adına özenilecek hatıralar bırakıyorlardı .O yaşta bu enerji hayret bırakacak türdendi. Her neyse çaylar söylendikten sonra oyuna başladılar. Çok geçmedi daha ilk el bitmeden ’çaylaaaaaaaaaaaar ağabeylerim ’ diyerek yanlarına sokulan kahveci, ayaküstü takıldı onlara ve çaylarını bırakıp işine devam etti. Ama muhabbet için mazot(çaylarını) alıyorlardı amcalarım.Ve konuşmaya başladılar;
-haberleri izledin mi?
-Vaziyet mi bozuk?
- Ülke kötüye gidiyor.
- Ne diyorsun sen 68 i hatırlasana ne kötüsü buna şükür.
-Sen 1968 de kaç yaşındaydın.?
- Ne bilim ben hesapla işte 27 doğumluyum.
-Ya fener maçını izlemedim şuradan açsalar da özetlere baksak.
- Yahu Süleyman kaç yaşına geldin maç izliyorsun.
-Kuran okusana biraz namaza git.
-Bana diyene bak namaza git diyorsun elinde 52lik deste var.
-Sende haklısın.
-Yaauuu her sabah yürüyüş mü yapsak?
-Ben yapamam ?
-Yapamazsın tabi cebinde iki paket sigara var bu ağırlıkla nereye yürüyorsun.?
-Ambülans çağıralım mı?
- Hadi bea işine git karo düş karo sen.
- Ee bu çaylar bitti.
-Oğlum 4 çay daha.
-Ne diyorduk?
-Senin torunlar kaça gidiyor söyle hele pala bıyık.
-Aman bea ne bilem ben anasına sorsak oda bilmez.
-Valla doğru diyorsun eski köy meydanı gibi mi burası herkes ettiğin bokun rengini bilsin..
-Ya o değil de emekli maaşına yine zam yok bea gardaşım.
Diye devam ediyordu. Azıcık odaklanabildiysen yazıya samimiyeti hissedersin. O yaştakilerin çay adabından.
Arkadaşlarımla dışarıda oturacaksam ve birinin parası olmazsa, ve söz konusu olan çay ise ödemeyi ben her zaman üstlenirim. Mesela tamamen kıtlık dönemleri de olurdu.On iki yıllık dostum bahtiyarla çay içtiğimiz zaman, para bir bardak çaya yetiyorsa alıp beraber içtiğimiz günlerde oldurdu. Çay sohbetlerinin anısı vardır ve daim kalır...
Bu aşklar içinde devam eder. Çok paranda olsa az paranda olsa sevdalılar mutlaka bir yerlerde çay içerler. Daha sonraları çayı zaten kendileri demlerler sevdalarıyla. Kimi parkta seyyar gezen çaycıdan, kimisi sahilde bir büfeden...Mutlaka bulur ama çayını.
Benim de öyle oldu hep. Çay sohbetleri beni takip etti. O eski günlerde olan çay sohbetlerinin tadını bulamadım hiçbir yerde. Dedem gibi, Bahtiyar gibi çay sohbetim olamıyor eskisi gibi.
Siz siz olun bir bardak çay içecek olursanız etrafınıza bakın yada birine çay ısmarlayın.
Çay anlamını kaybetmeden mutlaka bir çay sohbeti edecek arkadaş edinin...
Sencer Gültuna-31.01.2011
YORUMLAR
Çok güzelll..
"Özellikle ikindi saati içilen çaylar da aileler bir araya gelirdi. Yani bunu sağlayan bütün unsur o saat de içilen çayın verdiği sohbet tadıydı. Zaten o çay saatinde amcam öyle bir kuru soğan ve domates getirir ki yanında yemede yat. Zaten o tabloyu fırınca görse bizim ürün sponsorumuz olabilirdi o sofraya.""
Canım çekti oruçlu oruçlu. Taze çay ve sıcak fırıncayı , elbetet organik domatesle bir baş kuru soğanda dahil..
selamlar ve sevgiler.
sencergultuna
Ürün sponsoru olmak için sıraya girmiş fırınları görebiliyorum...
Teşekkür ederim.
Saygılar.
[.............Türk kahvesini “rayiha” sı dışında maalesef hiçbir zaman sevemedim, nedendir bilmem. Güzel demlenmiş, ince belli bir bardakta ikram edilen tavşankanı “çayı” her zaman tercih etmişimdir. Hâlbuki biliyorum ki “kahve” hazırlanışı, ikramı, içilmesi ile başlı başlına bir seremoni, bir kültür.
