- 3291 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
SÖYLEŞİ - Neşe Yaşın
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
babadandoğma bir şair
12 Şubat 1959’da Lefkoşa’da doğdu.
Türk Maarif Koleji’nden sonra ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nü bitirdi. Lefkoşa’nın Rum kesiminde yaşıyor ve Kıbrıs Üniversitesi Türkoloji Bölümü’nde ders veriyor.
Kıbrıs’taki savaşı çocuksu, kadınsı duyarlıklarla ele aldığı ilk şiirlerini, Türkiye’deki edebiyat dergilerinde 1978’de yayımladı. Pek çok şiirinin Yunancaya çevrilmesiyle Kıbrıs’ın iki tarafında da bilinen bir şair oldu. Kuzey Kıbrıs’ta "Yılın Sanatçısı Ödülü"nü (1993), Güney’de ise "Özel Kültür Ödülü" (1978) ve "Anthias-Pierides Ödülü"nü (1998) aldı. Bir çok gazetelerde köşe yazarlığı yapan Neşe Yaşın halen BirGün gazetesinde köşe yazarlığını sürdürmektedir.
Eserleri:
Sümbül ile Nergis - şiir - 1979
Savaşların Gözyaşları - şiir - 1980
Kapılar - şiir - 1992
Ay Aşktan Yapılmıştır - şiir - 2001
Üzgün Kızların Gizli Tarihi - roman - 2002
Bellek Odaları - şiir - 2005
Şiir Seçkisi - şiir -2008
Edebiyatımızda, modern bir bilinç anlayışının ve büyük kent dünyasının önemli şairlerindensin. Babanız şair ve yazar Özker Yaşın, kardeşiniz Mehmet Yaşın da öyle. Bir çekirdek aile içinde yazarlık, şair olmak rastladığımız bir durum değildir. Yazma edimi’nin en az yaşam kadar önemli olduğunu, dış dünyaya yükselttiğiniz bu çığlıklar ortak yargılarınız mıdır? Neşe Yaşın, yazarken kime itiraz ediyor?
- Babamdan ötürü ben kendimi biraz da şiirin içine doğmuş sayıyorum. Bir ödül töreninde yaptığım konuşmada “babadandoğma” bir şair olduğumu söylemiştim. Şair olmak bir proje olmadı benim için. Daha çok bir yazgı gibiydi. Şiir hayatımın içinde doğal olarak var olan organik bir durumdu. Henüz okuma yazma bile bilmeden sözcüklerle oyunlar yapıp “şiirler” yaratıyordum. Çocukluğumun daha sonraki yıllarında ise Kıbrıs’ta yaşanan çatışmalı ortamın da etkisiyle şiir milliyetçiliğin hizmetini girdi. Babam “Milli Şair” ünvanını aldı ve şiirini bu yolla tüketti. Benim edebiyat dergilerinde çıkan, kitaplaşan ilk şiirlerim babamın şiirlerine, milliyetçi şiire bir itirazdır.
Avrupa, Asya, Kuzey ve Güney Amerika, Afrika ve Avustralya’nın çeşitli ülkelerinde edebiyat festivallerine katıldın, birçok dünya şairleriyle birlikte şiirler okudunuz. Büyük sanat yapıtların ölçütü herkes tarafından anlaşılması ve beğenilmesi esastır. Şiir içinde geçerli bir durumdur bu. Her kültür şiiriyle hesaplaşmak zorunda mıdır? Ulusal değerlerin yabancı değerlere karşı kendini yok etme hakkı var mıdır?
-“Ulusal değer” sözcüğü beni epey geren bir sözcük. Uluslar, daha çok da monoetnik tasavvurlar çünkü. Her ne kadar yurttaşlık temelinde bir ulusçuluk anlayışından söz edilse de ulus devlet egemen etnik grubun başatlığı ve diğer etnik gruplara yönelik baskı ve asimilasyon politikalarıyla işlemiş çoğu zaman. Ben aidiyetimi daha çok da bellek evim olan coğrafya ile kurmak istiyorum. Orası ise Kıbrıs, Kıbrıs’ın iki yarısı... Anadilim Türkçe ama bu da merkez Türkçesinden farklı bir Türkçe aslında... Ben şairin bütün zorunlu aidiyetlerden de özgürleşmesinin iyi olacağına inananlardanım. İçine doğduğum toplum ve kültür kimliğimin önemli bir parçası kuşkusuz. Bunu yansıtmanın bir misyon olması hoşuma gitmiyor ama... Kendi doğallığı içinde geliyorsa gelecektir.
