- 1430 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
HADİ BENİ İNANDIRIN!..(2)
“…Bana hatırlama sanatını değil, unutma sanatını öğret; çünkü ben hatırlamak istemediklerimi hatırlıyorum ve unutmak istediklerimi unutamıyorum.” Themistocles
Yaşamı paylaştığımız kişilerin söylemleri ağır geliyor. Kaygılarla sözcükler susuyor, sineye çekmek zorunda kalıyoruz. O ağır sözleri yüreğimize, gönlümüze emanet ediyoruz. Gün geliyor o baharatlı dilimizden kaçırdığımız sözcükler göğsümüzün en özel bölgesinde mayalanıyor, çoğalıyor, bulunduğu yeri yakarak acıtıyor. Kimi zaman da asıl hissettiğimiz duygularımızı; boyun eğme, rıza göstermeyi saygı/nezaket maskesiyle örtüyoruz. Ayrılıklar ve kopuklukların oluşacağı kaygılarından değil midir bunca çile? Bir söz bin keskin kılıçtan daha tesirli bir yara açıyor.
Kimi zaman, yüreğimizin izleğinde, sözlerimizin ardından gittiğimizde aklımız da şaşıyor mantığımız da almıyor.
Yaşı genç, sözleri bilgece olan Fırat Çetin, yazdıklarımı kendine özgü mizahi mantığı ile özümsemiş gün ışığına çıkmış bir sözünde;
“İnsan ayrıldıktan sonra kendini alkole vereceğine sodaya verse çok daha faydalı olur. Neticede sorun unutmak falan değil, hazmetmek.” der.
Şaka bir yana, söze katılıyorum. Örneğin,“İhanet!”sözcüğünü ele alalım:
Neye ihanet?
Birinci tekilden yola çıkalım:
Bana İhanet>>>>>>Sevdiğini veya eşini başka insanla aynı yatakta sarmaş dolaş gören hangi insan bu görüntüyü unutur?
Bize İhanet>>>>>>Vatanı satanları, üzerinde yaşayan çocuk ve kadınları öldürenleri unutmamız mümkün mü?
Onlara İhanet>>>> 1,5 yaşındaki bebeğe defalarca tecavüz eden bir pedofili adamı,
13 Yaşındaki kız çocuğuna tecavüz eden 26 insanı serbest bırakan bir yargıyı unutabilir miyiz?
“Aman Emine Hanım hep de kötü olanları yazdınız, biraz da iyi yazın, hiç mi yaşamımızda iyi olan bir anı, bir olay olmayacak?”
“Aman Emine Hanım, geçmişte ne yaşanmışsa yaşanmış işte, bırakın bu kini, nefreti, bu ancak size zarar verir, vb.”
Sözlerinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Gelin sizinle iyi olanları unutanlara tepkimizin nasıl olacağını tartışalım arzu ederseniz:
Sevdiğiniz ile buluşmak için sözleşiyorsunuz, çünkü o gün doğum gününüz… Ve o gün aşırı heyecanlı-bir o kadar da mutlusunuz, ama hiç beklemediğiniz bir olayla karşılaşıyorsunuz.
Sevdiğiniz hiç gelmiyor, sebebini merak edip hemen telefona sarılıyorsunuz.
Defalarca… Defalarca aradığınız halde sevdiğiniz nedense açmıyor telefonu.
Mutsuz ve üzgün eve dönüyorsunuz. Doğruca yatak odanıza çıkıp, yatağa tam uzanacaksınız ki, yastığınızın üzerinde bir uçak bileti ve yatağın yanında hazırlanmış bir valiz durmakta.
Üzerinde bir buket kırmızı gül arajmanı, bir de “MUTLU YILLAR” diye not iliştirilmiş. Notun arkasında, “bilet ve valizi kap da gel, seni Paris’te bekliyor olacağım.”
Veya ayağınız kırılmış alçıya alınmış veya ameliyat olmuşsunuz, sizi ziyarete gelen, tam on senedir yüzünü bile görmediğiniz okul arkadaşınız, kapıdan içeri elinde çiçekle giriyor…
Veya eşiniz sizin için en vazgeçilmez tutkusundan vazgeçiyor, sigara gibi…
Hadi unutun bakalım bu saydıklarımı?
Mümkün mü?
Yaşam kısa ve bizi acıtan çokça anılara tanık olmaktayız. Mevlana ruhumuza şöyle bir tatlı eser;
” Bir an bekle, arkana dön ve unuttuklarını anımsa. Kaybettiysen ara, kırdıysan af dile, kırıldıysan affet: Çünkü hayat çok kısa.”
