- 1244 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
MAVİ BALON...
MAVİ BALON….
Düşük omuzlarına sonbaharın tüm ağırlığını yüklenmiş, kambur belli, elleri nasır dolu, yüzünde yılların derin yaralarından kılıç kesikliği almış, kirli sakalını boynuna atkı yapmış adam, yanıma oturduğunda, ben parkın sessizliğini dinleye çalışan küçük bir çocuktum.
Az öncesi yaşlı adamın çevresinde pervane olup, kelebekler gibi etrafında dönen birkaç çocuk balonlarını alıp çoktan gitmişti.Yorgun dizlerine tek yastıklık edecek en yakın bank benim oturduğumdu.O oturacağı sıra ona iyice yer açmak için bankın köşesine doğru çekildim.
Nasırlı olan elinin sol bileğine bağladığı ipin göğe doğru olan ucunda üç beş balon gökyüzüne göz kırpıyordu.Kirli sakallarını sıvazlayıp, dizleri yamalıklı pantolonun içinde bir tabaka çıkarıp bir sigara sarmaya başladı.
Dizlerindeki yamalar onun zenginliğinin haberciliğini yapıyordu gözlerime.Çatlamış dudaklarının arasından çıkan diliyle sigara kağıdını öper gibi yalayıp,çakmağıyla yaktı sigarasını.İlk yudumu içine çekip bekletti bekletti…
Bir an hiç bırakmayacak sanmıştım ciğerine çektiği dumanı.Öylece hareketsiz dururken onu film izler gibi izledim.Donmuş bir filmin karesini yada çekilmiş bir resimdi sanki o an karşımdaki.Ağzını susturmak için dudaklarını kapatan bıyıklarının arasından dumanı verirken dışarı, başını balonlarını ucundaki gökyüzüne kaldırdı.
Yerdeki kurumuş sarı yaprakları toplamak için gelen bir rüzgar onun ciğerinden çıkanları da alıp başka diyarlara götürmüştü. Aldığı ilk yudumla kendine gelmiş gibi bir hali vardı.Sigarasını ucunda bir kor bir kül duruyorken, yüzünü bana çevirdi.
Şaşkın bakışlarımı çoktan yakalamıştı.Kaçıramadım gözlerimi ondan.Altları torbalı gözleriyle bana sadece gülümsedi.Suskunluklarımız parkın içinde esen yelle savrulup durdu sessizce.Kırlangıç sürüleri parkın üstünde tur atıp dururken,yanımdaki adam, elini boşaltmak için sigarasını dudağına sıkıştırdı.
Nasırlı elleriyle bileğine sardığı ipleri gevşetip çözdü.İçlerinden en mavisini seçti.Geri kalan tüm balonları kollarına ağırlık etmesin diye gökyüzüne saldı.Elindeki tek mavi balonla bir süre bekledi.Ben bir taraftan gri bulutlar yolculuk yapan balonlara bir taraftan da adamın alnındaki kırışıklığın huzurunu izledim.
Karşımızdaki havuzun yanına bir güvercin konduğunda kanatlarının sesiyle sessizlik bozuldu.Dudağının kenarındaki sigara sallanırken,
“Evlat al bu da senin” diyerek bana uzattı.
Benim donup kaldığımı görünce sigarası ikinci kez sallandı dudaklarının arasında,
“Korkma parasız.Bugün balonların parasını ve kendi istihkakımı tamamladım.Gerisi bulutların.Madem senle bu bankı benle paylaştı buda senindir.” derken, göz kapaklarını kapatarak alabilirsin çekinme dedi.
İşte o gün bir bulutun seyrine yürüyen balonların sevincini gördüm. Adımı sormadı.Yüzüme bakmadan karşı havuza konan güvercinle konuştu.Havuza kendi hayatına anlattı güvercinle ben duydum onun anlattıklarını.
…..
Ertesi günler hep karşılaştık parkın o sarı bankında.O hep sigarasını sardı havuzla konuştu o güvercin çoğu zaman gelmese de.Ben hep dinledim.Sonradan o elinde balonla gelmişse bende onun bana verdiği balonu onunla birlikte Salı verdim gökyüzüne.
