BİRAZ DİNLE-SEN!
Hep dinliyorum seni sabırla… ve itaatkar. Yansımalarımı kırılgan aynalarımdan uzakta tutarak. ... Sen sustuğun sürece, kaldıkça ben kendi kendime saçlarım mavi olabilir, ayaklarım yalın... Çıkıp sokaklara tanımadığım herkese gülümseyebilirim. Bir parkta sabah yürüyüşü yaparken günaydın de bak karşıdan gelen yaşlı amcaya bir kere. Tuhaf bir tanışıyor muyuz edasından sonra anlam veremeyen gözlerle bakınca sana nasıl bir mutluluk sarıyor onun o yorgun yüreğini.
Seninle kavgalı değiliz biliyorsun. Sadece çok keskin oluyorsun bazen. Yoruyorsun yüreğimi. Oysa ben bire bin katarak ekliyorum dediklerini yaşamıma. Böyle oluncada senin yok dediğin hiç var olmamış, belki dediğin yok, var dediğini ararsam bulabilirim gibi geliyor bana. Bakınca görmem gerekenleri sıraya koydukça göreceklerim azalıyor. Belkide o yüzden baktığım yerlerde kritik anları arayıp bulamıyorum ne dersin. Boynumda asılı fotoğraf makinesinin çantası yürüyorum sabahın uyanışlarına. Ya gördüklerim çok tanıdık geliyor ayrımsayamıyorum , yada noktaları sıralarken zihnimde anlar kaçıyor virgüller çoğalıyor,,, Önce kızıyorum kendime sonra hayır diyorum. Birikmesi gerek herşey gibi. Görüntüler zihnimde çoğalmalı ve her boşluk dolmalı zamanla. Şiirler de birikmişti ,kelimler de hatırla. İstanbul’da tek başıma adımlarken Topkapı Sarayını, resim yapanları görmüştüm ve demiştim sana kimbilir kaç kere aynı yerden seyrettiler bu manzarayı. Şimdi aslında baktıkları yeri değil hissettikleri şeyi çiziyorlar tuallere. Ne kadar da kendileri gibiydiler. Dingindi ifadeleri , rüzgar yoktu ve çiçek kokuları sarmıştı heryanı. Tüm benliğimle yaşanmışlığın arasında bir kayboluştum o saatlerde . Ve sen o anlarda var mısın yok musun bilmiyordum, konuşsan duymuyordum. Çünkü senden ve benden öte kocaman bir gerçeklikle soluyordum havayı. Bu heyecan ve taşkınlıkla Yerebatan Sarnıcına girmiştim de, ağlamamak için zor tutmuştum kendimi. Gördüklerime sevgimi gösterebilmenin yolumuydu , yoksa senin tarifinmiydi gözümdeki yaşlar emin değilim. İşte o an sen bendin, bende sen. Çaresiz bir bütündük öyle büyülüydü ki her şey. Bir senfoni başlamıştı kulaklarımda ağır ağır atmıştım adımlarımı. Sonra Galata köprüsün de günün vedasına seyirlik kızıllıklar eşlik ederken, yalnız ama o kadar kalabalıktım ki. Üzerimde bir kaftan, yüreğimde sevdalar, kızıllığında göğün hüzünlü ayrılıklar ve balıkçıların oltasında, sonu yaşam denilen yalanın. İşte böyle birikiyor anların kelimeleri bak. Hatırladın mı? Hastalanmıştım da yine de Ortaköy diye tutturmuş, bir bardak dolusu limonu içip martılarla selamlaşmış, sonra Beyoğlu’na yürümüş, Tünel’e kadar inmiş vücudumdan ağır bir kafayla her adımda kendime biraz daha yaklaşmış, ara sokaklara özlemle bakıp ürkmüş, (yaklaşamadığımız hayatlardan korkarak uzaktan bakmanın güvenli tarafında kalırken yine seni dinlemiştim.) cadde üzeri tiyatrolara, eski çok eski kitapçılara hayran insanların ifadelerini tartmıştım. Her yüklemin bir sıfatı oluyor zamirsiz kalabalıklarda. Biliyor musun?
Geçenlerde ilk defa tek ayaklı bir martı gördüm. İskeleye atılmış bir balığı kapma telaşındaydı, ürkek bakıştık. Korkup, kanatlarını kalkan etti kendine ve uzaklaştı oradan. Oysa bilmiyor ki ben onları ne çok sevdim. Kimbilir kaçımız habersiz yaşayıp yok ediyoruz kocaman ömürleri birbirimize duyduğumuz sevdalardan habersiz. Kızma ama sen duymadan söylüyorum ben tüm sevdalarıma sevgilerimi. Kimi ay ışığında bir yansımada, kimi bir kuşun kanadında, hatta ilk defa tanıştığım yaseminlerin yanında o beyaz yaprakların arasında, çiçek açan bir tohumda bazen, meyve veren ağaçta, saksıda bir çiçekte, sahildeki kumda, bir çocuğun mutlu bakışlarında... Çınar ağaçlarının heybetli yeşil gölgelerinde ve kedilerin balıkçı tezgahlarına çaresiz yakarışında. Sevda işte sevmekle ,dokunmakla, konuşmakla, anlaşmakla, hissetmekle, yalvarmakla bazen, bazen yakarmakla.Kaçarken bazen yakalanmakla , demir alan bir geminin taşıdığı umutlarda... suskun ...
“Git dediğinde biri sana kalmayı istemekmiş sevmek... Ve gideceğinden korkup sevdiklerinin yanı başından, kalmasını istemek...”
Biraz susup, dinlesen seni çağıran sesleri...
Söylenmemiş sözleri, yazılmamış kelimeleri, açmamış çiçekleri, dostları, kelebekleri, ille de içine alacak kadar değerli, içine sığacak kadar yürekli, bazen kederli, bazen neşeli, sevdaları, anları …Yaşamı... Dinle...SEN!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.