- 1506 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
GÜZELLİKLERİ ÖZLEMEK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Son yıllarda yaşadıklarımız, duyduklarımız, hissettiklerimiz, bir önceki yıllara göre arzu ettiğimiz tadı vermemektedir doğrusu. Her geçen günün bir öncekinden daha aranır olması, insanların geleceği hakkında endişe duymasına vesile olmaktadır.
Sanki ruhumuz, tortusu kalmış yavan duyumsamalardan yorgun. İçimizi nahoş suların terkibindeki kireçler kaplamış.
İnsana, türüne özgü özellikleri kodlayan, fakat çoğuna hasret kaldığımız; sevgiyi, hoş görüyü, gerçek dostluğu, dürüstlüğü, vefayı, hazzı, sıcaklığı, samimiyeti, tutarlılığı, dayanışmayı, paylaşmayı, yardımı, güveni, merhameti, güler yüzü, yaşama sevincini vb. toplumun bir ferdi olarak kendi adıma özler oldum.
Hoş görünün, iyiliğin, dostluğun, hayırların en çok yapıldığı, yapılması gerektiği bir ayı toplum olarak idrak etmenin bilincindeyiz. Bu ayda kalpler daha duygulu, bakışlar daha anlamlı, yardımlar daha bir isabetlidir. Bu ayda yapılan benzer güzellikler, iyilikler, hayırlar diğer aylara göre daha anlamlıdır.
O yüzden insanlık yanımızın bu ayda daha bir öne çıkması, unutulan onca güzel geleneklerin, değerlerin hatırlanması ne hoştur. Böylesi; hoş görüler, güler yüzler, toleranslar, iyilikler, yardımlar, dostluklar, selamlaşmalar, hal hatır sormalar, ziyaretler hayatı bize daha anlamlı ve yaşanılır kılmaktadır. Böylelikle yaşama sevincimiz artmakta, mutlu olma ihtimalimiz daha bir güçlenmektedir.
Bu tür hasletleri yaşayanlara, paylaşanlara, yansıtanlara gıpta ediyorum doğrusu. Geçmişte örneklerini çokça görebildiğimiz bu hasletleri kaybolan Süreyya yıldızı gibi iştiyakla arıyorum.
Benzer duyguları benliğim, şimdilerde zaman tünelinden kodlayarak yeniden özlem ve hasretle yaşamak istiyor adeta:
Komşusundan gelen et kokusunu duyan evladına bir parça istemek için giden, “bu et size haramdır” cevabını duyduğunda, açıklamasını isteyen, “çucuklarım üç gündür aç, dayanamadım, sokakta ölmüş bir eşekten keserek getirdim, size veremem” sözü karşısında, ruhunun derinliklerinde depremler yaşayan ve gözleri yaşlı; "bu yıl da bizim haccımız bu olsun" diyerek hac parasını komşusuna verip, yanı başındakilerden bihaber olduğu için binlerce özürler dileyen böylesi yürekleri özlüyorum.
Sefere çıkan bir ordunun yorgun, aç, muhtaç bir ruh haliyle, savaşın getirdiği meşru toleransları bile kullanmadan, uzun ve meşakkatli yolculuğa dayanamayarak; geçtikleri bağdan bir salkım üzüm koparıp yemek zorunda kalan, fakat ücretinin birkaç misli bir akçeyi asmanın dalına bağlayan askeri özlüyorum.
Bağcının, bağından geçen askerlerin hiç zarar vermediğini anlayıp, asmanın dalındaki parayı gördüğünde, inanç farkını, hasım olma duygusunu bir kenara koyarak, böylesi askerlerin ödüllendirilmesini istemek için padişaha gitmesindeki hakkı teslim duygusunu özlüyorum.
Durumu öğrenen hükümdarın; “ücretini bıraksa da izinsiz başkasının malını almak caiz değildir. Böyle bir askerle zafer kazanılamaz” diyerek o askeri ordudan geri göndermesindeki adaleti ve takvayı özlüyorum.
Mukaddes değerler adına cihada bayram havasında giden, şehitliği en yüce bir makam olarak özümseyip, ölümle barışık yaşayan serdengeçtilerin, son nefeslerinde kendilerine verilen suyu içmek üzere iken bir başka yaralının “su “ demesine dayanamayıp; “ona götürün” diyerek suya kanmadan, şehadet şerbetini içmesindeki asaleti, arkadaşını kendine yeğlemesindeki merhameti özlüyorum.