Damak tadından ziyade, “çay” daha “halk işi”, “kahve” ise daha “burjuva, aristokrat” vari bir içecek olarak yer etmiştir beynimde.
Hazırlanış itibari ile çay daha “pratik”, kahve ise “zahmetlidir” . Tüketiliş itibari ile çay daha “bereketli” iç iç dur, kahve ise “külfetli” birden fazlası “kepek yapar”. Ulaşım olarak kahve taaa “Yemen” den gelir, çay ise “memleketten". Çay “avama” hitap eder, kahve “ayana”.
Ne ilginçtir ki bir fincan kahvenin bunca “kibri yasına” rağmen “kırk yıl hatırı” olurken, garibim çayın “imamın abdest suyu” kadar değeri yoktur. “Ne ulan bu çay mı, imamın abdest suyumu” vecizesinin çıkış kaynağı işe bu “paradoksta” yatar.
Bütün bu bilgilerin ışığında en son şunu söyleyeyim
“varsa bir açık çay rica edeyim, ya siz” .........]
Not: Yukarıdaki yorum mükerrer bir yorumumdur, lüzumuna binaen :-)
Çaykolikliğin ölçüsü nedir sınırı neresidir veya böyle bir sınır var mı bilmiyorum. Bildiğim (bu bildiğim kendimi bildim bileli demek oluyor) iki yıl askerliği saymazsak günde ortalama yirmi ile yirmi beş bardak (çay bardağı) arası çay istihlaki yaptığımdır. Geçmiş zaman hatırlarım ben dört ablam altı yaşlarında falandık, ablam ağzı yanar çayına su koyardı ben ne kadar dilim yansa yine de sek içer hayatta su koymazdım. Uzatmayayım bende gırtlağa kadar çaykolizme battım diye hava atıyorum sağda solda. Guinness geldiler hastir lan dediler, üç yıl hak mahrumiyeti verdiler. Ben çayın hamallığını yapıyorum diye hava atayım, meğer Asya’nın doğusunda adamlar çay kazanına kafayı sokup yarım saat nefeslerini tutuyorlarmış (duy da inanma)
Yirmi beş yıldan fazla oldu her sene mutlaka kan veririm. Allah sıhhat afiyet versin kendi çevremden olsun arkadaş çevremden veya iş çevremden olsun her yıl kanamalı bir hasta illa ki çıkar. Bu sene başında peş peşe üç tane acil vakada kan merkezlerinden veto yedim. Neymiş efendim hastaların kan grubu “A”Rh+ benimki ise “Ç”Rh+. Geçen zaman içerisinde “A” grubu kanım “Ç”(ay) grubu olmuş yaa.
Şaka bir yana fazla içilen çay kansızlığa sebep oluyormuş. Yapılan testlerde kendi kanımın anca bana yeteceği anlaşıldı. Ve çay içme konusunda dikkatli olmam istendi. Bu yüzden yaklaşık altı aydır baba yadigârı çayla seviyeli bir ilişki içindeyim. (ilişkimi kopartmadım anlayacağın)
Geçenlerde babamla öylesine konuşuyoruz, laf lafı açtı mevzu geldi çaya dayandı. Lafın arasında “Ulen şu çaya verdiğimiz para ile beş katlı apartman dikerdim anasını satayım” dedi. Aman baba Ketrin yenge duyar neme lazım dedim gülüştük hahahahahaha!
Taaaki Müslüm baba “uyuma damat bir yudum al” diyene kadar.
Şaka bir yana hala içiyorsam sebebi var, çünkü çayı seviyorum :-)
Başarılar, selamlar
O qué
Artık küçük bi rol de bu kardeşine verirsin di mi?
Bizi gülümsetti yine şahane yorumun. :)
Saygılar
sencergultuna
Eğer bir gün benim yazılarımda bir azalma olursa , sizden kan vererek bana sohbet ile çay vermenizi bekleyeceğim..
Muhteşemsiniz..
Saygılarımla.
Ağyar
Hımmm "Ç" grubu olanlar az değiliz sanırım.
Selamlar
sencergultuna
Abilerin abisi "Ç" grubu olarak yazılar yazalım ..
Sinem ; İsmet abi olayları can damarından yakalamayı muhteşem biliyor.
Ve çayın muhabbeti bu kadar mı güzel yansıtılır kaleme dökülür..
Çayın diyarında yaşayan biri olarak sık sık bu muhabbetlere tanık olurum..Eve gelen misafire çay mı kahve mi dendiği zaman, çay istenir. Çünkü çayda muhabbet devam eder, kahve de bir bardak ötesi gelmez.
