HANGİMİZ ŞANSLIYIZ?
Çağdaş, kelime anlamı itibariyle aynı çağı paylaşan insanları tanımlayan bir evrensel kavramdır. Konuyu kelimeye yakın olarak örneklerle açıklayacak olursak; sırdaş; aynı sırrı paylaşan, kardeş; aynı karnı paylaşan, yoldaş; aynı yolu paylaşan v.s. Örnekler çoğaltılabilir.
Şimdi bu girizgâhı neden yaptım? Aşağıdaki yazıyı okuduktan sonra eskilerle yeniler arasında bir itilaf çıkmasın diye yaptım. Eskiler için yazıyı okudukça yerine göre karamsarlığa düşmemelerini, yerine göre de şanslı oluşlarından dolayı sevinmemelerini ve yeniler içinde aynı şeyleri öneririm.
Şimdi efendim nedir eski-yeni konusu? Günümüzün çocukları ve gençliği ile geçmişte, bundan belki yirmi yıl, beklide otuz yıl öncesinin gençliğini karşılaştıracağız. Bu otuz yıl değil de daha eskide olabilir. Hatta şöyle diyebiliriz: Yaşayan en olgun insanlar, yaşça büyük olan insanlar da kendilerini bu mukayeseye dahil edebilirler. Kırk yaşını geçtiği halde hala kendini genç görenlere ise sözümüz yok.
Hangimiz şanslıyız sorusuna yanıt arayacağız. Elbetteki ben bu yazıyı değerli editörlerime gönderip, yazı yayınlandıktan sonra, sizler okurken akıllarınıza gelen karşılaştırmaları yorumlarınızla gönderip bana destek olabilirsiniz.
Malumunuz üzere öncelikle şunu diyebilirim ki, eskiden şu yazıyı yazıp ta sizlerle paylaşma imkanı oluşturan ve Taraklı ajans aracılığıyla sizlere Taraklıyı ayağınıza getiren internet yoktu. Bu gün, değil Taraklı dünya evinizin içine giriveriyor hemen. Eskiden Okulda öğretmenler araştırmaya dayalı ödevler verirken, bizler Taraklıdan yeterli kaynakları bulamayınca Geyve ilçesine gidip, kütüphanesinden faydalanıyorduk. Ama şimdi öyle mi? Basıyoruz tuşlara, google’dan yazıyoruz istediğimiz konunun ana başlığını, oh! Ne âlâ hemen indiriyor internet, hem de fazlasıyla. Bu yeni nesil’in şansına gibi gözüküyor ama daha durun bitmedi, Peki eskiden internet yoktu belki ama komşuluk ilişkilerimiz vardı, arkadaşlarımızla balık tutmaya giderdik, acaba şimdiki gençlerden kaçı bu göynük çayının kıyısında bir baştan bir başa dolaşma zevkine erdi, dağlarında kaçı kekik kokladı, kaçı şimdiki orman evlerinin orada çiğdem toplamanın mutluluğunu yaşadı. Hemen hemen hiç biri diyebiliriz, birkaç istisna dışında.
Eskiden sevdiklerimiz bizlere bir tuş kadar yakın değildi ama, aylar sonra, yıllar sonra kavuşmanın heyecanı bir başka oluyordu. Şimdi ise cep telefonları ile dünya ile hemen görüşüyoruz. Birde unutmadan! telefonların evlere bağlanması da hayli zaman alıyordu. PTT abonelerine aylar sonrasına gün veriyordu. Şimdi sim kartı satış noktasından alıyorsunuz hemen açılıyor hat. Böyle olunca tebrik kartları da tarihe karıştı. Oysaki eskiden sevdiğimiz sanatçıların bizlere tebessüm eden yüzlerini sevdiklerimizle paylaşırdık bayramlarda, Gitmediğimiz, görmediğimiz illerin birkaç ayrı mekandan çekilmiş resimleri süslerdi bayramlarımızı. Ama şimdi mesaj var. Hemen istediğiniz kadar yazıyorsunuz ve sevdiğinize gönderiyorsunuz.