Fakrı zaruret içinde, kendisinden daha donanımlı ve fazla olan düşmanla mütevazı silahları ile mücadele ederken, mevziden çıkarak hücum eden arkadaşının vurulmasını gören Anadolu evladının, dayanamayarak “gitme sen de vurulursun” uyarılarına aldırmadan, makineli tüfek yağmuru altında koşan; duru, temiz, yürekli vatan evladının arkadaşını kucaklamasındaki ahde vefayı, arkadaşının son nefesini verirken; “geleceğini biliyordum” sözündeki minneti, teşekkürü, “Çanakkale Geçilmez” destanına imza atan gizli kahramanları özlüyorum.
Binlerce kere kendisinden; miktar, silah ve imkan bakımından üstün düşmana karşı korkmadan, yılmadan, dinlenmeden, tam bir teslimiyet içinde, vatanını koruma uğruna, ölüme tebessümle karşı koyarken, vurulan düşman subayının feryatlarına dayanamayıp, kurşun yağmuru altında kucaklayıp sipere taşıyan Mehmetçikteki merhameti, asaleti özlüyorum.
İlk siftahını yapan esnafın, ikinci siparişinde, müşteriyi uyararak; “komşum daha siftah yapmadı, ikincisini de ondan al” diye uyaran tok gözlü, komşu müptelası, kanaatkâr satıcıları özlüyorum.
Muhtaç olduğu halde dilenmeyen, böylesi düşkünlerin faydalanması için , kendilerini belli etmeden camide hasır altına akçe koyan, bu akçelerden ihtiyacından fazlasını almayan tok gözlü, edep ve vakar timsali fakir insanların tavrını özlüyorum.
Rabbine yalvarırken; “Ey Allahım cehennemini dolduracağını buyurmuşsun, öyleyse bedenimi cehennemi dolduracak kadar büyüterek beni cehennemine at, başka insanlara orada yer kalmasın, onların yerine ben yanayım” diye niyaz eden yaşlı gözleri özlüyorum.
Bir bayram sabahı Eyüp Sultan’daki uhrevi hava içinde, cami avlusundaki şadırvandan su içen ak güvercinleri özlüyorum.
İnsan yaşamı ile iç içe olan, taşlarındaki el emeğinin zarafeti ile içimizdeki ürpertilere nakış olarak korkularımızı kovan, servi ağaçları ile gerçek yaşamımızda bile göremediğimiz bir estetikle peyzaj mimarisinin en güzel örneklerini sunan, yaşam kadar gerçek olan ölümün, ürkütücü havasını bertaraf eden, ahirete tatlı tebessümlerle köprü kuran, cami avlularındaki kabristanları özlüyorum.
Komşusu açken kendisi yemeyen, ben duygusundan kurtulmuş, başkalarının acılarına ağlayan yürekleri, kıyıya vurmuş binlerce deniz yıldızını kurtarmaya çalışan kalbi yaralı insanları özlüyorum.
Sevgiyi, hoş görüyü, kanaati, barışı, güler yüzü, acılardan uzak kalmayı, toleransı, birbirimize tahammül edebilmeyi, yüzlerdeki tebessümü, çocukların ihmal edilmediği, kadınların ezilmediği, kimsenin aç kalmadığı, sağlıklı ortamları, bir nebze mutlu olabilmeyi özlüyorum.
O yüzden yüreğim öylesine ince ki şimdilerde, sanki bahtıma baharlar en nadide kokulu çiçekleri getirmiş. Nefes alışlarım ferah, tebessümlerim daha içten, yaşama arzum bir goncanın hayata tutunma azminden daha canlı.
Gidişi teravihlerde “elveda ya şehri ramazan” ilahileri ile gönüllere hüzün verse de, “sonu günahlardan azat edilme” müjdesi ile ümit ve inancımıza pozitif enerji yükleyecekir.
Bu ayın bana ne gizli sırlar, rahmetler, mağfiretler bahşettiğini kalbimle bilmekte, bütün varlığımla damarlarımda hissetmekteyim.
Şimdiden bayramın sevincini duyar gibiyim.
YORUMLAR
Siz günün yorgunluğunu atıp yeni bir güne umutla bakmamı sağlayan, yazmakla kalmayıp dizelerde hayat sunan, değerlerin güzel yanını gösterip, boğulmak üzere olduğumuz bu sahte yaşamdan kurtulmanın gereksinimlerini ortaya koyan harika bir düşünce er'isiniz. Sizi okumak keyif veriyor. Ben okuduğum da yüreğim coşmalı. Benim yüreğim başkalarının mutluluklarıyla coşar. İşte siz ''ben''den öteye götüren ve oranın tüm güzelliğini kalbe işeyen harika bir yazarsınız. Sizi geç tanıdım. ama artık hep varım.
Bir gün yeğenime; bir ekmeğin var, yanında da bir arkadaşın. Ekmeği nasıl paylaşırsın diye sordum.
