DEVLET YAŞASIN
Bundan önceki yazımızın başlığını, -İnsanı Yaşat ki – diye koymuş ve günümüz herc-ü merc-ü içinde, kainatın en şereflisi olan insanın kıymetinin bilinmediğinden dem vurarak, yakın çevremizden örnekler vermiştik. Konu; öyle birkaç sayfada geçiştirilecek kadar hafif olmayınca devam edelim istedim, Devlet Yaşasın başlığı ile.
Devlet dediğimiz bir birikim, bir aşama. İnsanoğlu’nun kainattaki imtihanının tarihi binlerce yıla dayanıyor. Ama halen günümüzde bir devleti olmayan, devlet kuramamış toplulukların olduğunu da görebiliyoruz. Devlet olgusu bu yüzden önemli bir aşamadır. Devlet, bir birikimi, bir ihtisaslaşmayı, bir tecrübeyi ifade etmektedir. Yaradanın ölçülerine dayanmayan, yaradanın en müstesna şekilde yarattığı insanı merkeze almayan her anlayışın iflasının kaçınılmazlığı yanında; insanını yaşatamayan,insanına zulüm eden devlet anlayışları da artık demode olmaktadır. Tarihi şöyle hızlı bir şekilde kolaçan ettiğimizde ne krallar, ne sultanlar ve ne hükümdarlıklar görüyoruz; hiç yıkılmayacakmış, hiç sona ermeyecekmiş gibi görünüp de sona eriveren. Fani insanın, fani malzeme ile kurduğu her şey elbette fani olacaktı. Baki olan sadece O ve mutlak hakimiyet ancak O’ndadır. Ancak ölçülerini O’na dayandıran, ilhamını O’ndan alan ve yaptığı her işte O’nun rızasını gözeten insanlar ve onların kurdukları devletler ancak kalıcı başarılara imza atabilmişler; fani dünyada, baki hoş sedalar bırakabilmişlerdir. O ecdat ki başarılarını; cengaverliklerine, asaletlerine değil; tamamen istikametlerine, üzerinde oldukları ilahi ölçülere dayandırmışlardır.
Devlet yaşasın diyeydi bu gayret ve devlet yaşayacaktı elbette. Her şeye karşı, o bizim yegane varlığımız, ecdadımızın apak emanetiydi. Geliştirmeliydik, yaşatmalıydık. Aşkı, sevgiyi,emeğimizi, birikimimizi esirgememeliydik üzerinden.
Tam altı yüz yıllık, büyük bir başarıya imza atan ve eşsiz bir medeniyet mirası bırakan Osmanlı Devleti’nin kurucusu, Osman Bey’in oğluna yaptığı vasiyetin bir bölümünde:” Askerine ve malına gurur getirip müminlerden uzaklaşma. Bizim mesleğimiz Allah yolu ve maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik dâvâsı değildir. Sana da bunlar yaraşır.” demektedir.
Yine bu toprakların büyük aşıklarından Mevlana Celalettin:” bir küçük toz zerresiyim ben Muhammed yolunun, kim ki bundan başka bir söz nakleder ise benden, bezmişim billâh hem ondan hem sözünden” diyerek, ölçüsü ve istikametini net olarak ifade etmiştir.
Ölçüler O’nun; istikamet de O’na olunca baki olamıyorsunuz ancak, baki işlere vesile oluyorsunuz demektir. Faniye kanıp, kimi fani ikballeriniz için ise, Baki’nin bu dünyada kendine en yakın kıymette yarattığı insana olmadık fenalıklar yapanlara ise eyvahlar olsun! Bu fenalıkları üstelik bir de devletten aldıkları güce dayandırarak yapanlara ise misliyle yazıklar olsun! Devlet, ölçü ile yönetilir, devlet yönetimi ciddiyet ister,adalet ister. Fitne, fücur yaparak, müslümanları birbirine düşürerek, laf taşıtarak, birbirine düşürerek devlet yönetilmez!
“Dedikodudan sakınınız, çünkü dedikodu zinadan daha ağır bir günahtır. Zira zina eden bir kimse tevbe edince tevbesi Allah (C.C) tarafindan kabul edilebilir. Fakat dedikodusu yapılan kimse affetmedikçe, dedikoducunun affedilmesî mümkün değildir."(Hadis-i Şerif. -Gazali)
Yönetici olmanın hiçbir özelliğini bulundurmayan, yönetme kabiliyetinden yoksun kişilerin, yönetmek için kullanacakları fitneden başka ellerinde hiçbir güçleri olmadığından, ellerinde bulundurdukları iktidar sopaları ile olmadık zalimliklere girişmekteler, moda deyimle mobbing uygulamaktadırlar. Günümüzde devlet; maalesef dedikodularla, dedikoducularla yönetilir olmuş, fitne almış başını giderken, suçluluk duygusuyla ya da umursamaz gayri insani tavırlarla kayıtsız kalışlar izlemekteyiz. Unutulmamalıdır ki: zulme sessiz kalan da, en az zalim kadar vebal altındadır!
İlimizdeki son cinayet ve intihar olaylarının perde arkasında da; liyakat ile değil de, fitne ve dedikodularla yönetilerek, gerilim yumağı haline getirilen kurumlarımızın içinde bulundukları endişe verici ortamın olduğu akla geliyor. Hiçbir soruşturma geçirmeden, hiçbir başarısızlığı belgelenmeden, tamamen dedikodu ile görevlerinden uzaklaştırılan, hiçbir liyakatleri olmayan kimi iktidar sahiplerince huzurları bozularak tayinleri çıkartılan, nice kamu görevlisini, bu satırların sahibi çok iyi bilmektedir. Talep olunduğunda bu bilgilerin sadece ve sadece Allah rızası için paylaşıma açılabileceği de unutulmamalıdır! İktidar elbette yürütmelidir, ama yürütürken de, adaleti, liyakati hele insaniliği göremeyecek kadar gözü dönerse de, bu satırların sahibi dün 28 şubatın despotistlerinden, elitistlerinden, jakobenistlerinden yediği darbenin benzerini yine yemeye hazırdır, böyle biline! Yürütenin zalim olduğu, zalimlerin muktedir olduğu her yerde biz mazlumca yaşamaya devam edeceğiz.
Dün, bir silah patladı ilimizde; sadece bir silah! Maalesef iki kaybımız oldu. Yaptığımız onca ilgisizliğe, onca kayıtsızlığa, onca vurdumduymazlığa, onca zulme, sadece iki kayıp! Dün, üniversitemizdeki intiharlar yeterince anlaşılabilseydi, dün mevcut üniversite yönetiminin zulümleri, mobbingleri iyice değerlendirilebilseydi belki; arkası gelmeyecekti ne zulümlerin, ne de gözyaşlarının! Ama dün; o günkü yönetimlerin zulmüne sessiz kalanlar, bugün yeni zulümlere zemin hazırlamaktalar. Şiddet ve gerilim artarak sürüyor ne yazık; ve ne yazık ki yeni mobbingler olmasın diye uğraşacağımıza, ört bas etmek için uğraşıyor, çöpleri sadece masa altına süpürüyoruz.
Bayram sevinçlerini yazmak istiyorum bir daha ki sefere. O kadar özledim ki…. Doyasıya, içime çeke çeke bir bayram yaşamak istiyorum. İçinde zulmün olmadığı, gözyaşının olmadığı bir bayram sevinci. Kısmet olur inşallah! Siz de, ben de hak ediyorum sanki bu sevinci…
’
Erdal ÇİL
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.