yalnız bir dünya
ben hep yalnızdım dedim gözyaşları içinde doğarken ilk konuştuğumda ve sonrakilerde yemek yerken ve yürürken belki de en çok yürürken neden bilmem insanlarla aynı kaldırımda yürümem onları rahatsız ederdi bana hastalıklı bir mahlukmuşum gibi bakarlardı zaten küçüktüm iyice küçülürdüm sık sık buhar olup uçtuğumu hayal ederdim ne kadar şaşırırlardı tanrı bilir birden yok oluversem derdim.şimdi düşününce çok şaçma hatta komik geliyor biliyorum ama o zamanlar tek dileğim buydu.eskiden bir yerlerde tanrının olduğuna inanırdım hatta beni görebildiğini beni sevdiğini belki de benimle yürüdüğünü hayal ederdim bu tutunduğum tek şeydi sonra beni terk etti -gülümsedim- buhar oldu ve gitti belki de ben buharlaştım kim bilir.sık sık insanları düşünürdüm okuldakileri benimle aynı kaldırımda yürümeyi bile istemeyenleri otobüste gördüklerimi hepsini ama hepsini beynime kazırdım sonra onlarla konuşurdum bütün gün onlarla konuşurdum kimseyi uyandırmamak için sessizce ağlarken onları yanımda hissederdim onlara yaşadıklarımı anlatırdım hepsini anlatırdım beni dinlediklerini düşünürdüm belki de anladıklarını benim arkadaşım olduklarını -gülümsedim- ama öyle olmadı onlar beni hiç tanımadılar dinlemediler ve anlamadılar.önemli de değil zaten hiç birini hatırlamıyorum şimdilerde
YORUMLAR
Küçükken Kars'ın bir köyünde oldukça geniş arazi içindeki evimizin ilerisinde kayalıklarda yarı koltuk misali iki taş vardı gider akşamları oraya oturur hayalimde yarattığım melekle konuşurdum uzaklarda Ağrı dağının zirvesi bulutlardan daha yukarıda ve yarım ay gibi duran en üst bölüm meleğim oradan gelir oraya dönerdi. Yaşam bizi İstanbul a sürükleyip tüm kaygılarını omzumuza yüklediğinde zaman zaman hayallerimde oraya döner çocukluğumun o, saf, masum hallerini özlerdim. Artık onlarda terk ettiler her gelenin gittiği gibi. Şimdi ruhumuz yorgun, bitkin tebessümlerimiz buruk. Zümrüd-ü Anka gibi yeniden küllerinden doğmak masallarda mitoloji sayfalarında kaldı...