- 536 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YANDI BU GÖNLÜM
YANDI BU GÖNLÜM
Aklının büyüklüğü seni yüceltmez. İnsanlık adına verdiğin emekler çektiğin acılar ve güzel ahlakındır seni asıl yücelten, diye hisseder ve düşünürken ben yıllardır.
Ne mutlu Müslüman toplumlara. Onlar şüphe yok ki cennete gireceklerdir. Bu tartışılmaz.
Allah bizleri böyle mübarek bir dinin/inancın kulları olarak yarattığı için ne kadar şükretsek azdır diyor, televizyon kanallarında dini konuşmalar yapan her on kişiden sekizi.
Gelen şehit haberlerinin ardından Başbakan ve diğer yetkililer ise:
Bunlar nasıl insanlar. Ne bayram ne ramazan tanıyorlar. Bu mübarek günlerde bile can almaya devam ediyorlar, diyor..
Oysa bir caninin bir katilin bir sapığın özel günleri tanıyıp saygı gösterdiği nerede görülmüştür.
Başbakanın Leyla Zana’ yla tarihi görüşmesinden ve kendisine eşarp hediye etmesinden birkaç gün önce yazdığım “Zana’nın Zokası” adlı yazımdan sonra evime tehdit telefonları gelmişti. Oysa görüşmelerinin hemen ardından önemli çatışmalar yaşanmış ve ciddi Şehit haberleri gelmişti arka arkaya.
Yazık ki ne yazık…
Dine endekslenmeyen hiçbir şey kalmadı. Yıllardır akıl tutulması yaşayan toplumun çok büyük bir kesimi çıldırma noktasına geldi gibi görünüyor.
Kırk yıl bir insanla aynı hücreyi paylaşsam dini inancını sormak/sorgulamak hele ki yargılamak asla aklımdan geçmez. Bunun yerine; bu misafirhanede insanlık adına neler yaptığı. Değerli önemli anlamlı ve kalıcı ne gibi insani güzelliklere gönül verip bu uğurda emek harcadığıdır beni ilgilendiren. Çünkü bütün inançların temeli İnsan olabilmenin değerleri üzerinde yükselmiyor mu.
Kuşkusuz ki bir çok insan sahip olduğu dini inanını özümsemek, ona sahip çıkmak, mümkün olduğunca şartlarını yerine getirmek ister. Ve yaygınlaşmasını da.
Ancak bunları sahtekarca riyakarca ve haşa Yaradan’ı kandırırcasına gaflete düşmenin perişanlığı içinde yapılabilir mi. “İbadette gizli kabahatte.” sözü boşa söylenmiş olmasa gerektir.
Çocuk denecek yaşta ve Ege Bölgesinin Sakız Adası’yla yüz yüze olan bir köyündeydik. Yaşlıca bir kadının kim olduğu ve nasıl bir hayat sürdüğü ancak vefatından sonra öğrenecektik yerli halktan. Bense o çocuk yaşlarımda bu konuşmalara tanıklık etmekle kalmayacak aynı mahremiyeti bu güne değin uygulayacaktım da.
Dünyalar güzeli bir Rum kızıyla bir Türk genci birbirlerini severler. Kız her şeyi göze alıp sevdiği erkeğin ardına düşer ve bu köye gelir. Görünüşte yalnızca adını değiştirmiştir. Oysa Müslüman olup, bu inancın bütün şartlarını ve daha fazlasını yerine getirdiğini kimseler bilmeyecektir. Bilindiği gibi toplum bu tür ‘yabancı gelin’ örnekleriyle doludur.
Hangi kanalı açsam yüreğimi yakan görüntülerle karşılaşıyor ve Ben neredeyim? Duyduklarım doğru mu? Diyorum kendimden geçercesine.
Karşımda Bitkisel Şifa Uzmanı hatta profesörü ve ayrıca Kuran yorumlayıcısı kişiler! Parmaklarında boyunlarında renk renk taşlarla süslü takılar. Şık kavanozlarda kendi çiftliklerinin doğal ürünlerinden üretildiğini söyledikleri satışa hazır türlü derde deva ürünler. Ve bir tarafta Şifreleri son yıllarda yeni yeni çözülmeye başlanılmış olan Kuran_ı Kerim.
Onlara göre bu yeni şekliyle Kuranı Kerim’de yok yok! Her derde her ihtiyaca her beklentiye cevap var! Yıldız falınıza baktırabilir. İsminizin içerdiği manaya göre yaşantınızı düzenleyebilir kendi kaderinizi kendiniz yazabilirsiniz yeniden!
Doktora gitmek ise büsbütün şaşkınların işi bu şarlatanlara kalırsa. Her hastalığın çaresi bir dua bir sure de gizli mutlaka. Ve daha çok da o sihirli taşlar ve kavanozlardaki doğal ürünlerde tabii..
Bu da demek oluyor ki Kuran-ı Kerim bunca asır tam olarak anlaşılamamış tasvir edilememiş ve eksik uygulanmış!
Gerçek manası anlamı bu şifrelerin çözülmesiyle ortaya çıkmış! Şimdi gel de sen bu işin içinden çık bakalım!
Yine bazıları; çağın değiştiğini dolayısıyla Din Kitapları’nın da çağa uygun bir şekilde yeniden ele alınması gerektiğine dikkat çekiyorlar.
Yaa!..
Peki çağın anayasal, hukuk ve uyulması gereken kanunları neden yok sayılıyor. Üstelik demokrasinin hüküm sürdüğü iddia edilen bir ülkede.
Bir aralar “Çok Şükür” sözünü etmek çok modaydı. Ardından kaş-göz ve işaret parmaklarıyla yukarıyı işaret etmeler başladı. Ki bu kez ben geliyorum çıldırma noktasına.
Bu da yetmiyor koca koca İlahiyat profesörleri başta olmak üzere Yaradan’a sözlerle yaptıkları benzetmeleri değil burada tekrarlamak aklımdan geçirirken bile titriyorum kahırla.
Hazreti Muhammed’in bir takım çirkin ağızlardaki tanımı ise daha da kahredici.
Yaşantılarında uygulamak istedikleri ne varsa: O’da böyle yapıyordu. Böyle giyiniyordu. Böyle söylüyordu. Diyerek bunları Peygambere mal ediyorlar olanca hayasızlıklarıyla.
Geçen akşamların birinde çok bilinen bir kadın ilahiyat profesörü yine televizyonda, Hazreti Aişe’ nin altmış yaşında hamile kaldığını ve kendisinin de o yaşlarda olduğunu ima ediyordu büyük gülücüklerle.
Ahir zaman dedikleri bu olsa gerek.
YORUMLAR
Evet ..ya.. ahir zaman dedikleri gerçekten de bu olsa gerek..Beş yaşında çocuklar bile artık islam profösürü oldular başımıza..Şeytan neler demiyor...neyse..beğeni ile okudum..saygılar...
TÜLİN ÖZTUNÇ
Esenlikler dilerim.