İNSANI YAŞAT Kİ
İNSANI YAŞAT Kİ
İnsan; kendini güvende hissedeceği, daha az çalışarak daha müreffeh yaşayacağı sistemler üretti bir zamanlar. Dünyayı tanıdıkça; ondaki bütün varlıkları, kurduğu bu sistemleri geliştirme uğruna kullandı. Taşı kullandı; toprağı, suyu kullandı. Ateşi, ağaçları, hayvanları kullandı. Parayı buldu, kullandı, zengin oldu ve zenginliğini ölçmede yine parayı kullandı. Bir dönem geldi, yaptıkları ile övündü ve kutsamaya başladı yaptıklarını. O kadar ileri gitti ki kutsamakta; insanı bile, üretip kutsar hale getirdiğinin bir aracı olarak düşündü.
Şimdilerde, yaratıcının dünyayı bile uğruna imtihan yeri olarak yarattığı yüce varlığı, yani kendini keşfetme çabasında. Dün; kurdukları iktidarlarına insanları kurban edenler, bugün iktidarlarını kullanarak insanlara ulaşma gayreti peşindeler.
“Neyleyim köşkü, neyleyim sarayı; içinde salınan yar olmayınca.”
Din, Allah tarafından dünyaya gönderilen insanın, yine Allaha ulaşma yolundaki serüvenini teşkil ederken; on dört asırdan beri insan, bu serüvende onun elçisinin mesajlarıyla donanmakta, yoluna onu rehber etme azmindedir. İnsan; yaratıcının, yaratılanlar arasındaki en önemlisi, en şereflisidir. “Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık” (İsra,70) O zaman Allah’ın rızasını kazanmanın yolu, insanın gönlünü kazanmaktan geçmekteydi ve gün artık; Anadolu’dan fışkıran bir cihan şümul devletin kurucusu olacak Kayı Beyi’ne ulaşan mesajı keşfetme zamanıydı. “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!”
Artık sistemler kuran insanların, merkeze insanı koydukları, insan merkezli çözüm aradıkları günümüzde, içinde yaşadığımız şehir; insanların tükenişlerine, çaresizliklerine tanık olmaktadır.
İntihar olayları aritmetiği olarak, Türkiye ortalamasının oldukça üzerinde olan ilimizde şimdi de tüyler ürpertici olaylar olmakta ve maalesef bu olaylardan ders çıkarıp, önlem almak yerine kayıtsız kalınmaktadır. Gözbebeğimiz olan üniversitemizin hiç de kolay yerleri doldurulamayacak olan öğretim elemanları: Mursayettin Eksen, Şakir Kızıldere’nin intiharlarını takiben sanıyorum bir intihar vakası da son anda önlenmişti. Nasıl incelendi, nasıl dersler çıkarıldı ve ne önlemler alındı bu tür olayların yaşanmaması için, bilmiyorum! Ama kesinlikle bildiğim bir şey var ki, azmettiricileri ve sebep olanları, bir ikazla dahi uyarılmadılar ve hatalarının bile ne yazık adları konmadı. Acılar ve sırları ile, geride dullar ve yetimler bırakarak gittiler. Onları çaresizliğe itip tüketen çark ise işlemeye devam ederek yeni kurbanlar aradı, durdu aramızda.
Hayatının henüz baharında; aşkla, şevkle çalışmaya gelen iki il müdüründen biriydi rahmetli Naci Şahin. Aynı dönemde gelen diğer il müdürü arkadaşı ona hep, boşver türünde şevkini azaltıcı sözler söylese de, o gördüğü eksikliklerin ve yanlışların üzerine gitmeye kararlıydı. Gittikçe de üzerindeki baskılar artıyor, kendine karşı gizli bir tepkinin çığ gibi büyüdüğünü hissediyordu. Kamuoyu kısa zamanda başarılarını konuşur olmuş, vatandaşın gözünde kurumu kısa zamanda dinamik ve şeffaf hale getirmişti. Fitne kazanı kaynatıldı, gerilim büyüdü ve daha geleli bir yıl bile olmadan, görevi başında şehit edildi.