-İki ye bölerim dedi.
-Başka bir cevap dedim.
Kim aç? diye sordu.
Eşitsiniz dedim. O vakit yarıya bölerim tekrarladı.
Oysa istediğim cevap kendin aç olsan bile fazlasını arkadaşına vermen di dedim.
Paylaşıldıkça artan mutluluk... kimselerin bilmediği.
Kıskanmak gibi bir hasletim yok. Olsaydı sizin başarınızı kıskanırdım. Başarı çok güzel dilerim bir gün bende sizin kadar güzel yazarım. Ve başarılı İnsanları çok seviyorum şahsınızda tüm başarılı İnsanları defalarca tebrik ediyor daimilik diliyorum.
Tamam gidiyorum. Bir daha ki yazınız da buluşmak üzere.
Entellektüel-41
Dün akşam haberlerde en çok izlenenleri gösterdi...İki çocuk biri boşluktan geçti diğeri geçemedi.Geçen geri dönerek boşluğa yattı.Arkadaşanın, üzerine basarak karşıya geçmesini sağladı...
Hayat "ben
Entellektüel-41
Kültürümüz bu minval üzere kurulduğu için zengin ve güzelliklerle dolu...
Güzelliklerde buluşmak dileğimle...
Teşekkür ve saygılarımla...
Yaşadığımız an içinde olduğumuz andır, bir öncesi geçti, yenisine varmaya ömrümüz var mı belirsiz...
Biz insanoğulları hep yaşanıp gidenleri özleriz. Hepimize sık sık olur bu yoğun duygu dolu özlemler.
Baştan sona, beğenerek okuduğum bu değerli yazıyı ve yazarını tebrik ederim, yeni çalışmalarınızı bekleriz, saygılar.
Entellektüel-41
" Bayramlar bayram ola"..
Fon renginden kaynaklı okuma performansım düşük oldu ama yazı gerçekten başarılı olmuş. Ruhumuza dokunacak yazılarda daha başarılı olunuyor. Sizde bunu başarmışsınız. Çok güzel yazınız için teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Entellektüel-41
Merhaba efendim,
Yaşadığım süre içerisinde, büyüklerimin hep eski günlere özlemini dinledim.
İlk önceleri ninelerimin, dedelerimin, sonra anne ve babamın eskiye özlemini dinledim.
Şimdi ben anlatıyorum. İlk insanlık tarihini ister istemez merak ediyorum. acaba onlar nasıl yaşıyordu?
Her gün biraz daha yozlaştığı mızı görmek acı veriyor.
Şimdiden bayramınız mübarek olsun efendim.
Entellektüel-41
Aslında gittikçe hayat sıtandartları yükselmekte...
Fakat ruh alemimiz beslenememekte...
Belki de yeni nesil doyuma ulaştığı için de huzursuz...fakat çok değerler kaybettiğimiz malum...
İşler kendiğinden de düzelmiyor malesef...
Devletin ve insanların bilinçli önlem alması da gerekiyor...Hani "kızı kendi haline bırakırsanız..." gibi bir şey...
Destek ve katkılarınız için teşekkürler...saygımla...
Özlemek!...
Huzur evlerinde yavrularının vefasızlığının sesinde yürekleri kimsesizleşenlerin acılı susuşu...
Kapı komşusunun içindeki sızıyı ahrazlaşan medeniyet odasında kaybeden bir hengamenin akışına bakakalmak...
Yaratılışın şifresine ters düşecek kafa tutuşların verdiği kısır terkedilişleri sahiplenmek...
Teknolojik gelişim adı altında manevi duyguların, insani paylaşımların yalnızlığın efendisi olan bencilliğin kucağına bağışlanması...
Ve yavaş yavaş dini, milli bayramların unutulması için ahraz nârâlar attıran olayların gündemde tutulması...
Sonuç!
Bayramlarda birliğin beraberliğin uçurtmasının uçurulduğun göğün öksüz kalmasıdır...
Bayramımız şimdiden kutlu olsun...
Kapıya şeker toplamaya gelecek çocukların gözlerindeki ışığı görmek için umut etmenin ışığını büyüteceğim içimde...
Yazınızda o kadar çok ağıt vardı ki aslında...
Entellektüel-41
Pandora kutusu gibi bir şey...Her söylem, yeni bir cevap hakkı tanımakta duygularımızın buruk döküntülerine...Konuşmamak acı...Yazmak daha bir hüzün...
Bel ki bir gün kim bilir...
Umutlarımızın kıraç dağlarında kokulu gelincikler filiz verecek, bizler dokunamasak da...
İnanıyorum ki böylesi acılara çırpınan kalplerin kıvılcımları bu çiçek tarlalarına tohum olacaktır...