Hep hayalindir bir “Barış Bakanlığı” kurmak. 1999 yılından beri hem Türkiye’de hem Kıbrıs’ta bir çok siyasi partilere müracaatların oldu, seçimlerde aday gösterildin. Bir türlü gerçekleşemedi bu, oysa hepimizin özlem duyduğu bir hareketin başlangıcı olacaktı belki de. Birbiriyle iç içe o kadar çok bakanlık varken bu projeniz neden hayata bir türlü geçirelemiyor? Neşe Yaşın, neleri barıştıracaktı, hangi dengeler üzerinde yürüyecekti?
Politika ile ilişkim ise pek çoklarınca anlaşılmıyor. Politik bir kişilik olarak bilinirim ama bugüne kadar hiçbir partiye üye olmadım, parti kurulunda yer almadım ve toplantıya katılmadım. Kıbrıs’ın iki tarafında ve Türkiye’de olmak üzere üç partiden milletvelili adayı oldum; bu doğru. Bütün bu deneyimleri keyifli anlarından çok olağanüstü sıkıcı yanlarıyla da hatırlıyorum ve daha çok da bir şairin yerine getirdiği görevler gibi görüyorum.
Politikayı çok önemsiyorum ama onun bana kurallarını, çerçevelerini dayatmasına katlanamıyorum. Bulunduğum yerden, düşüncelerin sınırları aşmasına izin vererek müdahale etmek istiyorum. Kimseye bir bağım ya da borcum olmadan, hiçbir grup baskısı hissetmeden yapmak istiyorum bunu.
Bir gazeteci sormuştu bana bu soruyu. “Ne bakanı olmak istersin?” diye sormuştu. “Barış Bakanı” demiştim ben de. Çok gerekli bir bakanlık olduğunu düşünüyorum. Özellikle bizimkiler gibi çatışmalı ülkelerde...
Herkes birilerine kızgın. Bazılarının kahraman dediği ‘hain’lere mi sahibiz?
Hayatın içindeki sayısız bölünmeler ve düşmanlıklar, farklı düşünenler arasındaki nefret dili beni çok rahatsız ediyor. Birilerinin haini bir diğerlerinin kahramanı sonuçta. Bütün bu markalamaların bir bölümü etkiliyor bizi. Kimi insanlar bize canavarlar, kimileri ise tapınılası kahramanlar olarak sunuluyorlar. Gerçek nedir bilemiyoruz çoğu zaman. Yalan bilgilerle donatılıyoruz. “Gerçek hakkı” bir insan hakkı olmalı. Gerçeğin bozulması, yalanlar engellenebilmeli.
Savaştan yeni çıkmış, inanılmaz acılar yaşamış ülkenin öteki yarısından bir hediye aldın. Kıbrıs’ın güneyinden geliyordu bu hediye. Ankara’da Üniversite öğrencisiyken şair Elli Peonidu’dan gelen bir parfümdü bu. O an neler hissettin, neler yaşandı sonra Neşe Yaşın’ın hayatında?
Çok etkilemişti beni. ODTÜ yurdundaki dolabımda büyülü bir nesne gibi durmuştu uzun süre...Savaştan sonra, Rum kadınlara ait nesneler girmişti hayatımıza. Ganimet deniyordu bunlara… Türk ordusunun gelişiyle yanlarına hiçbir şey almadan canlarını kurtaran insanlara aitti bu nesneler ve dokunanı kirletiyorlardı. Bu nesnelerle kurduğumuz ilişki kadınlar ve çocuklar olarak savaşın suçuna dahil edilişimizdi. Şu veya bu biçimde hepimizin hayatına Rumlar tarafından adanın kuzeyinde bırakılan eşyalar girmişti.