İşte en zayıf ve hatalı kişilik özelliklerimizden biri de bu sözlerin içinde sırlı. Beklemeyi, sabretmeyi başaramıyoruz. Adı gurur olan duyguya çok çabuk teslim oluyoruz.
Unutamadığımız öyle anılarımız vardır ki, mesela bir baba oğuldan böbreğini alıyor, yaşam boyu oğluna borçlu değil midir?
Murathan Mungan’ın da dediği gibi, “Hatırlamak için bir hafızamız varken, unutmak için elimizde hiçbir şeyin olmaması; hayatın bize attığı en büyük kazıktır.” sözlerinin altındaki manayı mı algılamamız gerekir.
Kişisel kanaatime dayanarak şunu açıkça iddia edebilirim ki, eğer unutursak hatalarımızı hep yinelemek zorunda kalacağız. Hatalar yinelendikçe insanlar insanlıktan çıkıyorlar. İşte savaşlar, hala neden yaşanmakta? Bu dünya savaş çıkartanlara mı kalacak? Kime kalmış ki?
Bir eşyadaki tozu, parmak izlerimizi silebiliyoruz ama maalesef dokunduğumuz yaşamlardan silinemiyor, silemiyoruz izlerimizi.
Kimi kez, sevdiğiniz birine aniden sarılma duygusu ile “seni seviyorum” sözcüklerimiz, tam da dilimizin ucuna geldiği halde yüreğimizin duygu ırmağının tam önüne set koyuyoruz, kunduzlar gibi inşa ettiğiniz o barajların bir gün taşabileceğini, kendini ifade edemeyen insanın o kaçınılmaz sonu yaşayacağını bildiğimiz halde nedense o sihirli iki sözcüğü söylemekten sakınıyoruz. Neden? Buna en doğru yanıtı gelin Can Yücel şairimizden özlüce dinleyelim:
“Bazen her şeyi unutup, sadece sarılmak istersin; ama bir şey seni hep durdurur. Adı ne mi? Gurur.”
Onur ve Gurur sözcüklerini anlamamız ve kavramamız gerekir. Her ikisinin de farklı anlam taşıdıklarının ayrımında olmayan insan geri dönülmez ufuklara yelken açıyor.
Bazen en doğruyu bilenler de kendi içlerinde çelişkiye düşerler. Tarihimizi unuttuğumuz zaman yok olmaya tutsak olacağımızı bize önemle ihtar eden M.K. Atatürk, bugün Afrika ve Arap Ülkelerinin siyasi ve idari tutumlarına izlediğimizde görülen o ki, önderimiz taa, 1920’li yıllarda bugünü görebilmiştir. “İnsanların onurlarıyla oynayanlar cesareti olmayanlardır.” Onursuz olmasın hiçbir eylemimiz. Bir o kaldı en asil ve en korunaklı gönlümüzde. Türk’ün Ulusal Onurunu koruyan o yüce insanın bize bıraktığı mirasını, koruyacak olan yine bizler değil miyiz?
Lütfen tüm içtenliğinizle kendinize şu soruyu sorabilir misiniz?
Bir an, “Onu” aklınızdan attığınızı düşünün, peki ya kalbinizden?
HADİ BENİ İNANDIRIN!
Sevgiyle ışısın gönlünüz.
Emine PİŞİREN
28.02.2012
YORUMLAR
emine pisiren
Seni görmediğim gün öldüğüm gündür...
Varlığını hissettiren kalemin var olsun e mi, canısı.
Sevgimdesin.
emine pisiren
Varlığınıza öyle alıştım ki...
Teşekkür ederim...
Selam ve sevgiyle
emine pisiren
belki yoğunluk, belki de bu siteye geç uğramam neden bu geç kalmaya...
teşekkür ederim.
selam ve sevgiyle
emine pisiren
Selam ve sevgiyle
Baştan sona Unutulmaması gereken saptama uyarı hatırlatma ve gerçeklerle bezenmiş güzel bir yazı. Ömrünüze bereket.
Karamsar-kötümser olduğunuzu ima etmeye kalkışacak olanlar varsa buna hiç yeltenmesinler.
Ülkenin içinde bulunduğu halini ve sıraladığınız dehşet verici olayları görmezden gelen/görmek istemeyen. Yıllardır her şeyin “güllük gülistanlık” olduğu yalanına hayaline kendilerini kaptırmış olanlarla, belleği zayıf ve fevkalade bencil insanların eseridir çünkü!
Sevgilerimle.
emine pisiren
Sayfamı onurlandırdınız.
Selam ve sevgiyle
emine pisiren
Yazım sayfamı onurlandırdınız.
Ve kalemime şevk verdiniz yeniden.
Teşekkür ederim.
Selam ve sevgiyle