Kıçımızla devirdiğimiz dağlar
-kıçımızla devirdiğimiz dağlar-
bir çaresi vardır belki, ama o dokunmayan yılan silsilesi çokça girişken oldu koynumuza.. hem bal tutanların çoğu yaladı geçti parmak uçlarını. kaderim bu deyip susmakta, hergün fırından çıkarılıp önümüze sürülüyor üç öğün..
gerçekler acı(t)(d)ır, yaraya işenmez aksine tuz basılır.. yerel medya ağlatır. sosyal medya uzanmak istediğin kadar uyutur. dudaklar sa okunmuyor artık, herkes yeterince uysal koyun kesildi başımıza.. aman ha görmesen iyiydi, duymasan paha biçilmez ve sus adamsın (sanarlar) valla..
savunduğunuz karakterler, kişiler ve kişilikler. sizin kim olduğunuzu gösteriyormuş. hemde üç boyutlu bir rüyada. taktığınız şapkadan, giydiğiniz çoraplara kadar kokuşmuş bir düzen.. ilk baharı, yazı, sonbaharı , kışı da saymazsak havalar gülistanlık bilinçaltımızda..
nede olsa kışın sonu bahara çıkıyor her fırsatta.
sokak çocukları da kapanmaz bir yara evet. açılan ne kadar kapı varsa, gıcırtısı gitmesin kulağınızdan. okadar çok tesettürlüyüz ki açılıp, saçılmıyoruz bile kapı arkalarından.. güneş yüzü gören, saçını tutuyor, uğursuzluk getirir bahanesiyle.. hani bir o kadar işlek zekalıyız bu konuda.. icraat ise en alt safhada..
ve bilindik acıların salyaları akıyor, tut bir kovada boşa gitmesin diyenlerimiz var biliyorum. :) iştahla işlenecek yalnızlıklar büyütüyoruz biz koynumuzda... çocuklar ne yarını unutun gitsin..
ha unutmadan,
bir erzurum atasözü de derki ki; ölüler de sanıyor ki, diriler hergün helva yiyor.
Orhan AK