1964 Kanlı Noel’inde köyümüz Peristerona’yı terk ettiğimiz zaman başlamıştı benim için nesneler ve Rumlar ilişkisi. Durum bir miktar düzelince babam ve dedem bir kamyonet ile gidip bazı eşyalarımızı getirmişlerdi. Köydeki evimize hiç geri dönmemiştik ama hafta sonları portakal bahçelerine giderdik. Kapısız, penceresiz bir hayalet ev bize bakardı karşıdan. Arada köye girdiğimizde açık duran bir kapıdan görünen bir eşyayı işaret edip “Bakın, bu bizim büfemiz” derdi annem. Otuz iki yıl sonra bir komşu beni arayıp kırılmasın diye evimizden alıp sakladığını söylediği bir pasta tabağı takımı ve vazoyu geri vermişti bana. Tıpkı bazı Kıbrıslı Türk’lerin 2003’te kapılar açılınca saklamış oldukları bazı eşyaları Kıbrıslı Rumlara vermeleri gibi.
2000 yılında, 107 Avrupalı yazarla birlikte beş haftada 14 Avrupa şehrini ziyaret ettiniz. Edebiyat Ekspresi’ydi bu. Neler gözlemlediniz oralarda, neleri topladı Neşe Yaşın bu şehirlerden?
107 Avrupalı yazarla olmak önemli bir deneyimdi. Bir yandan zenginleştirici, öte yandan yorucu... Yolculukların şairler, yazarlar için sonsuz önemde olduğunu düşünüyorum. Benim bu uzun yolculuktan topladığım sayısız imge var.
İç sesini yazıya dökmek gibi bir derdin var biliyorum. Sanatsal etkinliğin doğasına ilişkin sorunları yazarak ele alıyorsun. Şiir de yazmak istemediklerinin bir kaçışı mıdır, roman yazarken kendinle bir iç hesaplaşma mı yaşıyorsun? Üzgün kızların hep bir gizli tarihi mi vardır?
Birşeyi başka hiçbir yollla anlatamayacaksam şiir yazıyorum. Şiir yazmak çok zor. Düzyazı ise daha kolay ve keyifli. Üzgün Kızların Gizli Tarihi’ni yazarken çok keyif aldım örneğin.
Gazete, köşe yazılarında anıların çok daha ağırlıklı. Yazarın hayal gücüyle oluşturduğu eserler, gerçeği olduğu gibi anlatılardan daha mı inandırıcıdır? İnsanlar daha çok şiire mi inanıyor, yoksa anılara mı?
Anıların ne ölçüüde gerçek olduğundan bile kuşkuluyorum. Hatırlama zorunlu bir durumdur çünkü. Ben belleğimde kaydolan biçimleriyle paylaşıyorum yaşadıklarımı. İçtenlik önemli benim için. Kurgu ise bazen gerçeğe daha çok yaklaşabiliyor. Rüyalarda olduğu gibi gizli kalanı ortaya çıkarabiliyor.
Şiir kitapları çok satılan, çok okunan bir edebiyat türü değil maalesef. Ama herkes şiir yazıyor bu ülkede. Kitap çıkartma alışkanlığıda başladı artık. Bu bir tehlike midir edebiyatımızda, değilse şiir kitapları okunmazken böyle bir çılgınlığa neden gerek duyar insan?
Şairlik, yazarlık bir statü çünkü. İnsanlar görünür olmak, geleceğe kalmak istiyorlar çünkü ne zaman ve nasıl geleceği belli olmayan “ölüm” diye dehşet bir durum var.
Yunan edebiyatı ile yakın bir ilişkin var, dünya edebiyatının kalbini çok iyi bilenlerdensin. Yorgos Seferis, Ritsos, Nazım Hikmet, Ezra Pound, Pablo Neruda, Charles Bukowski, Elizabeth Bishop gibi uluslararası üne kavuşmuş şairlerin yanına, dünya edebiyatına katılacak yeni dönem şairlerin de olabileceğini düşünüyor musun? Değilse, neden?
Büyük toplumsal dönüşümlerde çıkıyor galiba büyük şairler. Şimdilerde herşey hızlı tüketime yönelik daha çok da... Şairin görüntüsü, hikayesi şiir kadar önemli olmaya başladı.
Dünya edebiyatına baktığımızda, genel bir bakış açısında değerlendirdiğimizde, yeni görüşler, yeni bakış açıları üretemediği, kendi kendini çok tekrar ettiği için mi şiir bir duraklama dönemi mi yaşıyor?