Ve sabah çayları arkadaşlar kahvaltıya çağrılır o masanın kenarından kimse kalkıp köşeye geçmez, çünkü orada ki muhabbet farklıdır. Çay gibi sıcak . İçtikçe arda arda sıralanır çaydanlıklar. Ve son demlikte bitti o zaman kalkalım masadan. Çünkü muhabbet bitti.
Kendi bahçemizde yetiştiği için çaylarımız evde her daim çayımız fazlasıyla vardır, para ödeyerek almıyoruz..Bir cafe'ye oturmaya gittiğimiz zaman ne içeceksin sorusuna yine cevap çay olur umumi. Hiç orada verilen para göze gelmez..Çünkü orada olan muhabbet parayla kıyaslanamaz.
Bir bardak çay muhabbettir, sevgidir , aşktır. Tıpkı kışta ayazda kalan insanın içini ısıttığı gibi yürekleride ısıtır..
Tebriklerimi sunarken, kaleminiz daim olsun..
sencergultuna
Bir bardak çay muhabbettir, sevgidir , aşktır. Tıpkı kışta ayazda kalan insanın içini ısıttığı gibi yürekleride ısıtır..
Aslında satırların birbirini kovalamasına gerek kalmadan özetlemişsiniz. Muhteşem bir yaklaşım açısı. Hayran kaldım...
Aslında kahveye yaklaşım açılarımız aynı olsa da size ek olarak şunu söyleyeyim, kahveyi özel insanlarla kısa konuşmalar için kullanmalıyız. Muhabbetten öte olmaması için geçerli bir açıklama zaten...
Çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Ben de pek bir severim çayı. Çayın sanki yazılmamış kuralları arasında benim için de "Tek başına içilemezliği" var.
Tek iken içmek isterim doldururum fincanı, ama bir türlü onu bitiremem bir şeylere, bir yerlere dalarım muhakkak :) O zavallı çay bardakta soğur, dökülür, ben tekrar ısıtırım, ve o tekrar bir kenarda soğur. Hatta birsürü de çaydanlık yakmışlığım vardır :))))
Ama yanınızda size eşlik eden birileri varsa bu söz konusu değil, çünkü o zaman çay size ya ikram edilmiştir, ya da sizin ikramınızdır. Çay sohbetlere eşlik eden en güzel içecek bana kalırsa, şehirlere göre değişse de içimindeki incelikler.
Tebrik ederim güzel yazınızı, saygılar...
sencergultuna
Kaldı ki içinizdeki incelikleri yakalamak için çay bahane olmasın.
Teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Çay!
İnsanın yokluk türküsüne varlığın alaturka duruşunu işleyen bir garip sıcaklıktır aslında...
İlk fırsatta bir arkadaşıma çay ısmarlyacağım sözzz...
Sevgili yazarım gençliğin özüne gözlemleyen yanının katmerli emeğini ekleyerek geleceğine müthiş bir ışık büyütüyorsun...
Biliyorum bunun farkındasın...
Unutma emek emeğin gözlerinden beslenir...
Gönülden tebirkler...
sencergultuna
Farkındalığımı arttıran en güzel fikir ve görüş, sizin farketmiş olduklarınızdır.
Çay konusunda edebi bir benzetme yapmaya çalışacağım. Yazarlığım demini almadan çok konu aktarmaya çalışıyorum. Umarım ileride çay sohbetlerine konu olabilir..
Saygılarımla.
Mehtap ALTAN
Yollarımız elbette kesişecek... Yolu edebiyatın kelimeler ülkesinden geçen herkes mutlaka biryerlerde karşılaşacaktır... Çay sözün aklımda o vakit...
Demini almadan paylaştığın yazılar bir süre sonra emin ol demlenmiş tebessümler, hüzünler, keşkeler, iyi ki ler ile yaşama kanat çırpacaklar...
Sevgiler...
Şimdi sıcak çaylar eşliğinde bir masada sevdiğim arkadaşlarla ihaleli batak oynamak isterdim, canım çekti. Hala arada mahalle kahvelerine takılırım.. Çayının bittiğini görüp sana sormadan masana yeni bir çay getiren kahveci ne güzel kahvecidir. Çay bana iyiyi hatırlatır.. Ahlağı, erdemi... Aslında kötü adamlar da çay içer. Ama bunda çayın ne suçu var ki? Leyla ile Mecnun dizisinde İsmail Abi diyordu ya: "Yahu adam bana çay verdi çay, çay veren adam hiç kötü olur mu?"
Ellerine sağlık güzel bir yazıydı yine.
sencergultuna
Saygılarımla.