- 547 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sıcak Pide
Görev yaptığı Büyükşehire geleli altı ay olmuştu Salih’in. Evvelinde doğduğu şehre ait küçük bir kasabada memur olarak, on yıl kadar çalışmış, sonrasında mecburi tayin ile gelmişti bu gurbet ile. Büyükşehrin trafiğine, gürültüsüne bir türlü alışamamıştı. Yalnız kalabalıklar, uğultu, trafik, hele de o vurdumduymazlık yok mu ? Kimse kimseye selam vermiyor, hal hatır sormak hak getire...Bir türlü alışamamıştı. Büyükşehrin bu hay hengamesi boğuyordu onu... Sırf bu yüzden evini şehre uzak küçük bir belde de tutmuştu.Yaklaşık bir saatlik minibüs yolculuğu ile işten eve,evden işe gidip geliyordu.En azından çoluğuna çocuğuna sahip olabilirdi. Onların ebedi sıkıntı çekmesindense iki saatlik yolculuk sıkıntı bile sayılmazdı. Hanımı biraz itiraz etmişti ama o da sonrasında hak verdi Salih’e...Mübarek üç ayların sonuncusu ve en feyizlisi Ramazan gelip çatmıştı. Hanımıyla farklı hazırlıklar ve alışverişler yapılmıştı bu uhrevi ay’a dair. Salih, on yaşına giren kızına da bu yıl oruç tutturmayı düşünüyordu.Kızını karşısına alıp detaylı bir şekilde oruç’un faziletlerini defaaten anlattı.Oğlu da on yaşında başlamıştı.Ailecek o gece teravih namazına gittiler.İlk sahur sonrası kılınan sabah namazından sonra mübarek ramazan ayına merhaba demişlerdi.
Öylesine huzur doluydular ki, anlatılmaz yaşanırdı. Salih, o günün sabahı işine uhrevi duyguların sağanağında erkence gitti. İş yerinde ki ilk ramazanıydı bu...İş yerinden içeri girdiğinde gözlerine inanamadı.İki kişi hariç bütün arkadaşları simit-çay içiyorlardı."Allah Allah!" dedi. Sonra,tekrar baktı manzaraya, gözleri aynı fotoğrafı görünce;
”Bunlar, müslüman değiller mi? Burası müslüman bir memleket değil mi?Tamamına yakını genç ve sağlıklı insanlardı. Şeker, tansiyon gibi hastalıklarının olması da mümkün gözükmüyordu. Acaba, Ramazanın geldiğinden haberdar değiller miydi?” Kendi kendine alıp verirken;
Elindeki çay tepsisi ile karşısına dikilen Çaycının;
"Salih Bey, çay alır mısın?" sorusuna bir anlık şaşkınlıktan sonra;
"Yo, yo ben niyetliyim!" dedi. Sonra, başını önüne alıp düşünmeye başladı.
"Ne olacak bu memleketin hali, namaz yok, niyaz yok...Giyim kuşam dersen Avrupa’dan daha medeni(!) Kadınlar, adeta soyunma yarışına girmişler. Mahremiyet kalmamış vallahi...Bu durumda elbette oruç akıllara gelmez.” İçine bir sıkıntıdır girdi.Kalkıp bağırası,haykırası geldi.
"Sizler, bu memleket için can veren, cephelerde dahi kurşunlar arasında namaz kılan, Kur’an okuyan,Allah Allah! diyen bir milletin torunları değil misiniz?" demek istedi.
Sonra, imanın en zayıf noktası olan buğz’u seçti. Lakin, çalışma şevki kaybolmuştu. Kafasını kaldırıp muhataplarına doğru tekrar baktı ve onlara acımaya başladı.
”Belki de bilmiyorlar bu işin doğrusunu. Anne babaları öğretmemiştir dini vazifelerini. Zamanın acımasız geçişinde şeytan ve nefsin elinde esir olmuşlar haberleri yok .” dedi.
Sonra, aksini düşünmeye başladı. ”Hayır! teknolojinin son sistem geliştiği, bir tıkla dünyanın ayaklara serildiği bir ortamda böylesine cahillik olamaz,olmamalı!” Akşama kadar, olayın şokunu üzerinden atamayan Salih,işlerini toparlayıp mesai bitiminde minibüs durağına geldi.Durakta birkaç tanıdık simaya rastladı.Selam verdi.Orta yaşlı sakallı bir amca elinde gazeteye sarılı sıcacık pidelerle bankta oturuyordu.Pidelerin kokusu ortalığı sarmıştı.Beş dakika sonra minibüs hızlı bir şekilde durağa yanaştı.Tüm yolcular sırayla bindiler.Salih, elinde pide olan adamın yanında ki boş koltuğa oturdu.
”Merhaba! Amca” dedi.Adamda bütün samimiyetiyle;
“Merhaba!” dedi.
Salih adama tekrar dönerek;
“İsmim Salih! ” dedi. Adam güler yüzüyle genç muhatabının yüzüne bakarak;
“Memnun oldum.Ben de Kamil,Kirazlı köyü sakinlerinden” dedi.
Salih,bu sıcak tanışma faslından sonra;
“Ramazan’ı şerifiniz mübarek olsun amca,Rabbim bu ramazana da eriştirdi bizleri “diyerek cümlesini bitirdi.
Salih’in içten konuşmasına hoşnut kalan Kamil Amca,
“Evet! Yavrum şükürler olsun kavuşturana! inşallah bu ay’ı layıkıyla ihya ederiz. Bayrama huzur içinde kavuşuruz” dedi.
Sohbet koyu bir şekilde ve tadında devam ederken,Kirazlı’ya giden rampada “Gümmm” diye bir ses sonra, acı ve acil bir frenle minibüs olduğu yere çakıldı.Bütün yolcular,önlerinde ki koltuklara kafalarını hafifçe çarptılar. Herkes kaza oldu sandılar.Sonra,çarpılan bir şey ve yer olmadığını görünce herkes rahatladı.Minibüs şoförü, hızla arabadan indi.Duyulacak şekilde konuşmaya başladı;
”Hay aksi,tekerlek patlamış...Stepnede yok! Ne halt edeceğiz şimdi. Ramazan olmasa sorun yok! Şimdi bu kadar insan, şunun şurasında iftara az kalmış.”
Bütün yolcular aşağı indiler.Kamil amca, genç şoföre doğru giderek;
“Yavrum olan oldu artık! İçimizden birisi şu ilerdeki petrol istasyonuna doğru gidecek lastikçinin varsa adresi ve telefonu onu alıp buraya getirecek”
Diğer yolcularda bu fikri onayladılar.Yolculardan genç bir delikanlıyı bu iş için seçti ve yolladılar.İftar vakti yaklaşmış ezan okunmak üzereydi.Gelen giden yoktu.Kamil Amca,elinde ki pidelerin ucundan koparıp tüm yolculara dağıttı.Elinde kalan son parçayı da ikiye bölüp Salih’e verdi. Hep berber bir parça pideyle iftarlarını açtılar.Salih manzaranın vermiş olduğu uhrevi havayı içine çekti.Sonra,herkesin duyacağı şekilde konuşmaya başladı;
“Hayatımda açtığım en güzel iftar ve yediğim en güzel pideydi.” Dedi. Sonra, Kamil Amca’ya dönerek; sabah ki yaşadığı infiali anlattı. Sözün sonunda da ;
“Yok Amca ! Ümidim var,bu millet aslını da ,dinini diyanetini de kaybetmemiş.Bir kaç günahkar kula bakarak,ümitsizliğe düştüğüm için pişmanım” dedi.Gülüştüler...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.