Şiirin duraklama yaşadığını düşünmüyorum. Roman yükselişte sadece. Şiir daha görünmez ve daha bir azınlığa seslenir durumda. Şiir kitaplarının satışı ve şiirin yaygınlaşması arasında doğrudan bir ilişki yok. Şiir kitap içinde olmadan da yaygınlaşma kapasitesine sahip çünkü...
zeki çelik TEMMUZ 2012
YORUMLAR
Böyle yazıları en son kişi olarak okumanın tadı bir başka güzel doğrusu.
''bu son olsun,bu son''
Ve
Zeki Çelik'i şiirlerinden çok, şiir söyleşilerinden ötürü, bu sayfa beklediğimi itiraf etmenin zamanı geldi.
-''çok'' sıfatını bilerek ekledim ki,sonra şiirlerini hiç sevmiyor demesinler.-
Ben sizi,söyleşilerle tanıdım. Ne yapayım.
Bir başka güzel okumak,burada...
Evet, ben de merak ediyorum çoğu zaman. Şiir kitapları "yazanlar tarafından bile" çok önemsenip de kütüphânelerde yer almazken neden "kalemi tutup iki kelimeyi yan yana imge'ye niyet yerleştirince" hemen kitap yazmak ister insan çoğu insan –hakikaten san’at adına etkili ve kalıcı eserler’in imzâlarını tenzihen-..
Neşe Hanım "ölüm" demiş..
Biri de bana ki farkında olmadığım bir şeyken "yalnızlık-unutulmak" çok acıdır demişti (boş kalabalığa değinmediği için bu cümle boş bardaktan daha anlamsız şimdi). Özetle "ben de yaşamıştım, düşünmüştüm ve hissetmiştim'in" diğer bir yüzü müdür kitaplaşmak isteyen rûh'ların arzuları..
Olmamalı hâlbuki, olmamalı. Sebep "ben de yapabildim" olmamalı. İnsan "fayda" için "fayda" ile yaşamak istedi hep değil mi.
"Barış Bakanı"
Ve kime sorarsanız sorun "zihninde zerre kadar barış fikri ya da kâlbinde barış hissi yoksa bile" barışla yaşayan toplumlar istiyorum der. Sözü çok karıştırmadan, dolandırmadan demek istiyorum ki..
Kitaplaşmanın anlamı, ( "güzel bir şeyler varsa") gittikçe yokluğa sürülen dünyaya bir armağan bırakmak isteği olmalı.. Bu da elbette ben gibilerin düşüncesi. (Çünkü bir kitapçıda, bildiğimiz düz olumlu cümleyi oluşturamayan kalemin yazacağı bir kitabı incelemek için zaman kaybetmek istemeyenlerdenim.)
Neşe Hanım’ın aşk hakkında söylediği hoşuma gitmişti. “Tanımlanabilseydi yüzyıllarca onunla uğraşıp durulur muydu..” Ve şiirlerinde ahengi sağlama metodu, bu biraz “yazgıydı” demesinden kaynaklanıyor belki ya da fikir yürütemedim lâkin kâlbî olarak hissedilenin elle işlenebileceğine inanmayan yanım da var benim..
“Onun bana baktığı yerden
kendime baktım
ona baktım benim bakığım yerden
boşlukta dönen iki sanrı
ben ve o
su dibinde
iki yaralı”
Bunu sevdim.
Söyleşi çalışmalarınızı ilgiyle takip ediyorum. Tanıdığımız/tanımadığımız soluklardan duru sorular ile aynı şekilde anlamlı yanıtlar okumak –doğru ya da yanlış kişiye göre değişen- hakikaten güzel bir şey. Şiir diyorum mesela, onca okumak için geçen zaman diyorum var demek ki düşündüklerim ve de duymak istediklerim. Sesi sînesinde ağrı deyi kalmayanların düşüncelerini bilmek güzel. Birkaç bilinen oluşmasını sağlayan emeğiniz için teşekkürler, bu öykü yazmaya, şiir yazmaya benzemiyor zîrâ.
Sevgiler.
zeki çelik
bir tane şiir yazmasaydım da, Nazım'la söyleşebilseydim keşke.
yaz havin yaz, geleceğin kalemlerini böylelikle oluşturun
yazmakla da sınırlı kalmayın, nerede bir edebi bir etkinlik varsa orada da sesinizi yükseltin. çakmağımı kadir'e parkamı hüseyin'e, kalemimi selim'e bırakıyorum gibi bir cevap oldu biraz..)
teşekkür ettim, bir vişne suyu alacağın olsun benden
sevgiler.