Sürekli evden habersiz ekmek arası hazırladıklarımı gazeteye sarıp koynuma saklayıp ona getirdim.Balonların özgür uçuşlarına katkım olsun diye.Ben onu diledikçe, havuzlar sonbahar sonrası nisan yağmurlarıyla doldu.
Parktaki akasyalar yeni filizleriyle beyazından çiçekleriyle bahara merhaba derken,bir mevsimlik sohbet paylaşmıştık.Nisanın başlangıcındaki bir gün balonsuz geldi oturdu yanıma.Koynumdan çıkarıp, ekmek arası kaşarı verdiğimde o her zaman ki gibi gülümsedi bana. O gün yanında getirdiği poşeti bana verdi.
“Bugün balon uçurmayacağız.Bunu getirdi sana.Bu uçmayacağına göre saklayacaksın bunları” derken, kırışmış gözlerle evinin yoluna doğru baktı.
O gün az konuştu.Güvercin de yoktu o gün zaten.Onun verdiklerini eve götürüp misketlerimin arasına koydum.Bakamadım verdiklerine uçarda bulutlara gider diye.Temmuz ayı geldiğinde, havuzun suyu da çekilmişti.
Ben baloncunun söylediklerini bazen suyu azalan havuza,geldiği günlerde de güvercine anlatıyordum.Yıllar mevsimleri eskitirken baloncu hiç gelmedi bir daha benim oturduğum parkın bankına…
….
Yıllar sonra ziraat fakültesini bitirip, atamamın olduğu ilçeye giderken, annem götüreceklerimi çıkarmıştı.Misketleri mahallenin çocuklarına dağıtıp, baloncunun verdiği poşeti eşyalarımın arasına atıp başka bir şehre gittim.
Yalnız kaldığım bir zaman çocukluğumun anılarını tazelemek için açtım o poşeti.İlk düşen üzerinde baloncunun ismi olan bir tıp fakültesi diplomasıydı.Gerisi hep zarflara doldurulmuş mektuplardı.Hepsi beyaz zarfken bir mordu.
Onu elime aldığımda kendi ismimi gördüm açtım. Okudum okudum okudum ve o havuzu doldurmak ister gibi ağladım.Ertesi sabah şehre gidip uçan balon satan birilerini aradım.Buldum da.
Satın aldığım tüm balonları göğe salıp bir mavi balonla postahaneye girdim.Onu da postanenin taş duvarlı tavanına bıraktım. Ölen baloncuyu terk etmiş tek çocuğuna sayısız mektup attım.Postane dışına çıkarken az önce saldığım balonlar gökyüzünde onunla bir parkın bahçesinde sarı bir bankta oturmak için hala süzülüyordu…..
...bu klavye beni ben bu klavyeyi yorana kadar devam....
YORUMLAR
Çoğu zaman bilemeyiz biz mi baloncuyuz yoksa karşımızdaki mi ? O UZAYAN SAKALLAR, SURATTAKİ ÇİZGİLER yaşanmışlık dolu. Neler gizli aralarında kim bilebilir ki ? Yorun klavyeyi ve anlatın onun hayat hikayesini, neler anlattı güvercine !!!
Sizi alkışlıyorum, çok etkilendim.
Sevgimle.
DİLEK YILDIZI
Bu güzel yorum için çok teşekkür eder en derin saygılarımı sunarım...
Çok güzel anılarla dopdolu yaşanmış bir hikaye..Yaşanmışlık ve insanlık adına paylaşıma teşekkür ederim selam ve saygılar..
DİLEK YILDIZI
DİLEK YILDIZI
şu an inanın şaşkınım bu ilignize layık olma karşısında.
Şiir sonrası yazılarımada bana destek oldunuz ya...
Müsadenizle ben bu sevincimi pembeyle göstereyim...
Duanızı sakın benden esirgemeyin...
En derin saygılarımlasınız.....
Çok ama çok teşekkür ederim.....