Teşekkür ve sayılarımla...
Entellektüel-41
Fani dünyaya bağlılığın üstüne tutkallar serpilmiş, yarının büyükleri çocuklar saldım çayıra Allah kayıra misali manevi açlığın kucağına terk edilmiş, doğal olarak Allah sevgisinden yoksunlara ve amellerinde Allah rızasını gözetmeyenlere gün be gün yenileri eklenmiş. Nefislerle savaşın unutulduğu bu zamanda, sosyal düzenin eski güzelliklerine şahit olanlar, atasını iyi tanıyanlar nasıl derinden bir ah çekmesin koltuğuna yaslandığında zira elin sitemine yar yar ağlarken gördüm nidaları sadece türkülerde yaşıyor, esintileri saklı mazinin tozlu raflarında…
Kimliğini bilmeyenler yüzünden ne değerlerimiz eksilmiş yabancı kültürlerin etkisinden. Hiç; bizden olmayanın gömleği eğreti durmaz mı üstümüzde!...
Bu harika paylaşımınız mumun serzenişini de hatırlattı bana, hani mum demiş ya;
-Sormayın a dostlar halimi! Benden olmayan fitili taktılar özüme, ben ondan yanarım için,için. Yoksa yanmam ben…
Sizi bütün samimiyetimle kutluyorum Üstad. Gönül dolusu selam ve sevgilerimle.
Entellektüel-41
Hayat hızla tüm teknoloji unsurlarını insanlara sunarken, ruhlarını da alıp gitmekte...
Bilemiyorum geleceğin nelere getireceğini...
Fakat her gün bir önceki günün özleminin duyulduğu bir gerçek...
Bizler ortak paydalarda paylaşmaktan mutlu, güzelliklerin hızla kaybolmasından ve bir şeyler yapamamızdan dolayı da üzüntülüyüz...
Yürekten paylaşımınz için çok teşekkürler değerli kalem...
Saygımla...
Entellektüel-41
Ne güzeldir manevi güzelliklerle süslemek ömrü. Hayat böylece daha katlanılabilir olmaz mı, insanın tahammül eşiği yükselmez mi, tevekkülle? Herşeyini kaybetse de, kimsesi kalmadığını düşünse de, yanında en yüce "kimse"nin olduğunu düşünmek, ruhu ve bedeni belalardan korumaz mı?
Oysa çağ red yoluna gitmekte.İnkar, isyan...O yüzden çağın hastalıkları evvela ruhta başlıyor. Psikologların en fazla iş yaptığı dönemdeyiz. Oyysa bilmiyoruz ya da bilmek istemiyoruz ki, en kıymetli psikolog evimizde bir çanta içinde keşfedilmeyi bekliyor.
Bu ayın manevi iklimi...Benim şahsi hissim, sanki ramazanlar da çağa uymuş artık. Çok da keyifli geçtiğini söyleyemem. O geniş aileler yok, çocuklar iftar vakti ezan beklemeyi zul görüyorlar. Bir de herşey çok çabuk geçiyor, zaman bu kadar hızlı geçince, haliyle pek çok duygu kendini tamamlayamadan yarım kalıyor.Giderek özümüzden uzaklaştığımızı, şeklen ne kadar yakın görünürsek görünelim manen gemiden kopmuş bir filika gibi açık denizlere sürüklendiğimizi hissediyorum. Belki bu yalnız mahsus bir pesimist bakıştır. Ki umarım öyledir. Umarım herkesin içindeki güzellikler bu yazıdaki gibi pırıl pırıldır...
Çok hoş, pazar gününe yaraşır bir sohbetti hocam. Okuduğuma memnun oldum.
Saygılar.
Entellektüel-41
Katkılarınız ne güzel...
Söylemleriniizin hepsi doğru ve eksiği de var...Ben de zamanla sizin duyduğunuz yeisi hissetmekteyim...
Ancak önce kendimize, sonra da çevremize pozitif enerji yüklemeliyiz sanırım...Yoksa bizim de direncimiz kırılıyor...Morelimiz bozuluyor...
Bir de kimse acı reçete dinlemek istemiyor...Öyleyse işlevimizi ilgi uyandırarak yerine getirmeyi de denemek lazım diye düşünüyorum...
Diziler eğlence şeklinde göndermelerde bulunuyor bazen...Bilinçli ve sistemli ilgi uyandırılarak yapılabilir bazı değerler...
Eskilerde Tamer Yiğit'in oynadığı bir aile dizisi vardı.Fena değildi yetersiz de olsa...
Korkarım bu günleri de arayacağız...
Teşekkür ve saygılarımı gönderiyorum efendim...