"Yalnızlığın uğultusu
alıp götürür beni
içimde ezilip geçilmiş upuzun yollar
tarihin ağırlığı
yürek sessizliği
yıldızlar kere yıldızlar"
Ah ne güzel, değil mi?
Barış Bakanlığı ...
Ne kadar sevdim bu bakanlığı
yıldızlar kere yıldızlar :)
ve En az diğerleri kadar mühim. hatta belki daha fazla ...
Yine çok güzel bir söyleşiyle tatlandı zihnimiz sevgili Zeki Çelik.
Tebriklerr...
zeki çelik
:)
2003 ya da 2004 yıLıydı sanırım şu meşhur üzgün kızLarın gizLi tarihi romanını gecikmeLi okumuştum.. şiir kitapLarını yada şiirLerinden bazı böLümLeri internet üstünde de hiç okumadım.
beLki de iyi yapmışımdır ne biLeyim, bazı şeyLeri okuyup öğrenince soğuyor insan... neşe hanım'ın abisi meseLa iki cihan bir araya geLse ondan iki mısra okutamaz bana... biLiyorum önyargı kötü bişey ama önyargı geLişirken içimde sağLam gerekçeLer sunuyorum ona..
teşekkürLer sayın çeLik..
zeki çelik
picasso'nun tablolarını internette görmek başka, bir sergide onları koklamak çok başka.
sevgilerimle...
Kitap çıkartmayla ilgili cevap çok etkiledi beni.. Ölüm düşüncesi ile ardında bir iz bırakma isteği... Kitabı masaya koyabilirsin çünkü. Eline alabilirsin. Yanında taşıyabilirsin. Fetiş bir yaklaşım gibi gelebilir ilk düşündüğümüzde.. Ama yaşarken insana hayal etmesi güzel geliyor. Siz bu dünyada yoksunuz ama kitabınız birilerinin evinde duruyor, geride bıraktığınız sözcüklerle nefes alıp yaşamaya devam ediyorsunuz.
zeki çelik
zeki çelik
Kaç gündür aklıma düşmüştü bu söyleşilerin...hatta "uzun zaman oldu Zeki Çelik bir söyleşi yapmayalı" diye düşünüp sayfaya uğramıştım...acaba ben yokken bir söyleşi yapılmış olabilir mi düşüncesiyle...ben içinden geçenleri söyleyen, daha doğrusu yazan bir insanım...bir şeyi söylemeden geçemeyeceğim...kendi kendime soruyorum bazen; acaba ben Zeki Çelik'le söyleşi yapsaydım hangi soruyu ilk önce sorardım veya hangi soruları kendisine sorardım...ve sonra dedim ki yine; Zeki Çelik kaç tane söyleşi yaptı, biz bir türlü kendisiyle söyleşemedik böyle...aslında güzel bir şey bu...elbetteki biz senin gibi böyle geniş pencereden bakamayabiliriz veya bir eksikliğimiz olabilir...kendi adıma söylim bu konuda kendimi uzmanlaşmış ve profosyenel görmüyorum ama içimizden biri seninle söyleşi yapsaydı ne güzel olurdu...ben gerçekten çok merak ediyorum Zeki Çelik kimdir mesela..?..evet şairdir kendisi...sevdiğim ve severek de okuduğum bir Şair...ama bu söyleşileri okurken işte hep içimden, ben de sanki seninle söyleşiyor hissine kapılıyorum böyle...saçma gelecek belki ama öyle...
şimdi ne alakası var bu yazdıklarımın...valla bilmiyorum içimden geldi sadece yazdım...ayıp mı ettim...ukalalık mı ettim onu da bilmiyorum...umarım öyle algılanmaz...umarım yanlış yorumlanmaz...
söyleşilerin hepsi bir harika...hem sorular hem cevaplar yerli yerinde ve çok güzel...söyleşide sevgili Neşe Yaşın'ın verdiği bir cevap özellikle çok etkiledi beni...ve hatta aynı düşünüyorum kendisiyle:
"Birşeyi başka hiçbir yolla anlatamayacaksam şiir yazıyorum"...ne kadar doğru ve güzel söylemiş...
iyi ki bu söyleşiler var...
keyifliydi çok...