Mahkeme henüz sürüyor. Belki hafifletici bir takım belgeler ve bilgiler de bulunacak ama ne olursa olsun kent olarak o gerilime hem cinayet öncesi, hem de cinayet sırasında seyirci kalmamış mıydık? Küçücük bir kentte, patlamaya hazır bir gerilimi duymamış olmamızın izahı sağırlık değil de nedir? İşte bu sağırlığımızdan ötürüdür ki, dönüvermiştik arkamızı; eşlerini mezara ve cezaevine gönderen dullara karşı, yetimlere karşı. Şayet dönüvermeseydik arkamızı, duyabilseydik onları ve ders çıkarabilseydik olanlardan, eminim ki taptaze iki güzel insanı da kaderleri ile baş başa bırakmazdık.
Sevgili Yurtkur Erkek Öğrenci Yurdu Müdürü rahmetli İsmail Işıktaş ve yardımcısı Abdülgani Güldez’ in, bir süredir gerilim yaşadıkları, tayin istedikleri, gerilimden dolayı şeker hastası olduklarını hep o menfur olay sonrası, kor içimize düştükten sonra duyduk. Memurların hastalık raporları, geçirdiği soruşturmalar, almış oldukları disiplin cezaları, tayin isteklerinin hepsi dosyalarında yer alır ve kurumlarınca bilinir. Hadi biz kentte yaşayanlar sağırdık, duymamış fark etmemiştik de; duyması gerekenler, kurumların başında uyanık diye gördüklerimiz, sorumluluk sahibi olanlarımız da mı uyumaktaydı? O zaman biz nasıl uyuyacaktık bu kentte, yatağımızda huzurla? Nasıl bir şey olmamacasına, pişkin pişkin dolaşacağız o dulların, yetimlerin gözü önünde?
İkisini de tanımıştım rahmetlilerin. Lojmanda kapı komşusuydular. Çocukları kardeş gibiydi. Şimdi bilmem birbirlerinin acılarını paylaşabildiler, başsağlığı dileyip sarılıvermişler miydi birbirlerine?
Özellikle kurum müdürü olması vesilesi ile sevgili dostum İsmail Işıktaş ile sık görüşür ve dertleşirdim. Buna rağmen kurumu ile, işi ile ilgili dertlerini, sıkıntılarını paylaşmayı bile ar edinecek kadar devletini sayan, koruyan biriydi. Bu yüzden bu konuda hiç paylaşmadı çaresizliğini benimle. Ama; amirleri ile, ilin yetkilileri ile de paylaşmamış olabilir mi, sanmıyorum. Umuyorum ki; dosyaları, yazışmaları, son yaptığı telefon görüşmeleri dahi, ehil ve saygın adli makamlar tarafından incelenecek ve birçok sorunun esrarı çözülecek ve kamuoyu rahatlatılacaktır.
Kendisini işine adamış, yapıp kazandırdığı her eser ile ancak rahatlayabilen, sineği bile incitmekten imtina eden bu insan; üstelik bir ramazan günü, hem bir başkasının canına, hem de kendi canına kıyacak kadar, nasıl gözü dönebilirdi?
Rabbim; günahlarını affetsin, rahmetini esirgemesin! O, devletini severdi. İnşallah ödediği bu bedel, canından çok sevdiği devletinin ilgili makamlarında bulunan kimi yetkili ve sorumluların da uyanmalarına, silkinmelerine vesile olur! Hiç birimiz o makamların, o koltukların ebedi sahipleri değiliz. Üzerinde uyumaya başladığımız o koltuk, bizi gaflete düşürüyorsa; bilinmelidir ki şeytan ayağa kalkmıştır ve iş başındadır. Allah, bizi çaresizliklerini, tükenişlerini kayıtsızca seyrettiğimiz bu insanlardan dolayı bizi affetsin!
Vakit, yükselen çığlıkları duyma vaktidir. Vakit, sağırlığımıza son verme vaktidir. Ve vakit: İnsanı tüketme değil; İNSANI YAŞATMA VAKTİDİR!
Erdal ÇİL
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.