Yine önceleri sanatçılar telefon numaralarını PTT rehberine bile koydurmazlardı. Ama şimdi bir çoğunun internette FAN kulübü var. İstediğiniz yorumu, dileklerinizi, hayranlığınızı iletişim bölümüne veya ziyaretçi defteri bölümüne bırakabiliyorsunuz.
Yetenekli insanlar önceleri yeteneklerini duyurmak için bir hayli mücadele verirlerdi. Bazıları başarılı olurlardı. Ama şimdi veriyorsunuz YOUTUBE’a görüntülerinizi dünya sizi izliyor. Yalnız bu işin bir ceremesi olmadığından dolayı mıdır nedir, pekte uzun ömürlü olmuyor yapılanlar.
Televizyonun tek kanallı olduğu yıllarda çizgi film saati başlayacak diye iple çekerdik. Bazı diziler on beş günde bir olurdu. Türk sineması sadece cumartesi akşamlarına endeksliydi sanki. Şimdi her konunun ayrı bir kanalı var. At yarışları, bir çok çizgi film kanalı, pazarlama kanalı, haber kanalı, belgesel kanalı v.s. Ama o yıllarda seyirciye bir saygı vardı. Televizyona çıkanlar gayet şık giyinirler, gayet güzel Türkçe konuşurlardı. Ve programlar öğreticiydi. Yarışmalara katılanlar yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerdi . Ama şimdi yarışmacılar; “arkadaşlara başarılar dilemiyorum” diyor ve ekliyor “çünkü ben kazanmak istiyorum”!... Ayrıca çıkar mücadelelerine dönmüş yarışma programları, evlilik programları, tabi ya aklıma geldi şimdi! eskiden rumuz yazarak gazetelere ilan verirdi evlenmek isteyenler. Şimdi milletin gözü önünde, erkeğin maaşını sorarak, evini sorarak, malını mülkünü sorarak sanki bir pazarlık yapıyormuşçasına sözde evlilik adına düşük programlar izliyoruz. Yeni nesilde bundan azami şekilde olumsuz etkileniyor.
Bu şanslı olup olmama meselesi sporda da geçerli. Türk Milli takımımız son yıllarda aldığı başarıları eskiden alamamıştı. Aksine çok kötü skorlarla evine dönmüştü bazen kendi sahamızda bile hüsrana uğramıştık. Ama gelin görün ki son yıllarda gerek UEFA, gerek Dünya Kupası ve gerekse Avrupa kupasında destan yazdık diyebilirim.
Konuyu hep magazin ve sosyal hayattan örneklerle açıklamaya çalıştık. Gelin isterseniz birazda derin konularla örneklendirelim. Mesela ben günümüzün ve gelecek nesillerin yukarıda saydıklarımda kabul etmesem de bir konuda şanslı olduğunu düşünüyorum. O da ergenekon meselesi. Daha önceleri faili meçhul cinayetler olurdu, insanların aklı bulanırdı, huzur ortamı kalkardı, birileri suçlu gösterilerek töhmet altında bırakılırdı. Ama şimdi ışıklar yanmaya başladı ve gerçekler bir bir ortaya çıkıyor.
Eskiden mahalli seçimlerde insanlar vaatler dinlerdi ve hayallere kapılıp o hayal geçmeden sandığa giderler ve oylarını verirlerdi ama şimdi insanlar vaatlerden çok yapılanları görüyor. Hakkını aramasını biliyor.
İnsanların kaderleri yaşadıkları çağa göre çiziliyor. Yaşadıkları zamanın zorluklarına dayanma gücü oluyor. Sağlık problemleri ve sağlıktaki bir çok hastalıkta isimlerini gelişen ve değişen dünyada alıyor. Acaba hangimiz şanslıyız?