her iki Şair yüreği selamlıyor ve sevgilerimi gönderiyorum...
dip not: bu son Türkiye gezimde Kenan Kalecikli'nin hiçbir kitabını bulamadım...daha doğrusu gittiğim yerde okunulası bir tane bile kitap bulamadım...malum otelde hep yabancılar olunca; (özellikle ruslar ağırlıktaydı) bir tane bile Türkçe baskılı ne bir Türk yazarın ne de başka bir yazarın kitabı vardı...olan on.onbeş kitaptan iki üç tanesi Almanca, bir iki tane İngilizce ve gerisi Rusça olan kitaplardı...ne kadar kötü birşey...kendi ülkende kendini yabancı hissetmek...ve bu sektörde yabancıları mutlu etmek için kendini maskara eden animatörler...animasyonlar...kısaca hayal kırıklığı diyorum ve üzücü gerçekten bunlar... neyse uzattımda uzattım...en geç kışın İstanbul'a gelmeyi düşünüyorum...sanırım o zaman istediğim kitapları alacağım...umarım geldiğim dönemde şiir söyleşileri veya şiir dinletileri olur da ben de katılırım...ne güzel olur...
sen hiç hayatında böyle uzun bir dip not okudun mu?:)))
zeki çelik
söyleşiler edebiyatımızın önemli bir türüdür. şairleri sizler tanımaktan daha ziyade şiir adına önemli kütüphaneler oluşturuyoruz aslında. okumak, takip etmek bile ne çok şiir yolu ilerliyorsun... bunlar daha sonraları önüne çıkacak hayatında. küpünü doldurmaya bak..)
sevgim çok bilesin
zeki çelik
Neşe Yaşın...
Merak ettim zira bu ismi hiç okumamak gibi bir şanssızlığım vardı...
Sonra dedim ki Zeki Çelik'i farklı kılan gözümüzün önünde olmayan hazineleri buralara kadar getirmesi... Yani vefanın ve başarının bir başka boyutu bu...
"Denizin ortasında bir yerdi
bölünmüş tutkuların evi
şiirin içinden tanklar geçerdi
ölmüş çocuk hayaletleri
ağlayan suya düşerdi
Düşler kanardı
arardım çılgınca gerçeğin sesini
Düşman insan sesi
çileli kambur yükü sırtımda
Ben giderken
yanan sözlerim kalacak ardımda
Bir avuç kül
alevi taşıyacak anısında"
Neşe Yaşın
İnsanoğlunun kırılgan damarlarına sızan her şair kâinata hizmet eden bir yağmur damlasının elçiliğini yapar... Ve insanın çehresine değen her kül yarını öldüren keşke depremidir... Sahi! Her şairi kanayan düşlerinin gözlerinde yazmaz mı şiirlerini! Bu şiir çok güzeldi... Diğerlerini de zamanla okuyacağım...
"Ölürsem" başlıklı şiiri ise bir başka güzeldi... Aşkın o kutsal sesini duydum finalin evrensel ağrısında ... Hani insan insan işlenmiş bir garip sızıydı ... İnsana dokunan (ama renk ayırt etmeden ) her şair yeryüzünün cüzzamlı masalını onaran bir kahramandır bence!
Ölürsem
Ölürsem
bir çiçek açmak isterim
beni gömdükleri yerde
Ölürsem karanlıktan korkarım en çok
keşke uçabilseydim gökyüzüne
Çiçekler çiçekler arasında
ölürsem şiirler açmak isterim
İnsanların yüreğinde
Ölürsem
o yasak bahçeye gömülmek isterim
sınırın ötesinde
Ölürsem
ölmemiş gibi yaparım
sen üzülmeyesin diye
Neşe Yaşın
Sevgili Zeki Çelik gönülden tebrik ediyorum edebiyata aşık olan güzel yüreğini...
Mehtap ALTAN tarafından 8/8/2012 7:47:14 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yazar ve şairlerin hayatlarını dünyaya bakış perspektiflerini çocukluğumdan beri merak etmiş, ilgiyle takip etmişimdir. Bu nedenle bu çalışmalarınız benim açımdan da çok değerli.
Değerli şairi sizinle tanımış oldum. Kendi adıma teşekkür ediyorum sayın Çelik. Edebiyat adına iyi ki varsınız.
Saygılar.